HÜDA PAR: Hükümet, toplumsal travmalara neden olan hataları ile yüzleşmeli
HÜDA PAR, iktisadi ve manevi alandaki kötü gidişatın, toplumsal bir travmaya dönüştüğüne dikkat çekerek hükümetin, buna sebep olan hataları ile yüzleşmesi ve politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini belirtti.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan gündem değerlendirmesinde; uyuşturucu kullanımının vardığı boyutlar, Aksaray’da otizmli çocuklara yönelik dışlayıcı tutum ile İstanbul ve Antalya’da siyanür zehirlenmesi sonucu gerçekleşen ölümlerle ilgili dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
Aile ve toplumsal bağların zayıflaması, maddi ve manevi bunalım ile giderek artan işsizliğin istenmeyen olayları tetiklediğine vurgu yapılan değerlendirmede, Hükümetin, yanlış politikaları ve toplumsal travmalara neden olan hataları ile yüzleşmesi gerektiğine vurgu yapıldı.
Uyuşturucu raporu
Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının yayınladığı ‘Türkiye Uyuşturucu Raporuna atıfta bulunulan değerlendirmede, uyuşturucu ile mücadelede başarısız kalındığına dikkat çekildi. Değerlendirmede, "Uyuşturucunun ve uyuşturucuya karşı mücadelenin toplumsal karşılığı bağlamında çarpıcı sonuçlar içermektedir. Buna göre, 2016 yılında uyuşturucu ile ilgili suçlardan yaklaşık 114.276 kişi hakkında soruşturma yürütülürken bu sayı 2018 yılında 206.134’e yükselmiştir. Resmi makamlara göre, 2018 yılında 111.931 uyuşturucu madde kullanımı, 29.842 uyuşturucu madde ticareti vakası yaşanmıştır. Bir önceki yıla göre yüzde 22 oranında artış gösteren şüpheli sayısı, toplumun sürüklendiği vahameti ortaya koymaktadır." denildi.
Değerlendirmede Türkiye’de uyuşturucu ile mücadelenin sebeplerden çok sonuçlar üzerinde yürütüldüğü belirtilerek şu ifadelere yer verildi:
Rakamlar uyuşturucu madde kullanımının vardığı dehşet verici boyutu göstermesi ve uyuşturucu ile mücadeleye ilişkin politikaların başarısızlığını göstermesi açısından çok önemlidir. Türkiye’nin uyuşturucu ile mücadele politikası halen sebeplerden ziyade sonuçlar üzerinden yürümektedir. Uyuşturucu ile mücadele sadece sokağa yönelik polisiye tedbirlerle veya sadece torbacı ve satıcılara yönelik yürütülen operasyonlarla başarılı olmaz. Uluslararası uyuşturucu trafiğinin ortasında bulunan Türkiye’de yine uluslararası bir sektörün geliştiğini görmek durumundayız. Mücadele, asıl bu sorumlulara karşı yapılmalıdır. Uyuşturucu madde kullanımının ilkokul seviyesine inmesi, toplumda aile kurumunun güçlendirilmesi açısından değerlendirilmelidir. Unutulmamalıdır ki toplumda özellikle genç nesil içinde yaygınlık kazanan bu tür hastalık, bağımlılık, mafyavari çete ve suç örgütü teşekkülleri, birbiriyle ilişkili olmakla birlikte işsizliğin, yoksulluğun, maneviyatsızlık ile bireyselliğin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Manevi, iktisadi ve ahlaki olarak desteklenmeyen bir toplumun fertleri, toplumsal ifsat kültürüne karşı iradesiz ve savunmasızdırlar. Zayıf aile ilişkilerinin de bu tür olumsuzlukların yaygınlık kazanmasında ciddi etkisi vardır.
Uyuşturuşuyla mücadele konusunda tavsiyelerde bulunulan değerlendirmede şöyle devam edildi: "Uyuşturucu ile mücadele anlayışının bir devlet politikasına dönüşmesi başarının şartıdır. Sokaktaki satıcılara ve torbacılara yönelik polisiye tedbirlerin çok ötesinde, sebepleri kaldırmaya odaklı bir anlayış gelişmelidir. Gençliğin manevi açıdan güçlendirilmesi, aile bağlarının sağlamlaştırılması ve istihdam, tedbir kalemlerinin en önemlileridir. Rehabilitasyon ve ciddi polisiye tedbirlerle birlikte değerlendirildiğinde aslında uyuşturucu ile mücadele toplumsal bir sorumluluktur."
Aksaray’da yaşanan otizm vakası
Aksaray’da yaşanan otizm vakasına değinen HÜDA PAR, "Aksaray'da bir ilkokulda diğer öğrencilerin 'psikolojisini kötü etkiledikleri' gerekçesiyle otizmli çocuklarımıza yönelik yapılan ötekileştirici ve dışlayıcı tutum, daha sonra bu çocukların diğer öğrencilerin velileri tarafından yuhalanmaları vakası bizim kültürümüz, değerlerimiz ve insani hassasiyetlerimizde asla yeri olmayan, utanç verici bir uygulama olmuştur. Yaşanan bu talihsiz olay, bizleri derinden üzmüş, toplumun vicdanını yaralamıştır." açıklamasında bulundu.
Değerlendirmede, "Otizmli bireylerin toplumda bağımsız yaşama becerisi kazanabilmeleri ve kaynaşmaları amacıyla normal okulların özel eğitim sınıflarında eğitim almaları yasa ile belirlenmiştir. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde işletilmesi otizmli bireylerin sorunlarını aşarak topluma entegrelerinin sağlanması ve gelecekleri açısından büyük önem arz etmektedir. Bu durum kişi, aile, kurum ve idarenin keyfi uygulamalarına terk edilemez. Özel eğitime ihtiyacı olan bu çocuklarımızın mümkün olan en erken yaşta eğitime dâhil edilmeleri büyük önem arz etmektedir." ifadelerine yer verildi.
Otizmli bireyleri tehdit olarak görmenin insani olmadığının altı çizilen değerlendirmede, "Otizmli öğrencilerin dezavantajı olmayan akranlarıyla aynı ortamda eğitim görmeleri, pedagojik olarak çok verimli ve başarılı bir taktiktir. Bu nedenle de uzmanlar tarafından teşvik edilmektedir. Otizmli bireyleri tehdit olarak görmek, dışlamak ve kendilerini kötü hissetmelerine neden olacak tutum ve davranışlarda bulunmak insani olmadığı gibi bizim kültür ve değerlerimizde de böyle bir şey yoktur. Onların farkına varmak, özelliklerinin bilincinde olmak, toplum fertlerinin üzerinde bir sorumluluktur. Yaşanan bu son olay da dikkate alınarak; toplumda farkındalığın artırılması için acil eylem planı geliştirilerek hayata geçirilmelidir. Bütün eğitim kurumlarında etkili düzenlemeler yapılarak dışlanma korkusu yaşayan bu bireyler ile aileleri gerçekçi bir şekilde desteklenmelidir." diye kaydedildi.
İstanbul ve Antalya’daki siyanürle ölüm vakaları
İstanbul ve Antalya’da siyanür zehirlenmesi ile gerçekleşen ölümlere ilişkin yapılan değerlendirmede "İstanbul Fatih’te 2’si kadın 4 kardeşin, Antalya Konyaaltı ilçesinde de 2’si çocuk 4 kişilik bir ailenin siyanür zehirlenmesi sonucu evlerinde ölü olarak bulunmaları toplum olarak bizi derinden sarsmıştır. Bu trajik olaylar, toplumumuzun sosyal noktada yaşadığı buhranı resmetmesi ve toplumun gidişatını ortaya koyması açısından oldukça manidar bir olaydır. Her geçen gün bir İslam toplumu olmaktan uzaklaşarak hayatı sadece maddi değerler ve geçici zevkler üzerinden anlamlandırdığımız takdirde bu tür vakalarla daha sık karşılaşacağımızı ortaya koymaktadır." denildi.
Yaşanan siyanür vakalarının topluma dayatılan düzenin sonucu olduğuna işaret edilen değerlendirmede, "İstanbul Fatih’teki olayda hayatlarını kaybedenlerin dördünün bekar, bir kişi dışındakilerin işsiz olması, çalışan tek kişinin maaşına haciz gelmesi, ödenmeyen borçlar nedeniyle evin elektriğinin kesilmesi, bu durumların oluşturduğu buhranın çözüm olarak intiharı dayatması ve arkalarında ağlayacak çocuklardan da yoksun olmaları; olayın kriminalize edilmesi gereken yönleridir. Bu dehşet olay, bize dayatılan toplumsal düzenin kaçınılmaz sonucudur. Bu durum, sadece dört kişinin değil, toplumumuzun dramıdır. Hükümet, gözlerini ve kulaklarını kapatarak yürütmekte ısrar ettiği ekonomik ve sosyal politikalarının iflas ettiğini bu olay üzerinden okumak zorundadır." ifadelerine yer verildi.
"Hükümet, yanlış politikaları ve toplumsal travmalara neden olan hataları ile yüzleşmeli"
Hükümetin ekonomi ve sosyal politikalarının eleştirildiği gündem değerlendirmesinde "Aile ve toplumsal bağların zayıflaması, maddi ve manevi bunalım ve giderek artan işsizlik bu tür olayları tetiklemektedir. Bireyselliği ve manevi değerlerden yoksunluğu dayatan sosyal politikalar toplumun dünyasını da ahiretini de elinden almaktadır. Bu vakalar, hükümetin politikalarının karnesi olarak görülmelidir. İktisadi ve manevi kötü gidişatın, toplumsal bir travmaya dönüştüğü ve aileleri yok ettiği bir ortamda artık hükümet, yanlış politikaları ve toplumsal buhran ve travmalara neden olan hataları ile yüzleşmeli, iktisadi ve sosyal politikalarını gözden geçirilmelidir." diye belirtildi. (Ramazan Casuk-İLKHA)