• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Almanya'da merkez partilerin çöküşü devam ediyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İstanbul / AA / Safa Mazı / Analiz

Eylül ayında gerçekleşen Saksonya ve Brandenburg seçimlerinden sonra aşırı sağcıların güç lü olduğu Almanya’nın doğusunda bulunan Thüringen’de 27 Ekim Pazar günü eyalet seçimleri gerçekleşti. 1,7 milyon seçmene sahip eyaletteki bu seçimlerde 2014 seçimlerine kıyasla katılımda yüzde 12 artış görüldü ve seçime katılım oranı yüzde 64,9’a yükseldi.

Thüringen eyalet seçimleriyle birlikte yeniden gözle görülür hale gelen merkezin sağa kayması ve aşırı sağın güçlenmesi süreci Almanya’da yaşayan azınlıkların hayatını da her geçen gün zorlaştırıyor. Sertleşen söylemler sadece siyasi arenada kalmıyor, siyasi zeminde sürdürülen tartışmalar ve gelişmeler topluma da yansıyor.

Thüringen, 2014 yılından beri Sol Parti (Die Linke) öncülüğünde, Sosyal Demokratlar (SPD) ve sol liberal Yeşiller Partisinden (Die Grünen/ Bündnis 90) oluşan üçlü koalisyonla yönetiliyordu. 1990 ile 2014 yılları arasında Thüringen’de yapılan her seçimden en güçlü parti olarak çıkan muhafazakâr Hristiyan Demokratlar (CDU) 24 yıl boyunca aralıksız bir şekilde hükümeti kurmuştu. Ancak CDU, Sol Parti’yi 1989’a kadar Doğu Almanya’yı (DDR) yöneten komünist Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) devamı olarak gördüğü için bu partiyle işbirliğini reddetti. 2014 senesinde Sol Partili Bodo Ramelow Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Partisi ile yaptığı anlaşma sonucu bir koalisyon hükümeti kurup Almanya’nın ilk Sol Partili Eyalet Başbakanı oldu.

2019 seçim sonuçlarına göre Sol Parti oylarını (2014 seçimlerine kıyasla) yüzde 28,2’den yüzde 31’e yükselterek tarihinde ilk defa bir eyalet seçiminden en güçlü parti olarak çıktı. Hükümet ortağı Yeşiller Partisi seçim öncesi analizlerde ön görülen beklentilerine ulaşamayarak yüzde 5,7’den yüzde 5,2’ye düşmesine rağmen Eyalet Meclisindeki yerini korumayı başardı. Diğer hükümet ortağı Sosyal Demokratların (SPD) oyu ise yüzde 12,4’ten yüzde 8,2’ye düştü. Hristiyan Demokratlar (CDU) 2014 seçimlerinde yüzde 33,5 oyla en güçlü partiyken yüzde 21,8’e düşerek büyük bir hezimet yaşadı ve oylarını yüzde 10,6’dan yüzde 23,4’e yükselten aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) de arkasında kaldı. Liberal Hür Demokratlar (FDP) ise yüzde 2,5’lik oy oranını ikiye katlayarak yüzde 5’le barajı aştı ve 10 yıl sonra Doğu Almanya’da tekrar bir Eyalet Meclisine girmeyi başardı.

Avrupa’da genellikle seçimlere katılım oranının artması aşırı sağcı partilerin aldığı oyların düşmesine neden oluyor. Bu kural son AB Parlamento seçimlerinde de bozulmadı ve katılım oranı yükseldiği için aşırı sağın oy oranında önemli bir artış gerçekleşmedi. Thüringen eyalet seçimlerinde ise bu kural bozuldu ve seçimlere katılım oranındaki artış en fazla aşırı sağcı AfD’ye yaradı. Toplam 170 bin yeni seçmenden yaklaşık 77 bini oyunu AfD’ye verdi. AfD’nin bu seçimlerden ikinci güçlü parti olarak çıkmasına rağmen meclise girmeyi başaran diğer partilerin tamamı aşırı sağcılarla işbirliğini reddetti. Bu seçim sonuçlarındaki gibi AfD’nin güçlenme süreci böyle devam ederse diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da gelecekte diğer siyasi partiler aşırı sağcılarla koalisyon yapmak zorunda kalabilir.

Koalisyon senaryoları

Seçimlerden çıkan tabloya bakılırsa koalisyon ortağı SPD ile Yeşillerin oy kaybı nedeniyle şimdiye kadar Thüringen’de yönetimi elinde tutan üçlü koalisyon devam edemeyecek. Mecliste yeterli milletvekili sayısına ulaşabilmek için en azından bir partinin daha koalisyona dahil edilmesi gerekecek. Meclise yeni giren Hür Demokratlar (FDP) yeni hükümet ortağı olabilir. Ancak FDP Thüringen başkanı Thomas Kemmerich seçim gecesi bir kez daha Ramelow Hükümeti’ni bitirmek istediğini vurgulayarak Sol Parti ile bir koalisyona girmeyeceklerinin altını çizdi. Öte yandan FDP ile Yeşiller arasında da siyasi olarak büyük farklılıklar bulunuyor. Bundan dolayı FDP’nin hükümete girme olasılığı ortaya konan siyasi tutumların gölgesinde oldukça düşük görünüyor. Ayrıca liberal FDP’nin, sosyalist Sol Parti’nin içinde bulunduğu bir azınlık hükümetini desteklemesi de muhtemel görünmüyor.

Seçimden çıkan sonuçlar Sol Parti ve CDU arasında bir koalisyon hükümetini mümkün kılıyor. CDU Thüringen Başkanı Mike Mohring seçimlerden önce hem aşırı sağcı AfD hem de Sol Parti ile bir koalisyona girmeyi kategorik olarak reddettiğini belirtmişti. Ancak aşırı sağın yükselişi CDU’yu bu söyleminden geri adım atmaya zorladı. Seçim gecesi Mohring bu sonuçların siyasi merkezin çoğunluğunun olmadığını gösterdiğini söyledi ve yeni çözümlerin aranması gerektiğini vurguladı. Bu kapsamda “meclise girmeyi başaran bütün partiler birbirleriyle görüşmeli” açıklamasını yaptı. Eğer CDU seçimden önceki söyleminden geri adım atar ve Sol Parti ile iş birliğine girerse bu Almanya tarihinde ilk kez CDU’nun Sol Parti’yle beraber çalışması anlamına gelecek. Bu işbirliği koalisyon şeklinde olmasa bile, CDU Sol Parti’nin azınlık hükümeti kurmasını destekleyebilir ve böylelikle Sol Parti hükümeti devam edebilir. Ancak bu olasılığın gerçekleşmesi CDU merkez yönetiminin Sol Parti’yle herhangi bir işbirliğine gidilmesine sert bir seklide karşı çıkmasından dolayı zor görünse bile, bu durum aşırı sağın yükselişinin Almanya’da siyasi ezberi nasıl bozduğunu da gösteriyor.

Seçimlerde en büyük kazanımı kuşkusuz aşırı sağcı AfD elde etti. Oylarını iki katından fazlasına çıkararak eyalet meclisinde en güçlü ikinci parti olmayı başardı. Irkçı söylemleri ile tanınan AfD Thüringen başkanı Björn Höcke seçim gecesi CDU’yu koalisyona davet etti ve CDU’nun Sol Parti’yle işbirliğinin seçmenlere bir ihanet olacağını söyledi. Buna cevaben CDU Eyalet Başkanı Mohring seçim sonucunun Sol Parti ile bir görüşmeyi zorunlu kıldığını vurguladı ama bunun bir işbirliğine gidileceği anlamına gelmediğini söyledi.

AfD ile CDU arasında bir koalisyon kurulması pek olası görünmüyor. Bu durumda CDU hükümetin küçük ortağı olup başbakanlığı AfD’ye vermek zorunda kalabilir. Böylesi bir gelişme AfD’nin Almanya’da ilk defa bir hükümete girmesine sebep olup aşırı sağcıların tüm Almanya’da daha fazla güç kazanmasına da yol açabilir. Buna en başta Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve CDU Genel Başkanı ve Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer olmak üzere CDU’nun önde gelen federal temsilcileri izin vermeyecektir.

Merkezin sağa kayması

Thüringen seçim sonuçları sadece Almanya’da değil, diğer Avrupa ülkelerinde de yaşanan süreci bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Aşırı sağcı partiler hemen her seçimde daha fazla destek kazanıp hükümet görüşmelerini etkileme gücüne kavuşuyor. Bu süreç diğer partilerin yeni alternatif arayışlarına da yol açıyor. Bugüne kadar Almanya iç politikasında CDU ile Sol Parti arasında koalisyon kurulması düşünülemezken aşırı sağcıların eyalet seçimlerinde güç kazanmasıyla muhafazakâr CDU sosyalist Sol Partiyle görüşmelere açık olduklarını bildiriyor. Bu durum Almanya’da yeni siyasi ittifakların da önünü açıyor.

Diğer yandan ana akım partiler CDU ile SPD önemli bir güç kaybı yaşıyor. Thüringen örneğinde görüldüğü gibi her iki parti oylarını aşırı sağcı AfD’ye kaptırmış durumda. Bu süreci durdurabilmek için her iki parti de aşırı sağcı söylemleri üstlenerek AfD’ye giden oyları geri getirmeye çalışıyor. Başta Hollanda, Avusturya, İtalya ve Fransa olmak üzere benzer strateji Avrupa’nın birçok ülkesinde de görülebiliyor.

Merkez partilerin oy kaybını durdurmak için aşırı sağcı retorikleri sahiplenmesi, Thüringen eyalet seçimlerinde de açık bir şekilde görüldü. Seçim kampanyası sırasında Thüringen SPD milletvekili Oskar Helmerich ırkçı ve İslamofobik söylemleriyle tanınan SPD’li Thilo Sarrazin’i İslam’ı ve Müslümanları Almanya’yı ele geçiren düşman olarak tanımlayan kitabını tanıtması için davet etmiş ve SPD için seçim kampanyası yapmasına izin vermiştir. Benzer bir şekilde CDU’nun “Değerler Birliği” (Werte Union) adlı aşırı sağcı kanadın Thüringen Kurucu Üyesi ve Başkanı Christian Sitter sağcı söylemleriyle bilinen eski İç İstihbarat (Verfassungsschutz) Başkanı Hans-Georg Maaßen’ı bir toplantıya davet ederek CDU için seçim propagandası yaptırmıştır.

Thüringen seçim süreci, merkez partiler CDU ve SPD’nin özellikle aşırı sağın güçlü olduğu Doğu Almanya’da gittikçe aşırı sağcı söylemleri üstlendiğini gösteriyor. Ancak merkez partiler tarafından seçilen bu strateji şimdiye kadar yapılan hiçbir seçimde olumlu bir siyasi karşılık bulmadı. Tam tersine bu strateji, AfD’nin güçlenmesiyle birlikte siyasi söylemleri daha da sertleştirdi.

Siyasi sürecin yabancılar ve azınlıklar üzerindeki etkisi

Thüringen eyalet seçimleriyle birlikte yeniden gözle görülür hale gelen merkezin sağa kayması ve aşırı sağın güçlenmesi süreci Almanya’da yaşayan azınlıkların hayatını da her geçen gün zorlaştırıyor. Sertleşen söylemler sadece siyasi arenada kalmıyor, siyasi zeminde sürdürülen tartışmalar ve gelişmeler topluma da yansıyor. Örneğin 2018 yılında Eyalet Başbakanı Bodo Ramelow tarafından Doğu Almanya’daki ilk caminin temeli atılmıştı. Ancak temel atma töreni İslamofobik sloganlar atan protesto grupları eşliğinde gerçekleşmişti. Aşırı sağın güçlenmesi, İslamofobik önyargıların artışı ve bunun çeşitli siyasi partiler tarafından beslenmesiyle birlikte Müslümanlara karşı aşırı söylemler somut eylemlere dönüşmeye başladı. Caminin inşasında yer alan şirketler farklı projelerden dışlanıp işlerini kaybettiler ve cami inşası projesinden çıkmaya zorlandılar. Böylelikle cami projesi durma noktasına geldi.

Cami inşası örneğinin yanı sıra Almanya’daki siyasi atmosferin sebep olduğu toplumsal değişimi gösteren en önemli unsur, aşırı sağcı terör saldırılarında görülen artıştır. Almanya genelinde 2017 ile 2018 senesi arasında ırkçı suçlarda yaklaşık yüzde 20 artış yaşandı. Aşırı sağcı saldırılar sadece rakamsal olarak artış göstermiyor. Aynı zamanda ırkçı zihniyete sahip olan bu insanlar gittikçe daha da şiddetli ve ölümcül terör eylemlerini tercih ediyor ve üst düzey siyasetçileri de hedef almaktan kaçınmıyor. Örneğin Haziran 2019’da mültecilere ılımlı bakışıyla tanınan CDU’lu Hessen Eyalet Valisi Walter Lübcke evinin önünde aşırı sağcı bir terörist tarafından silahlı saldırı sonucu öldürülmüştü.

Yeni bir aşırı sağcı terör saldırısı da 9 Ekim 2019’da Thüringen eyaletinden sadece 60 kilometre uzaklıkta bulunan Halle şehrinde gerçekleşti. Burada aşırı sağcı bir terörist Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde iki camiye karşı gerçekleşen terör saldırısından esinlenerek bir sinagoga silahlı saldırı düzenlemeye çalıştı. Buraya giremeyince yolda yürüyen bir kadını öldürdükten sonra bir Türk döner restoranına saldırdı ve orada da müşterilerden genç bir erkeği öldürdü.

Almanya’daki siyasi partilerin bu gidişata artık seyirci kalmamaları gerekiyor. Aşırı sağcı söylemlerin merkez partiler de dahil diğer partiler tarafından da üstlenilmesi şimdiye kadar ne siyasi bir kazanım getirmiş ne de toplumsal barışa bir katkı sağlayabilmiştir. Bunun aksine aşırı sağcı terör saldırıları daha da şiddetli bir hale gelerek her geçen gün artmaya devam ediyor. Artık merkez partileri CDU ve SPD’nin, AfD’nin söylemlerini kullanmak yerine bu partinin büyümesiyle birlikte ortaya çıkan tehlikeyi ciddiye alıp karşı argümanlar üretmesi gerekiyor. Aksi takdirde merkez partilerin güç kaybı devam edecek ve Almanya marjinal partiler tarafından yönetilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.

Kaynak: Bu analiz “AA”dan alıntıdır. Tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki ifadeler ve görüşler sahibine aittir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir