Yazar Kılınç: "Kürt meselesi Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin en önemli meselesidir"
İran’da 74 yıl önce kurulan Mehabad Kürd Cumhuriyeti’nin yıldönümü münasebetiyle değerlendirmelerde bulunan Araştırmacı-Yazar Molla Mahmut Kılınç, Kürt meselesinin Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin en önemli meselesi olduğunu söyledi.
1946 yılında İran Kürdistanı'nda Qadi Muhammed tarafından kurulan ve 1947 yılında yıkılan Mehabat Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluşunun üzerinden 74 yıl geçti. Araştırmacı-Yazar Molla Mahmut Kılınç, kısa ömrüne rağmen bağımsızlığını ilan etmesi açısından tarihte önemli yeri olan Mahabat Kürt Cumhuriyeti hakkında İLKHA’ya açıklamalarda bulundu.
Qadi Muhammed’in Mahabat Çarçıra Meydanı’nda 22 Ocak 1946’da bir miting düzenleyerek ‘Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini hatırlatan Kılınç, Cumhuriyetin sınırlarının başkent Mahabad ile beraber 7 ili kapsadığını söyledi.
13 bakan ve 30 parlamenterden oluşan devletin başkanlığına Qadi Muhammed’in seçildiğini belirten Kılınç, yaklaşık bin silahlı savaşçı ile İran Kürdistanı’na giden Molla Mustafa Barzani’nin de Genelkurmay Başkanı olduğunu söyledi.
Sykes- Picos anlaşması ile yaklaşık 450 bin kilometrekarelik Kürt coğrafyasının dörde bölündüğünün altını çizen Kılınç, bugün Kürt meselesinin başta Türkiye’nin ve Türkiye'ye komşu İran, Irak ve Suriye’nin en önemli meselesi olduğunu vurguladı.
İşte Araştırmacı Yazar Molla Mahmut Kılınç ile yaptığımız söyleşinin tamamı…
"Kürt halkı Türkler, Araplar ve Farslar için bir imtihandır"
Stratejik olarak Kürdistan Coğrafyası'nın; Anadolu, Fars ve Arabistan toprakları arasında yer alan ve yaklaşık 450 bin kilometrekare alanı kaplayan bir bölge olduğunu söyleyen Kılınç, Kürtlerin tarih boyunca Türkler, Araplar ve Farslarla birlikte yaşadığını, aynı dine inandığını ve birçok konuda aynı kaderi paylaşan kardeş halklar olduğunu söyledi.
"Kürtler genelde İslam Ümmeti özelde de ümmetin önemli bir bölümünü oluşturan Türkler, Araplar ve Farslar için bir imtihandır." diyen Kılınç, "Bu mazlum halk adaletle zulmün, kardeşlik ile düşmanlığın, doğru ile yanlışın, inkâr ile kardeşçe yaşamanın ve eşitlik ile ayrıcalığın imtihanıdır. Tarihi süreç içinde bu kardeş halkların ilişkileri biri dini diğeri de siyasi olmak üzere iki boyutlu olarak günümüze kadar süregelmiştir. Dünyadaki ulusal sorunlar özelikle AB ülkelerinin son 70-80 yılı barış ve refahla geçirmeleri onların bölgesel, ulusal ve azınlıksal sorunlarına adalet temelinde esnek ve yaratıcı yaklaşım ve yorumlar geliştirmeleri ile mümkün olmuştur. Günümüzde İslam ülkelerinin bu anlayışla hareket etmeleri gerekirken maalesef tam tersine ulus ve ulusçuluk kavramları Müslüman ülkeler arasında adeta dinselleştirilmiştir." diye konuştu.
"Emperyalist güçler Kürt meselesine kendi çıkarları çerçevesinden bakıyor"
Kürt meselesinin çözümünde Emperyalist güçlerin yer almadığı veya emperyalist ülkelerin çıkarlarının göz ardı edildiği muhtemel çözümlerin şimdiye kadar hedefine ulaşmadığını kaydeden Kılınç, "Kürt meselesi her zaman iki boyutlu bir sorun olarak gündemdeki varlığını sürdüre gelmiştir. Bunlar emperyal ve emperyalist güçlerin meseleyi kendi ulusal, bölgesel ve küresel çıkarlarına göre dizayn etmek istemeleridir. Eskiden beri Emperyalist güçler kendi çıkarlarının prizmasından Kürtlere ve Kürt meselesine bakıyorlar. Statükodan yana olan ve vesayet sistemlerini ayakta tutmak isteyen ulus devletlerde meseleye kendi resmî ideolojilerinin, inkâr ve asimilasyon politikaları çerçevesinden bakıyorlar." dedi.
"Kürtler üç devlet arasında bölündü"
Kılınç, sözlerine şöyle devam etti: "Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra (Ki bu savaş batının İslam’la savaşıydı) İran Kürtleri tümüyle sahipsiz kalırken, Osmanlı hudutları içinde yaşayan Kürtler ise Osmanlı devletinin galip devletlerce paylaşılması sonucu, Osmanlı coğrafyasındaki Kürtler üç devlet arasında bölündü. İran Kürtleri de diğer parçalardaki Kürtler gibi uzun yıllar merkezi hükümetlerin baskıları altında varlığını idame ettiler. 1930’da Sımko İsmail Ağa, İran Kürdistanı'nda kapsamlı bir ayaklanma başlattıysa da başarılı olamadı. Ayaklanma tamamen bastırıldıktan sonra, sorun uzun yıllar geriye çekildi. Daha sonraki yıllarda Irak ve Türkiye Kürtleri her ne kadar ayaklanmalar çıkardıysa da başarılı olamadılar. Ancak 2. Dünya Savaşı'ndan sonra (2. Dünya Savaşı, Batı'nın Batı ile savaşıdır) İran’da çok önemli değişmeler oldu. Nazi destekçisi Şah Rıza’nın bölgede oluşturduğu tehdide karşı müttefik grubunun içinde yer alan Sovyetler Birliği ve İngiltere 1941’de kuzeyden ve güneyden İran’a girdi. İngilizler zaten Irak’ı 1. Dünya Savaşı'nda işgal etmişlerdi, şimdi ise cephelerini buradan İran’ın güneyine kaydırıyorlardı. İngilizler Şah Rıza'yı tahtan indirip kendi destekçileri olan oğlu Muhammed Rıza'yı tahta çıkardılar. Ertesi yıl, İran’la İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir anlaşma imzalandı. Buna göre, muhtemel bir Alman saldırısında İran’ı İngiltere ve Sovyetler koruyacaktı. Bu ittifaka daha sonra ABD de dâhil oldu. Anlaşma, savaşın bitişinden sonraki 6 ay içinde bütün yabancı devletlerin askerlerinin İran’dan çekilmesini şart koşuyordu."
"Kürdistan Cumhuriyeti'ni pazarlık konusu yapmak için kurdular"
1944 yılında "koruyucu" devletlerin İran hükümetine baskılarının yoğunlaştığını kaydeden Kılınç, özellikle petrolden paylarını isteme konusunda oldukça ısrarcı davrandıklarını söyledi.
Kılınç, "Aslında Mahabat’a giden Kürdistan serüveninde büyük devletler, İran’dan daha fazla petrol imtiyazı almak amacıyla Kürdistan Cumhuriyeti'ni pazarlık konusu yapmak için kurdular. Savaş biterken, İran toprakları hâlâ işgale uğramış haldeydi ve ülke petrolünün akıbeti de belirsizdi. Dahası, ABD ve İngiltere’nin Sovyetler Birliği’ne bakışı da ciddi bir dönüşüm geçiriyordu. Franklin Roosevelt’in 12 Nisan 1945’te ölümünden sonra yerine geçen yardımcısı Harry Truman, Sovyetlere güvenilemeyeceğini düşünüyordu. Truman’a göre, Sovyetler’e karşı oldukça sert ve katı bir tutum benimsenmeliydi. Tarihler, çekilme takviminin son günü olan 2 Mart 1946’yı gösterirken, Sovyetler’in İran’da kalmaya devam etme emareleri göstermesi, krizi daha da tırmandırdı. Şah Muhammed Rıza Pehlevi, anılarında ‘Soğuk Savaş’ın çıkış yeri İran’dır’ derken, tam da bu döneme işaret edecektir." dedi.
"Tebriz’de Azeri demokratlar ilk önce özerkliklerini daha sonra da bağımsızlıklarını ilan ettiler"
Bu esnada Kürtlerin de tekrar örgütlenmeye başladığını aktaran Kılınç, şunları söyledi: "16 Ağustos 1943'te Abdulrahman Zabihi ismindeki bir öğretmenin girişimi ile İran Kürdistanı'nda ‘Komela’ Komeleyê Jinêweyê Kurdistan (Kürdistan Diriliş Topluluğu) isimli bir yapılanma oluşturuldu. Bundan iki sene sonra da İranlı Kürtler, 25 Ağustos 1945’te 105 kişilik kurucu üye ile İKDP'yi (İran Kürdistan Demokrasi Partisi) kurdular. İran KDP’si daha sonraki yıllarda Irak’taki Kürt hareketine de örnek olacaktı. İKDP’nin kuruluşu ile hem Kürt aşiretlerinin çoğu hem de Komela’nın tüm üyeleri bu partiye geçti. Her iki yapının asıl amacı da büyük ve bağımsız bir Kürdistan kurmaktı. Aynı yılın Eylül ayında ise İran’daki Azeriler demokrat partilerini kurdular. 12 Ocak 1945’te Tebriz’de Azeri demokratlar ilk önce özerkliklerini daha sonra da bağımsızlıklarını ilan ettiler."
"Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucularının büyük kısmı Kadiri ve Nakşibendi şeyhleri ve âlimleriydiler"
22 Ocak 1946'da ise Qadı Muhammed’in Mahabat Çarçıra Meydanı’nda bir miting düzenleyerek Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini hatırlatan Kılınç, Cumhuriyetin sınırları başkentinin Mahabad ile beraber 7 ili kapsadığını söyledi.
13 bakan ve 30 parlamenterden oluşan devletin başkanlığına Qadi Muhammed’in seçildiğini belirten Kılınç, yaklaşık bin silahlı savaşçı ile İran Kürdistanı’na giden Molla Mustafa Barzani’nin de Genelkurmay Başkanı olduğunu söyledi.
Kılınç, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı: "Devletin bakanlık ve parlamenterlik gibi önemli mevkilerine ise aşiret reisleri getirildi. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucularının büyük kısmı Kadiri ve Nakşibendi Şeyhleri ve âlimleriydiler. Şafii ulemasının tanınmış bir ailesinden gelen ve kuvvetli bir medrese tahsiline sahip olan Kadı Muhammed babasının halefi olarak genç yaşta Mahabatta Şafii kadılığına getirilmişti. Yani bölgede oldukça tanınan ve sevilip sayılan bir simaydı. Mahabad’ın merkezindeki Çarçıra Meydanı’nda kuruluşu ilân edilen Kürdistan, bölgedeki bütün Kürt grupların ortak iradesini yansıtıyordu. Cumhurbaşkanı Qadı Muhammed, ‘Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin altı maddeden oluşan manifestosunu şöyle açıkladı:
1-İran devleti içinde, İran Kürtlerine otonom bir yapı sağlanması
2--Kürtçenin yönetimde ve eğitim kurumlarında kullanılması
3--Kürdistan’da devlet işlerinin ve sosyal konuların yürütülmesine nezaret edecek bir yerel konseyin kurulması
4--Bütün devlet görevlilerinin, yerel şahsiyetlerden seçilmesi
5--Azerbaycan halkıyla birliktelik ve beraberlik
6--Sıradan insanları da seçkinleri de kapsayacak tek bir hukuk sisteminin oluşturulması."
"Düzenli ordunun kurulması için çalışmalar başlatıldı"
Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasının bölgedeki Kürtler arasında büyük bir heyecan dalgasına sebep olduğunu kaydeden Kılınç, "Ancak yeni ve genç cumhuriyet, Sovyetler Birliği’nin uydusu olma suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Buna, Mahabad içindeki Kürt aşiret ve grupların birbiriyle rekabet ve düşmanlığı da eklenince, yeni cumhuriyeti yönetmek Kadı Muhammed ve ekibi için oldukça zor bir iş haline geldi. Komela’nın tasarladığı bayrak parlamento binasına asılıp milli bayrak seçildi, Kürd şair Dildar’ın 1938’de Bağdat’ta hapisteyken Sorani lehçesiyle yazdığı ‘Ey Reqîb’ şiiri bestelenerek milli marş ilan edildi. Kürtçe resmi eğitim dili oldu ve ilköğretimlerde zorunlu hale getirildi. Yetişkinler için akşam kursları kuruldu. Kadınların toplumsal yaşama katılımı arttırılarak sosyal kurumlarda görev almaları sağlandı. İki tane günlük gazete Kürtçe çıkarıldı, aylık Hawar ve Agır dergileri bir de kadınların çıkardığı Helale dergisi yayına başladı. Dünya klasikleri Kürtçe basıldı. Kürt Halk Ozanları Enstitüsü kuruldu. Tebrize öğrenci yollanarak eğitim görmeleri sağlandı. Düzenli ordunun kurulması için çalışmalar başlatıldı." dedi.
"Kürt halkı dönemin süper güçleri tarafından uluslararası çıkar dengelerine kurban edildi"
Sovyetlerin aracılığı ile 3 Mayıs 1946'da Mahabad Cumhuriyeti ve Azerbaycan Hükümeti arasında Kürdistan-Azerbaycan Dostluk Anlaşması’nın imzalandığını belirten Kılınç, "Sovyetler Birliği 1946’da İran ile petrol mutabakatı anlaşmasına vardı. Petrolün sözünü almanın rahatlığı ile Sovyetler Birliği, nisan ayında askerlerinin tamamını İran’dan çekti. Sovyetler Birliği çekilir çekilmez, ABD’nin fiili yardım ve desteği İran’a akmaya başladı. Sovyetler, gerilimi daha da tırmandırmama adına, İran’a geri dönmediği gibi yardım sözünü verdiği iki genç cumhuriyeti de kendi menfaatlerine kurban edip kaderleri ile baş başa bıraktı. Sovyetler çekilir çekilmez İran, ilkin Azerbaycan’a saldırıp hükümeti düşürdü. Azerbaycan Cumhuriyeti yöneticileri Kürtlerin başına gelenlerden dolayı teslim olmadılar ve çok büyük bir mezalime uğradılar. Mazlum Kürt halkı dönemin süper güçleri tarafından bir kez daha uluslararası çıkar dengelerine kurban edildi. Batı'nın bu ikiyüzlülüğünü yakın tarihte, özellikle Kürdistan Referandumu'nda bir kez daha şahit olduk. Kürtler bu acı ve endişelendirici tarihi dersleri hafızalarında hep canlı tutacaklar ve onlara güven duyma konusunda bu acı tecrübeleri tekrar etmek zorunda kalmazlar." dedi.
"Qadı Muhammed cumhuriyetin kuruluşunu ilân ettiği Çarçıra Meydanı’nda idam edildi"
Kılınç, "Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nde ise aşiretlerin neredeyse yalnız bıraktığı Qadi Muhammed, şehri Kürt aşiretlerinin öncülüğünde işgale gelen İran ordusu ile aşiretlerin niyetinin şehri talan etmek olduğunu bilmesinden dolayı aşiretlerin döndürülmesi karşılığında kendisinin teslim olacağını belirtti. Aşiretlerin geri gönderilmesi ve Qadi’nin teslim olması ile ordu, Mahabad’ı işgal etti. 17 Ocak 1946 günü İran ordusu Mahabad’ı teslim aldı. Qadı Muhammed, yaklaşık üç aylık bir yargılama sürecinin ardından, 31 Mart 1947 günü, yaklaşık bir yıl önce cumhuriyetin kuruluşunu ilân ettiği Çarçıra Meydanı’nda, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Hüseyin Han Seyfi ile birlikte kurulan darağacında idam edildi. Molla Mustafa Barzani bir süre direndikten sonra o da Kürdistan'ı terk ermek zorunda kaldı ve yüzlerce dava arkadaşı ile beraber Sovyetlere sığınmak zorunda kaldı. Molla Mustafa Barzani arkadaşları ile birlikte 1958 yılında Irak'ta krallığın yıkılıp cumhuriyet rejiminin kurulmasına kadar tam 11 yıl Sovyetlerde ikamet etti." dedi.
"İkiyüzlü batı Kürtleri hep dengeleyici bir unsur olarak kullanıyor"
Kılınç, 20. yüzyılın başlarından itibaren İslam coğrafyasında oluşan seküler ulus devletlerin Kürtlere büyük acılar çektirdiklerini belirterek, "Despot ve sekreterlerle dolu olan bu coğrafyada her dört parçada da Müslüman Kürt halkı baskı ve zulümler gördüler. Bu zulümlerin getirdiği travmalardan kurtulma çabalarında Kürtlerin her ne pahasına olursa olsun ümmet içinde kalma gereği ve zaruretidir. Öte yandan başta İngiltere, Rusya ve ABD olmak üzere ikiyüzlü ve Emperyalist Batı devletleri Kürtleri her zaman rakiplerine karşı dengeleyici bir unsur olarak kullanmışlardır." dedi.
İslam coğrafyasında iki temel sorun: Filistin ve Kürt meselesi
Kürt meselesinin başta Türkiye’nin ve Türkiye'ye komşu İran, Irak ve Suriye’nin en önemli meselesi olduğunu söyleyen Kılınç, "Bu mesele çözülmediği müddetçe bu coğrafyada kardeşçe yaşamdan, birlik ve beraberlikten, barış ve güvenlikten kimse bahsedemez. Çünkü bu mesele Kürtlere komşu diğer kardeş halklar arasında kin, nefret, düşmanlık tohumları ekmektedir. Bu sorun karşılıklı olarak ırkçılık ve milliyetçilik belasını da beraberinde getirmektedir. Kürt meselesi çözümsüz kaldığı müddetçe içerde ve dışarda olumsuz yansımaları olacaktır. Sorunun çözümünü dışarda aramaktan ziyade içerde aramak gerekiyor. İçinde yaşadığımız coğrafyanın iki temel sorunu vardır. Bunlardan biri Filistin sorunu diğeri de Kürt meselesidir. Bu iki sorun da Ortadoğu coğrafyasının emperyalist paylaşım sonucu ortaya çıkmış ancak yıllardır çözümsüz bırakılarak kangren gibi bütün bir vücudun tahrip edilmesine sebep olmuştur." dedi.
"Bu iki sorun çözülmedikçe bu coğrafya asla rahat ve huzur yüzü göremez"
1916’daki Sykes- Picos anlaşması ile yaklaşık 450 bin kilometrekarelik Kürt coğrafyasının dörde bölündüğünün altını çizen Kılınç, Balfour deklarasyonu ile de Filistin’in "Yahudi Yurdu" yapılmasının kararlaştırıldığını aktardı.
Kılınç, "Bu iki sorun çözülmedikçe bu coğrafya asla rahat ve huzur yüzü göremez. Bu sorun bugün çözülürse ertesi gün bu coğrafyadan tek bir kurşun sesi gelmez. Emperyalist Batı'nın ve egemen güçlerin bölgedeki gerçek yüzünü görmek için her iki meselede de geçmişteki tutum ve politikalarını unutmamak gerekir. İslam coğrafyasının (özelikle Türkiye, İran, Irak ve Suriye) kaynadığı bu zaman diliminde Kürtlerden çok Kürtlerin komşuları Kürtlerin stratejik rolüne ve desteğine muhtaçtırlar. Çünkü fitne kazanının kaynadığı bu süreçte Kürtlerin kaybedecekleri bir kazanımları yoktur. Eğer bugün dört parçada bu sorun hal edilirse, bu ülkeler bütün bir Ortadoğu’nun kaderini değiştirme gücüne muktedir hale gelebilirler. Özelikle bu dört ülkede Kürtlerin içinde olmadığı bir hesap asla başarıya ulaşamaz. Kürtleri karşılarına alan her siyasi tutum ve politika büyük bir kayıp olarak önlerine çıkacaktır." ifadelerini kullandı.
"Birinin kazancı diğerinin kaybıdır"
Kılınç, "Bu mesele çözülmediğinden şimdiye kadar dört parçada Kürtlere karşı sürdürülen politikalar ayrışma, kin, nefret, tahrik ve şiddetten başka bir şey getirmemiştir. Yaklaşık yarım asırdır coğrafyamızda yaşanan acıların kaynağı bu sorunun hala çözülmemiş olmasındandır. Bundan sonrada sorun çözülmese yaşanan bu acılar katmerli bir şekilde devam edecektir. Kürtlerin dindaşları ve komşuları (Türkler, Araplar ve Farslar) Kürtleri kardeş gibi yanlarında tutabilseydi bugünkü trajik durum bu ülkelerin sınırlarında yaşanmazdı. Var olan mevcut sorunlar İslam’ın emrettiği kardeşlik temelinde çözülmelidir. Sorunlar şimdiye kadar hep ertelendi, derinleşti ve bunun doğal sonucu olarak farklı ayrışma ve çatışmalar oluştu." dedi.
Devletlere çağrı: Kürtler sizin kardeşinizdir
Kürtlere komşu olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletine ve hükümet yetkililerine seslenen Kılınç, "Ey Kürtlerin komşuları! Kürtler sizin kardeşinizdir. Türklere, Araplara, Farslara olan haklar, Kürtlere de olması gerekir. Bu haklar hem İslami hem de insanidir. Eğer siz İslami hakları gözetmiyorsanız, o zaman insani hakları gözetin. Kürtlere düşmanlık etmeyin. Adalet statüsünde Kürtlere muamele edin. Şimdiye kadar ezilmiş ve horlanmış olan bu mazlum halkın sorunlarını geliniz hak ve adalet ölçüleri çerçevesinde birlikte çözüme kavuşturalım. Bu hem İslami hem insani bir hak ve sorumluluktur. " dedi. (M. Salih Keskin – İLKHA)