• DOLAR 32.577
  • EURO 34.988
  • ALTIN 2456.575
  • ...
Müslümanlara Yönelik Siyasi, Sosyal ve Psikolojik Zulümler
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İSTANBUL - Mazlum-Der İstanbul Şubesi Kültür Komisyonu tarafından İstanbul Ticaret Üniversitesi İsmail Özarslan Salonunda düzenlenen "Ezber Bozan Sözler ve Kişiler" seminerlerinde "Modern Dünya`da Müslümanlara Yönelik Fiziki, Siyasi, Sosyal ve Psikolojik Zulümler" masaya yatırıldı.

Seminere konuşmacı olarak Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bedri Gencer, Sosyolog ve Yazar Müfid Yüksel ve Av. Hüsnü Tuna katıldı.

BENCİLLİK ADALETİ YOK EDİYOR
Seminerde ilk olarak konuşanÜsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın Allah tarafından adaletli yaşamaya kodlandığını, ancak insanın adaletli davranabilmesini yaşayarak öğrenmesi gerektiğini söyledi. Zalime karşı susmanın zulme ortak olmak olduğuna dikkat çeken Tarhan, "Kırmızı ışık ihlali nasıl ki hukuksuzluksa, insanların kendi aralarındaki ilişkilerde de kırmızıçizgileri vardır. Bunları ihlal etmek hukuksuzluktur. Bu nedenle insanın adil olmayı başarması çok önemlidir. Adalet bunun için cesaret istiyor. Adil olmak için kişinin risk almayı göze alması gerekiyor. Adalet kendi çıkarına rağmen adil olmayı başarabilmeyi gerektiriyor. Adaletli olmayı öğrenmek yaşayarak öğrenilen bir beceridir. Bu öğrenilmedikçe insan adil yaşamayı öğrenemiyor" dedi. Tarhan, Adaleti en çok bozan şeyin ise bencillik olduğunu ifade etti.

HAKKI DİLE GETİRMEK EZBER BOZMAKTIR
Hakkı dile getirmenin ezber bozmak olduğunu söyleyenYıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bedri Gencer, Modern dünyada insanlara yapılan zulümlerin politik zulüm ve harici bir zulüm olduğunu söyledi.

Gencer, zulmün üçe ayrıldığını ifade ederek şöyle konuştu: "Zulüm üçe ayrılır, öz zulüm, harici zulüm ve anonimleştirilmiş zulüm. Öz zulüm insanın Allah`ın emirlerine uymamasıdır. Aslında bütün zulümlerin özü insanın kendisine zulmetmesidir. Bugün Müslümanlara zulmedenler öncelikle kendi nefislerine zulmettikleri için başkalarına zulmeder hale gelmişlerdir. Zulüm ve adalet ontik olarak öncelikle eşya ile insan arasındadır. Adalet, Efendimizin (s.a.v) dediği gibi bir dereden bile abdest alırken suyu israf etmemektir" diye konuştu.

HÜRRİYET ALLAH`A KUL OLMAKTIR
"Hürriyet Allah`a kul olmaktır. Allah`a kul olmayan kişi ise hürriyetini kaybetmiştir" diyen Gencer, "Nefsine karşı adaletli davranan kişi başka insanlara karşı da adaletli olabilir. Kendi nefsine zulmeden başkasına da zulmeder. Kendisiyle barışık olmayan hiç kimseyle barışık olmaz" ifadelerini kullandı.

ORTADA BU KADAR ZULÜM VAR AMA ZALİM YOK!
Kendi nefsine zulmeden bir kişinin daha sonra bu zulmü başkalarına yönelttiğini ve günümüzde anonimleştirilmiş zulümlerin çağımızın bir kaderi haline geldiğine dikkat çeken Gencer, "Modernizm zulmü sofistike ve kalıcı hale getirmiştir. Zulümden kaçma adına zulüm kalıcı hale getirilmiştir. Modern dünyada zalimleri bulamıyoruz, zalimler isimsiz hale gelmiştir. Ortada zulüm olduğu halde zalim bulamıyorsunuz. Kimse zulmü üstünü almıyor. Bu zulmü kim yapıyor? Bu gün yaşadığımız dünya görünmez otoriteler, seküler canavarlar ve kutsanmış putlarla kuşatılmış durumda. Modern dünya tam bir putlar galerisi haline gelmiştir. Mekke`de putlar toplu olarak görülebiliyordu ve yıkılabiliyordu. Ancak modern dünyada putları toplu olarak görüp hedef almak imkânsız hale gelmiş. Modern putlar ve zalimler amipler gibi sürekli kendini çoğaltan bir özelliğe sahipler. Bu zulmü ortadan kaldırmak için sivrisinekleri öldürmeye çalışmakla vakit kaybetmek yerine bataklığı kurutmanın çaresine bakmak ve zulme giden yollara tıkamaktır."

Modern toplumda çağdaşlık adı altında Müslümanların asimilasyona tabi tutularak kimliksizleştirilmeye çalıştığını belirten Gencer, "Bu zulmün en ileri boyutu da Müslümanlara bu zulümleri içselleştirin deniliyor. Buna çağdaşlık deniliyor ve bu Müslümanlara dayatılıyor" dedi.

MÜSLÜMANLARA YAPILAN ZULÜMLER SİSTEMATİK HALE GELDİ
Sosyolog ve Yazar Müfid Yüksel ise, İslam coğrafyalarında tarihte büyük zulümler yaşandığını, bunların arasında özellikle Moğol istilasının, Haçlı istilalarının, Endülüs`te, Sicilya`da ve Keşmir`de yaşanan zulümlerin unutulmaması gerektiğini söyledi.

Müslümanlara yönelik yapılan zulümlerin 19. Yüzyılda zirveye ulaştığını belirten Yüksel, "Tarihte Müslümanlara yönelik büyük zalimler yapıldı. Müslümanlara yapılan sistematik zulümler 19. yy zirveye ulaştı. Fransız ihtilalinden sonra çizilen suni sınırlar Müslümanları birbirlerinden ayırdı. Çizilen bu sınırlarla birbirlerinden ayrılan Müslümanlar öncü olma güçlerini de kaybetti" dedi.

HİZAYA GETİRİLME OPERASYONLARI YAPILDI
Türkiye`nin bu gün yaşadığı zulümlerin temelinde 1925 ve 1950`li yıllar arasında yaşananların etkili olduğunu ifade eden Avukat Hüsnü Tuna, "1925 ile 1950 yılları arası halkı ezme, etkisiz hale getirme, bıktırma ve hizaya getirme dönemidir. İstiklal mahkemelerinin `sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine` şeklinde kararlar verildi. O gün Türkiye`de uygulanacak olan ceza yasasını İtalya`dan alıp hazırlayan komisyonun başında olan dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt şöyle diyordu: `Bu aldığımız ceza kanunu çok şedit olabilir. Ama buna mecburuz. Biz Türkiye`de dindarları ezmek üzere böyle bir kanunu alıyoruz.`Bunun birçok örneği var. O dönemin zulümleri sayılmakla bitmez" dedi.

FAİLİ MEÇHULLER MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNE YIKILDI
Dindar neslin 85-95 yılları arasında ile bugün arasında bir farklılık olduğunu dile getiren Tuna, 1980 darbesine rağmen Türkiye`de dindarların siyasette etkin olmaya başladığı bir dönem olduğunu söyledi. 85-95 arası dönem dindarların siyasette etkin olmaya başladığı, faili meçhullerin sayısının oldukça fazla olduğu bir dönemdir.

Dindarların 85-95 yılları arasında siyasete etkin olmaya başlamasından sonra Türkiye`de faile meçhul cinayetlerin artmaya başladığına dikkat çeken Tuna, "Bu cinayetlerle toplum üzerinde bir baskı kuruldu. Her cinayet sonrası Türkiye`de `Bu cinayetlerin sorumlusu şeriatçılar, dindarlar` denilerek bir kamuoyu oluşturuldu ve Müslümanlar baskı altına alındı. Bu cinayetler onun için işlendi. Bu cinayetleri işleyen Müslümanlar değildi. Bunu şöyle ifade edebiliriz. O dönemin MİT müsteşarı, 19 Aralık 1989 tarihinde daha Türkiye`de faili meçhul cinayetler başlamadan başbakanlığı bir yazı yazıyor. `Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Çetin Emeç ve Turan Dursun`un bir araya gelen tarikat mensupları bunları öldürecekler` diye bir yazı gönderiyor. Bu yazıdan bir ay sonra cinayetler başlıyor. Bu ölümlerden sonra Müslümanlara yönelik operasyonlar yapıldı. Müslümanlar haksız yere tutuklanarak ve mahkûm edilerek mağdur edildi. Devlet JİTEM, MİT, Özel Harp Dairesi, Ergenekon aracılığıyla infazlar gerçekleştirildi" diye konuştu.

500 BİN CESET TORBASI HAZIRLANDI
Bu faili meçhul cinayetleri işleyenlerin devletin içinde ve devletin imkânlarını kullanarak bu cinayetleri işlediğini belirten Tuna, "Post modern darbe sürecinin hazırlanma aşamasında 500 bin ceset torbasının hazır olduğu ifade ediliyordu. Bu darbeye karşı çıkan olursa kendisini ölmüş bilsin diye oluşturulan baskı vardı. Yargı askerin emrindeydi. Generaller hakim ve savcıları talimat veriyordu. Savcı ve hakimler emredersiniz diye cevap veriyordu. Bu zulmün uygulayıcıları sadece asker, polis ve yargı değildi. Gazeteciler, azılı öğretim üyeleri hep beraber bu zulmü uyguladılar" dedi.

DARBECİLERDEN HESAP SORULMALI
n bu zulümlerin unutulmaması gerektiğinin altını çizen Tuna, "Bu zulümleri bilelim, bu zulümleri icra edenlere karşı yasalı haklarımızı kullanalım. 28 Şubat ile ilgili devam eden davalara müdahil olup hesap soralım. Biz bu davalara müdahil olup hesap sormazsak bunlar önümüzdeki yıllarda hapisten çıktıktan sonra yine aynı şeyleri yaparlar" şeklinde konuştu.
(Şükrü Gündüz - İLKHA)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir