HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam'dan İslam İşbirliği Teşkilatı'na eleştiri
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, İslam İşbirliği Teşkilatının(İİT) İslam dünyasındaki sorunlara çözüm bulamadığına dikkat çekerek Teşkilatın "siyasi, askeri ve ekonomik bir güç" olarak yeniden güncellenmesi gerektiğini belirtti.
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı dış gündem değerlendirmesinde, İTT’nin İslam dünyasında yaşanan sorunlar karşısındaki tutumunu eleştirdi.
İslam ülkelerinin büyük sorunlar yaşadığı dönemlerde bile Teşkilatın toplanamadığına dikkat çeken Sağlam, "Bugün İslam Ümmetinin, kuruluş amacı doğrultusunda etkin varlık ortaya koyacak bir ‘İslam İşbirliği Teşkilatı’na şiddetle ihtiyacı vardır" ifadesini kullandı.
Sağlam, dış gündem değerlendirmesinde ayrıca; Avrupa’da mülteciler için örülen utanç duvarları ile Lübnan ve Irak’taki protesto gösterileri hakkında görüşlere yer verdi.
İslam İşbirliği Teşkilatı
İslam İşbirliği Teşkilatının kurulma aşamasına değinen Sağlam, "25 Kasım 2019 tarihinde Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde İslam işbirliği Teşkilatının 50. Yıldönümü bazı etkinliklerle anıldı. Müslümanların ilk kıblesi ve 3. Mabedi olan Mescid-i Aksa’nın 21 Ağustos 1969 tarihinde bir siyonist Yahudi tarafından kundaklanarak yakılması olayı, bütün İslam âleminde infiale neden olmuştu. Bu olay nedeniyle 22–25 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat’ta ilk kez düzenlenen konferansta alınan bir kararla ‘İslam Konferansı Örgütü’ kuruldu. İslam Konferansı Örgütü’nün ismi 28-30 Haziran 2011 tarihlerinde Astana’da düzenlenen 38. Dışişleri Bakanları Konseyi (DBK) Toplantısı’nda ‘İslam İşbirliği Teşkilatı’ (İİT) olarak değiştirildi." dedi.
"İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam ümmetinin sorunlarına çözüm bulamamıştır"
Sağlam, "Birleşmiş Milletler’in ardından, 57 üye devlete sahip, ekonomik, coğrafik ve nüfus olarak dünyanın ikinci büyük gücü olan Teşkilat’ın İslam Ümmetine ve dünyaya katacağı çok şey vardır. Amacı; ‘Üye devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek, İslam Dünyasının hak ve çıkarlarını korumak’ şeklinde belirlenen İİT, bu güne kadar bu doğrultuda ortaya bir varlık koyamamıştır. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen Kudüs halen işgal altındadır. Mescid-i Aksa ise siyonistler tarafından adım adım yıkılmakta, Filistin topraklarındaki işgal, her geçen gün daha da genişlemektedir. Üye devletler arasında vahdet ve dayanışmanın oluşturulması bir yana, İslam coğrafyasının her tarafında kan ve gözyaşının aktığı, sömürü ve kaosun değerlerimizi yok etmeye doğru gittiği, ülkelerin tarumar edildiği zamanlarda bile, çoğu zaman toplanamayan İİT, İslam ümmetinin sorunlarına çözüm bulamamıştır." ifadelerine yer verdi.
İİT’nin yeniden güncellenmesi gerektiğinin altını çizen Sağlam, "Bugün İslam Ümmetinin, kuruluş amacı doğrultusunda etkin varlık ortaya koyacak bir ‘İslam İşbirliği Teşkilatı’na şiddetle ihtiyacı vardır. İslam ülkeleri arasındaki etnik, mezhebi ve siyasi ihtilaflar en kısa sürede aşılmalı ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yapısı siyasi, askeri ve ekonomik bir güç oluşturacak şekilde, amaçları doğrultusunda yeniden güncellenmelidir. Bu yapılmadığı müddetçe ihtilaflar, iç karışıklıklar, işgaller ve kaos, İslam ümmetinin bütün değerlerini yiyip bitirmeye devam edecektir." diye kaydetti.
Mülteciler için örülen utanç duvarları
Avrupa’da mülteciler için örülen utanç duvarlarına değinen Sağlam, "Hollanda merkezli Transatlantik Enstitüsü adlı düşünce kuruluşu, Berlin duvarının 1989’da yıkılmasının ardından Avrupa’da, yerinden edilmiş kişilerin göçünü engellemek için bin kilometre duvar örüldüğünü ortaya koydu. Utanç duvarı olarak nitelendirilen Berlin duvarının yıkılış yıl dönümünde, Avrupa ülkelerinin mültecileri engellemek için inşa ettikleri bu duvarlar birer utanç tablosudur. Berlin duvarının 6 katına tekabül eden utanç duvarları, Avrupa ülkelerinin insan hakları anlayışını ortaya koyması açısından önemlidir." dedi.
"Son 5 yılda Akdeniz adeta bir göçmen mezarlığına dönmüştür"
Sağlam, Avrupa ülkelerinin mültecilere yönelik politikalarına ilişkin şunları söyledi:
Dünyanın birçok bölgesini siyasi ve ekonomik olarak sömüren Batılı ülkeler, savaş ve açlık nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan göçmenleri ölüme mahkûm etmektedir. Özellikle son 5 yılda Akdeniz adeta bir göçmen mezarlığına dönmüştür. Bazı Avrupa ülkelerinde göçmenleri ölümden kurtaranlara cezai yaptırımlar dahi uygulanmıştır. Dünyaya insan hakları, özgürlük ve demokrasi pazarlayan Batılı ülkeler aslında insan hakkı ihlallerinin en büyüğünü gerçekleştirerek hayat hakkını ellerinden almak suretiyle binlerce göçmenin katili konumundadır. Kötü yaşam şartlarının hâkim olduğu toplama kampları, göçmen karşıtlığını körükleyen siyasi söylem ve stratejiler de Batılı ülkelerin maskelerini bir kez daha düşürmüştür. Kendi toplumlarının refah ve istikrarını başka milletlerin felaketleri üzerine inşa edenler, asla dünyaya model olamazlar.
Lübnan ve Irak’taki protesto gösterileri
Lübnan ve Irak’ta yolsuzluk, yoksulluk ve kamu hizmetlerindeki yetersizlik gibi gerekçelerle başlayan protestoların şiddetin ön planda olduğu bir yöne doğru evirildiğini vurgulayan Sağlam, "Irak’ta 1 Ekim’den bu yana başlayan gösterilerde 300’den fazla kişi yaşamını yitirdi. Dinsel ve mezhepsel çeşitliliğin hâkim olduğu Lübnan’da ise sokağa çıkma yasağıyla sonuçlanan çatışmalar yaşanıyor. Irak ve Lübnan toplumlarındaki çeşitlilik, süreci oldukça tehlikeli kılmaktadır. Arap baharından bu yana yaşanan süreçte bölgesel istikrar zayıflamış birçok bölge ülkesi karışıklıklara ve iç çatışmaya sürüklenmiştir. Halen Suriye ve Libya’da yaşanan iç savaş tüm bölgeyi olumsuz yönde etkilemekte, kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Bu açıdan haklı taleplerle başlayan eylemlerin şiddet eylemlerine dönüşmesine izin verilmemelidir." dedi.
Sağlam, şu önerilerde bulundu: "Irak ve Lübnan’da bulunan siyasi otoriteler yönetim sisteminin toplumsal meşru taleplere göre yenilenmesini sağlamalı, haklı taleplerin karşılanacağına dair garanti vermelidir. Aksi takdirde dış güçlerin de etkisiyle süreç provoke edilmeye devam edecek ve iç savaşa doğru evirilecektir. Protesto gösterilerine öncülük eden kuruluş ve kanaat önderlerinin de protesto gösterilerinde barışçıl çerçevenin korunması için çabalaması gerekmektedir. Aksi takdirde ulusal ve bölgesel felakete sürükleyecek bir sürecin önüne geçmek gittikçe daha da zorlaşacaktır." (Ramazan Casuk-İLKHA)