• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
​"Medeni hukukta bizleri serbest bırakın"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Akit TV'de Muhammet Binici'nin moderatörlüğünü yaptığı Söz Meydanı programına katılan Yazar Dr. Abdulkadir Turan, Yazar Hamza Türkmen, Önce Aile gönüllüsü Ahmet Hakan Çakıcı ve Hukukçu İlhami Sayan; İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, aileyi hedef alan yasalar ve eşcinsel projeler gibi konularda dikkat çeken değerlendirmelerde bulundular.

Küresel güçlerin ilahi vahyi tanımadığını ve kendilerini yer kürenin "tanrısı" gibi ilan ettiklerini belirten Dr. Abdulkadir Turan, bu küresel güçlerin insan soyuyla oynadığını ifade etti.

Bu güçlerin, kendilerine engel olanları da hedef seçtiklerini söyleyen Turan, "Dünya şimdi teslim oldu. Avrupa Hristiyanlığı, Çin'deki Konfüçyüsizm, Afrika'daki kabile dinleri diz çöktü. Hazreti Peygamber'in hali üzerinde 'la' diyen bir ilah vardır, o da Allah'tır diyen insanlar var. Dolayısıyla İslam'ı hedefe koyuyorlar. Eşcinsel havralar, kiliseler, Budist tapınaklar açılmıyor. Eşcinsel camiler açılmaya çalışılıyor. Fransa'da bunu yapmaya çalışıyorlar. Karşı koyanlarla uğraşıyorlar. Karşı koyan gücün bir yeri var. İslam toplumu büyük kayıplar yaşadı. Ama İslam hala kendini koruyor. Çekirdekte de aile var. İslam toplumu şahsında Müslüman aile hedefe alınıyor. 'İslam'ı alt edersek, Müslümanları ateistleştirirsek onların hakkından geliriz.' diyorlardı. Sonra, 'Müslümanların arasına eşcinselliği koymadan onları yenemeyiz.' dediler. Karşımızda cinsiyet sıfırlaması var. İnsan kadın ve erkek diye yaratılmış ama adam diyor ki 'Ben biyolojik tanımlama tanımam.' Buna 'la' diyen İslam var. Onlar da bizim Kâbe'mizle, Kur'an'ımızla uğraşıyorlar. 'İmanınla, en büyük değerinle oynarım.' diyor. 'Ben seni hizaya getiririm.' diyor." diye konuştu.

"Müslüman kadın rüşvetlendirilerek aile yıkılmaya çalışılıyor"

Küresel güçlerin, aileyi dağıtmak istediğini vurgulayan Turan, "Bunun için Müslüman aileyle uğraşıyorlar. Biz kadın meselesinden bahsediyoruz. Müslüman kadın 'rüşvetlendirilerek' aile yıkılmaya çalışılıyor. Dediler ki; kadınlar azınlıktır ve güçlendirilmesi gerekiyor. Onlara, sözde haklar adı altında rüşvet veriyorlar. Kadınlara, 'Liberal dünyanın hükmüne razı ol ve İslam'la çatış, Müslüman ailenin dışına çık. İsyan et ve kulluğumuza doğru gel.' diyorlar. 2009'da Obama'nın El Ezher konuşması var. Diyordu ki; 'Ey İslam dünyası! Bir bir gelin elinizi tutalım.' Bizleri, kadın-erkek ayırıp 'birey olun' diyordu. İslam dünyası karşı çıktıkça onlar organize olup hizaya getirmeye çalışıyorlar. Abdullahları 'Abdulküresel' yapmaya çalışıyorlar." ifadelerini kullandı.

"Aile yok olursa tek yaşayan insanların sayısı artacak, fuhuş artacak"

Asıl amacın aileni yok edilmesi olduğunu ve eşcinselliğin merkeze alınmasının yanlış olduğunu belirten Turan, "Aile yok olursa tek yaşayan insanların sayısı artacak, fuhuş artacak. İş güç sahibi olmayana kız vermiyorlar. Eskiden meslek lisesinden mezun olan iş kuruyordu. Şimdi üniversite bitiren iş bulamıyor. Kimse evlenemiyor. Ailenin dağılması için ortam oluşturuluyor. Kadın yurtları diyorlar, dulluğu teşvik ediyorlar. Sığınak diye 50 kadını oraya yığıyorlar. Aileyi sorun merkezi diye dinamitliyorlar. Meseleyi eşcinsellik olarak ele almak çok çekici değildir. Türkiye toplumu eşcinsel tehdidi altında değildir ama aile dağılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ankara'da öğretmenlik yaptığım sırada gözlemlediğim her 4 öğrencimden biri tek ebeveynli yaşıyordu. Konuyu eşcinsellik olarak değil, aile yönüyle tartışmak lazımdır." şeklinde konuştu.

"Medeni hukukta bizleri serbest bırakın"

Turan, şunları söyledi: "Mesele, ailenin kurtarılması meselesidir. Sivil savunmayla bu işin altından çıkmamız zor. Karşımızda uluslararası bir sistem var. Bunlar bireyler üretir, Avrupa'nın dediği 'nastır' diye Meclis'te kabul edilip bize dayatılırsa bizim yapacaklarımız kısıtlı hale gelir. Öncelikle yasal düzenlemenin olması için çalışmamız lazım. Balkan ülkelerindeki Müslümanların bazı medeni hakları var. Bizim de İslami haklarımızın olması lazımdır. Bulgaristan'da azınlık Müslümanlara verilen hukuku bize de verin. Kısacası, medeni hukukta bizleri serbest bırakın."

Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığının da aile ve cinsel sapkınlıklara karşı bir duruş sergilediğine işaret eden Turan, bu konunun toplumsal bir bilince dönüşmesi gerektiğini kaydetti.

"İslam Medeni Hukuku'nu isteme konusu suçsa, bu suç işlenmelidir"

Turan, "Aile son sığınağımızdır. Aile elimizden alınırsa yok oluruz. Balkanlardaki Müslümanlar, siyasi olarak yoklar ama medeni hukukla var olmuşlardır. Bunu dobra dobra dile getirmeliyiz. İslam Medeni Hukuku'nu isteme konusu suçsa, bu suç işlenmelidir." diye belirtti.

Toplumun eşcinsellere saygı duyması gerektiği görüşüne katılmadığını belirten Turan, "Olumsuz durumları İslam hoş görüyor gibi gösteriyorlar. Bizler, nehyedilen durumlara saygı duymak zorunda değiliz. Bizler hünsadan bahsetmiyoruz. Biz dayatmadan bahsediyoruz. Onları olumlamak, o halin sürmesi ve yayılması demektir." dedi.

"İstanbul Sözleşmesi, kültürel bir Sevr Anlaşması'dır."

Cinsel sapkınlık konularına giren insanların, bazı kesimler tarafında linçe tabi tutulduğunu ifade eden Hukukçu İlhami Sayan, eşcinselliğin bir olağan olmadığını belirtti.

Sayan, "Eşcinsellik, doğuştan gelen bir durum değildir. Hastalıklı bir insanın hastalığına, depresyondaki bir insanın depresyonuna saygı duymayacağımız gibi eşcinselin de eşcinselliğine saygı duymuyoruz. Ama tedavi edilmesi için her türlü desteği sağlarız." dedi.

"Aile, devletin saldırısı altında"

Ailenin, büyük bir tehdit altında olduğunu söyleyen Sayan, "Aile, bizatihi en güçlü kurum olan devletin saldırısı altında. Halkamızın sıklıkla kullandığı tabirle; taşları bağlamışlar. Namus, edep, gelenek, din kelimelerinin geçtiği bütün yasalar suç unsuru olarak veya cezanın ağırlaştırılması için kullanılıyor. Biri çıkıp 'Tüm yasalar; kapitalizme, feminizme çalışıyor.' dese kimse itiraz edemez. Cezaevi ziyaretinde dahi Anadolu insanına göre amcaoğlu kardeşle bir tutulur. Ama tutuklu kişinin hanımının annesi, babası, nenesi, dedesi var. Amcaoğlu yok. Aileye çok yönlü bir saldırı var. CMK'ya göre bir kişinin dosyasını annesi, babası alamaz. Bizler komşuya önem veririz. Ama yasalarda komşulara yer yoktur. Her ailenin, güçlü kurumlarca yapılan saldırılara karşı koyması imkânsızdır. Devletin, STK'ların bu alanda çalışmalar yapması gerekir. Hiçbir aile -ne kadar güçlü olursa olsun- bu saldırılara karşı çocuklarını koruyamaz. Bu yüzden daha planlı çalışmalarla ailenin korunması lazımdır. Yasal düzenlemeler şarttır. Yasal düzenlemeler ifsat etmesin –gölge etmesin- başka ihsan istemez. Saldırılar çok güçlü ve küresel. İnsanları koruyan en büyük güç din olduğundan, en kapsamlı din de İslam olduğundan, bu cepheden saldırılar daha fazla. Avrupa'da kadın-erkek camileri yapanlar bu binanın kolonlarına saldırmak istiyorlar." diye konuştu.

"İstanbul Sözleşmesi, sapkınlığı avantajlı hale getirmiştir"

"İstanbul Sözleşmesi kültürel bir Sevr Anlaşması'dır." diyen Sayan, şunları söyledi:

"İstanbul sözleşmesini imzalayanların ne mecburiyeti olduğunu anlayamıyorum. Nasıl bir mecburiyettir ki tüm memleketi, ocakları, aileyi yıkacak yasal taahhütler altına giriyorsun. Avrupa Birliği Müktesebatı deniliyor. Müktesebat (kazanım) demek yerine, kaybettirme demek lazımdır. Almanya bile 'İstanbul Sözleşmesi' denilen garabeti imzalamadan önce 6 yıl bekliyor. Birçok çekinceyle imzalıyor. Türkiye ise birçok anlaşmaya çekince koyan ülke olduğu halde, böyle bir garabet sözleşmeye tek bir çekince koymadan kabul ediyor.

İstanbul Sözleşmesi, sapkınlığı avantajlı hale getirmiştir. Kötülük kapısını açıp iyilik kapısını kapatmıştır. Bu, aileyi yıkım kanunudur. Yasa, aile içindeki sorunları şikâyet olmaktan çıkardı. Kadın şikâyetçi olmasa bile, kamu şikâyetçi oluyor. Karı koca arısındaki en ufak olayda bile, kamu davası açılıyor. Aile Bakanı'nın da aşikâr hale getirdiği 'Kadının beyanı esastır.' konusu. 'İddia sahibinin, iddiasını ispat etme mecburiyeti' ayaklar altına alınmıştır. Ayrıca zaruri durumlar da gözetilmiyor. Örneğin, kadının şikâyeti üzerine erkek uzaklaştırılsa zaruri durumlarda dahi evine gidemiyor. Adam profesör, doktor olsa ve evimden çantamı alsam dese alamıyor. Babayla çocuklar arasında adeta yargısız infaz yapılıyor. Tüm bunlar 6284 numaralı yasanın getirdikleridir. Gençlik Bakanlığı, Gençlik Bayramı var. Fakat gençlik tanımı kanunları yok. İnsanlar, 18 yaşına kadar çocuk sayılıyor. Sonrasında da yetişkin sayılıyor. 18 yaş altı evlilik suç kabul ediliyor. Kanun, 15 ile 18 yaş arasını genç kabul etse pek çok sorun çözülür. Ne yazık ki siyasi erk tarafından, lobilerin bir basın açıklaması, bir tweeti milyonlarca insanın isteğine tercih ediliyor. "

"Eşcinselleri kimlerin fonladığı gizli değil"

Önce Aile gönüllüsü Ahmet Hakan Çakıcı da cinsel sapkınlık projelerin arkasındaki güçleri dikkat çekerek, "Bunların arkasında kimler var sorusu çok gizli bir soru değil. Kendi sitelerinde teşekkürlerini sıraladılar. Rockefeller Vakfı, Ford Vakfı, Coca Cola'ya teşekkürler ettiler. 89 kuruluş ve dernek var bunlara fon sağlayan. Bunların içinde NATO var. Silahlı mekanizmanın merkezi var. ABD, Alman, İngiliz, İsveç kraliyet ailesi var. Alman gaylar fon sağlıyor. Nedir dert? Fakirler zenginlere muhtaç, kendilerini doyurmaları lazım. Zenginler de bahçede fabrikada çalıştıracak kişilere ihtiyaç duyuyor. 2'nci Dünya Savaşı'nda 70 milyon insan öldü. 90'lardan sonra büyük şirketler devletlerin üzerine çıkıyorlar. Teknolojiyi günlük hayata sokmaya başlıyorlar. Bilgisayarlar ya da yapay zekâ, insanın iş yaptığı her şeyi elinden alıp insanı sokağa atıyor. Çok büyük bir işsizlik dönemi geliyor. 'Artık biz fakirlere bakmak istemiyoruz.' diyorlar. 2'nci Dünya Savaşı'ndan 70 milyon insan etkilenmişti. Günümüzdeyse 500 milyon insan etkilenecek. Egemenler bunu görüyor. İnsanlar işsiz kalınca ne yapacaklar? Saldıracaklar. Burada bir numara çekmeye başlıyorlar. Rockefeller bir röportajda; 'Bizim 300-500 milyon insana ihtiyacımız var. Gerisine ihtiyacımız yok.' diyordu." değerlendirmesinde bulundu.

"Eşcinselliğe karşı toplumsal baskı unsuru oluşturmamız lazımdır"

Kadın-erkek birlikte namaz kılanlara atıfta bulunan Hamza Türkmen, "Dini duyguları kullanarak dindarları kandırmak istiyorlar. Çocuklarda zaten sorunlar var. İktidar da doğru dürüst dindar nesil yetiştiremedi. Boşlukta kalan çocuklar var. Tam böyle İslam'ı post modern duruma getirme, her şeyi İslam'a uydurma projesi… Modernizmin, tarihselciliğin vahiy üzerinde oynama projesidir. İlim bizim için vahiydir. Kültürel bağlarımız yok ediliyor. Allah-u Teâlâ, Lut (Aleyhisselam) üzerinden; 'Fahşadan uzaklaşın.' diyor. Toplumda 'hududullahı' çiğneyen bir sapma hali var. Şu anda 'Sanayi Devrimi', 'uluslaşma' süreciyle sekülerleşen ve vahiyden kopan bir Avrupa var. Büyük bir aileden koptu, giderek çekirdek aileye gidiyor. Varoluşçuluk cereyanı her yeri kapladı. Adam, hayatı kendinden başlatıyor. 'Ben varsam hayatın anlamı var; ben varsam (haşa) Allah var.' diyor. Batı, insanı tamamen egosantrist –benmerkezci– bir savrulma yaşıyor. Çekirdek aileyi geçtik. Cinsel sapkınlık taşıyan boyutlara doğru gidiyorlar. Bunu kanunlaştırdılar. Sıkıntı Türkiye'de. Şöyle ki; Türkiye Avrupa Birliği'ne girmek istiyor. Onlar da sözleşmelerini bize kabul ettirmek istiyorlar." şeklinde konuştu.

Doğuştan çift cinsiyetli insanlarla eşcinsellerin karıştırılmaması gerektiğini hatırlatan Türkmen, şöyle devam etti:

"Hünsa durumu çok nadir bir durumdur. Fıkıhta 6 yaşına kadar gözlüyorlar. Hangi eğilime dönükse doktorlarla görüşüp ona yönelik operasyon yapıyorlar. Bunların ki ise bir saldırı. Bakın! Avrupa'da İslamifobi diye bir hareket var. İslam'ı Kur'an'dan koparmaya çalışan Alman menşeli tarihselci bir hareket var. 3 sene önce tarihselciler Berlin'de mescid açtılar. Şimdi nerede o mescid? Yok. Çünkü reklama yönelik bir çalışmaydı o. Şimdi Avrupa'da azimli bir Müslüman topluluk var.

"Bilinçli, tutarlı İslami kuruluşların ön plana çıkması lazımdır"

Rabbimiz Kur'an'da; 'Biz, sizi bir kadın ve erkekten yarattık.' diyor. Burada aileye işaret eder. İslam bir edep gösteriyor. Resulullah bir hadiste, 'Kadınlar erkeğe, erkekler de kadına benzerse onlara lanet olsun.' buyuruyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Tedavi edilmeleri lazım. İnsanı kim tanımlıyor? Minnacık algısıyla insan mı tanımlıyor? Yoksa onun Halık'ı olan Allah mı tanımlıyor? Evrensel bir soru bu. Bazı feminist hanımlar var. Meşhur dernekleri var. Kendilerince haklı yanları olabilir. Ulus toplumlara bölünmüşüz. Yeniden Allah'ın kitabıyla nüvelenmeye çalışıyoruz. Bilinçli, tutarlı İslami kuruluşların ön plana çıkması lazımdır. Diyanetin, neslin korunması konusundaki hutbesi üzerine T24, Alman haber ajansları örgütlü bir şekilde saldırı başlattılar. Bizim toplumsal baskı unsuru yapmamız lazımdır. Erdoğan, 'İstanbul Sözleşmesi nas değildir.' dedi. Bu ifade nedir? Bunu anlayan AK Parti yöneticileri var mıdır? AK Parti yöneticileri bu mevzuyu, 6824 numaralı kanunları anlıyorlar mı? 'Daha fazla eşitlik fena değil.' diyorlar. 7 büyük ailenin yaptığı tezgâhla, aileyi dağıtmakla ilgili planlarla karşı karşıyayız. Konuyu sadece buraya bağlayamayız. Bu toplum üzerine bizi yabancılaştıran unsurlar kuruldu. Mecelle kaldırılıp Avrupa'nın kanunları getirildi. İnkılaplar süreci yaşadık. Özümüzden, vahiyden kopma olayı bu. Özümüzden yabancılaşma var." (İLKHA)



Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir