HÜDA PAR: Belediyeler vurgunlarla değil hizmetlerle gündeme gelmeli
Hizmet kurumu olan kimi belediyelerin halkın sermayesini çarçur edip eşe-dosta peşkeş çekmesini değerlendiren HÜDA PAR, belediyelerin vurgunlarla değil, hizmetlerle gündeme gelmesi gerektiğini vurguladı.
Belediyelerdeki işten çıkarmalar, yolsuzluklar, akraba atamaları ve kimi başkanların kendisini belediye şirketlerinde müdür yaparak birkaç maaş almasını değerlendiren HÜDA PAR Genel Merkezi, bu usulsüzlük ve suistimallerin önüne geçebilmek için etkin bir denetim mekanizmasının gerekliliğine dikkat çekti.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık iç gündem değerlendirmesinde; belediyelerdeki usulsüzlük ve suiistimaller, yüksek zam oranları, yeni hasat dönemi ve tarım sektöründeki sıkıntılar gibi önemli konu başlıkları ele alındı.
“Belediyeler vurgunlarla değil, hizmetlerle gündeme gelmelidir”
Hizmet kurumu olan belediyelerin halkın sermayesini çarçur edip eşe-dosta peşkeş çektiğine dikkat çeken HÜDA PAR iç gündem değerlendirmesinde, “Belediyeler, tahsis edilen kamu kaynaklarını kullanan hizmet kurumlarıdır. Kamu kaynaklarını halkın hizmetine sunup yaşam kalitesini yükseltmek belediyeciliğin sorumluluklarının başında gelir. Ancak belediyelerin önemli bir kısmı tarafından imkânlar ideolojik emellere alet edilmekte, halkın sermayesi çarçur edilip eşe dosta peşkeş çekilmekte, halka hizmet sadece seçim arefesinde hatırlanmaktadır. Sıkıntıların temelinde; başa gelen yönetimlerin, belediyenin hizmet odaklı bir kamu kurumu olduğunu unutmaları ve tüm imkânları ya kendi kişisel çıkarları ya da temsil ettikleri siyasi ekolün tapulu malı gibi görmelerinden dolayıdır.” denildi.
Belediyeyi kapan yeni yönetimlerin önceki yönetimlerin adımlarını devam ettirdiğine dikkat çekilen değerlendirmede, “Seçim öncelerinde ilgi çeken kentsel dönüşüm ve altyapı projeleri ile koltuğu kapan yönetimler, seçim sonrasında, ‘bir enkaz devraldık’ bahanesinin ardına sığınmayı tercih ederler. Bir önceki yönetimden devralınan borçlar, usulsüz yapılan harcamalar gibi dosyaları öne çıkararak vaatlerini yerine getirmeyişlerine mazeret üretme çabasına girerler. Devam ettirdikleri uygulamalarla da bir önceki yönetimlerin adımlarını birebir taklit ederek mirasçıları gibi hareket ederler. Bir kısır döngü olarak bu rutin devam edip durur.” ifadelerine yer verildi.
Belediyelerdeki usulsüzlüklere değinilen değerlendirmede şöyle devam edildi:
“Son seçimlerle birlikte yönetimleri değişen birçok belediye, bir önceki dönemde işe alınan işçilerin işten çıkarılmaları ile gündemdedirler. Bu durum Türkiye’deki belediyecilik anlayışının adeta bir geleneği olmuş; neredeyse bütün partilerin rutin bir uygulaması haline gelmiştir. İş sözleşmelerinin feshedilmesi, yönetim kademelerine eş, dost ve yakın akrabaların atanmasının yanında şimdi bazı başkanlar, belediye iştirakleri şirketlere kendilerini müdür olarak atayarak birkaç maaş almaları ile gündemdedir.”
“Bu usulsüzlük ve suistimallerin önüne geçebilmek için etkin bir denetim mekanizmasına ihtiyaç vardır.” denilen değerlendirmede, “Kamu zararına işleyen suistimale açık yasal boşlukların giderilmesi ve belediye mevzuatının ihtiyaçlar doğrultusunda değişmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Hizmet odaklı kurumlara yönetim kadrosu seçme kıstasları ideolojik ve siyasi aidiyet ölçülerinden temizlenmeli, bunların yerine liyakat, istidat ve dürüstlük ilkelerinin belirleyici olması için yasal güvence oluşturulmalıdır. Bunlarla beraber halk adına icraatları denetlemek için şehirlerde, STK’lardan oluşacak bağımsız ve sivil bir denetim mekanizmasının oluşturulmasını bir ihtiyaç olarak görüyoruz.” çağrısında bulunuldu.
Yüksek zam oranları ekonomiyi felç ediyor
Elektrik ve doğalgaza yapılan zamların beraberindeki ekonomik krizi körükleyeceğine dikkat çekilen değerlendirmede, “Elektrikten sonra doğalgaza da yüksek oranlarda zam yapıldı. Konutlarda kullanılan doğalgaza yüzde 14,97, sanayi tipi doğal gaza ise yüzde 13,73 oranlarında bir artırıma gidildi. Sanayi ve üretimin temel enerji kaynakları elektrik ve doğalgaz olduğu için yapılan bu zamlar, otomatik olarak neredeyse bütün ürünlere yansıyacak ve zamlar zincirleme bir şekilde devam edecektir. Zira bu zamlarla birlikte üretim maliyetleri yükselecek, reel sektör yine küçülmeye gidecek, işçi çıkarmaları olacak, bazı fabrikalar kapanacak ve ekonomik kriz daha da derinleşecektir.” denildi.
Vatandaşı büyük ölçüde mağdur eden zamlara karşı hükümetin, halkın derdiyle dertlenmesi gerektiği vurgulanan değerlendirmede, “Doğalgaza yapılan bu yüksek zamların makul bir sebebi mantıklı bir izahı yoktur. Petrol varil fiyatlarının 55 dolara kadar düştüğü, dövizin değer kaybettiği bir dönemde yapılan bu zamlar, hükümetin ekonomiyi düzlüğe çıkarma gibi bir derdinin olmadığını ortaya koymaktadır. Ekonominin düzlüğe çıkarılması için yüksek maliyetlerin düşürülmesi ve üretimin artırılması gerekir. Ancak yapılan fahiş zamlar, işçi, emekçi, yatırımcı ve işsizler ordusunun seslerinin hükümet tarafından duyulmadığını ortaya koymaktadır. Hükümet, bir an önce bu duyarsızlığı üzerinden atmalı ve halkın derdi ile dertlenmelidir.” ifadelerine yer verildi.
Yeni hasat dönemi ve tarım sektöründeki sıkıntılar
Tarım sektöründeki sorunlara değinilen değerlendirmede, “Hububat için hasat dönemi ülke genelinde bitti. Ciddi bir verim kaybı yaşandığı için önceden yapılan rekolte tahminleri bu yıl tutmadı. Çiftçi; hem geçen ekim dönemindeki maliyet artışları, hem de verimin bu yıl beklentilerin çok altında kalması nedeniyle büyük sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştır. Tarım sektöründeki bu sıkıntı, bir biri ile yakın ilişkili oldukları için doğal olarak besiciliği de etkilemektedir. Ülke tarımı ve hayvancılığının sürdürülebilirliği için tarım ve hayvancılık sektörlerine yönelik teşvik edici ve destekleyici adımlara ihtiyaç vardır.” denildi.
Türkiye’nin tarım politikasında ciddi sıkıntıların olduğuna işaret edilen değerlendirmede, “Geçen sene yaşanan patates, domates ve soğan krizlerinin benzerlerinin diğer ürünlerde de yaşanmaması için şimdiden bazı önlemler alınmalıdır. Doğru politikalar geliştirilmez, yine tanzim satışları gibi geçici pansuman tedbirlerle yetinilir ve yerli üretimin artırılması için bir seferberlik başlatılmaz ise var olan zirai üretimin de bitişine zemin hazırlanmış olacaktır. Türkiye’nin tarım politikasında ciddi sıkıntılar olduğu bir gerçektir ve bu gerçek artık görülmelidir. Geniş tarım alanlarına, sulu tarım için geniş imkânlara ve özellikle genç nüfusta yüzde 25’lere varan, bazı bölgelerde yüzde 50’yi aşan genç işsizlik oranlarına rağmen birçok temel tarım ürününü dışarıdan ithal edecek duruma gelinmesinin bir izahı yoktur. Kasıtlı veya kasıtsız ülkenin tarım, gıda ve hayvancılık potansiyelinden istifade edilmediği görülmektedir. Yerli üretimin teşvik edilmesi, ithalatın ise zorlaştırılması suretiyle bu potansiyel istifadeye açılmalıdır.” açıklamasında bulunuldu. (Ramazan Casuk-İLKHA)