• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
HÜDA PAR: İnsani krizlerin gündeme getirilmesini değerli buluyoruz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'nde, "İslam coğrafyasında yaşanan mağduriyetleri dile getirmesini" değerli bulduklarını ifade ederken Cumhurbaşkanı'nın aynı konuşmasında "Doğu Türkistan'da yaşanan zulümlere dikkat çekmemesini" ise eleştirdi.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık gündem değerlendirmesinde ayrıca; Mavi Marmara gazilerinin tazminat talepleri kararı, İstanbul'da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki deprem ve özel iletişim vergisi gibi gündemin öne çıkan başlıkları ele alındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM konuşmasına değinilen değerlendirmede, "BM İklim Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın; genel kurula hitaben yaptığı konuşmada Arakan, Keşmir, Filistin, Suriye gibi coğrafyalarda yaşanan mağduriyetleri ele alması ve Ortadoğu ile Afrika ülkelerinde yaşanan ekonomik ve siyasi sömürünün sebep olduğu mülteci krizine değinmesi mazlumlar adına sevindiricidir. Mazlumların göz ardı edildiği ve pek çok suni gündemin arasında unutulduğu küresel toplantılarda insani krizlerin gündeme getirilmesini değerli buluyoruz." denildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birçok ülkedeki mağduriyetlere dikkat çektiği konuşmasında Doğu Türkistan'daki zulmü dile getirmemesinin eleştirildiği değerlendirmede, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın Mısır'dan Karadağ'a kadar mağduriyetlerin yaşandığı coğrafyaları konuşmasına dâhil etmesine rağmen Doğu Türkistan'da yaşanan mağduriyetlere değinmemesi önemli bir eksikliktir. Türkiye, strateji ve ittifaklarının insani politikalarının önüne geçmesine izin vermemelidir." ifadeleri kullanıldı.

"Filistin meselesi, siyonistlerin işgal ettikleri tüm alanlardan çekilmesiyle sağlanacaktır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, siyonist işgal rejiminin sınırlarına dair yaptığı açıklamalarının eleştirildiği değerlendirmede, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu'nda 1948'den bu yana Filistin topraklarında etnik ve dini soykırım gerçekleştiren işgal rejiminin sınırlarını da sorgulamış, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması gerektiğini belirtmiştir. Oysa 1967 sınırları ve iki devletli çözüm önerisinin kabulü, işgalin meşrulaşmasına sebebiyet verecektir. Filistin meselesinin çözümü ancak siyonistlerin işgal ettikleri tüm alanlardan çekilmesi ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla sağlanacaktır." diye kaydedildi.

Mavi Marmara gazilerinin tazminat talepleri

Mavi Marmara gazilerinin tazminat taleplerine ilişkin yapılan değerlendirmede şu görüşlere yer verildi:

"Sayın Cumhurbaşkanı'nın BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma gündemdeki yerini korurken Yargıtay'ın Mavi Marmara gazilerinin tazminat talepleri ile ilgili kararı basına düştü. Bu vesileyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin Mavi Marmara gazilerinin tazminat talepleri ile ilgili kararında atıf yaptığı antlaşmayı da gözden geçirmek gerektiğini hükümete hatırlatıyoruz. Belki de tarihlerinde ilk kez, siyonist saldırganlığı hem cezai hem de hukuki yaptırımla karşı karşıya bırakacak bir vakıa söz konusu iken, Türkiye hükümeti izan dışı bir müdahale ile siyonizme can simidi olmuş bir antlaşmayı imzalamış; ceza davası düşürülmüş, olası tazminat davalarında da siyonist şebeke yerine Türkiye Cumhuriyeti devletini muhatap kılmıştır."

Hükümetin, Mavi Marmara olayından sonra izlediği politikalarla siyonist işgal rejiminin cesaretlendiğine dikkat çekilen değerlendirmede, "İlişkilerin düzelmesi; Gazze ablukasının kaldırılması, Mavi Marmara olayından dolayı resmi özür dilenmesi ve tazminat ödenmesi şartına bağlanmıştı. Ancak siyonist şebeke, bu şartların hiçbirini yerine getirmediği gibi Filistin topraklarına yönelik saldırılarını azgınlaşarak sürdürmüştür. Kamuoyu önünde herhangi bir özür dilenmediği gibi Gazze'ye uygulanan abluka halen devam etmektedir. 20 milyon dolar gibi aşağılayıcı bir bedeli de bir vakıf aracılığıyla ve bağış veya lütuf olarak tercüme edilebilecek 'ex gratia' yani herhangi bir şeyin karşılığı olmaksızın ödeyen siyonist şebekeyi bu kadar cesaretlendiren ise maalesef Türkiye hükümetinin tavrı olmuştur." ifadeleri kullanıldı.

"Söylem ile eylem farkını gidererek siyonist şebekeyi tanımaktan vazgeçmeli"

Siyonist terör rejimine karşı somut adımların atılması gerektiğine vurgu yapılan değerlendirmede, "Kendi vatandaşlarının can ve mal emniyetini hukuk bağlamında savunmadığı, katliamın hukuki takibini yapmadığı gibi söz konusu antlaşmayla siyonizme hukuki dokunulmazlık verilmiştir. Bu anlamda BM Genel Kurulu'nda söylenen sözlerin bu antlaşmanın gölgesinde kalacağı ve uluslararası sularda 10 kardeşimizi şehid eden, onlarcasını yaralayan, Filistin'de katliamlarını günbegün sürdüren bu yapının ancak pratikle kahrolacağını hatırlatmakta yarar görüyoruz. Türkiye, başta kendi anayasasına aykırı olan bu antlaşmadan dönmeli; düşme kararı verilen cezai ve hukuki davaların neticeye ulaşması sağlanmalıdır. Söylem ile eylem farkını gidererek, terör devleti olarak nitelendirdiği siyonist şebekeyi tanımaktan vazgeçmeli ve ilişkilerini sonlandırmalıdır." denildi.

İstanbul'da deprem ve özel iletişim vergisi

26 Eylül'de İstanbul'da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki deprem hakkında değerlendirmede bulunan HÜDA PAR,  "Acıları hala hafızalarımızda canlı olan büyük Marmara Depremi'nden 20 yıl sonra İstanbul, 26 Eylül 2019 günü 5,8 büyüklüğündeki depremle bir kez daha sallandı. Böylece depremin Türkiye'nin bir gerçeği olduğunu bir daha görmüş olduk. Depremin şiddetli olmaması ve dolayısıyla ciddi hasarların oluşmaması bir teselli vesilesi olmuştur. Bu vesileyle İstanbul halkına, bütün Türkiye'ye geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz." açıklamasında bulundu.

 "Bu depremle bir kez daha görüldü ki; gerek halk olarak gerekse devlet olarak büyük felaketlerden bile ders almıyoruz." denilen değerlendirmede şu görüşlere yer verildi:

"Bu gerçeğin bilincinde olarak davranmıyor ve hazırlık yapmıyoruz. Bu tutumun devam etmesi halinde olası yüksek şiddetteki bir depremde yüksek can ve mal kaybının olacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. 500 yıldan eski olan tarihi yapılar zarar görmediği halde, yapımı yeni tamamlanmış hastane ve okul gibi çok önemli yapıların orta şiddetteki bir depremde hasar görmesi, ülkemizin mühendislik yapı denetimi konusundaki yetersizliğini gözler önüne sermiştir."

"Afet riski altında bulunan yapıların tespiti ivedilikle yapılmalı"

Halkın deprem konusunda yeterince bilgilendirilmediği gerçeğine vurgu yapılan değerlendirmede, "Büyük çoğunluğu deprem kuşağında olan ülkemizde afet riski altında bulunan yapıların tespitinin ivedilikle yapılması ve bu yapıların kentsel dönüşüm kapsamında tabi tutulan gereksiz bürokratik işlemlerden arındırılarak işlemlerin kolaylaştırılması sağlanmalıdır.

Halkın deprem esnasında nasıl davranması gerektiği konusundaki bilgisizliği, deprem sonrası yeterli toplanma alanlarının bulunmaması ve halkın bu konuda bilgilendirilmemiş olması, geceyi dışarda geçirmek zorunda kalan insanlara hizmet götürmede devlet kurumlarının sınavı geçememesi bu deprem sonrasında göze batan tespitler olarak ön plana çıkmıştır. Bu konulardaki eksiklerin bir an önce tamamlanması gerekmektedir." denildi.

"Devlet, yaşanan felaketleri ve krizleri fırsat olarak görme kurnazlığından vazgeçmeli"

Haftalık gündem değerlendirmesinde son olarak yaşanan iletişim sorunlarına işaret edilerek, "Deprem sonrası telekomünikasyonun çökmesi ise bu depremin en önemli ayrıntısı olarak hafızalarda yer almış bulunmaktadır. 1999 Marmara Depremi sonrası çıkarılan kanunla geçici adı altında alınmaya başlanan Özel İletişim Vergisi'nden bu güne kadar toplanan 64 milyar TL'nin nerede kullanıldığı sorusu haklı olarak vatandaşlar tarafından sorulmaktadır. Özel İletişim Vergisi'yle toplanan bu meblağ, olası depremler için bir kaynak olabilecek kapasiteye ulaşmış bulunmaktadır. Devlet, yaşanan felaketleri ve krizleri vatandaşın sırtına bir yük daha bindirmek için fırsat olarak görme kurnazlığından vazgeçmeli ve geçici olan bu vergi artık kaldırılmalıdır." şeklinde ifade edildi. (Ramazan Casuk-İKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir