Rabia katliamının üzerinden 6 yıl geçti
Mısır'da darbeci Sisi komutasındaki ordu ve polisin, 14 Ağustos 2013'de gerçekleştirdiği Rabia katliamının 6'ncı yıl dönümünde, ülkede siyasi istikrar, toplumsal huzur ve güven ortamından eser kalmamış durumda.
Bundan 9 yıl önce Arap dünyası, özgürlük taleplerini ifade eden geniş bir toplumsal hareketle çalkalanmaya başladı. Bu devrim atmosferine Arap Baharı ismi verildi.
Arap Baharı, 17 Aralık 2010’da Tunus’ta bir seyyar satıcının, bir kadın zabıtanın kendisine attığı tokadın ardından, kendini yakmasıyla başladı. Tunus halkı, seyyar satıcının kendisini yakmasını bardağı taşıran son damla olarak gördü. Daha sonra Mısır, Libya, Yemen ve Suriye halkları da Tunus’ta tetiklenen sürece katıldı. Domino etkisiyle yayılan bu sürecin aslında en önemli taşı Mısır’dı. Tarihsel, coğrafi ve kültürel konumu, aynı zamanda 100 milyona yaklaşan nüfusuyla Mısır’ın bu sürece katılımı, Kahire’yi Arap Baharı sürecinin başkenti haline getirdi.
Mısır'da vesayetçi askerî zihniyet İngilizlerden kaldı
Mısır, Osmanlı Devleti’nin önemli toprak parçalarından birisiydi ve 1882 yılında İngiltere tarafından işgal edilmişti. 1922’de Mısır özerklik sağlamasına rağmen güvenlik, ülkede bulunan İngiliz birlikleri tarafından sağlanmaya devam etti. İngilizler kendi geleceği için önemli olan mevkilerinden çekilmek taraftarı değildi. İşgal sonrasında ise askerî mekanizmalar oluşturarak Mısır'ı dolaylı yoldan kontrol altında tuttular. Arkalarında vesayetçi askerî bir nizam bıraktılar. Bu nizamın ilk belirgin siması, Cemal Abdünnasır oldu. Nasır, askerî bir zihniyetle Mısır'ı yönetmeye girişti ve İslâmî kesimlere yoğun baskı uyguladı. Ardından Enver Sedat, yönetimi devraldı ve siyonistlerle kabul edilemez birçok anlaşma imzaladı. Sedat'ın suikastla öldürülmesinin ardından, 30 yıl boyunca Mısır'ı ağır bir diktayla yönetecek Hüsnü Mübarek yönetime geçti.
Mübarek döneminde sosyal, ekonomik ve siyasi olarak büyük acılar yaşandı
Hüsnü Mübarek'in 30 yıllık dikta yönetimi sürecinde ülkede büyük sıkıntılar yaşandı. Halkın durumu oldukça kötüydü. Sosyal, ekonomik ve siyasi olarak büyük acılar yaşandı. Mısır zindanları İslami kesimin gençleriyle dolduruldu. Söz konusu atmosferden dolayı ilk günden itibaren mücadele yürüten İslâmî oluşumlar, 2004 yılından itibaren Mübarek rejimi karşıtı çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Bu durum, 2011'deki devrim sürecine kadar devam etti.
Ordu gerçek niyetini gizledi
25 Ocak 2011 tarihinde gösteriler başlayınca ordu, ilk etapta polis güçleri gibi davranmadı. Mübarek'in emirlerine rağmen halka müdahale etmedi. Ancak seçimler sürecinde ve daha sonra 2013 darbesinde anlaşıldığı üzere, iktidarın Mübarek ve ailesinden tamamen kendisine geçmesi yolunda gerçek niyetini gizleyen bir strateji uygulamıştı.
Muhammed Mursi toplam oyların yüzde 51,73’ünü aldı
Mısır'da Hüsnü Mübarek'in görevden ayrılmasının ardından geçici hükümet kuruldu. 28 Kasım 2011'de Halk Meclisi seçimleri yapıldı. Seçimlerde Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olan Hürriyet ve Adalet Partisi oyların yüzde 47'sini aldı. 508 sandalyeli Mısır Halk Meclisi’nde Müslüman Kardeşler 235 milletvekili kazandı. Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olan Hürriyet ve Adalet Partisi'nin adayı Muhammed Mursi, 16-17 Haziran 2012’de yapılan Mısır cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise toplam oyların yüzde 51,73’ünü alarak seçimleri kazandı. Böylece 30 Haziran 2012 tarihinde göreve gelen Mursi, Mısır'ın beşinci ve seçilmiş ilk cumhurbaşkanı oldu.
İslami partilerin başarısı iç ve dış odakları rahatsız etti
Ordunun ve dış güçlerin tüm bölme ve yıpratma politikalarına rağmen İslâmî partiler seçimlerde büyük bir başarı kaydetti. İslâmî partilerin söz konusu başarıları neticesinde iç ve dış odaklar harekete geçti. Ordu, halkın tek yürek ve tek güç hâlinde bulunduğunu görünce bir süre arka plana çekildi. Ancak gizliden gizliye her oluşumun kendi isteklerini tetikleyerek bölünmelere yol açma girişimlerinde bulundu. Örneğin, devrim sürecinde ittifak halinde bulunan İslâmî oluşumlar arasında bir mücadele başladı. Mısır'da her şeyhin ya da âlimin bir siyasi parti kurması durumu ortaya çıktı. Bilhassa Mübarek döneminde partileşmelerine kesinlikle müsaade edilmeyen bazı grupların, İhvan-ı Müslimin'in önünü kapatmak için parti kurmalarına izin verildi, hatta teşvik edildi. Ordunun ekonomik kaynakları elinde bulundurmasının da avantajıyla çeşitli yapay krizler üretildi, Sina bölgesinde bazı oyunlar tezgâhlandı ve askerî müdahaleye zemin hazırlandı.
Mursi’yi zor günler bekliyordu
Mursi’yi zor günler bekliyordu. Kimi zaman ona karşı protestolar düzenleniyor kimi zaman yargı tarafından yapacağı yenilikler engelleniyordu. Mursi, Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Tantavi’nin artık emekli olması gerektiği yönünde karar aldığını açıkladı. 1 Aralık 2012’de iki aşamalı anayasa referandumuna gidildi. Referandum birinci kısımda yüzde 57, ikinci kısımda yüzde 64 "evet" oyuyla kabul edildi. Bu sonuçlarla birlikte Tahrir Meydanı, laik, seküler ve sosyalist protestocularla doldu. Ülkedeki tartışmaların ve protestoların artmasıyla beraber 1 Temmuz 2013’te Mısır Ordusu, Mursi’ye olayları çözmek için 48 saatlik süre verdi. 48 saatlik sürenin sonunda Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alındığı açıklandı.
Muhammed Mursi her destekten mahrum bırakıldı
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi her ne kadar seçimlerde yüzde 52 oy almış olsa da sadece bir yıl görevde kalabildi. Görevde bulunduğu süre zarfında başta iktisadi ve siyasi olmak üzere hemen her destekten mahrum bırakıldı. Görevden uzaklaştırıldığı 3 Temmuz'dan aylar önce kamu kurum ve kuruluşları, yargı ve medya gibi çok sayıda alanda kendisine yönelik karşıt kampanyalar başladı. Ordu içinde ve emniyette kendisine destek verecek unsurların yeterince bulunmamasından hareketle iktidardan uzaklaştırıldı.
Cumhurbaşkanı Mursi alınan kararı kabul etmediğini açıkladı
Cumhurbaşkanı Mursi, yapılan hiçbir suçlama ve alınan kararı kabul etmediğini, sonuna kadar söylediklerinin ve yaptıklarının arkasında duracağını belirtti. Özgürlüğü belki de tüm umutlarını kaybedecek olan halk, Rabia meydanında büyük bir direnişe başladı. Protestoların başlamasıyla birlikte, Mısır Ordusu karşı saldırıya geçti. İlk olarak 8 Temmuz günü Kahire Cumhuriyet Muhafızları binası önünde oturma eylemi gerçekleştiren protestoculara silahla karşılık vererek 50’den fazla insanın katledilmesine sebep oldular. Ardından 17 Temmuz günü Rabia Camii’nin önünde bulunan darbe karşıtı 80 kişi saldırılarda hayatını kaybetti.
Rabia Meydanı'nda katliam yaşandı
Mısır ordusu 11 Ağustos’ta yapılan protestoların devam etmesiyle halka nota vererek tüm meydanların boşaltılmasını istedi. Halk darbeye karşı koymaya devam etti. Mısır Ordusu, 14 ağustos günü halka tekrar saldırmaya başladı. Protestocuların çadırları, yaşadıkları alanlar, kullandıkları seyyar hastaneler ateşe verildi. Olağanüstü hal ilan eden askerler, katlettikleri insanların cesetlerini yok etmek için önce ezdiler sonra da yaktılar. Askerler muhaliflerin sığınmak için kullandıkları Rabia Camisi'ni yaktılar. Ardından içlerinde çocuk ve kadınların da bulunduğu 700 protestocu Kahire’deki Fetih Camii'nde bir gün boyunca esir kaldı. Bu direnişte sayıları tam bilinmese de binlerce insan hayatını kaybetti.
Katliamda Esma Biltaci de şehid oldu
Yine olaylarda İhvan liderlerinden Muhammed Biltaci'nin 17 yaşındaki kızı Esma da keskin nişancılar tarafından katledildi. Şapkalı bir kişinin Esma'yı sarı çantayla işaretlediği, ardından keskin nişancının tetiğe basararak bölgeden uzaklaştığı anlar kameralara yansıdı.
Mısır'daki askeri darbeyi yapanlar dış ülkelerin desteğine sahipti
Mısır'daki askeri darbeyi yapanlar, Körfez ülkelerinin çoğunluğu, terör çetesi ve Ürdün gibi ülkelerin desteğine sahipti. Bu yüzden darbe sonrası İhvan karşıtlığının özellikle Suudi ve BAE'de bölgesel politikaya dönüşmesi tesadüfi değildi. Katar ve Türkiye istisna edilecek olursa BM, AB, ABD ve genel olarak Batı, daha ilk günden Sisi yönetimini kabullenir açıklamalar yaptı. Mısır, bir yıllık sivil yönetimin ardından tekrar asker tarafından yönetilmeye başlandı.
Yargılamalar ve idamlar
14 Ağustos 2013’ten bu yana 60 bin insanın zindanlara atıldığı ifade edildi. Yargılamalar günümüze kadar devam ediyor. Bugüne kadar binlerce kişiye idam cezası verildi. İdam cezası alanlar arasında İhvan Mürşidi Muhammed Bediive İhvan’ın partisi Hürriyet ve Adalet Partisi’nin genel sekreteri Muhammed Biltaci de var.
Görevden alınan Muhammed Mursi de Hamas lehine casusluk yapmak, İran'a ülkenin gizli belgelerini vermek ve İttihadiye Sarayı önünde göstericileri öldürmek bahaneleriyle suçlandı.
Mursi, gördüğü işkence ve sağlık şartlarının sağlanmaması nedeniyle 17 Haziran 2019'da cuntacı mahkeme salonunda şehadete erişti.
Operasyonlar ve gizli işkence merkezleri
Yine bu dönemde hapishanedeki Müslüman Kardeşler üyelerine işkence yapıldığı, tıbbi müdahaleden yoksun bırakıldıkları, insani olmayan koşullarda kalmaya zorlandıkları ve aylarca süren tecrit cezalarına maruz bırakıldıkları çeşitli insan hakları kuruluşları tarafından rapor edildi. Gözaltında tutulan kadınların istismara maruz kaldığına dair defalarca haberler yayınlandı. Cuntanın gizli işkence merkezleri ortaya çıktı. Mısır'ın İsmailiye şehrinde orduya ait El-Cela karargâhında El-Azuli adlı gizli hapishanede, Sisi tarafından yapılan darbeden sonra yüzlerce insanın akıl almaz işkencelere maruz kaldığı ortaya çıktı. Azuli Hapishanesi, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) tarafından hazırlanan bir raporda da yer almış ve çok sayıda insanın burada tutularak işkenceye tabi tutulduğu belirtilmişti.
Sisi rejiminin baskı politikası sadece Müslüman Kardeşler üyeleriyle sınırlı kalmadı
Sisi rejiminin baskı politikası sadece Müslüman Kardeşler üyeleriyle sınırlı kalmadı. 3 Temmuz 2013 darbesi öncesinde Mursi karşıtı gösterilere destek olan ve darbe sırasında da Sisi’yi destekleyen 6 Nisan Hareketi ve Devrimci Sosyalistler gibi diğer sivil hareketler de Sisi rejiminin hışmına maruz kaldı. Bu hareketler darbeyi izleyen süreçte rejimin baskıcı politikalarını eleştirmiş ve 2011’de başlayan devrimin kazanımlarının kaybedildiğini ifade ederek Sisi yönetimine karşı eleştirel bir tutum takınmışlardı. Rejimin bu eleştirilere karşı tutumu sert oldu: 6 Nisan Hareketi de terör örgütleri listesine alındı ve liderleri tutuklandı. Öte yandan ülkedeki sosyalist ve seküler muhalifler de Sisi rejiminin baskıları nedeniyle sessiz kalmaya mecbur oldu. Rejimin bu gruplar üzerindeki baskısı günümüzde halen devam ediyor. Sisi’nin yeniden sözde devlet başkanı seçildiği 2018 seçimlerini izleyen dönemde, aralarında Vail Abbas, Emel Fethi, Şadi el-Gazali Harb ve Şadi ez-Zeyd’in de bulunduğu seküler muhaliflere yönelik yeni bir tutuklama kampanyası başlatıldı.
Sisi başarısız oldukça halkı cezalandırıyor
Sisinin icraatları Mısır'ı geriletmekten başka işe yaramadı. Sisi'nin başarısız politikaları Mısır'ı üç kat fakirleştirdi. Ekonomi dibe vurmuş durumda. Tiran ve Sanafir Adaları Suudi Arabistan'a satıldı ki aslında terör çetesi israile satıldı. Sisi, Mısır'ın Akdeniz'deki haklarının bir kısmından Yunanistan ve siyonistler lehine vazgeçti. Mursi döneminde elde edilen Nil Nehri'nin kullanımı ile ilgili kazanımlar Sisi tarafından kaybedildi. Medyanın Sisi'nin yanında yer almasına rağmen halkın Sisi'ye olan desteği yüzde 80'lerden yüzde 10'lara kadar geriledi. (İLKHA)