• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İstanbul / AA/ Osman Kağan Yücel / Analiz

Afrika kıtasının önemli bir bölümünü kapsayan Nil Havzası’ndaki kronik tartışmaların başında gelen ve ulusal sınırların oluşumu sonrasında Mısır, Sudan ve Etiyopya başta olmak üzere diğer kıyıdaş ülkelerin de dâhil olduğu Nil Nehri paylaşım sorunu, yeni izdüşümler, siyasi ve stratejik gelişmeler ışığında tartışılmaya devam ediyor.

Etiyopya’nın siyasi dönüşüm ve ekonomik kalkınmasıyla birlikte Hedasi Barajı inşaatını tüm uluslararası engellemelere, Mısır’ın hegemonik tavır ve koşullarına rağmen sürdürmesi, Nil sorununda yeni bir safhanın başlamasına vesile oldu.

Rusya’nın Afrika Zirvesi öncesinde Mısır, özellikle de Etiyopya tarafından yapılan askeri seçenekleri içeren açıklamaların gölgesinde Soçi’de bir araya gelen Abdülfettah es-Sisi ve Abiy Ahmed’in görüşmesi, gerginliği biraz olsun yumuşatsa da, önümüzdeki dönemde Etiyopya ve Mısır için hayati konumda bulunan Nil’in daha çok tartışmalara ve yeni gelişmelere açık olması kuvvetle muhtemel.

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Rusya ve ABD’den gelen arabuluculuk teklifinin bölgede olumlu bir sonuç doğurup doğurmayacağı sorusu da öne çıkıyor. Ayrıca hidro-diplomasinin taraflar arasında sürdürülmesinin ne kadar mümkün olduğu da önümüzdeki dönemde daha belirgin olacak.

Britanya’nın Mısır, Sudan ve diğer Nil Havzası üzerindeki ülkeleri yönetmeye başlamasıyla Nil’in bugünkü sorunlarına ilk adım atıldı

Nil paylaşım sorununun kökenleri

Afrika’nın Batılı devletler arasında paylaşılması süreciyle başlayan işgal ve koloni yönetimleri kısa sürede kıta genelindeki toprakların çoğunu kontrol altına almış, özellikle su kaynakları ve nehirler üzerinde hâkimiyet kurmak, sömürge yönetimlerinin vazgeçilmez hedefleri arasında yer almıştır. Bu kapsamda Britanya’nın Mısır, Sudan ve diğer Nil Havzası üzerindeki ülkeleri yönetmeye başlamasıyla Nil’in bugünkü sorunlarına ilk adım atılmıştır. Nil’in kontrolü üzerine ortaya atılan teorilerin başında Amerikan iç savaşı nedeniyle pamuk hammaddesi tedarikinde sorunlar yaşayan Britanya tekstil sanayisinin sorunlarına çözüm bulmak için en uygun ve kaliteli pamuğu temin etme niyeti öne çıkıyor.

Mısır ve Mısır Sudanı’nın (Sûdân-ı Mısrî) işgalinin sebebi olarak bu ülkelerdeki kaliteli pamuk üretimi gösterilir. Sadece pamuk tedariki değil, Nil’in belli bölgelerinin elverdiği gemi taşımacılığı, sürdürülebilir bir kolonyal yönetim için elzemdi. Ayrıca Nil’in bu stratejik konumunun yanında emek gücünün en güçlü temin aracı olan köleliğin yanı sıra, tabii çevrenin sulama projeleri ve değişik tarım ürünlerini yetiştirme konusunda arz ettiği uygunluk, kolonileştirme heveslerinin kabarmasına neden olmuştur.

Etiyopya’nın 2011 yılında Nil üzerine Çin işbirliğiyle baraj inşa edeceğini açıklaması, Nil’de var olan dengeleri değiştiren gelişmelerin fitilini ateşledi

Günümüze kadar sirayet eden ve Nil üzerindeki sorunların ortaya çıkmasında gerek kolonyal gerekse post-kolonyal dönemde nehrin paylaşımı hususunda yapılan anlaşmalar etkili olmuştur; Nil’e su katkısı bakımından önemli mansap ülke Etiyopya’nın bu anlaşmalara taraf olmaması veya görmezden gelinmesi de günümüz tartışmalarının sebepleri arasındadır. Tüm bunlara Mısır’ın bağımsızlığı ve Hür Subaylar darbesi sonrasında askeri, ekonomik ve siyasi üstünlüğü elde etmesinin eklenmesi, havza üzerinde Mısır hegemonyasının pekişmesini beraberinde getirmiştir.

1959 yılında Mısır ile bağımsızlığını yeni kazanmış Sudan arasında yapılan ve günümüzde de Nil’de hâkim olan rejimi tesis eden anlaşmanın varlığını halen sürdürmesi ve revizyon taleplerinin Mısır ve Sudan ikilisinin vetolarına takılması sorunun derinleşmesine neden olmuştur. Fakat Etiyopya’nın 2011 yılında Nil üzerine Çin işbirliğiyle baraj inşa edeceğini açıklaması, Nil’de var olan dengeleri değiştiren gelişmelerin fitilini ateşlemiştir.

Etiyopya ve Hedasi Barajı: Yüzyıllık itiraz ve mücadele

1902 yılında Britanya ile Etiyopya arasındaki anlaşmayla hem Mavi Nil üzerine herhangi bir baraj yapılmaması hem de Nil’in kaynağı olan Tana Gölü’ne ve yine bu nehrin ana kollarından olan Sobat Nehri üzerinde bir çalışma yapılmamasında mutabık kalınmıştı. Aradan geçen zamanda hidro-diplomasi faaliyetleri ve yapılan anlaşmalarda Etiyopya hiçbir şekilde muhatap alınmamış ve nehir sularındaki aslan payı, devam eden süreçte Mısır’a bırakılmıştı. 1929 ve 1959 yılındaki anlaşmalar 1902 anlaşmasını fiili olarak ortadan kaldırmış, Etiyopya’nın Mavi Nil üzerinde baraj yapma fikrine yol açmıştır.

Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya 700 kilometre uzaklıkta Sudan sınırına 40 kilometre mesafede yapımı devam eden 145 metre yüksekliğinde ve 1800 metre uzunluğunda olan ve 6450 megavat hidrogüç kapasitesiyle Afrika’nın en büyük barajı olma özelliği taşıyan Hedasi Barajı (Büyük Rönesans Barajı), ABD Islah Bürosu’nun 1956 ve 1964 yılında yaptığı fizibilite çalışmalarıyla belirlenen noktaya inşa edilmektedir. Etiyopya’nın Mavi Nil üzerinde baraj yapma fikri 1920’li yıllara dayanmaktadır. 1927 yılında dönemin Etiyopya yönetimiyle ABD’li J.G. White adlı şirket arasındaki 20 milyon dolarlık baraj yapımı anlaşması, dönemin İngiliz gazetelerinin sansasyonel haberleri ve Britanya’nın 1902 anlaşmasını öne sürerek yaptığı itirazlar neticesinde iptal olmuştur.

Etiyopya’nın, Hedasi Barajı’nın yapım çalışmalarına başladığı 2006 yılında fon bulmak için Dünya Bankası ve Afrika Kalkınma Bankası’na yaptığı müracaatlar, Mısır’ın itirazları sebebiyle sonuç vermemiş, baraj nihayetinde Çin tarafından finanse edilmiş, 2010 yılına kadar süren fizibilite çalışmaları ve mimari tasarımın da tamamlanmasının akabinde yapımına 2011 yılında, Legesse “Meles” Zenawi’nin başbakanlığı döneminde başlanmıştır. 2019 yılında yapımının bitmesinin planlanmasına rağmen aksaklıkların ortaya çıkması sonucu, barajın henüz yüzde 70’lik kısmı tamamlanabilmiştir.

Abiy Ahmed ve Hedasi Barajı

Baraj inşaatının başladığı süreçte Mısır’dan yükselen itirazlara rağmen yaşanan iç karışıklıkların akabinde Hüsnü Mübarek yönetiminin görevden ayrılması, Etiyopya’ya zaman kazandırmış olsa da Mısır, Muhammed Mursi döneminde yapılan sert açıklamalarla sürece yeniden müdahil olmuştur. Abdülfettah es-Sisi’nin askeri darbe sonucu cumhurbaşkanı olduğu dönemde Mısır’da yaşanan karışıklık, Etiyopya’nın hızla yükselen Hedasi Barajı konusunda elini güçlendirmiş olsa da, son dönemdeki sert açıklamalar hatta askeri tehditlerle yeni bir dönemin başladığı söylenebilir.

Cemal Abdünnâsır, Enver Sedat, Hüsnü Mübarek ve Muhammed Mursi yönetimleri altındaki Mısır, Nil konusundaki askeri seçeneklerini daima Nil sularındaki payının azalması ihtimali bağlamında dillendirmiş, Nil’i, kendi anayasasına dahil ederek milli güvenliğinin temel unsurları arasında zikretmiştir.

Etiyopya’da Meles Zenawi’nin vefatıyla başbakanlık görevine gelen Abiy Ahmed, Hedasi Barajı’nın inşaatı ve Nil sorununu göreve geldiği ilk andan itibaren önünde bularak, Zenawi dönemindeki Nil ve Hedasi kararlılığını sürdüren bir politika izlemiştir. Etiyopya hızla yükselen nüfusu ve büyüyen ekonomisi sebebiyle yeni alanlara yatırım çekmenin yanı sıra ülkenin en büyük sorunlarından enerji, gıda kapsamında tarım sulaması ve gelişen şehirlere temiz su sağlama konusunda Hedasi Barajı’nın yapımını öncelikli ve hayati konular arasına almıştır.

Havzadaki Mısır hegemonyası nedeniyle Nil suları konusunda uzun yıllar pasif kalan, girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Etiyopya, barajın tamamının faaliyete geçmesiyle altyapı sorunlarını çözebilecek, bununla birlikte gelecek sanayileşme ise ülkeye seviye atlatacaktır.

Mısır’ın olası askeri operasyonuna karşı “kendimizi koruyabiliriz” karşılığını vermesi, Nil Nehri paylaşım sorununu ve tarafların günümüze kadar izlediği politikaların yeni bir safhaya geçeceği mesajını taşıyor

Hem Mısır hem de Etiyopya için hayati bir meseleye dönüşen Nil suları, her iki ülkenin de agresifliğini artırmak suretiyle olabildiğince yarar sağlamayı düşündüğü bir konu. Ve iki tarafın da geri adım atması, hem iç hem de dış siyasi dengeler bakımından zorlu şartlar öne çıkarıyor.

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in, Rusya’nın Afrika zirvesi öncesinde Nobel Barış Ödülü alması sebebiyle de seleflerinin pasif politikalarını bir kenara bırakarak Mısır’ın olası askeri operasyonuna karşı “kendimizi koruyabiliriz” karşılığını vermesi, Nil Nehri paylaşım sorununu ve tarafların günümüze kadar izlediği politikaların yeni bir safhaya geçeceği mesajını taşıyor.

Nil sorununda arabuluculuk teklifleri ve aktörlerin niyetleri

Nil paylaşım sorununda tarihin seyri içinde, dış aktörlerin çeşitli mekanizmaları kullanarak farklı koşullarda olsa da soruna müdahil olmaları aslında olağan gelişmelerden. SSCB’nin Asvan Barajı için Mısır’a destek vermesi, ardından SSCB Genel Sekreteri Nikita Kruşçev’in barajın açılış törenine katılması, bunun en somut örneklerinden biri. Etiyopya’nın Hedasi Barajı’nın fonlanması için IMF ve Dünya Bankası’na yaptığı müracaatların Mısır’ın ABD nezdindeki diplomatik girişimleri yüzünden sonuçsuz kalması da dikkate değer olgulardan biridir.

Mısır Cumhurbaşkanı es-Sisi ile Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed arasında Soçi’de gerçekleşen Nil sorunu gündemli görüşmenin öncesi ve sonrasında, Rusya ve ABD’den gelen arabuluculuk teklifleri, paylaşım meselesinin yeni safhaya geçtiğinin ve küresel aktörlerin bölgede daha çok söz sahibi olma niyetlerinin bir göstergesi olarak okunabilir.

Her ne kadar iki ülke Nil paylaşımı ve Hedasi Barajı’nın bölgeye etkileri üzerine oluşturulan komisyonun yeniden aktif hale gelmesi yönünde açıklamalar yapsa da, sorunun çözümü için bölgedeki dış aktörlerin daha görünür rol almaları, önümüzdeki süreçte daha muhtemel gözüküyor. Rusya ve ABD’den gelen teklifler aslında Nil Havzası’nda bir dönem etkili olan dış aktörlerin yeniden masayı kendi eksenleri etrafında oluşturmaya çalışmaları, her iki aktörün birbirinin etkisini kırma veya önünü alma girişimi olarak yorumlanmasını da mümkün kılıyor.

Etiyopya modelinin başarıya ulaşması durumu, yeni dönemde Nil’e kıyıdaş ülkelerin, kolonyal Nil anlaşmalarını revize taleplerini getirecek

1964 yılında Tanzanya Devlet Başkanı Julius Nyerere’nin Nil Nehri üzerinde kolonyal anlaşmaların ulusal sınırlara bürünmüş modern Nil Havzası ülkelerini bağlamadığı yönünde doktrinleşmiş açıklaması, 2002 yılında Kenya Enerji Bakanı Raila Odinga’nın bu anlaşmaların ülkesi Kenya için hiçbir bağlayıcılığının olmadığını dile getirmesi, Nil Havzası’ndaki diğer kıyıdaş ülkelerin günümüze kadar yaptığı itirazlar pek görünür olmasa da, Etiyopya modelinin başarıya ulaşması durumu, yeni dönemde Nil’e kıyıdaş ülkelerin, kolonyal Nil anlaşmalarını revize taleplerini getirecek ve havza ülkeleri arasında hidro-diplomasinin yegâne çözüm olarak öne çıkacağı bir dönem başlatacaktır. Bu güç-güç rekabetinden hareketle, her ne kadar teknik raporlar haricinde etkisiz olsa da Nil Havzası Girişimi (NBI) ve TECCONILE gibi uluslararası kuruluşların, dış müdahalelere kapı aralanmaması için daha aktif rol alması gerektiği ortadadır.

***Kaynak: Bu analiz “AA”dan alıntıdır. Tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki ifadeler ve görüşler sahibine aittir.