MEVLİD MÜNASEBETİYLE
Mevlid Kandili'nizi tebrik ediyor, sizleri İnzar Dergisi'nin 2005 yılı 7. sayısındaki "MEVLİD MÜNASEBETİYLE" yazısı ile başbaşa bırakıyoruz...
MEVLİD MÜNASEBETİYLE
Yahudilerin ileri gelenlerinden biri Mekke’de o gece Kureyş’in ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda: “Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?” diye sordu. “Bilmiyoruz” diye cevap verdiler. Yahudi: “Size ne söylediğime bakın ey Kureyş topluluğu! İyi dinleyin. Bu gece son peygamber Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa Filistin’in kudsiyetini inkar etmiş olayım…” dedi. Toplantıda bulunanlar Yahudi’nin sözünden hayrete düşüp dağıldılar. Her birisi eve döndüğünde durumu ev halkına anlattı. Ve “Bu gece Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını MUHAMMED (s.a.v) koydular” haberi yayıldı… (İbn-i Sad, Tabakat 1:162-163)
Tarihler Rabi’ülevvel ayının 12. gecesi olan Pazartesiyi gösteriyordu, miladi 20 Nisan… O gece dünya ve bütün varlıklar Kainatın Nuru’nun doğumuyla cezbeye geldi. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak adetti. Efendimizin üzeri bir çanakla kapatıldı. Fakat bir de baktılar ki, Kainatın Nuru’nun üzerine konulan çanak ikiye ayrıldı. Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu. (a.g.e, 1:102)
Bu doğumla Kabe’de bulunan putlar baş aşağı devrildi, Kisra sarayı sallanıp ondört balkonu parçalandı, Sava’da kutsanan göl kurudu, bin senedir yanan Mecusi ateşi söndü. Bu, doğan Nur’un Kainat’ın Sahibi’ne dayanmayan her şeyi atıl bırakacağını gösteriyordu. (Mektubat, ondokuzuncu mektup)
NUR-U KÂİNAT
“Hakk’ın sevgilisi” ünvanıyla müsemma Habibullah Muhammed Mustafa aleyhisselatu vesselam…Üstad (r.a) der ki: “…Evet şöyle müzeyyen (bezenip süslenmiş) bir kainatın, öyle mukaddes bir Sani’ine(sanatkarına) böyle bir Resul-i Ekrem, ışık şemse(güneşe) lüzumu derecesinde elzemdir(çok lazımdır). Çünkü nasıl güneş, ziya vermeksizin mümkün değildir, öyle de uluhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir...” (10. Söz , 2. İşaret)
“ İşte o gece doğan Muhammed (s.a.v) öyle bir kimsedir ki; nihayet kemal ve cemaliyle Hazreti Allah’ı gösterici ve tarif edici, mükemmel sanatına dikkatleri çeken bir dellal, Allah’ın hükümranlık ve saltanatını ilan eden bir meb’us, Rabbimizin isimlerinin güzelliklerini gösteren bir ayna (hem habibdir, ubudiyetiyle kendini O’na sevdirir, ayinedarlık eder, hem resuldur O’nu mahlukatına sevdirir), ince sanatlarla süslenilmiş kainat sarayında yaratanın esmasını gösteren rehber bir öğretici, insanların düşünce dünyasını meşgul eden nereden? Nereye? Necisin? Suallerinin cevap vereni, güzel sanatlarıyla kendini akıl sahiplerine tanıtan ve kıymetli ni’metlerle kendini sevdiren Rabbimiz’in ikramlarının karşılığı olarak arzularının ne olduğunu bildiren bir elçi…”(Onuncu söz)
O (s.a.v), kainat bir insan ise onun ruhu, bir kalem ise onun mürekkebi, bir saray ise o sarayı n kandili. Onunla varlık devam ediyor ve o zatın hürmetine mevcudat yaratıldı. Onun nuru çekilse her şey karanlığa bürünür; yani kainatın ölümü. “Eğer kainattan risalet-i Muhammediye’nin nuru çıksa, gitse, kainat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse, kainat divane olacak ve küre-i arz kafasını aklını kaybedecek.”(onuncu sözün zeyli)
Muhammed (s.a.v) o kimsedir ki; dilsiz bir çocuğa “Ben kimim?” deyince “Ente Resulullah” cevabını almıştır. Hz. İsa(a.s) “Alemin reisi geliyor” diye onu müjdelemiş, İncil ondan “Sahibü’s seyf” diye bahsetmiş, Habeş padişahı Necaşi: “Keşki şu saltanata bedel O’nun hizmetkarı olsaydım” diye hayıflanmış, cesaret kahramanı Hz. Ali(r.a) “Harbin şiddetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem’in(s.a.v) arkasına sığınıyorduk” demiş, Meşhur Cahız düşmanlarıyla olan durumunu “Muaraza-i bil huruf mümkün olmadı, muharebe-i bi-s süyufa mecbur oldular” diye özetlemiştir. Her bir asır O hidayet güneşinden aldığı feyz ile Ebu Hanife, İmam-ı Şafii, Bayezid-i Bistami, Şah-ı Geylani, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani gibi milyonlar nurlu meyveler vermişlerdir.
ALLAH (c.c) O’NUNLA (s.a.v) KONUŞTU
Madem yapan bilir elbette bilen konuşacaktı. Ve madem Cenab-ı Allah’tır konuşacak olan öyleyse şuur ve fikir sahibi olup konuşmayı bilenlerle konuşacaktır. Bu özelliklere ise en güzel şekilde sahip şüphesiz insan türüdür. Madem Allah(cc) insanoğlu ile konuşacak; elbette insanlar içinde konuşabilen, mükemmel insanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve kabiliyeti en yüksek ve ahlakı en yüce ve insanlara rehber olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla en yüksek kabiliyette ve en yüce ahlakta insanoğlunun beşte biri kendisine tabi olmuş ve yeryüzünün yarısı onun manevi hükmü altına girmiş ve gelecek onun getirdiği nurun ışığıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nurani kısmı ve iman ehli devamlı surette günde beş defa onunla yaptığı biatı yenileyip, ona rahmet ve saadet duası edip, O’nu medh ve O’na muhabbet etmiş olan Muhammed aleyhisselam ile konuşacak ve konuşmuş ve resul yapacak ve yapmıştır. (Mu’cizat-ı Ahmediye) Daha O’nun için başka şeref aramaya ne gerek! Allah O’nunla konuştu!
MEVLİDE DAİR
... Mevlid doğum zamanı ve yeri manasına gelir. Rabi’ülevvel ayının 12. gecesini vesile ederek mevlid merasimleri tertib etmek hicri 7. asırdan itibaren başlamıştır. İmam-ı Kastalani’ye göre ise Mekke’de Efendimizin dünyaya teşrif ettiği evi bu gece ziyaret etmek adetti. Akşam namazı Mescid-i Haram’da kılındıktan sonra cemaatle birlikte peygamberimizin doğduğu eve gelinir, ki o tarihte bu ev mescitti, yatsı namazı da orada kılınırdı. Buraya yakın oturanlar da evlerini süslerler, birbirleriyle tebrikleşirler, misafirlere şeker ve helva dağıtırlardı. Medine halkı da Mevlid gecelerini Mescid-i Nebevi’de geçirirler, sabaha karşı Babünnisa önündeki kumlukta beş mevlidhan tarafından okunan mevlidi dinledikten ve dağıtılan şerbeti içtikten sonra dağılırlardı. ( A .Köksal, İslam Tarihi, 2:24-25)
İmam Suyuti, mevlid gecelerinde toplu halde Kur’an okunmasını ve Resul-i Ekrem’e dair sohbetlerin ardından yemek ikram edilmesini bid’at-i hasene olarak görmektedir. (Hüsn’ül Mak sid, s.41) Yanı sıra bir hadis ve fıkıh alimi olan İbn-i Hacer mevlid merasiminin meşruiyeti konusunda şu hadis-i şerifi zikretmektedir: “İbn-i Abbas’ın rivayetine göre Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde Aşura günü Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrendi. Bunun sebebini sorduğunda Yahudiler şu cevabı verdi: ‘bugün çok büyük bir gündür. Bugünde Allah Musa ile kavmini kurtardı da Firavn ile kavmini denizde batırdı. Musa buna şükür olarak oruç tuttu. İşte bugünün orucunu tutuyoruz.’ Bunun üzerine Efendimiz: ‘Öyleyse biz Musa’ya sizden daha yakın ve daha evlayız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulmasını tavsiye etti.(Müslim, sıyam:127) İbn-i Hacer bundan sonra şöyle demektedir: “Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin efendimizin doğum gecesine denk gelmesi için dikkat etmek gerekir.” (ElHavi Fi’l Feteva, 1:190)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ise mevlidi ve okunmasını hoş karşılamış, Müslümanlar arasında süregelen bu adeti hoş görmüştür. Ancak bazı yerlerde halkın yanlış anlamasına müsait ibarelerin doğru te’vil edilmesini salık vermiştir. Örneğin Süleyman Çelebi’nin Türkçe yazılı mevlidinde yer alan “Ben sana aşık olmuşum” mısrasını “Ben senden razı olmuşum” şeklinde tashih etmiştir. Mevlidin okunması hakkında şöyle demişlerdir:
“Mevlid-i Nebevi ile Mi’raciye’nin okunması çok faydalı ve güzel bir adettir ve çok hoş bir İslam adetidir. Belki İslamın sosyal hayatının çok latif, parlak ve tatlı bir sohbet vesilesidir. Belki iman hakikatlerinin hatırlatılması için en hoş ve şirin bir derstir. Belki iman nurlarını, Allah sevgisini ve peygamber aşkını göstermeye ve harekete geçirip heyecanlandırmaya çok tesirli bir vasıtadır.” Üstad devamla şu duayı eder:
“Cenab-ı Hak bu adeti ebede kadar devam ettirsin Amin.” (Mektubat, 281-285)
Netice-i kelam olarak belirtmek isteriz ki bu mübarek zaman dilimini şükür ve zikirle en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalı ve mümkün olduğunca Rabbimize ve efendimize olan marifet ve sevgimizin fazlalaşması ve imanımızın yenilenmesi için vesile telakki etmeliyiz. Kardeşlerimizle bir araya gelme vesilesi bilmeli ve Resul-i Ekremi anlatmalı, davasını yaymaya fırsat bilmeli ve bunu en verimli şekilde değerlendirmeliyiz. Mübarek olsun. Velillahil hamd.
Allah’ım! Risalet göğünün güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan Efendimize, onun hidayet yıldızları olan aline ve ashabına salat ve selam eyle. Onların ardından gidenleri maksudlarına ulaştır, merhamet nasib et.