Tunus’ta seçimler ve Nahda Hareketi’nin geleceği
Tunus'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri, ülke siyasetindeki dengeleri değiştirecek ve yeni bir güç dengesi oluşturacak.
İstanbul / AA / Nebahat Tanrıverdi / Analiz
2010 Aralık’ta Arap Baharı’nın başladığı ve demokratik dönüşüm deneyimin devam ettiği Tunus, devrimden sonraki üçüncü dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için 98 kişi adaylık başvurusu yaparken, Yüksek Seçim Kurulu 98 adaydan 26’sının başvurusunu kabul etti. 26 adayın ise sadece 2’si kadın. 17 Kasım’da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri, Sibsi’nin vefatı üzerine iki ay öne çekilerek 15 Eylül’de yapılacak. 6 Ekim’de ise meclis seçimleri gerçekleşecek. 2011 sonrası dönemde izlediği uzlaşı politikasına paralel olarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna bugüne kadar aday göstermeyen Nahda Hareketi Partisi ise ilk defa hareketin kurucularından Abdulfettah Moro ile cumhurbaşkanlığına yarışına katılacak.
Nahda Hareketi ilk defa bu seçimlerde cumhurbaşkanlığı seçimlerine partisinden bir aday ile katılacak. Tunus siyasetinin değişken yapısı, Nahda Hareketini daha aktif bir politika izlemeye de mecbur bırakıyor.
Nahda Hareketinin dönüşümü
2010-2011 ayaklanmalarının ardından Nahda Hareketi ülkede ikili bir rol üstlendi. Bir yandan ülkedeki demokratik dönüşümün garantör aktörlerinden biri olurken, diğer yandan ise ülkede liberal demokrasi ile uyum içerisinde var olabilen yenilikçi bir İslami değerler bütününün temsilciliğini yüklendi. Genel anlamda ise Nahda Hareketi bugüne kadar pek çok dinamiğe göre hareket ediyor.
Öncelikle, 2013 sonrası ortaya çıkan yeni güç dengesine ve siyasi fay hatlarına adapte olmaya, ayrıca, 2014 anayasasında hatları belirlenen yeni Tunus’ta İslam’ın ulusal ve kültürel rolünü muhafaza etmeye çalışıyor. Tüm bu gelişme ve dönüşümler aynı zamanda Nahda Hareketinin hem esnekliğini hem de sınırlarını belirliyor.
2011 sonrası dönemin macera yerine pragmatizmi, cepheleşme yerine müzakereyi, fanatizm yerine mantığı öne koyan prensiplerini zorlayacak adayların ve siyasi partilerin popülarite kazanması 2019 seçimlerini tarihi bir dönüm noktası haline getiriyor.
2011 yılında resmi parti haline gelmesinin ardından Nahda, Tunus siyasetinde yerini ve rolünü tartışmak ve yeniden tanımlamak zorunda kaldı. Bu tartışma ve dönüşüm Tunus’un derinden değişen siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümden, özellikle 2013 sonrası ortaya çıkan siyasi gerilim ve dinamiklerden de doğrudan etkilendi. Partinin 2012 ve 2016 tarihlerinde gerçekleşen 9. ve 10. kongreleri de ülkedeki siyasi dinamiklerin etkisi ile şekillendi ve hareketi dönüştürdü.
2011’de Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeden kaçmasının ardından gerçekleşen seçimlerde, Nahda Hareketi Partisi ülkedeki en büyük siyasi parti oldu. En fazla vekil sayısı ile Hammadi Cibali önderliğinde Aralık 2011’de troyka hükümetini kurdu. Bu dönemde Tunus siyasetinin temel belirleyeni sokak siyaseti ve siyasi mobilizasyondu. Ülkede demokratikleşmenin yolunu açan sokak gösterileri henüz sona ermemişti ve bu nedenle de geçiş hükümetleri için öncelikli mesele, sokakta asayişin sağlanması ve eylemcilerin evlerine dönmesi ile birlikte siyaset ve ekonomi alanlarında normalleşmenin sağlanmasıydı. Yine aynı dönemde Nahda için henüz siyaset alanındaki yeri ve konumu oldukça kırılgan görünmekteydi. Eski rejim elitleri ve bürokratlarının nüfuzu ve gücü tam kırılmış değildi ve bazı alanlarda güçlü dirençlerle karşılaşılmaktaydı. 2012 yılındaki parti kongresi bu atmosferde gerçekleşti.
2012 yılında gerçekleşen 9. kongrenin aslında iki temel amacı vardı. Partinin yerel ve ulusal kurumlarını oluşturmak ve üyelerini seçmek ile parti kimliğini tanımlayarak siyasi bir programın ana hatlarını oluşturmak. Bu tarihte Burgiba ve Bin Ali iktidarları dönemlerinde faaliyetleri gizlice sürdürmek zorunda kalan ve özellikle 1991 tarihinden sonra ağır bir baskı dönemi yaşayan parti, siyasi parti kurum ve siyasi programından yoksundu. Ancak bu kongre sonrası başlayan tartışmalar, hareketin dönüşümü açısından belirleyici oldu.
Öncelikle bu kongrede parti, bir süredir gündeminde olan siyasi ve dini faaliyetleri ayırmaya yönelik görüşmeleri erteleme kararı aldı. Partinin liderlik kadrosu bu kararı vermek için Tunus siyasetinin fazla kırılgan olduğu kanaatindeydi ve özellikle hareketin sivil toplum örgütlerinin parti için hem önemli bir dayanak hem de olası bir baskı dalgasında sığınacakları bir mevzi olarak kalması gerektiğini düşünüyorlardı. Ancak parti, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini parti çatısı altında değil başka bir çatı kuruluş altında yürütülmesinin daha uygun olacağına karar verdi. Böylece aynı yıl Nahda Hareketi önderliğinde Sfax’ta, ülkedeki İslami referansla faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerini tek çatı altında birleştirmeyi hedefleyen Dava ve Islah Birliği kuruldu. 2012-2013 arası Dava ve Islah çatısı altında kuruluşların en aktif oldukları dönem oldu.
Ancak 2013 yılı ile birlikte ülkedeki siyasi atmosfer büyük bir değişim içine girdi. 2013 yılında muhalif siyasetçiler Şükri Belaid ve Muhammed Brahimi’nin suikastlere kurban gitmesinin ardından ülkede siyasi kriz başlamış, eylemlerden Nahda sorumlu tutulmuş ve ülkede Nahda karşıtlığı yükselişe geçmişti. Kriz, Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) başta olmak üzere pek çok STK’nin katılımıyla seçim kararı alınarak çözülmüştü. Aynı yıl içinde güvenlik ve tehdit algısı, salt asayiş sorunu olmaktan çıkmış, bölgesel güvenlik ile yakından ilintili radikalizm ve terörizme doğru hızlı bir kayma yaşanmıştı. Cezayir-Tunus sınırında yaşanan çatışmaların artması, çok sayıda askerin bu çatışmalarda hayatını kaybetmesi ve bir dizi muhalif ismin siyasi suikastlara kurban gitmesi bu kaymanın ana nedenlerini oluşturuyordu.
Ayrıca bu kaymada değişen bölgesel dinamiklerin payını da unutmamak gerekiyor. Gene aynı yıl, Mısır’da gerçekleşen darbe ve sonrasında Müslüman Kardeşlere yönelik başlayan bölgesel çevreleme hem ülkedeki hem de bölgedeki siyasi atmosferi gerginleştirdi. Benzer şekilde Libya'da iç savaş ve istikrarsızlığın giderek daha güçlü hissedilen sınır aşan etkisi hem Tunusluların hem de Tunuslu karar alıcıların güvenlik algılarını dönüştürdü. DEAŞ’ın 2015 yılında ülkede terör eylemlerine başlaması ile birlikte Tunus'taki mevcut güvenlik sorunu bölgesel ve küresel terör sorunun bir parçası haline geldi.
Ülkede 2013 sonrası dönemde hem muhalefetteki hem de koalisyon hükümetinde yer alan seküler elitlerin radikalizm yönündeki eleştiri ve kaygıları hızlı bir tırmanışa geçti. 2012 yılında Sibsi tarafından kurulan Nida Tunus, bu kaygılardan beslenerek ve siyasi söylemini Nahda karşıtlığı üzerine inşa ederek 2014 seçimlerinde büyük bir başarı elde etti. 2011 sonrası dönemde seküler siyasi gruplar böylece gevşek bir şekilde olsa da ilk defa güçlü bir siyasi blok haline geldi. Gerilim 2014 yılında Nahda lideri Gannuşi ile Nida Tunus lideri Sibsi’nin Paris’te bir araya gelerek ulusal uzlaşı görüşmelerine başlamasına karar verilmesi ve ardından da iki partinin koalisyon hükümeti kurması ile yumuşasa da, bu gelişmeler Nahda’nın dönüşümünü oldukça derinden etkiledi. 2016 yılında 10. kongresini toplayan Nahda Hareketi, tarihi bir karar alarak ‘siyasi işler ve dini faaliyetleri birbirinden ayırma’ kararı aldı. 2014 anayasasının İslami dava amaçlarını teminat altına aldığını da ifade eden Gannuşi hareketin dönüşümünü şu sözleri ile ifade ediyordu: “Nahda Hareketi yetmişli yıllardan bugüne gelişmekten hiçbir zaman geri kalmamıştır. Kimliğin tehdit altında olduğu dönemde kimlik için mücadele veren akaidi bir hareketten, totaliter rejime karşı demokrasi için mücadele veren protesto hareketine ve oradan da İslami referanslara ve değerlere sahip ulusal, demokratik Müslüman bir partiye dönüşmüştür."
Eski koalisyonlardan kopuş mu?
Nahda Hareketi ilk defa bu seçimlerde cumhurbaşkanlığı seçimlerine partisinden bir aday ile katılacak. 2011’de, koalisyon hükümeti uzlaşısı ile cumhurbaşkanlığı koltuğuna Munsif Marzuki oturmuştu. 2014’te gerçekleşen ilk demokratik cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Nahda Hareketi aday göstermemiş ve bu seçimlerde Sibsi cumhurbaşkanlığı yarışını kazanmıştı.
2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri parti içinde bazı tartışmaları da beraberinde getirmişti. Öncelikle partinin dışardan bir adaya destek vermesi olasılığı tartışılmış ancak bu fikre parti içinden büyük bir eleştiri gelmişti. Ardından Nahda Hareketinden bu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaracağı yönünde açıklamalar gelmeye başladı. Haziran 2019’da Nahda Hareketi Şura Meclisi Başkanı Abdulkerim el-Haruni, parti iç tüzüğüne göre mevcut cumhurbaşkanı adayının Raşid el-Gannuşi olduğunu ancak nihai kararın henüz alınmadığını açıkladı. Daha sonra temmuz ayında yapılan açıklamada prensipte Raşid el-Gannuşi’nin partinin adayı olduğu açıklaması yinelendi. Ancak ağustos ayında dört günlük parti görüşmelerinin ardından partinin adayının, hareketin kurucularından olan Abdulfettah Moro olacağı açıklandı, adına resmi başvuru yapıldı ve Moro’nun adaylığı Yüksek Seçim Kurulu tarafından da kabul edildi.
Nahda Hareketinin bu kararı, partinin dönüşümünde yeni bir sayfa açacağa benziyor. 2011’den itibaren parti bütünlüğünü ve aldığı oy oranlarını korumayı başaran Nahda Hareketinin Tunus siyasetinde daha özgüvenli bir siyasi aktör haline geldiğini iddia etmek mümkün. Bu duruma ek olarak Tunus siyasetinin değişken yapısı, Nahda Hareketini daha aktif bir politika izlemeye de mecbur bırakmakta. Öncelikle ülkenin kötü giden ekonomisi nedeniyle ekonomi talepli eylemler ve protestoların artacağı yönündeki öngörüler temelsiz görünmüyor. Bu senenin başında Başbakan Yusuf Şahid kamuoyu desteğini artırmak adına IMF ile görüşmeleri ikinci plana itse de, seçimlerin ardından yeniden IMF’nin yol haritasına dönülme ihtimali oldukça yüksek. Ayrıca, 2018 seçimleri ülkede ciddi oranda bir seçmenin bağımsızlara yöneldiğini gösterdi. Bu durumun 2019 seçimlerine nasıl yansıyacağını tahmin etmek ise oldukça güç görünüyor. Buna ek olarak, 2011 sonrası dönemde gerçekleşen seçimler, Tunus siyasetinde seküler sol ve merkez siyasette güç dengeleri değişiminin çok hızlı olduğunu göstermekte. Bu nedenle de 2019’daki seçimlerin yeni partiler ve yeni aktörleri siyaset meydanına çıkarma ihtimali oldukça yüksek. 2014 seçimleri öncesindeki kutuplaşmanın bugün olmayışı da, seçim sandığından çıkacak yeni siyasi dengeyi tahmin etmeyi oldukça zor hale getiriyor. Bu açıdan, Nahda Hareketinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılarak hareket alanını genişletmeye çalıştığını iddia etmek isabetli bir tespit olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sol siyasetin ön plana çıkan iki önemli adayı bulunuyor. Biri, iki partinin desteğini alan Munci er-Rahvi, diğeri ise dokuz sosyalist parti ile bağımsız sol siyasetçilerden olaşan Halk Cephesi’nin adayı Hamma el-Hammami. Ancak bu iki ismin seçimlerde büyük bir başarı elde etmesi beklenmiyor.
Nida Tunus’un adayı ise Savunma Bakanı Abdülkerim Zubeydi. Öncelikle Sibsi sonrası Nida Tunus Partisi’nin kendisini toparlaması pek mümkün görünmüyor. Öte yandan Abdülkerim Zubeydi’nin Sibsi gibi farklı siyasi görüşteki seçmenlerin desteğini alabileceği ihtimali dile getirilmekte. Fakat, Sibsi’nin 2014 seçimlerinde elde ettiği bu ‘birleştirici’ olma başarısını ülkedeki kutuplaşmaya borçlu olduğu unutulmamalı.
Başbakan Yusuf Şahid de cumhurbaşkanlığı yarışına katılacak bir diğer önemli isim. Halihazırda Yusuf Şahid önderliğindeki Yaşasın Tunus Partisi hem Nida Tunus Partisinin siyasi kadrolarını hem de oy tabanını önemli ölçüde kendine çekmiş görünüyor. Meclisteki Nahda Hareketi’nin ardından ikinci büyük parti olan Yaşasın Tunus Partisi’nin de lideri olan Yusuf Şahid’in seçim yarışında şansı yüksek görünse de Sigma başta olmak üzere çeşitli kuruluşların yaptığı son kamuoyu yoklamalarına göre popülaritesini yitirmekte.
Öte yandan anketler, Nebil Karvi ve yeni kurduğu Tunus’un Kalbi Partisi’nin büyük bir potansiyel taşıdığını gösteriyor. Elinde ciddi bir medya gücünü bulunduran Nebil Karvi, 2014 seçimlerinde Sibsi ve partisi Nida Tunus’a medya desteği vermiş ve o dönemde elde edilen başarının mimarlarından biri sayılmıştı. 2015 yılından beri ülkenin özellikle ekonomik olarak az gelişmiş ve yoksulluk içindeki bölgelerinde yardım kampanyaları yapan ve bu kampanyaları sahibi olduğu Nessma TV’de yayınlayan Nebil Karvi ülkede büyük bir popülarite elde etmiş durumda. Sigma’nın haziran araştırmasına göre yüzde 28,8 ile en yüksek oy oranına sahip aday.
Aynı araştırmaya göre Nahda Hareketi yüzde 16,8 ile ikinci sırada iken üçüncü en yüksek oy oranı ise yüzde 11,3 ile Düstur Partisi’ne ait. Özgür Düstur Partisi’nin adayı ise seçim yarışının iki kadın adayından biri olan Abir Mussi. Bin Ali dönemi iktidar partisi Anayasal Demokratik Birlik Partisi’nin genel sekreterliğini yapan Abir Mussi, 9 Ağustos’ta gerçekleştirdiği bir TV programında partisinin ve cumhurbaşkanı olarak kendisinin siyasi programını açıkladı. Açıkladığı programda, Burgiba dönemi ekonomi ve dış politika ilkelerinin yeniden uygulanacağı sözü ile birlikte üç aşamalı -devlet güvenliği, terörle mücadele ve küresel güvenlik- güvenlik vizyonları temaları ön plana çıkmakta. Hem siyasi geçmişi hem mevcut söylemleri/siyasi vizyonu hem de taşıdığı oy potansiyeli ile birlikte seçimlerde en dikkatle izlenmesi gereken aktörlerden biri.
2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri, Tunus siyasetindeki mevcut siyasi dengeleri değiştirecek ve yeni bir güç dengesi oluşturacak gibi. Ancak bu yeni güç dengesinde yer alacak aktörlerin Tunus’un demokratikleşme deneyimini nasıl dönüştüreceği en büyük soru işareti. 2011 sonrası dönemin macera yerine pragmatizmi, cepheleşme yerine müzakereyi, fanatizm yerine mantığı öne koyan prensiplerini zorlayacak adayların ve siyasi partilerin popülarite kazanması 2019 seçimlerini tarihi bir dönüm noktası haline getiriyor.
Kaynak: Bu analiz AA’dan alıntıdır tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki görüş ve ifadeler yazarlarına aittir.