“Kadının beyanı esas alınarak erkekler evden uzaklaştırılıyor”
Delil ve şahit olmadan sadece kadının beyanı esas alınarak erkeklerin evden uzaklaştırıldığını belirten Avukat Hüseyin Kurşun, 6284 sayılı kanun nedeniyle 2019 yılında 553 bin 463 erkeğin evden uzaklaştırıldığını söyledi.
Batı'dan ithal edilen ve toplumsal yapımız ile uyuşmayan yasaların kaldırılması için farklı kesimlerden tepkiler artarak devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları gibi uygulamalar, aile gibi önemli olan bir müesseseyi hedef almasına ve hiçbir şekilde bu toplumun yapısına uymamasına rağmen bu konuda herhangi bir adımın atılmaması toplumun tüm kesimlerini ciddi bir şekilde endişelendiriyor.
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde uzun zamandır aile yapımıza yönelik ifsat çalışmalarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. TV’lerdeki dizilerin toplumda oluşturduğu tahribatın yanı sıra toplum tarafından yürürlüğe girdiği ilk günden itibaren tepki ile karşılanan söz konusu yasalarla toplumun aile değerleri hiçe sayılıyor. Özellikle de 6284 Sayılı Yasa'nın neticelerinden olan “Kadının beyanı esastır” gerekçesiyle binlerce erkeğin evden uzaklaştırılması sonucu yuvalar yıkılıyor.
Adalet Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırıldı. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avukat Hüseyin Kurşun, açıklanan bu rakamın 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi uygulamaların sonucu olduğunu söyledi.
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde imzalanan İstanbul Sözleşmesinin kadını eşinden, çocukları da ebeveynlerinden uzaklaştırdığına dikkat çeken Kurşun, söz konusu uygulamaların kaldırılması ve aile yapısına sahip çıkılması çağrısında bulundu.
“Ailenin içine her an patlamaya hazır bomba konuluyor”
Ailenin bir toplumun temeli olduğunu belirten Kurşun, “Aile Bir toplumun kozmik odasıdır. İnsanların sosyalleştiği hayata dair ilk bilgileri edindiği, dini, ahlaklı yaşamı ilk defa deneyimlediği mekân ailedir. Maalesef 8-9 yıldır ailenin içine her an patlamaya hazır bomba konuluyor ve bu yasayla destekleniyor. Bu yasalardan bir tanesi 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ‘ailenin ve kadına yönelik şiddetin korunması’ yasasıdır. Zaten yasanın başlığına baktığımızda da sanki kadın ve erkek arasında ciddi bir rekabet var. Sanki sürekli bir kavga ve geçimsizlik varmış gibi bir algı ile hazırlandığı ortadadır. Yine 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi var.” dedi.
“Aile yasal bir darbe ile yıkılmaya çalışılıyor”
Aile kurumunun toplumun en hassas kurumu ve temel taşı olduğunun altını çizen Kurşun, “Bu yapı parçalandığı ve deforme zaman toplumda haliyle bozulur. Aile kurumu bizde çok gelenekseldir. Yani toplumsal cinsiyet rolleri bellidir. Kadının ve erkeğin rolü bellidir. Eşler birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri gerek gelenekler gerekse de din tarafından belirlenmiştir. Dolayısıyla da yerleşik bir düzen aile düzeni var. Maalesef bu bahsettiğimiz yasalar, ailenin özüne bir müdahaledir. Resmen aile yasal bir darbe ile yıkılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla ailenin genetik koduyla yani yapısıyla oynandı ve toplumsal anlamda da bir takım infiallere, kadın cinayetlerinin ve boşanmaların artmasına neden oldu.” ifadelerini kullandı.
"Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için" çıkarılan ancak aksine aileleri yıkan ve darmadağın eden 6284 sayılı kanun nedeniyle 2019 yılında 553 bin 463 erkeğin evden uzaklaştırma cezası aldığını anımsatan Kurşun, şunları söyledi:
“2019’da 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırıldı”
“Adalet Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 553 bin 463 erkek evden uzaklaştırılmış. Yani bu evden uzaklaştırılan erkeklerin büyük bir kısmı da daha sonra boşanma davası açarak evliliğini sona erdirmiştir. Dolayısıyla bu düzenleme aileyi korumaktan ziyade daha çok aileyi tahrip ediyor. Ben bu yasayı da inceledim. ‘Aileyi nasıl koruruz?’ gibi bir endişe yok. Sadece boşanma gerçekleştikten sonra ‘kadını nasıl koruruz?’ sorusuna cevap olarak üretilmiş. Yani yasa aileyi koruma yerine kadını koruyor. Kadın boşanma davası açıldığında ‘nasıl ve ne kadar nafaka alabilir ve edinilmiş mallardaki ortaklık durumu nasıl olur?’ gibi bir takım düzenlemeler var. Adeta kadın yasa kullanılarak ‘toplumsal cinsiyet’ adı altında erkekten daha üst konuma getirilmeye çalışılıyor. Aslında ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ dediğimiz bu tür çalışmalarla tamamen cinsiyetin yok olduğu, tamamen cinsiyetsiz bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor. Evet, fizyolojik ve biyolojik anlamda bir kadın ve erkek cinsi vardır. Fakat burada asıl hedef toplumsal cinsiyeti yok etmektir. Bunu da ‘eşitlik’ adı altında yapıyorlar.” şeklinde konuştu.
“Söz konusu yasalar bu toplumun değerleri ile uyuşmuyor”
Kurşun, “Dolayısıyla mensubu olduğumuz toplumun gelenekleri, görenekleri, örf ve adetleri, yerleşik inançları Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde getirilen bu yasanın ve aileye yönelik getirilen bu düzenlemeleri kaldıracak, bunu tolere edecek bir yapıda değil. Zaten bundan dolayı özellikle kadın cinayetleri söz konusu oluyor. Bir erkek evinin geçimini sağlıyor, kadın da evde kadınlık rolünü yerine getiriyor. Ama erkek sesini yükselttiği zaman bu psikolojik bir şiddet olarak değerlendirilip, ‘alo aileyi yıkma hattı’ dediğimiz hattı yani ‘alo kadına yönelik şiddet’ hattını arıyor ve iki dakikanın içerisinde de polis geliyor. Evin reisini tabi daha önce evin reisi olarak biliyorduk ama maalesef reislik sıfatı kalktı ve artık erkekte kadın ile bir şekilde eşit bir hale geldi. Ama yasalar karşısında ise aslında kadın ile eşit bir konuma getirildi. Dolayısıyla erkek rahatlıkla kapı dışı edilebiliyor. Ama işin daha kötü tarafı erkek kapı dışarı edilirken, erkeğin nereye sığınacağı konusunda bir düzenleme yok, erkeğin sığınacağı bir kurum yok. Erkek parkta ya da arabasının içerisinde yatıyor. Nitekim geçen günlerde evden uzaklaştırılan bir erkek arabasında yatıyor, ısınmak için tüpü açıyor ve zehirlenerek vefat ediyor. Evden uzaklaştırılan bir erkek akrabalarına ve kardeşinin evine bile gitmek istemiyor. Çünkü aile meselesini onlara açmak istemediğinden dolayı dışarıda ya da imkânı varsa otelde yatıyor. Dolayısıyla da bu ciddi anlamda bir mağduriyete yol açıyor.” diye konuştu.
“İstanbul Sözleşmesi fesh edilmelidir”
İstanbul Sözleşmesinin bir an önce yürürlükten kaldırılması gerektiğini ifade eden Kurşun, şunları dile getirdi:
“Bunu düzenleyecek hukuk birikimimiz var. Bugüne kadar gelen bir aile yapımız var. Bu aile yapısına uygun bir düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi fesh edilerek tekrar hayata geçirilmesi gerekiyor. 6284 sayılı yasanın aynı şekilde revize edilmesi gerekiyor. Toplumdaki toplumsal cinsiyet rollerine uygun, toplumun örf ve adetlerine, genetik ve kültürel kodlarına uygun bir hale getirilmesi gerekiyor. Aksi taktirde maalesef kadın cinayetleri gittikçe artacaktır. Bunun bir şekilde önünün alınması gerekiyor. Buradan yetkililere özellikle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sesleniyorum; bu konuda bir komisyon oluşturulup, böyle daha bir insancıl geleneğimize, örfümüze ve aile yapımıza uygun bir yasal düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum.”
“Sadece ‘kadının beyanının esas alınması’ bir skandaldır”
Delilsiz ve şahitsiz olarak kadının beyanı esas alınarak erkeklerin evden uzaklaştırıldığına dikkat çeken Kurşun, “Hukukta bir kaide vardır. Her iddiacı, müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Eğer kişi bir iddia da bulunuyorsa, o iddiasını kanıtlamak durumundadır. Kişi iddiasını kanıtlayamıyorsa, iddiasını ispat edemiyor demektir. Kişi talebini gerekçelendirmesi ve delillendirmesi gerekiyor. Oysa ‘kadının beyanı esastır’ dediğimizde gerekçesiz bir kabul ile karşı karşıyayız. Yani hâkim orada ‘sizin gerekçeniz nedir?’ diye sormuyor. Ya da bana delillerinizi ibraz edin, şiddete uğradığınıza dair darp raporunuz mu var ya da psikolojik şiddete maruz kaldığınıza yönelik tanığınız, şahidiniz var mı?’ gibi bir delil araştırmasında bulunmuyor. Yine hakimler, bir kadın koruma istediğinde 24 saat içerisinde o koruma kararını vermek zorundalar. Dolayısıyla 24 saat içerisinde hâkim istese de araştıramıyor. Dolayısıyla kadının beyanının esas olması başlı başına bir skandaldır. Bu madde kadın tarafından bir silaha da dönüştürülebiliyor.” dedi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)