• DOLAR 34.416
  • EURO 36.319
  • ALTIN 2842.91
  • ...
“İstanbul sözleşmesiyle ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ailenin temellerine dinamit yerleştiren İstanbul Sözleşmesine karşı tepkiler çığ gibi büyüyor. Toplumu ifsat eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesiyle ulaşılmak istenen sonucun son derece yıkıcı olduğuna dikkat STK temsilcileri, İstanbul Sözleşmesinden derhal vazgeçilmesi çağrısında bulunuyorlar.

Aileyi ifsat eden İstanbul sözleşmesine tepki gösteren Eğitim-Bir-Sen Bitlis Şube Başkanı Cabir Durak, 15 Temmuz’da olduğu gibi milletçe bu büyük ve kapsamlı saldırıyı önlemek için harekete geçilmesi gerektiğini söyledi.

Durak, “Toplumu ifsat eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi milletçe bu büyük ve kapsamlı saldırıyı önlemek için harekete geçilmelidir. Cinsiyetsizleştirmeden eş cinselliğe kadar her türlü sapkınlığı kadına karşı şiddeti önleme parantezine alarak meşrulaştırmak, bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda göreve çağırıyoruz. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmelidir. Sözleşmeyi dayanak kılarak çıkarılan ve bahsettiğimiz sakıncalı sonuçları doğuran düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına karşı şiddeti ve kadınların yaşadığı her türlü sorunu çözmek için istişareye dayalı çalışmalar yapılmalı, sosyal tarafların görüş ve önerileri alınmalıdır.” dedi.

“Sözleşmede yer alan kavramlar insanın varoluşuna saldırıdır”

Sözleşmedeki temel kavramların insanın varoluşuna saldırı olduğunu dile getiren Durak, şunları söyledi:

“İstanbul Sözleşmesi, devletlerin tüm hukuk yapısında, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir restorasyon yapmayı zorunlu tutmaktadır. Sözleşmenin orijinal metninde ‘aile’ ibaresi geçmediği halde sözleşme Türkçeye çevrilirken adı ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ olarak çevrilmiştir. Sözleşmenin çevirisinde gözetilen ‘aile’ hassasiyeti maalesef sözleşme imzalanırken gözetilmemiştir. Açıklıkla söyleyebiliriz ki Batı’da üretilen kadın söyleminin temelinde, kadınların evrensel endüstriyel düzene entegre edilmesine yönelik stratejiler vardır. Sözleşmeyi kadına karşı şiddetin önlenmesinin tek yolu olarak göstererek kutsallaştırmaya çalışan zihniyetin gözden kaçırdığı nokta şu ki; bu sözleşme halen birçok ülkede oldukça sıcak bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmaların odağında duran ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’, ‘cinsel yönelim’,  ‘cinsel eğilim’, ‘toplumsal cinsiyet kimliği’ gibi kavramlar dün olduğu gibi bugün de aynı tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Çünkü bu kavramlar sadece biyolojik cinsiyete değil, adeta insanın varoluşuna saldıran bir zemini inşa etmektedir.”

“Tepkiler haklı gerekçelere dayanmaktadır”

İstanbul Sözleşmesiyle ailelerin ifsat edildiğine dikkat çeken Durak, bu tehlikeye karşı kamuoyunda yükselen tepkilerin haklı gerekçelere dayandığını ifade etti.

Durak, “Genelde sözleşmeye getirilen eleştirilerin odağında farklı cinsel yönelimlerin meşrulaştırılması ve aile kurumunun zayıflatılması yer almıştır. Bir tarafta aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan anayasa, öte tarafta çiftleri, aynı evde yaşayan ve cinsiyetlerine bakılmaksızın şiddete karşı korumayı esas alan uluslararası bir metin. Bu iki metnin hukuki olarak da toplumsal olarak da çatışma üretmemesini beklemek mümkün değildir. Bu yönüyle kamuoyunda sözleşmeye; aileyi zayıflatan, farklı cinsel yönelimleri akredite ederek nesli ifsat eden bir anlaşma olarak tepki gösterilmesi haklı gerekçelere yaslanmaktadır.” diye belirtti.

“Toplumsal cinsiyet kavramı kültürel değişimin aracıdır”

“Toplumsal cinsiyet” kavramının, diğer tüm kavramlar kadar kültürel değişimin aracı olarak kullanıldığının altını çizen Durak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Memur-Sen olarak, bugüne kadar İstanbul sözleşmesinin tematik yapısından, bağlayıcı bir hukuk metni olarak içerdiği muğlak kavramlarına, hukuk sistemimizde meydana getireceği sorunlardan, aile yapısında yaratacağı sosyal maliyetlere kadar bu meseleyi çok yönlü olarak birçok platformda dile getirdik. Bu çalışmalarımıza örnek olarak dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı KSGM’ye, İstanbul Sözleşmesi’ne dair ilettiğimiz değerlendirme ve eleştirilerimizi ve ayrıca ‘2018-2023 Kadının Güçlenmesi Strateji Eylem Planı’na dair ortaya koyduğumuz değerlendirmelerimizi anabiliriz. İstanbul Sözleşmesi’ne dair eleştirilerimizde, ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının, diğer tüm kavramlar kadar kültürel değişimin aracı olarak kullanıldığını belirtmiştik. İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması düşüncesinin diğer cinsel yönelimlerin birer kimlik olarak akredite edilmesi, meşrulaşmaya araç kılınması riskini barındırdığı uyarısında bulunmuştuk. Buna mukabil, sözleşmede şiddet sorununa cinsiyet temelli yaklaşımın merkezileştirilmesine dikkat çekmiş, şiddetin nedenlerinin din, gelenek ve örfe indirgenmesini eleştirmiştik.”

“Her alanda uygulanmaya çalışılan bu sözleşme durdurulmalıdır”

“İstanbul Sözleşmesi’ni münferit birkaç sonuç üzerinden tartışmak bizi doğruya ulaştırmaz.” diyen Durak, her alanda uygulamaya çalışılan sözleşmenin derhal iptal edilmesi gerektiğini belirtti.

Durak, “Zira bu sözleşmeyle, tümüyle yeniden restore edilecek bir hukuk yapısından ve her sene İstanbul Sözleşmesi Uzmanlar Komitesi tarafından hesaba çekilecek bir idari mekanizmadan bahsediyoruz. Bugün göçten örgütlenmeye, eğitimden istihdama, er erbaşlara verilen Mehmetçik için yurttaşlık eğitiminden KASAUM’lara, kamu görevlilerine verilen hizmet içi eğitime değin hemen her alanda ana akımlaştırılan bu sözleşme, derhal durdurulmalıdır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde alternatifsiz ve vazgeçilemez bir anlaşma değildir. Küresel bir sorun olan şiddete karşı geleneği, örfü, dini olağan şüpheli ilan etmek bizi hiçbir yere vardırmayacaktır.” dedi. (Şükrü Tontaş-İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir