• DOLAR 34.342
  • EURO 37.49
  • ALTIN 3018.772
  • ...
​"Her türlü bahaneyle bir mülteci düşmanlığı sergileniyor"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Son günlerde çalışma izni olmayan, geçici koruma kimliği olmayan, farklı şehirlerde ait ikamet izni bulunan Suriyelilerin geri gönderilmesi büyük tedirginliğe yol açtı. Sokakta, iş yerlerinde Suriyelileri kontrol eden polisler; çalışma izni olmayan, ikametgâhı başka şehirde olan ya da kaçak durumunda olanları tuttuğu gibi otobüslere bindirerek ikametlerinin olduğu şehre ya da Suriye'ye geri gönderiyor.

Sosyolog-Yazar Müfid Yüksel, İLKHA’ya yaptığı değerlendirmede İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan uygulamanın kabul edilemeyeceğini söyledi.

Türkiye’nin 2011 yılında başlayan Suriye politikasının başından beri yanlış olduğunu savunan Yüksel, öngörülerin yanlış çıktığını belirtti.

O dönemde Suriye üzerinden oluşan olayların İran, Rusya ve Çin mihverinin ön görülemediğini söyleyen Yüksel, ayrıca Türkiye'nin Amerika’daki küreselci projelere bilerek ya da bilinmeyerek angaje olduğunu ifade etti.

Yüksel, "Türkiye uzun vadede yapacağı şeyleri çok kısa vadede yapmaya çalıştı. Adeta bir maceracılığa kalkıştı ve ortaya bir travma çıktı. Bu travma mülteci sorun ve iç savaştır. Bu iç savaş sonucunda ölen, evlerini kaybeden, yaralanan, her şeyini kaybeden insanlar oldu. Büyük bir nüfus hareketliliği oldu. Bu durum Türkiye’ye de göçmen şeklinde yansıdı." dedi.

"Kürd sorunu PYD koridoru üzerinden bütün bu bölgede kangren haline geldi"

Yüksel, "Başında bir kontrol yapılmadı. Düzenleme ya da planlama üzerinden değil rastgele, günlük bir politika izleniyordu. Hatta Rusya ve İran’la yaşanan ciddi gerilimler oldu. Fakat olay özellikle 15 Temmuz 2016’dan itibaren tam bir değişikliğe uğradı. Türkiye batı blokundan Rusya-Çin blokuna doğru bir yolculuğa başladı. Batı blokunun Türkiye ile yaklaşık 70 yıllık inişli çıkışlı bir birlikteliği vardı. Birden bire bir değişikliğin olması beraberinde başka travmaları da beraberinde getirdi. Birdenbire dümen kırmak gibi bir şey söz konusu oldu. Bu durum hem içerde hem dışarda büyük çalkantılara sebep oldu. Zaten Suriye meselesi bir taraftan travma ve trajedileri tetiklediği gibi aynı zamanda Kürd sorununu da daha içerisinden çıkılmaz bir hale soktu. Kürd sorunu PYD koridoru üzerinden bütün bu bölgede kangren haline geldi. Bütün bunlarda Türkiye anlık politikalarla hareket ediyordu. Uzun vadeli hiçbir projesi gözükmüyor. 5-10 yıllık planlama ve strateji belirleme gibi bir durum söz konusu değildir. Bu da büyük krizlere yol açıyor. " diye konuştu.

"Böyle bir devlet politikası olmaz"

"Düne kadar, Suriyeli mülteciler 'el bebek gül bebek' denilerek başımızın üzerinde yerleri var, denilirken birdenbire kötü oldu." diyen Yüksel, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Türkiye son 12-13 senedir şöyle bir politika izliyor. Her şey cici ve güzelken kısa süre sonra bir anda tam tersi bir muamele yapılıyor. Kürd meselesindeki çözüm süreci de aynıydı. Kürd kimliği tamamen serbest olmuşken birdenbire kısıtlandı. 2015’ten gelen süreç içerisinde tamamen adeta bir illegal bir kitleye doğru itiliyor. Tek parti dönemi baskı uygulamalarına, yasaklarına neredeyse gidecek bir yol izleniyor. Suriye meselesinde de böyle bir durum var. Suriye meselesinde tam bir tersi politikayla bu sefer Türkiye’nin yaptığı yanlışların faturasını başkalarına çıkarıp kendisini soyutlamak gibi bir tutum içerisine giriliyor. Bu fatura yanlış Suriye politikasının getirdiği trajedinin sonucu olarak bu ülkeye sığınmış olan, kapına sığınmış olan bu zavallı biçare mültecilere çıkarılıyor. Bu mülteciler son dönemde adeta düşmanlaştırılıyorlar. Bu korkunç bir şey. Böyle bir devlet politikası olmaz. Bir düzenleme lazım. Yaka paça tutuklanıp alınarak, ‘senin kimliğin yok’ denmesi doğru değildir."

Suriye'den göç krizi başladıktan sonra Göç İdaresinin, baştan beri işi sıkı tutmadığını, gelenlerin belli yerlere yerleştirilmesi gibi düzenlemelerin yapılmadığını belirten Yüksel, "Her yere serbestçe girebilmelerinin önü açıldı. Dükkân açtılar ama bir şey olmadı. Şimdi tamamen tersi bir uygulamayla kabak zavallı insanların başına patladı." diye belirtti.

Suriye meselesinde, Rusya ile yakınlaşma politikasında ciddi, uzun vadeli bir strateji ile hareket edilmediğini ifade eden Yüksel, "El yordamıyla giden, hiçbir şeye benzemeyen bir politikayla bir sürü bedeller ödendi. Bu yaklaşımda gelinen süreç Türkiye’de katı ulusalcı bir kısım çevrelerin, derin devlet içerisinde olan güçlerin hâkimiyet sağlamalarına sebebiyet verdi. Kendisine kısman ittihatçı diyen Avrasyacı, katı ulusalcı ve baskıcı, tekçi yönetimi ön gören bir yapı devlet mekanizmalarına egemen olmuş durumdalar. Eldeki bahane de 15 Temmuz. ‘15 Temmuz'da biz her şeyi kaybedecektik. Bu şekilde devleti koruyoruz’ deniliyor. Devleti koruyoruz denilirken toplum içerisinde ciddi bir kutuplaşmaya gidiliyor. Toplumda belli bir azınlık dışında diğerleri yavaş yavaş baskı altına itiliyor. Bu ülkenin asli unsurları olan bir kısım unsurlar dışlanıyor. Bunlar toplumsal patlamalara neden olur. Toplumsal huzuru bozar." diye konuştu.

"Gelinen noktada Türkiye, Arap dünyasından kovuluyor"

Türkiye’nin Arap İslam devletleriyle olan ilişkisinin kesilmeye ve yalnızlaştırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Yüksel, "Türkiye, Arap âlemiyle, İslam âlemiyle bağlarını Cumhuriyet döneminin başlarında Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan şartlar, Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi doğrultusunda alakasını kesmişti. İlgi ve alakasını büyük oranda kesmişti. Zaman zaman bu konuda ‘Bağdat Paktı’ gibi açılımlar askeri darbelerle önlendi. Tekrar İslam ülkeleri, Arap ülkeleriyle açılımın önünü kesti. Daha sonra 1970’li yıllarda yavaş yavaş işçi göndermeleri, İslam konferansı gibi açılımlar başladı. Arap ülkelerinde de istenen idareler yok. Onlarda batılıların çizdiği sınırlar içerisinde kurulmuş ve kurulan düzene bağlı idareler var. Cemal Abdülnasır’dan sonra Arap dünyasındaki askeri idareler zaten facia oluşturdu. Seküler Arap milliyetçiliği, gayri militer sosyalizm soslu yönetimler gibi baskıcı yapılar hem toplumları perişan etti hem de İslam’a ağır darbe vurdu. Arap Baharı'nın iyi okunamaması ve Türkiye’nin de yanlış politikaları, özellikle Suriye üzerindeki politikalar, Sisi gibi bir diktatörün Mısır’da gelmesi gibi bir trajedi oldu. Gelinen noktada Türkiye Arap dünyasından kovuluyor. Tamamen yasaklanıyor." dedi.

"Ulusalcı, Seküler yapılar hükümet üzerinden bir kayyumluk mu oluşturdular"

Yüksel, "Bir zamanlar ‘biz İslam ülkelerinin lideri olacağız’ denilerek hava estiriliyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın popülaritesi üzerinden yapılıyordu. Fakat böylesi ters bir duruma gelindi. Türkiye’de Arapça tabelalara izin verilmiyor, Arapça tabelalara tahammül edilmiyor. Her tarafta İngilizce tabelalar var. Mağazaların çoğunun ismi İngilizce, İtalyanca, Almanca, Fransızca. Bunlara herhangi bir itiraz yokken neden Arapça? Burada çok farklı bir şey var. Bu, Türkiye’deki ulusalcı kesimin devlete yeniden hakim olmaya başlayan, birçok yerlerde belli noktaları kontrol altına almış olan ulusalcı, Seküler Avrasyacı kesim tek parti dönemi benzeri uygulamalara dönüş mü yapmaya çalışıyor? Hükümet acaba 15 Temmuz bahanesiyle tamamen kontrol altına mı alındı? Bunlar hükümet üzerinden bir kayyumluk mu oluşturdular? Bu ulusalcıların bir kayyumluğu mu söz konusudur?" şeklinde konuştu.

"Böyle bir yapıda insanların savaşmayıp gelmesi takdir edilecek bir durumdur"

Suriye’de kirli bir savaşın söz konusu olduğunu ve bu sebeple insanların savaşmak istemeyip ülkelerini terk etmelerinin normal karşılanması gerektiğini belirten Yüksel, "Eskiden ÖSÖ ve Esad vardı. Ama öyle bir karıştı ki, içerisine DAEŞ, El Kaide, El Nusra, Lübnan Hizbullah’ı gibi farklı guruplar girince Suriye’de savaşan gurupların sayısı bin 200’e çıktı. Kimin kiminle savaştığı belli değil, artık kirli bir savaş var. Taraflar bile belli değil. Dolayısıyla bu insanların savaştan kaçmaları normaldir. İnsanlar kirli savaşa katılıp kendi akrabasını, kendi memleketlisini vurmak istemiyor. Neden bu adamı insan öldürmeye zorluyorsunuz? Gidip savaşın, deniliyor. Kime karşı savaşacaklar? Irak'ta Amerika işgaline karşı direnişler oldu. Türkiye’den insanlar da destekledi. Orada dışarıdan gelen bir işgal gücüne karşı direniş yapılıyordu. Ama burada öyle değil. Burada kimin kiminle savaştığı belli değil. Kim kimi yakalarsa acımasızca katlediyor. Orada tamamen bir korku dünyası oluşmuş. Böyle bir yapıda insanların savaşmayıp gelmesi takdir edilecek bir durumdur. "dedi.

"Her türlü bahaneyle bir mülteci düşmanlığı sergileniyor"

İçişleri Bakanlığının son günlerde Suriyeli mültecilere yönelik tartışılan uygulamasına tepki gösteren Yüksel, "Suriyeliler Türkiye’ye gelip dükkân açıp ticaret yapıyorlar. Bu durum kıskanılıyor. Bunların hepsi oturup dilencilik yapsınlar diye bekleniyor. Neden dilencilik yapsınlar? Adam çalışıp Türkiye’nin ekonomisine katkıda bulunuyor. Aralarında her türlü insan olabilir. Çünkü milyonlarca insan gelmiş. Milyonlarca insanın içerisinde suç işleyenler de, suça meyilli olanlar da olabilir. Alt kültür gurupları, uyuşturucu kullanan da olabilir. Ama inanın bunların sayısı çok az. Sadece abartılıp yalan söyleniyor. Her türlü bahaneyle bir mülteci düşmanlığı sergileniyor. Buna karşı durulması gerekiyor. İçişleri Bakanlığının insanları yaka paça tutup kimlikleri yok diye göndermeleri tamamen yanlıştır. Buna şiddetle karşıyız. Buna izin vermemek gerekir. İçişleri Bakanlığının uygulaması asla kabul edilemez. Hangi makam olursa olsun bu uygulama kabul edilemez. Bu uygulama temel insan haklarına aykırıdır. Bunların bir an önce tamir edilmesi gerekiyor." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)





Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir