• DOLAR 34.467
  • EURO 36.372
  • ALTIN 2865.903
  • ...
Fransa'da halk yönetimden memnun değil
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Fransa sokaklarında art arda düzenlenen protestolar, sokak çatışmaları, zarar gören iş yerleri, yakılan araçlar ve polisin sert müdahalesi, Avrupa'nın sözde özgürlük ve demokrasi savunucusu rolüne bürünen Fransa'da, halkın yönetimden memnun olmadığını gösteriyor.

Daha adil bir gelir dağılımı talep eden protestocular, yöneticilerin halkın sesine kulak vermesini istiyor. Ülkedeki birçok sektörü vuran gösterilerin, yakın gelecekte sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda daha ağır sonuçlar doğuracağı düşünülüyor.

Emeklilik reformuna tepki göstermek amacıyla genel grev başlatıldı

Fransa'da dün, emeklilikte memur ve işçi ayrımını, ayrıcalıkları kaldırmayı, emeklilik yaşını kademeli olarak 62'den 64'e çıkarmayı öngören emeklilik reformuna tepki göstermek amacıyla ülke genelinde grev başlatıldı.

Fransa tarihinin en büyük grevlerinden birinin yaşandığı gösterilere katılımcı sayısı resmi verilere göre 806 bin, sendikalara göre ise 1,5 milyonu buldu. Başkent Paris'te, 250 bin kişi Macron yönetimini protesto etti.

Sarı yeleklilerin de katıldığı gösteriler nedeniyle Eyfel Kulesi kapatıldı, hızlı tren seferlerinin büyük kısmı iptal edildi. Paris'teki ilk ve orta dereceli okullarda görevli öğretmenlerin yaklaşık yüzde 80'i iş bıraktı. Fransız havayolu şirketi Air France, Transavia ve Ryanair, greve bağlı olarak çok sayıda uçuşun iptal edildiğini duyurdu. Sendikalar, grevlerin süreceğini açıkladı.

Fransız toplumu mevcut siyasi ve ekonomik düzenden memnun değil

Fransa sokaklarında son yıllarda art arda düzenlenen ve savaş görüntüsüne yol açan gösteriler, Fransız toplumunun mevcut siyasi ve ekonomik düzene ilişkin memnuniyetsizliğini ve tepkisinin büyüdüğüne işaret ediyor.

Son elli yıl içerisinde ülke genelinde binlerce protesto gösterisi düzenlendi. Sayıları bazen milyonları bulan protesto gösterilerinde halk, daha adil bir gelir dağılımı talep ediyor, yöneticilerin halkın sesine kulak vermemesinden şikâyet ediyor.

1968 baharında Fransa'da üniversite öğrencileri, eskiyi aynen muhafaza ettiği gerekçesiyle yeni üniversite reformlarına karşı protesto gösterileri düzenledi. Kısa bir süre sonra lise öğrencileri de onlara katıldı. İşçiler de kitleler halinde öğrencilere destek verdi. Fransa, tarihinin en büyük genel greviyle sarsıldı.

6 Mayıs günü Paris'te 20 bin öğrencinin katıldığı bir yürüyüş gerçekleştirildi. Paris sokaklarında sabaha dek süren çatışmalar yaşandı. 16 Mayıs'ta on binlerce kişiyle sürdürülen genel grev, 18 Mayıs'a gelindiğinde bir milyon işçiyi, 22 Mayıs'a ulaşıldığında ise 9 milyon işçiyi etkisine aldı. Dünyanın en geniş katılımlı ve en uzun süreli olan bu grevler, düzeni sallamaya başladı.

2005 olayları unutulmadı

2005 yılında ise Paris'te bazı Müslüman gençler, polisin kimlik kontrolünden kaçarken bir inşaata sığındı. Aralarında bir Türkiye vatandaşının da bulunduğu üç Müslüman genç, inşaatta saklanmak üzere girdikleri elektrik trafosunda cereyana kapılarak hayatını kaybetti.

Haberin duyulduğu civar bölgelerde Müslüman gençler, sokaklarda protesto gösterilerine başladı. Kundaklamaların devam ettiği ikinci gece, olay yerine gelen İç İşleri Bakanı Nicolas Sarkozy, sokaktaki gençler tarafından yuhalanarak karşılanınca sinirlendi ve pencerelerinden bakan mahalle sakinlerine hitap ederek "Bıktınız değil mi? Merak etmeyin bu ayak takımını temizleyeceğiz!" dedi.

"Ayak takımı" sözüyle polisle gençler arasında aynı gece çıkan taşlı sopalı çatışmada, polisin attığı bir sis bombası, Ramazan ayı dolayısıyla teravih namazı kılınan bir mescide isabet etti. Şiddet dalgası Fransa’nın diğer büyük kentlerine de sıçradı.

Müslüman gençler bilinçli olarak varoşlara kaydırıldı

Müslüman göçmen çocuklarının Paris varoşlarından başlayıp tüm Fransa'yı saran ayaklanması, protestocuları "ayak takımı" diyerek aşağılayan Nicolas Sarkozy’nin devlet adamlığı çapını da sorgulamaya açtı. Jacques Chirac’ın yerine cumhurbaşkanı adayı olacağı bilinen Sarkozy, varoşlarda oluşan devlet boşluğuna hep bir güvenlik sorunu olarak baktı ve polisiye önlemleri arttırmakla yetindi. Oysa kent merkezlerinden varoşlara kaydırılarak 'yatakhane' diye adlandırılan sosyal konutlara tıkılan ve ezici çoğunluğu Müslüman göçmenlerden oluşan bu nüfus, devlet tarafından toplumsal değeri sosyal yardımlara indirgeyen bir politikayla başıboşluğa terkedilmişti.

Ülke geneline yayılan olaylarda 300 bina ve 10 bin otomobil ateşe verilmişti. Polis ile banliyölerde yaşayan gençler arasındaki çatışmalar 3 hafta sürmüş, 130 güvenlik görevlisi ve eylemcinin yaralanmasıyla sonuçlanmıştı. Olaylar nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 8 Kasım 2005 tarihinde olağanüstü hal (OHAL) ilan etmiş, OHAL uygulaması 21 Şubat 2006 tarihine kadar yürürlükte kalmıştı.

Son on beş yılda protestoların sayısı her geçen gün arttı

Ülkeyi kaosa sürükleyen protestolar, siyasi, toplumsal ve ekonomik boyutları olan uzun ve karmaşık bir sürecin yıllar öncesinden başladığını gösteriyor.

Örneğin 2010 yılında, Avrupa Birliği’nin sponsorluğunda, Fransa-İspanya arasında devreye sokulması planlanan yeni arabalı feribot hattının açılışı, protestolar nedeniyle ertelendi. Projeye karşı olmadıklarını açıklayan göstericiler, Fransız parlamentosunda onaylanan emeklilik reformuna tepki gösterdiklerini dile getirdi.

2014 yılında Fransa’da küçük ve orta ölçekli şirket sahipleri sokaklara dökülerek hükümeti protesto etti. Bürokrasi ve yüksek vergiler nedeniyle istihdam sağlayamamaktan şikâyetçi binlerce işveren, iş kanununun yeniden düzenlenmesini talep etti.

Grevdeki denizciler Manş Tüneli'ni kapattı

2015'te ise Nantes ve Toulouse kentlerinde toplanan göstericiler Tarn bölgesindeki olaylı gösteriler sırasında hayatını kaybeden Remi Fraisse adlı çevreciyi anmak için gösteri düzenledi. Remi Fraisse, ekolojik dengeyi bozacağını savunduğu Sivens Barajı projesinin iptali için düzenlenen bir gösteri sırasında kendisine polis tarafından atılan bir gaz bombasının isabet etmesi sonucu hayatını kaybetmişti. Fransa’yı ayağa kaldıran bu olay ülke genelinde her hafta sonu Fraisse adına polis karşıtı gösteriler düzenlenmesine neden oluyordu.

Yine aynı yıl Fransa ile İngiltere’yi denizin altından bağlayan Manş Tüneli’nin feribot çalışanları Manş Tüneli'ni kapattı. Manş Denizi kıyısında bulunan Calais kentinde feribotlarının başka bir firmaya satılmasıyla işsiz kalacak denizciler, lastikler yakarak tren yolunu kapattı. Denizcilerin grevi dolayısıyla iki ülke arasındaki feribot seferleri aksadı.

Aynı yıl internet taksi servisi Uber, protesto edildi. Taksiciler uygulamaya karşı hükümetin tedbir almasını istedi. Taksiciler Federasyonu Başkanı Pascal Wilder, kayıt dışı ekonomiye dikkat çekti. Paris’teki eylemlere komşu ülkelerden gelen taksiciler de destek verdi. Polis zaman zaman eylemcilere göz yaşartıcı gazla müdahale etti. Paris’in yanı sıra, Toulouse, Marsilya ve Bordeaux’da protesto gösterisi düzenleyen taksiciler, hükumetin önlem almaması durumunda sektörde çalışan 60 bin kişinin işsiz kalacağını savundu.

Air France yönetiminin işçi çıkarma kararı protesto edildi

2015'te ayrıca tütün ürünleri satan büfe sahipleri, nötr sigara paketine karşı protesto gösterisi düzenledi. Binlerce kişi, uygulamanın görüşüldüğü Senato önüne gelerek seslerini duyurmaya çalıştı. Protestocular nötr paket uygulamasının kendilerini olumsuz etkileyeceğini ve kaçak sigara piyasasının işine yarayacağını savundu.

Aynı yıl Air France yönetimi 2 bin 900 işçiyi işten çıkarma ve 14 uzun mesafe uçağını emekli etme kararını açıkladı. Air France pilotlarının örgütlü olduğu Sivil Havacılık Pilotları Sendikası (UNAC) temsilcileri, işine son verilecekler arasında 300 pilotun yanı sıra 900 kabin görevlisi ile bin 700 yer hizmetleri çalışanının da olduğunu belirtti. Söz konusu karar sendika tarafından protesto edildi.

Fransa’da olan bitenden dolayı herkes hayal kırıklığı yaşıyor

2016 yılında François Hollande hükümetinin İş Kanunu’nda yapmak istediği değişikliklere karşı protestolar düzenlendi. Öğrenciler de gösterilerde işçilere destek verdi. Yapılan açıklamalarda, "Hedefimiz başkaldırmak. Çünkü umuda ihtiyacımız var. Çünkü insanların politikaya yeniden inanmalarını sağlamak lazım. Çünkü Fransa’da olan bitenden dolayı herkes hayal kırıklığı yaşıyor." ifadelerine yer verildi. Fransa Çalışma Bakanı Myriam El Khomri’nin adını taşıyan yasa tasarısıyla çalışma saatlerinin uzaması ve işten çıkarmalar kolaylaştı. İşçi kazanımlarına bir saldırı olarak görülen tasarıya karşı ülke genelinde yaklaşık bir ay boyunca protesto ve grevler düzenlendi.

Polis şiddetine karşı protesto

Aynı yıl Fransa’nın başkenti Paris’te polis şiddetini protesto etmek için gösteri düzenlendi. Kentin banliyölerinden Bobigny’de rutin kimlik kontrolü sırasında 22 yaşındaki Theo isimli siyahi bir gencin dört polis memuru tarafından copla cinsel saldırıya uğraması tansiyonu yükseltti. Göstericiler polise taşlar ve havai fişeklerle saldırırken, birçok araba yakıldı. Saldırıya ilişkin 4 polis açığa alındı ve polislerden biri hakkında tecavüz, diğer 3 polis memuru içinse kasti şiddet suçundan soruşturma başlatıldı.

Bir başka protesto gösterisi ise liman kenti Calais’de yaşandı. Calais’deki mülteci kampının yıkılmasından sonra bazı göçmenler başkent Paris’e taşındı. Ancak Paris’in 19'uncu bölgesine yerleşen yaklaşık 500 sığınmacının kaldığı derme çatma çadırlar, çevik kuvvet ekipleri tarafından yıkıldı. Çoğunluğunu Afganların oluşturduğu mülteciler olaya tepki gösterirken polisle çatıştı.

Sarı Yelekliler'in eylemleri ikinci yılına girdi

2018 yılında ise Fransa'da akaryakıt zamlarına ve kötü ekonomik koşullara tepki olarak başlayan, zamanla Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetimine karşı isyana ve öfkeye dönüşen Sarı Yelekliler'in eylemleri en uzun süreli eylemler oldu.

İkinci yılına giren Sarı Yelekliler eylemi, Fransa tarihinin en uzun süren eylemleri unvanına aldı. Yakıta getirilen vergilerin iptal edilmesi için başlayan gösteriler, kısa sürede büyüyerek hayat şartlarındaki zorlaşmanın bir protestosu haline geldi. İlk haftalarda geri adım atmak istemeyen Macron hükümeti ise şiddet olaylarının artması üzerine vergileri iptal ettirdi. Ancak alınan önlemler eylemciler için yeterli gelmedi. Yapılan düzenlemeler toplam 17 milyar euroluk bir vergi indirimi ve diğer mali teşviklerle son buldu. Diğer yandan eylemlerde son bir yılda 11 kişi hayatını kaybetti. Ölü sayısının 1968 Mayıs olaylarından bile çok olması ise tablonun ciddiyetini gösteriyor. Hükümetin paylaştığı son verilere göre, gösterilerde 4 bin 245'den fazla kişi yaralandı, 12 bin 107'den fazla kişi gözaltına alındı ve 3 bin 163'den fazla kişiye hapis cezası verildi.

Eylemciler, yöneticilerin halkın sesine kulak vermemesinden şikâyet ediyor

Fransa toplumunda genel kanı, izlenen politikların, ülkedeki zenginleri daha da zengin ettiği, orta ve alt gelirli insanların ise yaşamlarını zorlaştırdığı yönünde. Sokakların alevler altında kalması, zarar gören iş yerleri, ziyarete kapatılan turistik yerler ve polisin sert müdahaleleri, Avrupa'nın sözde özgürlük ve demokrasi savunucusu rolüne bürünen Fransa'nın imajına ağır darbe vuruyor.

Protestocular genel anlamda belirli bir siyasi görüşe ya da gruba mensup kişilerden oluşmuyor. Protestocuların genel profiline bakıldığında, bu kişilerin Fransa'nın ekonomik sorunlarını sırtlayan ve geçim sıkıntısı çeken orta gelirli kişilerden oluştuğu görülüyor. Gelirleri düşük olan göstericiler, uygulanan vergilerin geçim sıkıntısını daha da derinleştirdiğinden şikâyet ediyor. Daha adil bir gelir dağılımı talep eden eylemciler, yöneticilerin halkın sesine kulak vermemesinden şikâyet ediyor. Ülkedeki birçok sektörü vuran gösterilerin, yakın vadede ekonomik anlamda daha ağır sonuçlar doğuracağı düşünülüyor.

Batılı hükümetlerin medyaları gerçekleri aktarmıyor

Sadece Fransa'da da değil, halkların memnuniyetsizlikleri ve bunun getirdiği kaotik ortamlar, AB ülkelerinin kaderini etkileyecek gibi gözüküyor.

Türkiye, İran, Irak ve Lübnan gibi ülkelerde yaşanan her olaya bir şekilde müdahil olmaya çalışan Batılı ülkelerin yönetimleri, dikta yöntemler ve sansür sayesinde kendi ülkelerinde olan biteni gizlemeye çalışıyor.

Aynı ülkelerin yöneticileri İslam ülkelerindeki protestocuları açıktan açığa desteklemekten çekinmiyor. Örneğin yıllardır İran halkının en temel ihtiyaçlarına ambargo uygulayan ABD, ülkedeki benzin zammına yönelik protestoları fırsat bildi ve 'yanınızdayız' açıklaması yaptı. Eski CIA Başkanı ve şu andaki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, sosyal medya hesabından İran’daki eylemcilere seslendi. Pompeo, eylemcilere, "ABD sizi duyuyor. ABD sizi destekliyor. ABD sizin yanınızdadır." mesajı verdi.

Sürekli olarak hukukun üstünlüğü ve sözde demokrasileriyle övünen Batılı hükümetlerin medyaları da bu gerçekleri aktarmıyor, yaşananları görmezden geliyor. İslam ülkelerindeki olayları neredeyse her gün canlı yayınlayan bu medya kuruluşları, kendi ülkelerindeki polisin halka yönelik uyguladığı şiddeti, medyada sansür ve sosyal medyada içerik erişim engeli gibi birçok yasak ile gizliyor.

Basın, olayların dozajını minimum düzeyde aktarırken, sert polis müdahalelerinin haklılığı üzerinden yayınlar yapıyor. Hükümet karşıtı olan parti ve siyasetçiler bile "kendi içimizdeki problemler" diyerek iktidarı destekliyor. İçeriye yönelik saldırı olaylarında hükümetler, 2 yıl sürecek OHAL ilan etmekten dahi çekinmiyor.

İslam ülkelerinde yaşanan olaylarda 7/24 kamp kuran ve "halk ayaklandı, halk rejime öfkeli, rejim devrilecek, halkın devrimine az kaldı" yayınları yapanlar, kendi ülkeleri söz konusu olunca, "Eylemciler sokakları ateşe verdi, göstericiler polise saldırdı, göstericiler uzlaşmaya yanaşmıyor." şeklinde haberler servis ediyor.

Fransa’da yaşanan olaylar Batılı hükümetlerin ve Batı medyasının ikiyüzlülüklerini bir kez daha ortaya koydu. İslam ülkelerindeki olayları fırsat bilen söz konusu güçler, tüm algı yöntemlerine başvurarak ve ellerindeki tüm propaganda silahlarını kullanarak hükümetleri köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Söz konusu kendi endişeleri ve korkuları olduğunda ise AB normları, Kopenhag Kriterleri, insan hakları ve sözde demokrasi rafa kaldırılabiliyor. (Muhammed Nur - İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir