• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...
Planlı Bir Hayat! Hedeflere Ulaşma
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Kimisi de hedefine yanlış yol ve yöntemlerle ulaşmaya çalışır. Kimisi kestirmeden şu işi halledeyim, deyip acele eder. Kimisi de gereken çaba ve gayreti göstermeden hedefine ulaşmayı ister. Fakat bunlar ve bunun gibi birçok neden, hem işin kalitesini düşürür, hem de kişiyi asıl hedefinden uzaklaştırabilir.

Hedefi belirledikten sonra yapılması gerekenlerin başında umut etmek gelir. Umut, hedefi besleyen en mühim kuvvetlerden birisidir. Hedefin yolunu kesebilecek, yol almayı engelleyebilecek olan kararsızlık, endişe, karamsarlık, gaflete dalma, gayretsizlik gibi hasletler umut ile bertaraf edilir. Umut, bütün bunlardan daha güçlü, daha üstün bir duygudur çünkü olumlu, insani bir duygudur. Hakkın her zaman batıl karşısındaki üstünlüğü gibi, umut da imandan yeşeren bir duygu olarak güçlü olursa, olumsuz duygulara galip gelir. Rahmandan olduğundan değerlidir. Dünyada en aciz, en zayıf ve zulüm gören insanları umut ayakta tutar, Rabbiyle bağını sıkılaştırır. Umut yar olur, yoldaş olur, yolda yürütür, arkadaş olur.

Ne yazık ki umut tek başına yol alamaz. Umudun yanında her zaman ‘sorumluluk duygusu’ taşınmalıdır. Sorumluluk almadan umut beslemenin bir getirisi yoktur. Üzerine düşenleri yerine getirmeye çalışma gayreti olmadan umut taşıyan insan, o umudun şartlarını yerine getirmiyor demektir. Çünkü her umut, aslında insana bir sorumluluk yükler. Birçok insan umut edip sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınır. Hâlbuki kuşlar nasıl tek kanatla uçmaz ise umut da, sorumluluk olmadan hedefe ulaştırmaz.

Hedefe ulaşana kadar ‘kararlı davranmak, istikrarlı olmak’ gerekir. Birçok insanda kararsızlık ahlak haline gelmiş. Hedef yolunda yürürken, zaman zaman yönünü değiştirebiliyor veya duraklayabiliyor. Hedefine giden yolda aldığı kararlara sahip çıkamayabiliyor. Biz buna ‘istikrarsızlık’ diyoruz. İşini nasıl yapacağını planladığı halde, o yolda giderken “Öyle mi yapsam, yoksa böyle mi? Bu işi sanki şu şekil yapsam daha mı iyi olurdu?” gibi düşünceler kişinin kararsızlığını ortaya koyuyor.

Devamlı kararsızlık yaşayan insanlar, hiçbir işin sonunu getiremezler. Bahanelere bir kurtarıcı gibi sarılır, engellere takılırlar. Hâlbuki kararlı insan hedefi uğruna tüm engelleri göze alan, hedefinin önüne hiçbir şeyi katmama kararı veren kimsedir. Hak yol engellerle doludur. Bizler de bu yolda belli sorumluluklar yüklenen kullarız. Yüce Rabbimizin bizler için belirlediği hedef ‘kulluktur’. Hayatımızın anlam ve amacı kulluğa dayanır. “Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat /56) ayeti, bizim hedefimizin ne olması gerektiğini belirtiyor. O halde bu hedefi gerçekleştirmemiz için bizden istenen kulluk vazifeleri nelerdir, diye Kur’an’a sorduğumuzda karşımıza çıkan ayetlerden birisi de Tevbe Suresi 112. ayetidir:

Pişmanlık duyup tevbe edenler, ibadete devam edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar, ilim öğrenenler, Allah’ın şer’i hudutlarını korumak için gayret edenler kurtuluşa erenlerdir.

Bu ayette sayılanların her biri, kulluğun bir parçasıdır. Fakat ayetin tamamı bir Müslüman’ın yüklenmesi gereken tüm sorumluluklardır. Yani ‘Ben bu ayetteki sorumlulukların sadece birkaçını yapayım.’ diyemeyiz. Ayetin ilk kısmı bizlere bireysel sorumluluklar yüklerken, diğer kısmı da toplumsal sorumluluklar yüklüyor. O halde dünyada bir Müslüman olarak bu sorumluluklarımız varsa; bu sorumlulukları yerine getirebilmemiz için ‘planımızın olması’ da şarttır.

Evet, hedefe plansız asla ulaşılmaz. Kişi, hayatını bir program üzerine oturtmaz ise kendisine yüklenen sorumlulukları tam olarak yerine getiremez ve gaflete düşer. Sorumluluklarını sürekli ertelemek zorunda kalır. 24 saatini verimli kullanamaz. Farkına bile varmadan zamanını israf eder. Tevbe Suresi 112. ayetin bize yüklediği sorumlulukları gözden geçirecek olursak;

1- Pişmanlık duyup tevbe istiğfar etmek: Hatalarımızı düşünüp, nefsi hesaba çekmek, günahlarımızın affı için Allah’a yalvarmak. Bu durum, nefsimizin kalbimize yerleştirmeyi hedeflediği kalbi hastalıklara karşı uyanık olmayı, gaflete düşüldüğünde ise arınmayı sağlar. Günlük manevi, kalbi, ruhsal kontrolümüzü yapmalı, zafiyete uğradığımız yönlerimizi tespit etmeli ve günah kirlerini, daha çoğalmadan, kalbimiz katılaşmadan yıkamalıyız.

Nefis muhasebesi ile istiğfarın düzenli yapılmasını yüce Rabbimiz bizden istiyor. O halde bunun vaktini planlamak zorundayız. Bunun en verimli saati de birçok ayette belirtildiği gibi gece saatidir.

2- İbadette sürekliliği esas almak, rükû ve secde etmek: Farz ibadetlerle birlikte sünneti ihmal etmemek, nafile ibadetlerle kulluğu artırmak, secdeye, rükûa önem vermek. Secde, kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Secdenin çok iyi değerlendirilmesi, Allah’a yalvarmaların o anda artması gerekiyor. Allah’ın takdis edildiği secde ve rükûda Kur’an okunmuyor, çünkü o anlar dua ile değerlendirilmesi gereken anlardır. Allah’ın huzurunda eğilen başın, hiçbir sistemin önünde eğilmeyeceğini, şeytan ve yandaşlarına karşı güçlü bir kulluk direnişi ile karşılık verileceğini ifade etme anı, secde ve rükû anıdır. Özellikle dile getirilmesi önemine binaendir. O halde kişi farz ve nafile ibadetlerinin planını 24 saat içerisinde yapmalı, ibadet saati geldiğinde ibadetlerini değil; önüne çıkan işlerini ertelemelidir.

3- Oruç tutmak: Nefsi terbiye, dünyalık istek ve arzulara başkaldırma, ruhun yücelmesi, güçlenmesidir. Farz orucun vakti bellidir. Nafile oruçların planı da en faziletli günlere ayarlamak suretiyle yapılmalıdır. Allah Resulü (ﷺ), pazartesi ve perşembe günleri nafile oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Oruç tutulurken orucu destekleyici, insanın ruhu üzerindeki etkisini artırıcı olarak tesbih, Kur’an okuma, nafile ibadet, sadaka verme gibi ibadetler yapılmalıdır.

4- İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak: Her Müslüman, insanları dalaletten hidayete çağırmakla yükümlüdür. Bu anlamda en yakınından en uzağına kadar sorumluluk alanı, imkânları dâhilinde genişler. Toplum açıkça günaha girerken seyirci kalmak büyük bir vebaldir. Seyyid Kutup diyor ki: “Eğer bir beldede günahlar açıktan işleniyorsa ve orada yaşayan Müslümanlar bu gidişata seyirci kalıyorsa; o toplum helak olmayı hak eden bir toplum haline gelmiştir.

Tarihte birçok azgın kavim de içindeki iyilerle birlikte helak olmuştur. Nedeni ise Müslümanların, kulluğu sadece ibadetler kategorisinde değerlendirmesi, toplumsal sorumluluklarından kaçınmasıdır. Allah Resulü (ﷺ) döneminde bazı sahabeler, her gece sabaha kadar ibadet ediyor, her gününü oruçla geçiriyor, hanımlarına yaklaşmıyor. Allah Resulü bunu duyunca kendilerini uyarıyor. “Ben bir Peygamber olduğum halde bazen oruç tutar, bazen tutmam. Gecenin bir kısmı uyur, bir kısmında ibadet ederim. Beni örnek almayan benden değildir” diyor. Sahabeleri aşırılıklardan sakındırıyor, onları İslami sorumluluklarında dengeye davet ediyor.

Günümüzde birçok Müslüman, sorumluluklarının sadece kendisini ilgilendiren kısmının yeterli olduğuna inanıyor. Oysaki yüce Rabbimiz böyle bir kulluğu yeterli görmüyor. Ayette tüm bu sorumlulukları ortak bir şekilde yürütenlerin kurtuluşa erebileceğini belirtiyor. Onun için 24 saatin içerisinde insanlara ulaşma, davet etme, eğitme sorumluluğunu bir yere oturtulmalı, planı mutlaka yapılmalıdır. Hastaları, dertlileri, muhtaçları ziyaret etmek; onlara hakkı ve sabrı tavsiye etmek de bu sorumluluğun içerisinde yer almalıdır.

5- İlim öğrenmek: İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Siyer, fıkıh, tefsir, hadis ilimlerini her Müslüman öğrenmelidir. Tüm bu ilimlerin içinin boşaltılmaya çalışıldığı bu dönemde, Müslümanlar bu konuda sağlam bir bilgiye sahip olmalıdır. İslam’ın karşısındaki ideolojileri, buna bağlı olarak İslam ülkelerine dayatılan kültürü, günümüz siyasetini, yönetim şekillerini, İslam tarihini, Davet önderlerinin hayatlarını, mücadelelerini öğrenmelidir. Ders halkalarına katılmalı, katılmakla yetinmemeli, evde düzenli okuma saatleri oluşturmalıdır. Bilgi kirliliğinin yaşandığı, mealcilik, akılcılık, selefilik gibi fitnelerin zuhur ettiği dönemde Müslüman’ın üzerine düşen okuma, öğrenme sorumluluğu çok daha fazladır. Bundan kaçınmak ise vebaldir.

6- Allah’ın şer’i hudutlarını korumak için gayret etmek: İnsanlığa huzur getirmeyen, dünyayı sömüren, ekini ve nesli gün geçtikçe katleden beşeri düzenler devrilene kadar bu uğurda her türlü fedakârlığı yapmak her Müslüman’a Allah tarafından yüklenen bir sorumluluktur. Bütün insanlığı kardeş olarak gören, hiçbir ırkın hiçbir ırka üstün olmadığını ilan eden, adaleti her işin başına alan, sömürüyü, katletmeyi, çalmayı, çırpmayı, yetim hakkı yemeyi yasaklayan, kadınların itibarını koruyan İslam nizamı hâkim olana kadar teşkilatlı bir şekilde çalışmak durumundayız. Her alanda Allah’ın dinini temsil eden, İslam’ı sembolize eden, her konuda söyleyecek bir sözü, alt yapısı olan bireyler olarak var olmalıyız.

Yazımız Tevbe Suresi’nde Müslümanlara yüklenen sorumluluklarla sınırlı kaldı. Ancak yüce Rabbimiz bizlere kendisine, ailemize, anne-babamıza, komşu ve akrabalarımıza, hatta tabiatta var olan canlı cansız varlıklara karşı da ahlaki sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukların her biri ibadettir, kulluktur. Her sorumluluğumuzu yerine getirmek için günlük, aylık, haftalık, yıllık programlar yapmalıyız. Yüce Rabbimiz, bizleri her daim kendi dinine hizmet eden, planlı, programlı hayatlara sahip olan kullarından kılsın.

Aynur Sülün | Nsanur Dergisi | Kasım 2018 | 84. Sayı

Bu haberler de ilginizi çekebilir