• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Kolon kanseri riskini azaltan 6 öneri
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Kolon kanseri, yaşamı tehdit eden kanser türleri arasında üçüncü sırada yer alıyor. Kalın bağırsak kanserinin oluşumunda; polipler, beslenme alışkanlıkları ve genetik faktörler etkili rol oynuyor.

Tedavide çok önemli bir yeri bulunan cerrahi uygulamalar da günümüzde artık laparoskopik yani kapalı olarak gerçekleştirilerek, hastanın yaşam kalitesi ve psikolojisine olumlu etki sağlıyor. 

Memorial Diyarbakır Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Ercan Gedik, kolon kanseri ve cerrahi tedavisi hakkında bilgi verdi.

50 yaş sonrası düzenli kolonoskopi öneriliyor

Kolon kanserinin en önemli nedenleri arasında; yaş, ailesel öykü, polipler, ailede jinekolojik kanser hikayesi, beslenme şekilleri, genetik yatkınlık gibi faktörlerin ön planda olduğunu belirten Gedik, "Yavaş ilerleyen ve erken dönemde belirti vermeyen kolon kanseri riski özellikle 50 yaşından sonra artar. Bu nedenle düzenli tarama programları ihmal edilmemelidir. 50 yaşını aşmış herkesin, doktorun önerdiği şekilde kolonoskopi yaptırması, kolon kanserinin erken dönemde saptanmasında veya kansere neden olan poliplerin yakalanarak kansere dönüşmeden alınmasında etkili rol oynamaktadır." dedi.

Kanser taramaları kadar sağlıklı yaşam da önemli

Kolon kanserinden korunmak ya da hastalığı erken dönemde yakalamak için düzenli kontrollerin yanı sıra sağlıklı yaşam önerilerini de dikkate almak gerektiğini vurgulayan Gedik, kolon kanseri riskini azaltan 6 öneriyi şöyle sıraladı:

"İdeal kiloda olmak ve bu kiloyu korumak. Taze meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek. Posa içeriği yüksek gıdaların tüketimini artırmak. Günde 30-60 dakika orta düzeyde fiziksel aktivitede bulunmak. Sigara ve alkol kullanmamak. Kırmızı et tüketimini sınırlamak"

Kolon kanserinin öncelikli tedavisi ameliyattır

Gedik, "Hastaları tedirgin eden ve iyileşme sürelerini uzatan açık cerrahilerin yerini, günümüzde artık hasta konforunu artıran ve tedavi başarısına katkısı bulunan laparoskopik yani kapalı yöntemler kullanılmaktadır. Geçmişte yalnızca safra kesesi, apandisit ve fıtık ameliyatlarında kullanılan laparoskopik yöntemler; mide, dalak ve kalın bağırsak gibi organlarda oluşan tümörlerin cerrahisinde de başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir. Kapalı ameliyatlar hastanın vücudunda ameliyat izine neden olmadığı için herhangi bir estetik kaygıya da yol açmamaktadır." diye belirtti.

Gedik, şunları söyledi: 

"Laparoskopik ameliyatlarda, açık cerrahiye göre ağrı daha az hissedilir. Hastanede yatış süresi kısadır, karındaki kesiler estetik kaygıya yol açmayacak kadar küçüktür. Yaradaki enfeksiyon riski daha azdır, iyileşme süreci olabildiğince kısadır. En önemlisi ise hastayı ağır ameliyat psikolojisinden uzak tutmasıdır. Bu sayede hastalar; iş, özel ve sosyal hayata daha çabuk adapte olabilir. Ancak bu işlem için uygun hasta seçimi önemlidir.

Laparoskopik ameliyatlar sonrası hastalar doktorlarının önerisi ile hareket etmelidir. Bunun yanı sıra bazı şikayetlerin ortaya çıkması durumunda, vakit kaybetmeden doktor ile iletişime geçilmelidir. Özellikle; dışkıdan aşırı miktarda kan gelmesi, karında şişkinlik, ilaçlarla geçmeyen ağrılar, üşüme, titreme, inatçı öksürük ve nefes darlığı gibi sorunlar acil müdahale gerektirebilir." (İLKHA)





Bu haberler de ilginizi çekebilir