Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Kabine Toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısına ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki gelişmelere ve toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını cevapladı
Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında yapılan 14 No'lu Kabine Toplantısı'nı gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bugünkü toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız bir takdim ile başladılar. Burada özellikle iç ve dış gelişmeler, devam eden güvenlik operasyonları, bölgemizdeki gelişmeler, Suriye, Irak, terörle mücadele, genel olarak ekonomik durum ve bundan sonraki süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundular." dedi.
Kalın, "Bildiğiniz gibi özellikle güvenlik noktasında Türkiye üç terör örgütüyle aynı anda mücadele etmeye devam ediyor şu anda. Bir tarafta PKK terör örgütü ve onun uzantısı olan PYD-YPG gibi örgütler. Diğer tarafta DEAŞ Suriye sahasında, Irak sahasında ve diğer bölgelerde faaliyet hâlinde olan ve onların uzantısı olan örgütler. Diğer taraftan da FETÖ'ye karşı dünyanın değişik yerlerinde mücadelemiz devam ediyor. Bununla ilgili genel bir değerlendirme yapıldı ve güvenlik noktasında da Millî Savunma Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın ve Millî İstihbarat Teşkilatımızın sunumları oldu. Bundan sonraki süreçle ilgili de terörle mücadelede kararlılığımızın tam olarak devam edeceği vurgusu güçlü bir şekilde yapıldı." şeklinde konuştu.
Bunun yanında özellikle bölgedeki gelişmelerin de etraflı bir şekilde ele alma imkânlarının olduğunu dile getiren Kalın, "Dışişleri Bakanlığımızın da bu konuda bir sunumu söz konusuydu. Burada da özellikle Suriye sahasındaki gelişmeler hem Fırat'ın doğusunda hem de batısında etraflı bir şekilde ele alındı." diye ekledi.
"ABD ile güvenli bölgenin tesisi konusunda mutabakata varıldı"
"Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri ile güvenli bölgenin tesisi konusunda bir mutabakata varıldı, bu doğru yönde atılmış pozitif bir adımdır." diyen Kalın, şöyle devam etti:
"Bunun fiiliyattaki uygulaması, süreci ve kapsamıyla ilgili de görüşmeler şu anda devam etmektedir. Ama genel olarak ana çerçeve üzerinde mutabık kaldığımızı ifade edebiliriz. Bununla ilgili gerek Dışişleri Bakanlığımızın, gerek Millî Savunma Bakanlığımızın ve ilgili diğer birimlerimizin görüşmeleri de devam ediyor. Bunun tabii sahadaki uygulaması son derece önemli. Daha önce Sayın Dışişleri Bakanımızın da ifade ettiği gibi Münbiç yol haritasında yaşanan gecikmeleri, oyalama taktiklerini kabul etmemiz mümkün değil.
Öte yandan bu adımla birlikte Fırat'ın doğusunda bir güvenli bölgenin tesisi için de önemli bir adım atılmış bulunuyor. Bu hem Türkiye'nin Suriye ile sınır güvenliğini sağlama noktasında hem Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruma noktasında hem de Suriyeli mültecilerin evlerine dönmesini sağlayacak koşulların oluşturulması noktasında yeni bir süreci ifade etmektedir, sorularınız olursa bununla ilgili yine detay verebilirim."
"9. Gözlem Noktamızın intikal yoluna yapılan saldırı ilgili olarak tepkimizi Rus tarafına ilettik"
İdlib konusunun da değerlendirildiğini dile getiren Kalın, "Oradaki durumun kritik bir hassasiyet arz ettiğini ifade edebilirim. Bununla ilgili özellikle 9. gözlem noktamızın intikal yoluna yapılan saldırı ve o konvoyda hayatını kaybeden Suriyeliler ve yaralanan diğer sivillerle ilgili olarak da tepkilerimizi Rus tarafına ilettik. Bununla ilgili de ilgili birimlerimiz görüşmelerini ve temaslarını sürdürüyorlar." ifadelerini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşme
"Önümüzdeki birkaç gün içerisinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Putin'le bir telefon görüşmesi olacak, bu konuyu da yine etraflı bir şekilde orada konuşma imkânları olacak." açıklamasında bulunan Kalın, şunları söyledi:
"Zira bildiğiniz gibi İdlib Mutabakatı çerçevesinde orada özellikle bizim 12 gözlem noktamızın bulunduğu noktalarda güvenliğin tam olarak sağlanması, buralarda herhangi bir askerî hareketliliğin, operasyonun olmaması konusunda mutabık kalınmış idi. Bu mutabakata uyulmasını biz bekliyoruz, bununla ilgili de girişimlerimiz çeşitli düzeylerde devam etmektedir.
Özellikle o bölgede silahlardan arındırılmış ve çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmiş sınırların korunması büyük önem arz ediyor. Aksi hâlde hem bu mutabakatın ihlali hem de buradan doğacak bir insani dramın ortaya çıkması kaçınılmaz hâle gelecektir. Bununla ilgili de çok yönlü değerlendirmelerimiz ve girişimlerimiz devam ediyor. Tabii buradan özellikle rejimin bu ihlallerine derhal son vermesi çağrısını da yenilemek istiyoruz. Zira geçtiğimiz Mayıs ayından beri İdlib bölgesine yapılan bu saldırılar neticesinde 500 civarında sivil insan hayatını kaybetti orada, binin üzerinde yaralı var. Dahası da yaklaşık 500 bin kişi yerlerinden göç etmek durumunda kaldılar. Yani bu insani dramın adeta bir ayak sesleri olarak değerlendirdiğimiz bu sürecin derhal sonlandırılması için de gerekli girişimleri bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz."
"Ekonomimiz, istikrarlı ve potansiyeline yaraşır bir şekilde yoluna devam edecek"
Ekonomi ile ilgili bir hususu da paylaşmak isteyen Kalın, "Bu da bugün özellikle gündemimizde olan konulardan bir tanesiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın takdim konuşmasında da ifade edildi. Ekonomi ekibimizin Hazine ve Maliye Bakanlığımızın dengeleme politikası çerçevesinde bildiğiniz gibi pozitif yönde ilerlemeye devam ediyor. Hatta son 12 aydaki ihracatımız 180 milyar dolar sınırına yaklaşarak başarısını yeniden ispat etmiş bulunuyor.
Turizm alanında yaşanan pozitif gelişmeler de kamuoyunun malumu. Yılın ilk yarısında Türkiye'ye gelen turist sayısı 21 milyonu aşmış durumda, bu trendin yılsonuna doğru da bu şekilde devam edeceğini öngörüyoruz. Bu ithalattaki azalmanın da etkisiyle cari açıkta ciddi bir düşüşün olduğunu, hatta cari fazla verildiğini memnuniyetle ifade edebiliriz. Bu çerçevede ekonomimizin istikrarlı ve güçlü potansiyeline yaraşır bir şekilde yoluna devam etmesi için de bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen kalkınma planımız da disiplinli bir şekilde uygulanmaya devam edecek." dedi.
"Enflasyonda belirgin bir düşüşün yaşanmasını öngörüyoruz"
Bütün bu ekosistem içerisinde önümüzdeki aylarda da enflasyonda belirgin bir düşüşün yaşanmasını öngördüklerini ifade eden Kalın, "Bunun tabii istihdama da olumlu yansımaları mutlaka olacaktır. Bildiğiniz gibi TÜİK Mayıs itibariyle işsizlik oranını 12.8 olarak açıklamıştı. Fakat özellikle bu yaz aylarında hem mevsimlik işçi, hem turizm alanının canlanması neticesinde bu rakamların şu an itibariyle daha da aşağılarda olduğunu öngörüyoruz. Önümüzdeki aylarda tabii kesin rakamlar çıktığında bunu da birlikte teyit etmiş olacağız." şeklinde konuştu.
"Orman yangınlarında hasar gören arazilerin imara açılması Anayasa'ya aykırıdır"
Orman yangınlarına ilişkin konuşan Kalın, "Bu yangınların neden ortaya çıktığı, sebepleri, bunların önlenmesiyle ilgili şu ana kadar alınan tedbirler ve bundan sonra alınacak tedbirle ilgili de Sayın Bakanımızın kapsamlı bir sunumu oldu. Bununla ilgili hem Bakanlık olarak yapılması gerekenler, hem de toplumun farkındalığın arttırılması noktasında birtakım adımların atılması gerektiğini de ifade etmek isteriz. Çünkü bu yangınların bir kısmının ihmal ve dikkatsizlikten kaynaklandığı anlaşılıyor, bir kısmının kasıtlı yapılmış olma ihtimali tabii ki her zaman vardır. Özellikle bu yangın alanlarının imara açılması gibi bir beklentiyle geçmişte bu tür yangınların çıkartıldığını biliyoruz. Ama bildiğiniz gibi yangında hasar gören arazilerin imara açılması Anayasa'ya aykırıdır, yani böyle bir şey asla söz konusu değildir." diye konuştu.
"Orman yangınlarıyla ilgili eylem planı hazırlanıyor"
Kalın, "Yangın olduktan sonra bile, tabii ki temennimiz ve duamız olmaması, tedbirlerimizle yangınların tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasıdır ama olması hâlinde bile buralar tekrar orman arazisi olarak tabiata mutlaka kazandırılacaktır. Sayın Bakanımız da bu konuda kapsamlı bir sunum yaptılar. Bundan sonrasıyla ilgili de neler yapılacağına dair de bir eylem planı şu anda hazırlanıyor." diye ekledi.
Diyarbakır, Van ve Mardin'de yapılan kayyum atamaları
Daha sonra Kalın, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Soru: "Diyarbakır, Van ve Mardin'de yapılan kayyım atamaları. Atamalara yönelik bazı tepkiler var. Öncelikli olarak 31 Mart seçimlerine bu belediye başkanlarının girmesine izin verilmesi, haklarında kesinleşmiş yargı kararı olmamasına rağmen bu kararın verilmesine dair eleştiriler var. 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve eski Başbakan Sayın Davutoğlu'ndan da gelen eleştiriler var bunun millî iradeye aykırı olduğu yönünde. Bu eleştiriler için ne dersiniz? Muhalefetin bu yönde bazı iddiaları var İstanbul ve Ankara'da da benzer durumların yaşanabileceğine dair. Sayın Bahçeli bu operasyon sonrasında Sayın Süleyman Soylu ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Operasyon öncesinde ya da sonrasında Sayın Cumhurbaşkanıyla bir görüşmesi oldu mu?"
"Vatandaşın verdiği oyun demokratik kurallar çerçevesinde yönetime yansıtılması için tedbirler alınması kaçınılmazdır"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: "Terör örgütüne destek, yardım ve yatakçılık yapmak gibi suç kapsamına giren bir eylem içinde olmayan hiçbir belediye başkanıyla ilgili böyle bir tasarruf söz konusu değil. Türk Ceza Kanununun, Terörle Mücadele Kanunu'nun verdiği yetkiler çerçevesinde bu tasarruflarda bulunulmuştur. Dolayısıyla bu kapsamın dışında olan, mesela İstanbul ve Ankara'yı zikrettiniz, böyle bir şey söz konusu olmadığına göre bu belediye başkanlarıyla ilgili de böyle bir gündem yok. Ama teröre doğrudan ya da dolaylı destek olan, yardım ve yatakçılık yapan, belediyenin sağladığı, yani devletin sağladığı imkânları terör örgütüne kanalize eden, terör örgütleri mensuplarını çeşitli isimler ve kılıflar altında belediyelere alan ya da onlara istihdam-iş alanı açan, terör örgütüyle ilişkili şirketlere para aktaran belediye başkanlarıyla ilgili tabii ki kanunlar çerçevesinde gerekli adımlar atılmıştır. Eğer bu tür durumlar ortaya çıkarsa bundan sonra da atılacaktır."
"Seçilmiş olmak kimseyi masum kılmaz"
"Millî iradenin tecellisi olan seçimlerin namusunun korunması, vatandaşın verdiği oyun demokratik kurallar çerçevesinde hayata, siyasete, yönetime yansıtılması için bu tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Bunlar Hükûmetin ya da İçişleri Bakanlığımızın keyfi olarak aldığı kararlar ya da tedbirler değildir. Dediğimiz gibi, aynı partiden ya da benzer siyasi görüşe sahip başka belediyeler de var, ama buralarda doğrudan suça karışma, terör örgütüne yardım-yataklık etme, destek olma gibi bir suç hâsıl olmadığı için bunlarla ilgili bir tedbir, tasarruf söz konusu olmamıştır. Ama seçilmiş olmak kimseyi masum kılmaz. Seçilmiş olmak, tam tersine seçim kuralları ve millî iradenin sağladığı demokratik kurallar çerçevesinde eylem yapmayı, icraat yapmayı gerektirir. Bu kuralların dışına çıktığınız zaman bu terörle ilgili bir suç olabilir. Bu adi bir suç olabilir, bu yolsuzluk olabilir, başka şeyler de olabilir. Bunlarla ilgili nasıl tedbir alınıyor ise, seçilmiş kişiler de yargı yoluyla görevinden alınabiliyorsa, burada da aynı kural uygulanmıştır.
YSK'nın bununla ilgili daha önce bir düzenleme yapıp-yapmaması meselesi, biliyorsunuz bir Anayasa değişikliği gerektiren bir konudur. Seçildikten sonraki 4,5 aylık süreç içerisinde de İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü idari soruşturmalar, ayrıca devam eden adli soruşturmalar neticesinde böyle bir karar alınmıştır. Dolayısıyla burada aslolan, milletin sandıkta tecelli eden iradesini koruyacak demokratik çerçeveyi muhafaza etmektir.
Bir diğer önemli şey de tabii ki orada vatandaşlarımıza hizmetlerin doğrudan, etkin bir şekilde ulaşmasını sağlamaktır. Atanan belediye başkanvekili vali arkadaşlarımızın da birinci önceliği, zaten bu hizmetlerin etkin bir şekilde vatandaşlarımıza ulaştırılması olacaktır.
Sayın Bahçeli'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızla bu hadiseden sonra bir telefon teması-görüşmesi olmadı ama inşallah 26 Ağustos günü Malazgirt'te birlikte olacaklar. Belki orada bu konuyu da ele alma imkânları olur."
İdlib'deki gelişmelere ilişkin
Soru: "İdlib'deki gelişmelere ilişkin Başkan Erdoğan'ın, Sayın Putin'le bir telefon görüşmesi yapacağını iddia ettiniz, planlandığını. Bu çerçevede ABD Başkanıyla da bir görüşme gerçekleşebilir mi? Bir de Trump'ın, Türkiye ziyareti konusunda görüşmeler devam ediyordu, bu noktada netlik var mı? Dün Süryani Kadim Vakfı tarafından sosyal medyada paylaşılan bir mesaj, özellikle uluslararası topluma da çağrıda bulunuldu; PYD-YPG terör örgütünün Süryani gençleri kaçırdığı noktasında ve yine diğer faaliyetleri noktasında terör örgütünün. Bu noktadaki değerlendirmenizi rica edeceğim."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: "Sayın Cumhurbaşkanımızın demin de ifade ettiğim gibi önümüzdeki günler içerisinde, birkaç gün içerisinde Sayın Putin ile bir telefon görüşmesi olacak. Ben bugün mevkidaşımla görüştüm, şu anda bir Finlandiya ziyaretini gerçekleştiriyorlar. İşte ilk fırsatta, muhtemelen yarın ya da en geç Cuma günü zannediyorum bu telefon görüşmesini gerçekleştireceğiz.
ABD Başkanı Trump'ın Türkiye ziyareti
Sayın Trump ile de bir telefon görüşmesi hazırlığı yapıyoruz. Benim Sayın Bolton ile bugün-yarın bir görüşmem olacak, ondan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump ile bir görüşmesi olacak. Tabii epeyi konu var, özellikle bu Suriye'deki güvenli bölge ve diğer konularla ilgili istişare edecekleri konular var.
Eylül ayında bildiğiniz gibi Amerikan Ticaret Bakanı büyük bir heyetle ülkemize gelecek. 100 milyar dolarlık ticaret hedefinin gerçekleştirilmesi için bir dizi görüşmeler yapacaklar. Onlar da bir işadamları grubuyla buraya geliyorlar. Bütün bu konuları istişare etmek üzere temasları olacak.
Tabii ayrıca New York'ta bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na gittiğimiz zaman da Eylül'ün son haftasında, orada da bir görüşme olma ihtimali var, onun üzerinde çalışacağız.
Sayın Trump'ın Türkiye ziyaretiyle ilgili, bildiğiniz gibi birkaç aydır bunu konuşuyoruz, bir zamanlama yapmaya çalışıyorlar, Beyaz Saray'ın bize söylediği bu. Şu anda henüz elimizde net bir tarih yok ama prensip olarak zaten Sayın Trump da kendisi Osaka'daki görüşmede hem kameraların önünde de söylemişti Türkiye'yi ziyaret edeceğini, ama şu anda spesifik olarak belirlenmiş bir tarih söz konusu değil. Onu da biz muhataplarımızla görüşmeye devam ediyoruz. Umarız yakında bu ziyaret de gerçekleşir.
"Kadim Süryani Vakfı'nın yaptığı açıklamayı memnuniyetle karşılıyoruz"
Kadim Süryani Vakfı'nın cemaatinin dün yaptığı açıklamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta kendini Suriye Süryanileri olarak tanıtan bir grup güvenli bölgenin kurulması ve Türk askerinin kuzey Suriye'de güvenli bölge çerçevesinde Amerikan askerleriyle birlikte ortak devreye gezmesi planıyla ilgili olarak bir açıklama yapmış ve bunu bir işgal girişimi olarak nitelendirmişti. Buna karşı da Süryanilerin gerçek temsilcileri olan Türkiye'deki Kadim Süryani Cemaati temsilcileri kendileri bir araya geldiler ve bir açıklama yaptılar. Bu açıklamada özellikle orada PKK, PYD, YPG gibi yapıların Süryaniler ve diğer Hristiyanlar da başta olmak üzere kendi kontrolleri altındaki bölgelerde insanlara zulüm yaptıklarını, Süryani çocuklarını zorla kaçırıp silahaltına aldıklarını, Süryani din adamlarının kendi yerlerinden kaçmak zorunda kaldığını açıkça ifade ettiler.
Burada şu hususun altını çizmek isterim: Türkiye gerek Suriye'de gerek Irak'ta gerekse dünyanın başka bölgelerinde bugüne kadar mazlumlar söz konusu olduğunda din, dil, etnisite ayrımı hiçbir zaman yapmamıştır. Ülkemize gelen 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteci arasında Kürtler de vardır, Türkmenler de vardır, Araplar da vardır, Müslümanlar da vardır, Hristiyanlar da vardır.
Aynı şey geçmişte Irak'ta benzer zulümler yaşandığında Türkiye'ye göç eden insanlar için de söz konusu olmuştur. Başka ülkelerden de yani tarihimize baktığınız zaman, bildiğiniz gibi 16. yüzyıldan beri özellikle Osmanlı idaresinde Anadolu toprakları milyonlarca insanı göçmen olarak almıştır, yani bugün bizim Polenezköy'den Balkanlar'ın değişik yerlerine kadar, Bosna'ya, Arnavutluk'a, Kosova'ya, Kafkaslar'a uzanan o geniş coğrafya içerisinde, Orta Asya'ya, Ortadoğu'ya uzanan o geniş coğrafya içerisinde yaşayan insanlara hep ev sahipliği yapmıştır ve bu insanlar Türkiye'ye güvenerek gelmişler. Bazen bir Macar prensi olmuştur, bazen bir Kürt aşireti olmuştur, bazen bir Çeçen grup olmuştur, bazen Ahıska Türkleri olmuştur, bazen Bulgaristan'da, Yunanistan'da yaşayan Türkler olmuştur, bazen Balkanlar'daki Müslüman kardeşlerimiz olmuştur. Ama Türkiye geleneksel olarak hiçbir zaman bu insanlar arasında dil, din, etnisite ayrımı yapmamıştır.
"Birileri PYD ve YPG'yi özgürlük savaşçıları gibi takdim etmeye çalışıyor"
Suriye ile ilgili olarak da biz bugüne kadar özellikle oradaki dini azınlıkların hak ve hukukunun korunması noktasında da hep üzerimize düşeni yaptık. Oraya yardım götürürken de operasyon yaparken de o bölgeyi teröristlerden temizlerken de hiçbir zaman burası Hristiyan bölgesi veya burası Sünni bölgesi, burası Kürt bölgesi gibi bir ayrım içerisine hiçbir zaman girmedik. Bu konuda hamdolsun sicilimiz son derece temiz. Operasyonlara baktığınız zaman gerek Fırat Kalkanı Harekâtında, gerek Zeytin Dalı Harekâtında Cerablus'tan İdlib'e kadar, Afrin'e kadar uzanan o coğrafya içerisinde bunun net bir şekilde görüyoruz.
Tabii bir PYD-YPG ve PKK propagandası olarak yapılan o tür açıklamalar, yani bu Suriye kaynaklı yapılan açıklamaların da arka planına iyi bakmak gerekiyor. Hâlâ birileri bize PYD'yi ve YPG'yi terörle mücadele eden, DEAŞ barbarlarına karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları gibi takdim etmeye çalışıyor.
Birtakım imgeler üzerinden, özellikle Kürt kadın savaşçıları üzerinden, terörü estetize eden, hatta romantize eden yaklaşımların zaman zaman Batı basınında öne çıktığını da sıkça görüyoruz. Ama gerçekler sahada çok farklı. Bakın 2014 yılında ve 2015 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Uluslararası Af Örgütü'nün artarda yayınlanan raporları var. Bu raporları biz yazmadık, bunları uluslararası insan hakları örgütleri yazdı. Bu raporlara baktığınız zaman PYD ve YPG'nin kendi kontrolü altındaki bölgelerde ne tür insan hakları ihlalleri yaptıklarını açık bir şekilde görüyorsunuz. Zorla silahaltına alma, insan kaçırma, mülklere el koyma, köyleri yakma-yıkma, keyfi tutuklamalar, infazlar, siyasi partilerin kapatılması, medya kuruluşlarının kapatılması, göç gibi birçok uygulamanın bu insan hakları örgütleri tarafından savaş suçu olarak nitelendirildiğini de görüyoruz.
Güvenli bölge
Soru: "Güvenli bölgeyle ilgili çalışmalar devam ediyor, bir yandan müşterek harekât merkeziyle ilgili de çalışmalar devam ediyor. Bu hafta çalışmaya başlayacak mı müşterek harekât merkezi ve güvenli bölge noktasında ilk bölgede fiziki adım ne zaman atılacak? ABD ve Türk askerleri beraber devriyeye çıkacak mı, çıkacaksa ne zaman olacak? Derinlik ve uzunluk konusunda son bir karara varıldı mı?"
"Fırat'ın doğusunda Türk ve Amerikan askerlerinin ortak devriyesi yakın bir zamanda başlayacak"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: "Bununla ilgili belirlenmiş bir takvim var arkadaşlar. Belli periyotlar içerisinde harekât merkezinin kurulması, ortak devriyelerin başlaması ve gerekli askeri planlamaların Suriye sahasında yapılmasıyla ilgili üç-dört aşamalı bir takvim söz konusu. O takvimin detaylarını şimdi sizinle paylaşmayacağım. Ama uygulama gerçekleştikçe onları zaten göreceksiniz. Ama bu plan çerçevesinde önümüzdeki haftalar içerisinde, aylar değil haftalar içerisinde bunun somut uygulamalarını hep birlikte göreceğiz.
Evet, Suriye tarafında, Fırat'ın doğusunda ortak devriyeler yakın bir zamanda başlayacak Türk ve Amerikan askerleriyle birlikte. Zaten bildiğiniz gibi şu anda İHA'larımız bizim orada uçmaya başladı. Bununla ilgili başka uygulamalar da söz konusu olabilir.
Derinlik ve kapsamla ilgili olarak da müzakereler hâlâ devam etmekle birlikte bizim zihnimizdeki çerçeve son derece net. Daha önce Sayın Trump'ın da ifade ettiği 20 mil, yani yaklaşık 30-32 kilometrelik bir alan. Biz bunun belki daha ileri gitmesini de görebiliriz, bu da olabilir. Coğrafyanın şartlarına göre burada birtakım daralmalar-genişlemeler söz konusu olabilir. Çünkü biz orada özellikle yerel halkın huzurunu, barışını dikkate alacak şekilde de bir planlama yapıyoruz. Ve bu devriyeler başlayıp buranın kontrolü bu güvenli bölge çerçevesinde bize geçtiğinde de yerel halkla zaten birlikte koordinasyon hâlinde buranın yerel yönetimini de sağlamaya devam edeceğiz ki bu hem orayı bir güvenli bölge hâline getirecek, hem de dediğim gibi Suriyeli mültecilerin oraya gönüllü bir şekilde, onurlu-izzetli bir şekilde kendi evlerine, vatanlarına, köylerine, kasabalarına dönmelerini sağlayacak.
"16 Eylül'de, sayın cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde, Ankara'da üçlü zirve gerçekleştireceğiz"
Zorla gönderme diye bir şey söz konusu değil, zaman zaman bu tür propagandaları da görüyoruz. Şu andaki uygulama biliyorsunuz Türkiye içerisinde kayıtlı olmadıkları şehirlerden kayıtlı bulundukları yerlere intikal ettirilmeleri. Ama tabii ki nihai olarak Suriye'de güvenlik ortamı sağlandıkça mültecilerin kendi köylerine, kasabalarına, şehirlerine dönmeleri. Bunun için de hem Fırat'ın doğusunda, hem de Fırat'ın batısında devam eden siyasi süreç büyük önem arz ediyor.
Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde 16 Eylül'de burada Ankara'da bir üçlü zirve gerçekleştireceğiz Rusya Federasyonu ve İran'ın da katılımıyla. Ve bu zirvede bildiğiniz gibi daha önce başlattığımız Astana toplantıların bir devamı olarak Ankara'da Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında gerçekleşecek. Burada da tabii bu konuyu, özellikle İdlib mutabakatının uygulanmasını, anayasa komisyonunun kurulmasını ve bundan sonraki siyasi sürecin nasıl işleyeceğine dair ana parametreleri etraflı bir şekilde ele alma imkânımız olacak." (İLKHA)