• DOLAR 34.599
  • EURO 36.231
  • ALTIN 2968.123
  • ...
Karahasanoğlu'ndan İstanbul Sözleşmesini sahiplenen KADEM'e tepki
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yeniakit Gazetesi'ndeki bugünkü köşesinde "KADEM ya öğrensin, ya sussun!" başlıklı bir yazı kaleme alan Gazeteci Yazar Ali Karahasanoğlu, KADEM'in, Batı'nın bir projesi olan İstanbul Sözleşmesine sahip çıkmasına tepki gösterdi.

Karahasanoğlu'nun yazısını tamamı şöyle:

Adı, Kadın ve Demokrasi Derneği.

Daha çok bilinen şekli ile, KADEM.

Yönetime Cumhurbaşkanı’nın kızı Sümeyye Hanım’ı da aldıkları için.

AK Parti destekçisi olarak topluma lanse ediliyorlar.

Yaptıkları açıklamalar, olaylara koydukları tavır, Tayyip Erdoğan’dan ilhamla hayata geçiriliyor gibi bir algı var.

Kendileri “feminist olmadıklarını” açıklıyorlar.

Biz de öyle kabul etmek zorunda kalıyoruz.

Ama

Bu kabul; onların yanlış yaptıkları noktaları hatırlatmamıza da engel olmamalı.

Hatırlatmalara başlayalım mı?

Başlayalım.

KADEM başkanı Saliha Gümrükçüoğlu Hanımefendi, Lacivert dergisine bir röportaj vermiş. İlk an, derginin isminden hareketle, “Feminist bir dergi mi?” diye aklımda bir şüphe belirdi.

Neyse ki, değilmiş.

Dini hassasiyetleri olan bir dergi.

“Buna şükür” diyerek başlayalım.

“Eziklik dürtüsü ile, feminist bir dergiye röportaj vererek, KADEM’i anlatma ihtiyacı hissetmemişler, doğru yapmışlar” diyelim ve haklarını teslim edelim.

Röportajdan alıntılar yapıyorum.

Diyor ki Saliha Hanım:

“İstanbul Sözleşmesi kanun değildir. Birçok ülkenin imzaladığı şiddeti önlemeye yönelik hazırlanmış uluslararası bir üst sözleşmedir.”

Kanun değil.

Üst sözleşme.

Daha kötü ya.

Kanun çıkarırsanız, onu Anayasa Mahkemesi inceliyor.

Uluslararası sözleşmeye imza attığınızda.

O inceleme alanı da daralıyor.

Haydi bu ayrıntıyı Saliha Hanım’ın mesleğinin lisans sırasında değil de sonrasında, doktorada hukuk olmasına bağlayalım.

Ama Saliha Hanım, bu vurguyu niye yapıyor ki?

Kulağına kim üflüyor, bunları?

İstanbul Sözleşmesi’nin sorumluluğu AK Parti’nindir.

Bunun lamı cimi yoktur.

Kanun da olsa, sözleşme de olsa.

Dahasını söyleyeyim.

Sözleşme de, bir kanunla onaylanır da yürürlüğe girer.

Dolayısı ile, hem sözleşmedir, hem de kanundur o!

Ama laf cambazlığı ile, Tayyip Erdoğan’ın dahi, “Nas değildir” dediği bir sözleşmeyi, muhkemleştirmek için izahatlar yaparsanız.

“Siz kim adına bu açıklamayı yapıyorsunuz. Sırtında yumurta küfesi olan Erdoğan’ın bile ‘Nas değil’ dediği bir sözleşmeye kimin adına sahip çıkmaya çalışıyorsunuz?” diye sormak da, bizim görevimiz olur.

Geçelim, hukuki kavram tartışmasını.

Aynı röportajdan, Saliha Hanım’ın fikrini öğrenmeye çalışalım:

“Çerçeve bir metin hüviyetindedir. Şiddetin nereden ve kimden geldiğine bakmaz. Babasını döven bir evlat da bu kapsamdadır, engelli bir çocuğu döven kadın da.”

Ne kadar net konuşuyor, Saliha Hanım.

Sözleşme çerçeve metin imiş.

Bunu söyleyerek, “Aman bu sözleşmeye dokunmayın, yanarsınız ha” tehdidinde bulunuyor.

 

Dahası

“Babasını döven evlat” ve “engelli çocuğunu döven kadın” örnekleri ile de, sözleşme yüceltiliyor.

Bilmeyenler de sanıyor ki

Kanunlarda “babasını döven evlat”ı cezalandıracak bir maddemiz yok.

İstanbul Sözleşmesi bize bu imkanı tanıyor!

Veya

“Engelli çocuğunu döven kadın”ı cezalandıracak kanunumuz yok.

Sağolsun(!) İstanbul Sözleşmesi ki, o vicdansız kadını cezalandırabiliyoruz.

Yok böyle bir şey, Saliha Hanım.

Atın İstanbul Sözleşmesini çöplüğe.

Her iki örnekteki vicdansızı da, cezalandırma imkanımız var.

Ama daha önemlisi.

Sizin ciddi eleştiriye tabi tutulan sözleşmeye savunma getirerek, bir anlamda göklere çıkarttığınız “babasını döven evlat” ile “engelli çocuğunu döven kadın”ı cezalandırdığını iddia ettiğiniz ve “şiddetin nereden geldiğine bakmaz” dediğiniz İstanbul Sözleşmesi’nde metin araması yaptım.

Tam 88 yerde “Kadın” kelimesi geçiyor.

“Erkek” kelimesi ise, sadece 17 yerde geçiyor.

Siz, bu sözleşmenin bir proje olduğunu anlamak için, daha hangi somut veriyi istiyorsunuz?

Hem “Erkek” kelimesinin çeyrek oranda geçtiği bir metin kaleme almışlar.

Hem de KADEM Başkanı’na, “Bu sözleşmede şiddetin nereden ve kimden geldiğine bakılmaz” dedirtiyorlar.

Aman, sakın yanlış anlaşılmasın.

“Erkek şiddet uygularsa cezalandırılmasın, kadın uygularsa cezalandırılsın” demiyorum.

Ama

“Çerçeve metin.. Cinsiyet ayrımı yapmaz” güzellemeleri ile, İstanbul Sözleşmesi olduğundan farklı da gösterilmesin.

Devam edelim, röportajdan alıntılara:

“İstanbul Sözleşmesi’nden yola çıkılarak oluşturulan bu kanun ülkemizin dinamiklerine ve örfümüze uygun olacak şekilde kaleme alındı.”

Örfümüze uygun imiş.

Elin Bulgaristan’ı bile, çekinceler koymuş.

Biz çekince bile koymamışız.

Bir de “Örfümüze uygun” tanımlaması yapıyor, Saliha Hanım.

Hangi örf?

Batı’dan kopya örf olmasın?

Çağdaşlaşma adı altında, batının örf ve adetlerini toplumumuza dayatmasının yeni ihalesi, KADEM’e verildi de, biz mi bilmiyoruz?

Sadece ve sadece

Kadının beyanı ile

Daha doğrusu isteği ile

Kocasını, babasını, üç ay evinden uzaklaştırma kararı veriyorsunuz.

Ne bir araştırmaya gerek duyuyorsunuz.

Ne karşı tarafı dinliyorsunuz.

Ve bunu “Örfümüze uygun” olarak tanıtıyorsunuz.

Açın bakın kutsal kitabımıza.

Kadın böyle bir beyanı olduğunda, koca evden mi uzaklaştırılırmış?

Kutsal kitabımıza bakamıyorsanız.

“Örf”ten ne anlıyorsanız, onun kaynaklarına bakın.

6284 kabul edilmeden, bizim toplumumuzda tek bir örnek var mı, kocanın evine gitmesini yasaklayan?

Bazı doğruları da aktarmış, Saliha Hanım:

“Polis Akademisi’nin yayınladığı Kadın Cinayetleri Raporu’nda, aile içi şiddet ile ilgili başvuruların ilk adresinin polis olmasının erkeğin öfkesini artırdığı dile getirildi. Bu gerekçeyle polisten önce gidebileceği ara noktaların olması gerektiği ifade edildi. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki şiddet gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalan kadın devletten başka nereye sığınabilir?”

Nasıl çarpıtma ama..

Sanki “sığınma mercii neresi olsun” tartışması varmış gibi, kendi soruyor, kendi cevaplıyor.

Kısa cevap verelim

Sığınma yeri yine devlet olsun.

Ama

Baba devlet olsun.

Anne şefkati olan devlet olsun.

“3 ay uzaklaştırma cezası verdim, git derdini Marko Paşa’ya anlat” diyen nobran devlet olmasın.

Daha anlatacaklarımız var.

Ama şimdilik bu kadar diyelim.

İslami hassasiyeti olduğuna inandığımız kardeşlerimize, birazcık tefekkür tavsiyesinde bulunalım. (İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir