HÜDA PAR Erbil Temsilcisi Yalçın: Kürt meselesinin çözüm mercii devletin kendisidir
Cumhuriyetin ilanından sonra Kürtçenin inkâr edilmesiyle birlikte yaşanan sorunları değerlendiren HÜDA PAR Erbil Temsilcisi Abdussamed Yalçın, gelinen süreçte Kürt dilinin yok sayılmaya devam ettiğini söyledi.
HÜDA PAR Erbil Temsilcisi Abdussamed Yalçın, "Kürtçe konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan" 2932 sayılı kanunun yürürlükten kaldırılmasının yıl dönümü münasebetiyle değerlendirmelerde bulundu.
Yetkililerin, “Kürtlerle bir sorunumuz yoktur” ifadelerini ve bunun aksine tutumları hatırlatarak, Meclis’te Kürtçe’nin zabıtlara “X” olarak geçmesinin tezatlığına değinen Yalçın, Kürt meselesinin çözümü için altı çizilecek önerilerde bulundu.
İstanbul Havalimanı'nda 36 dildeki anlık çeviri hizmeti ile Sağlık Bakanlığının 6 dilde hazırladığı afişte Kürtçenin olmayışına tepkisini yineleyen Yalçın, bu durumun, "Ben milliyetçilik yapıyorum. Kendim dışında benimle beraber olan Kürtleri yok sayıyorum. Onların dilini yok saymaya devam ediyorum" demek olduğunu ifade etti.
Cumhuriyet kurulduktan sonra yaşanan milliyetçilik akımına değinen Yalçın, “Cumhuriyetin kurulması ile birlikte sistemin üzerinde kurulması istenen ilkelerden birisi milliyetçiliktir. O zamanlar milliyetçilik modaydı. Avrupa'dan ihraç edilmiş ama Türkiye'ye daha yeni geliyordu. Osmanlı'nın yıkılmasıyla birlikte devleti ayakta tutmak adına çeşitli fikir akımları ortaya çıktı. Bunlardan birisi de Türkçülüktü. Türkçülük; ‘fikir akımı’ olarak öne çıkınca bunun yanında Kürtlerden de bu yönde bazı fikri duygular öne çıktı. Kürt cemiyetleri gibi benzeri kuruluşlar oluşturuldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu o dönemlerde ‘Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkes Türk vatandaşıdır ve herkes Türk’tür' mantığı ile hareket edildi. Hatta bu maddeler yasaya yerleştirildi. Bununla birlikte Kürtçe yok sayıldı. Kürtçe konuşan vatandaşların dili ‘bilinmeyen dil’ olarak kabul edildi. Daha sonra ise yerleşim yerleri, köyler, ilçeler ve illerin isimleri değişti. Maalesef bunları halen yaşamaktayız.” dedi.
“Milliyetçilik özellikle İslam âlemi için bir hastalıktır”
Milliyetçiliğin bir hastalık olduğunu sözlerine ekleyen Yalçın, “Her kavim kendi milletine sahip çıkmaya ‘milliyetçilik’ adını veriyor. Aslında milliyetçilik; eşittir kavmiyetçilik, eşittir faşistlik ve hatta eşittir siyonizm diyebiliriz. Çünkü neticede milliyetçilik duygularından beslenen, bunu kutsayan, sahip çıkan insanlar; aslında kendi milliyeti üzerinden diğer milleti, milliyetleri kabul etmiyorlar. O sebeple milliyetçilik bir hastalıktır. Özellikle İslam alemi için bir hastalıktır. Avrupa devletleri milliyetçiliği bir tarafa bırakmışlar. Milliyetçilik onlar için birinci derecede önemli olan bir fikir ve sahip çıkılması gereken bir değer değil. Sonuçta onlar kendi içlerinde bir birlik oluşturmuşlar. Hatta Avrupa'nın bazı ülkelerinde birden fazla dil ‘resmi dil’ olmuştur. Yani bir devlette resmi dilin dışındaki dillerin de resmi dil olması demek, milliyetçiliğin, ırkçılığın iflas etmesi demektir. Maalesef İslam dünyasında bu ateş hiçbir zaman sönmedi veya birileri bunun sönmesini istemedi. Bunun sürekli canlı kalmasını istedi. İslam alemi içerisinde kavimleri ve Müslüman unsurlarını birbirlerine düşürme, birbirleriyle savaşma ve birbiriyle mücadele etme aracı olarak kullanıldı. Esasında milliyetçilik akımına karşı çıkması gerekenler ise Müslümanlardır. Resulullah Aleyhissalatu Vesselam'ın hayatında bunu bariz bir şekilde görüyoruz. O zaman da farklı kavimlere ve etnik yapılara mensup sahabeler vardı.” ifadelerine yer verdi.
“Kürtçeyi inkâr etme; Türkiye içerisinde büyük soruna dönüştürüldü”
Cumhuriyetin ilanından sonra Kürtçenin inkâr edilmesiyle birlikte yaşanan sıkıntılara değinen Yalçın, “Cumhuriyetin kurulmasından sonra Kürtçeyi inkâr etme; Türkiye içerisinde büyük soruna dönüştürüldü. Bölgede Kürtçe konuşan insanlar kendilerini ifade edemez oldular. O zamandan günümüze, devlet kurumlarına gittiklerinde her zaman tahkir ile karşılaşıyorlar. Onları Türkçe öğrenmeye Türkçe konuşmaya zorluyorlar. Bu durumu bizler büyüklerimizden biliyoruz. Askerde, hastanelerde, ilkokula yeni başlayan çocuklarda, okul idaresi ile aileler arasında sorun haline gelmişti. Halen günümüzde de hastanelerde ve farklı kurumlarda sorun olarak önümüze çıkmaktadır. Bununla birlikte ‘Kürt sorunu’ diye bir şey ortaya attılar. Kürtler sorunmuş gibi bir algı oluşturdular. Esasında öyle bir şey yoktur. Kürtçe konuşan vatandaşı, onun dilini ve kültürünü yok saymazsanız, onu da kendi diliniz gibi bir dil veya bir kültür olarak kabul ederseniz ortada herhangi bir problem kalmaz. Kürtler; devleti bölme, devletten ayrılma ve onları kabul etmeme veya onların taşıdığı kavmi veya milli ırkı duygularını öne çıkaran kavimler değillerdir. Onların istediği şey, Türklerin kendileri için istediğini Kürtler için de istemektir.” dedi.
İstanbul Havalimanı'nda 36 dildeki anlık çeviri hizmeti ile Sağlık Bakanlığının 6 dilde hazırladığı afişte Kürtçenin olmayışına da tepki gösteren Yalçın, şöyle devam etti: “İstanbul Havalimanına uğrayan farklı etnik gruplara mensup kişiler zorluk çekmesin diye onların dili ile hizmet veriliyor. Ama orada kullanılan diller arasında Kürtçe yok. Sağlık Bakanlığı'nın uygulaması var veya hastanelerin buna benzer uygulaması var. Kürtlerin istediği bunun dışında bir şey değildir. İstanbul Havalimanı'na ayda yılda bir hizmete koyulan dillere mensup kişiler oraya uğramazken, her gün mutlaka bir veya birden fazla Kürt vatandaş uğruyordur. Şimdi siz bu duruma ne diyeceksiniz? Yani Kürtlerin ve Türklerin dahi dünyada belki ismi duyulmamış o dilleri oraya giden insanlar sıkıntı çekmesin diye hizmet veriyorsun ama senin içinde sayıları milyonları bulan bir kavmin dilini oraya koymuyorsun. Onu yok sayıyorsun ve onu hiç sayıyorsun.”
“Kürt meselesinin çözüm mercii devletin kendisidir”
Yetkililerin “Kürtlerle bir sorunumuz yoktur” ifadelerini ve bunun aksine yapılan tutumlarını hatırlatarak, Meclis’te Kürtçe’nin zabıtlara “X” olarak geçmesinin tezatlığına değinen Yalçın, “Bu şu demektir: ‘Ben milliyetçilik yapıyorum. Kendim dışında benimle beraber olan Kürtleri yok sayıyorum. Onların dilini yok saymaya devam ediyorum. Ben problem oluşturuyorum. Ben çözümden yana değilim. Ben kardeşlikten yana değilim.’ İnsanın ilk etapta aklına gelen maalesef bu düşüncelerdir. Bir taraftan ‘Bizim Kürtlerle bir sorunumuz yoktur. Kürtlerin koruyucusu bizleriz’ diyeceksiniz, öbür taraftan da Kürtlerin dilini ‘bilinmeyen bir dil’ olarak kabul etmeye devam edeceksiniz. Meclis’te konuşulduğu zaman zabıtlara ‘X’ diye geçireceksin. Geçenlerde Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül'ün bir ifadesi var: ‘Bin yıl boyunca konuşulan bir dili siz nasıl yok sayarsınız?’ şeklinde beyanatı vardı. Bunlar aslında Kürtlerin sorun olmadığını, sorun çıkaranların ise Kürtlerin dışında iktidarı elinde tutan, devleti elinde tutan kişilerde olduğunu ortaya koymaktadır. Çözüm mercileri; çözümü başka yerlerde aramamalı ve başka yerden beklememelidir. Kürt meselesinin çözüm mercii devletin kendisidir.” dedi.
“Türkler için hangi haklar varsa aynı haklar Kürtler için de olmalı”
Kürt meselesinin çözümü için önerilerde bulunan Yalçın, “Diller; Allah’u Teâlâ’nın ayetlerinden bir ayettir. Allah bunu doğuştan insana vermiştir. Her kavmin kendi dilinden konuşması için Allah’u Teâlâ onu, o dilden o ırktan ve o kavimden yaratmıştır. Farklı bir dile mensup olanların -eğer bunlar bir de devlet ise- kendileri dışında; kendileri gibi güçlü olmayan milletlerin, kavimlerin kendi dillerini inkâr etmeleri, onu yasaklamaları tamamen gayri insani ve gayri İslami bir sorundur. Sorun da aslında yine egemen olan güçten kaynaklanmaktadır. Bunun çözümü egemen olanın kendisi için tanıdığı bir hakkı başka etnik gruba da tanımasıdır. Kendisi için ne istiyorsa başkası için de onu istemesidir. Bunu istememesi halinde problemin kaynağı kendisi oluyor ve problemi kendisi oluşturuyor. Bu münasebetle HÜDA PAR olarak şunu söylüyoruz: Yasal olarak Türkler için hangi haklar varsa aynı haklar Kürtler için de olmalıdır. Yine diyoruz ki, resmi eğitim dili Türkçe olduğu gibi Kürtçe de ikinci bir resmi dil olmalıdır. Hatta Arapça ve diğer farklı diller de -eğer kendi dillerinin resmi olmasını istiyorlarsa- resmi dil olması gerekmektedir.” ifadelerine yer verdi.
Irak ve IKBY Parlamentosunda farklı ırk ve dinlere mensup vekiller var!
Irak ve IKBY Parlamentosundaki farklı ırk ve dinlere mensup vekillerin bir arada olduğuna dikkatleri çeken Yalçın, “Irak şu an fiili olarak ikiye bölünmüş durumda. Bağlı bir Özerk yönetimi var. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve bir de merkez hükümet vardır. Merkezi hükümette konuşulan dil Arapçadır. Arapça dışında farklı dil ve inançlar, Irak parlamentosunda bariz bir şekilde temsil edilmektedir. Arapların ve Müslümanların hukukuna sahip çıkıldığı gibi diğerlerinin hukukuna da sahip çıkılmaktadır. Irak Kürdistan Parlamentosunda çoğunluk Kürt olmakla birlikte orada Yezidilerin temsilcileri var, Türkmenlerden, Araplardan seçilmiş milletvekilleri var. Her birisi kendi diliyle konuşma özgürlüğüne sahiptir. Farklı inançlara sahip grupların da mecliste bir temsilcisi vardır. Hatta mecliste olmakla birlikte hükümette görevlileri de vardır. Mesela Türkmenlere, Yezidilere, Araplara bakanlık verilmiştir. Bu şekilde bir bütünlük oluşturulduğu için ne dil konusunda ne de inanç konusunda herhangi bir problem yaşanmamaktadır.” diye kaydetti.
“Kürtlerin hukukunu müzakere etmek için HÜDA PAR muhatap alınmalı”
Son olarak yetkililere çağrıda bulunan Yalçın, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta ‘Kürt sorunu’ dediği Kürt meselesine doğru bir isim koymalı. Kürt meselesi sadece ‘terör’ meselesi değildir. Türkler için kabul ettikleri her hakkı Kürtler için de kabul etmeleri, kendileri için ne istiyorlarsa Kürtler ve diğer etnik yapılar için de kabul etmeleri lazım. Kürt meselesinin çözümü için adım atmaları lazım. Adım atarken doğru muhataplarla doğru konuyu doğru yerde konuşmaları lazım. Kürtlerin hukukunu müzakere etmek için silahlı grupları değil, Kürt halkının kendisi için sahip gördüğü partileri, HÜDA PAR ve benzeri yapılar muhatap olarak kabul edilmeli ve bu yönde adım atılmalıdır.” şeklinde konuştu. (Gıyasettin Tetik, Ramazan Casuk-İLKHA)