Kayyım mekanizması ve HDP-CHP ittifak görüntüsü
Türkiye iç siyasetindeki manevralar, siyaset zemininin büyük bir kırılganlık yaşadığını gösteriyor. İleriki zamanlarda iç siyasette zorunlu bir şekillenme ortaya çıktığında, bugün yaşanan kırılganlıklar öncelikli sebeplerin başında zikredilecek.
Tıpkı AK Parti’nin Kasım-2002 seçimlerinde iktidarı göğüslerken oluşan şekillenmenin sebep-sonuç ilişkisi irdelenirken 2000’li yılların başında farklı koalisyonlarla depresyon halini yaşayan siyasi bunalımların öncelikli sebeplerin başında zikredilmesi gibi.
Evvela belirtmek gerekir ki, Türkiye’de siyaset üretmek, siyaset kurumlarını belli bir çizgide veya dengede tutmak, salt siyaset yapan siyasi kurumlarla sınırlı değildir. Siyasi partilerin siyasi/ideolojik argümanları, iç ve dış faktörler, devlet denen mekanizmanın vesayete kadar varan etkili tutumu gibi birçok faktör, siyaset zeminin oluşmasında etkili faktörler arasındadır.
Son süreçte yaşanan küresel ve bölgesel sorunların birçoğuna müdahil olan Türkiye’nin üstesinden gelemediği bazı sorunlarla karşı karşıya kalması, ister istemez iç siyasete de etki etmektedir. Başkanlık sistemiyle beraber seçim sisteminde siyasi partilerin ittifak bloklarına mecbur bırakılması ise farklı bir siyaset tarzını beraberinde getirdiği gibi +1 oy getirisi olacak en küçük partileri bile kıymetli hale getirmiştir.
Yeni sistem her partiyi ittifaklar açısından değerli kılarken, devlet nezdinde malum nedenlerden dolayı henüz kriminalize edilmekten kurtulamamış kimi partilere yönelen tutum ise farklı tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bunun en canlı örneği de şu sıralar kayyım mekanizmasıyla darbelenen HDP’nin durumu ve bunun HDP-CHP arasında ortaya çıkan ilişki biçimine yansıyan etkisi üzerine yaşanan tartışmalarda görünmektedir.
Belediyelere dönük Kayyum mekanizması, geçtiğimiz dönemde 15 Temmuz ürünü OHAL kaynaklı “İstisnai” bir durum olarak görülürken, yakın zamanda bu mekanizmanın bir kez daha işletilmiş olması, mekanizmayı “İstisnai” olmaktan çıkardı mı, tartışmalarını da beraberinde getirdi. Devlet, bu mekanizmayı işletme gerekçesini “Terörle mücadele” bağlamında değerlendirirken, son yerel seçimlerde CHP-HDP arasında yaşanan örtülü ittifakı pekiştirecek sonuçlar ortaya çıkaracak gelişmelerin yaşanması, farklı tartışmalara kapı aralamıştır.
Kayyum mekanizmasının ikinci kez işletilmesi…
OHAL döneminde işletilen Kayyum mekanizması; çözüm sürecinin bozulması, şiddetli çatışmaların yaşanması, çukur siyaseti ile meskûn mahallerin harap olması ve ardından 15 Temmuz darbe girişiminin yaşanmasını müteakiben gerçekleşmişti. Haliyle güçlü bir toplumsal travmaya yol açan olaylar silsilesi ardından HDP belediyelerine kayyım atanması karşısında kamuoyunu teskin edecek bol malzeme mevcuttu.
Ancak ikinci kez işletilen kayyım atama sürecinde kayyım mekanizmasının gerekliliğini, HDP-PKK ilişki klasiği dışında kamuoyu nezdinde haklı çıkaracak görünür sebeplerden yoksun kalması, farklı şekillerde yorumlanmayı beraberinde getirdi.
HDP’nin içerisindeki Kürt kanat, bu adımı “Kürtlerin iradesine darbe” olarak değerlendirirken, Türk kanat ise bu adımı “Halkların iradesine darbe” şeklinde yorumlamayı tercih etti.
İktidarda olması ve son süreçte olumlu ya da olumsuz tüm devlet politikalarının asıl yürütücüsü olarak görüldüğü için son kayyım atamalarında AK Parti tüm tepki ve eleştirilerin merkezi haline dönüşürken, seçimlerde dengeleri etkilemek adına da olsa HDP’ye sahip çıkıp hamilik pozisyonu takınması, HDP seçmeni açısından en kazançlı parti olarak CHP’yi öne çıkarmıştır. Ama bu tutum batıda CHP tabanını oluşturan önemli orandaki ulusalcı kesimin CHP’ye yönelik tutumuna ne şekilde yansıyacağı da önem arz etmektedir.
HDP tabanı CHP’lileştirilmek mi isteniyor?
Tartışmalı adımlar atılırken alışılagelen bir kural olarak önce medya üzerinden servis edilen haberlerle, sonra bunu takip eden farklı uygulamalarla kabule hazır bir toplumsal psikolojik alt yapının temelleri atılır ve kamuoyu nezdinde bir algı oluşturulur. Kamuoyunda oluşturulmak istenen algı belli bir kıvama getirildiğinde de atılması öngörülen adımlar atılır. Bu yöntem hem devlet hem de hükümet açısından olmazlar arasındadır. Ancak son kayyım sürecinde alışılagelen bu kuralın göz ardı edilmesi ve CHP’nin HDP seçmeni açısından “Nuh’un Gemisi” haline dönüşmesi, bir takım “Komplo teorilerini” de beraberinde getirmiştir.
Son yerel seçimlerde birçok ilde CHP ile HDP arasında seçim ittifakının yaşanması sır değildir. Tekrarlanan İstanbul seçimlerinde ise bu ilişki tipik bir ittifaka dönüştü. Bunu ısınma hareketleri babından değerlendirsek bile, kayyım öncesi meşhur “Hanımlar toplantısı” her ne kadar siyasetten uzak “İnsani bir toplantı” olarak lanse edildiyse de son yaşananlar, bunun yeni bir zemin için oluşturulmuş PR operasyonu olduğunu göstermektedir. Ardından gerekçesi oluşturulmadan işletilen kayyım mekanizması ve parti olarak CHP ile imaj uzmanlarının yeni ürünü Ekrem İmamoğlu’nun “Kürtleri kurtaran adam” modunda sahne alması, birbirlerini tamamlayan zincirin halkaları gibi durmaktadır.
Kayyum mekanizması sonrası HDP seçmeni ve etkileyebildikleri değişken tercihli Kürt seçmen arasında AK Parti “Kötülerin kötüsü” imajına bürünürken, CHP ve İmamoğlu “İyilerin iyisi” imajına kavuşmuş durumdadır. Burada akıllara şu sorular gelmektedir:
-HDP seçmenini bir tarafa bıraksak bile etkilenen konumdaki değişken tercihli Kürt seçmenini AK Parti neden kendinden uzaklaştırsın?
-Kazanabileceği değişken tercihli Kürt seçmenini, +1 oyun bile değerli olduğu yeni sistemde neden HDP üzerinden CHP’ye kaptırsın?
-HDP seçmeni nezdinde “Nuh’un Gemisi”ne dönüşen CHP ve İmamoğlu’nun bölgeye dadanması karşısında AK Parti cephesinde önemli oranda bir “sükûnetin” hâkim olması nasıl izah edilebilir?
Açıkçası bu sorular şimdilik cevap bekleyen önemli sorular olarak önümüzde durmaktadır.
Kurt avlama taktiği…
İlk etapta oluşan manzara şu şekilde; AK Parti hükümeti eliyle belediyeler üzerinden HDP itiliyor, CHP ise “dost” rolüne bürünüyor. Yeni imaj çalışmasıyla mensup olduğu partisi ve liderinin önüne geçen İmamoğlu, Robin Hood edasıyla D.Bakır’a gelip “Bu iş tamam, her şey kontrol altında!” mesajı veriyor. Önce HDP’lilerle kucaklaşıyor, sonra HDP yöneticilerini kamuoyu önünde Atatürk ile kucaklaştırıyor.
Bunun nasıl bir anlamı vardır, tartışılabilir. Ancak bu taktik çobanların sürülerine dadanan kurtları avlama taktiğini andırıyor.
Belgesel programlarında izleyeniniz olmuştur herhalde. Sürülere dadanan kurt ile tek başına baş edemeyen çobanlar bir araya gelerek “Ortak akıl” ürünü bir taktik belirliyorlar. Kurdu vuracak keskin nişancı pusuya yatarken diğer çobanlar yerini belirledikleri kurdu yarım daire şeklinde çembere alıyorlar. Sonra gürültü çıkararak kurdu hep birlikte kurulmuş pusuya doğru sürüklüyorlar. Pusuya yaklaşan kurt alnının çatısından vurulup operasyon tamamlanıyor.
Ateşkesler, çözüm süreçleri, operasyonlar, çatışmalar derken devlet silahlı örgütü silahtan vazgeçiremedi. HDP ise silahlı örgütün gölgesinden bir türlü kurtulamadı. En son denenen “Çözüm süreci”, sivil/siyaset alanını cazip göstererek silah bıraktırma çabaları üzerine kuruluydu. Daha büyük felaketlerle neticelendi. Siyasi kanat da bir türlü havariliğini yaptığı “Demokratik siyaset” zeminine yaklaşamadı. Devlet uygulamalarıyla bütünleşen “Vesayet” sistemi, bu kez silahlı örgütün namluları arasında başka bir vesayetin kapısını araladı. Bu durumda devlet açısından bakılınca çobanların bir araya gelerek kurdu bir şekilde paketlemesi gerektiği şeklinde bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Devletle bütünleşen AK parti kovalıyor, CHP ise yakalıyor havası esiyor gibi.
Ortak payda Atatürk’tür mesajı…
Kısa süre içerisinde yaşanan bu döngü, HDP ile CHP’nin ittifakını kaçınılmaz kılıyor. Silahlı örgütün sınırlar içerisinde önemli oranda geriletildiği şu dönemde devletten kayyım sistemiyle HDP’ye verilen açık bir mesaj vardır ve “Sen artık bu şekilde siyaset yapamazsın” deniliyor. Kaçınılmaz dediğimiz ittifak, oturulup anlaşılarak oluşacak bir ittifak şekli de olmayacaktır artık. HDP bu “ittifaka” mecbur edilecek, ittifakın vazgeçilmez ortak noktaları ise CHP tarafından belirlenecektir. Nitekim Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır ziyareti sembolik açıdan önemli olduğu gibi, takdim ettiği “Hediye tablosu” bu anlamda daha açık bir mesaj taşımaktadır.
HDP siyasal söylem açısından büyük oranda Türk (Solu), beslenme kaynağı açısından ise Kürt’tür. Tıpkı tavanın büyük oranda Türk, tabanın Kürt olması gibi. İmamoğlu’nun ziyarette “Mağdur olmuş” bir yönetime Atatürk portresi takdim etmesi, CHP ile ittifaka mecbur bırakılan HDP ile kurulacak ittifakın ideolojik zeminin çerçevesini çizmektedir. Hükümet HDP’ye tazyik derecesini artırdıkça HDP kronik tabanıyla beraber daha fazla CHP’ye yaklaşmaktadır. Şimdilik uygulanan formül budur ve bu formülün değişken tercihli HDP seçmeni üzerindeki etkisini gözlemlemeyi gerektirmektedir.
Neticede HDP özellikle cumhuriyet dönemi boyunca Kürtlere reva görülen ötekileştirici politikalar ve yaşanan mağduriyetler üzerinden mesafe kat etmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Dersim’den Şeyh Said’e, Zilan’dan Koçgiri’ye yaşanan ve Kürt toplumunun hafızasında halen duran meşhur katliamlar silsilesi, CHP’nin üzerinde konumlandığı mirasın ürünüdür. Bu ürün şu anda “Ortak payda” olarak HDP’nin önüne konulmakta ve tavan açısından sorun teşkil etmeyecek olan bu durumun tabandaki yansımaları zaman içerisinde gözlemlenmeyi hak etmektedir. (İLKHA)