İstanbul Sözleşmesi Feshedilsin
Ailenin altına dinamit koyan, toplumun birliğini dağıtan ve sözde kadını korumak için çıkarılan ama uygulamada kadın cinayetlerinin artışında önemli rol oynayan İstanbul Sözleşmesi; kadın-erkek, evli-bekâr toplumun tüm kesimini rahatsız etmeye devam ediyor. Kamuoyunun ortak talebi aile yıkan bu sözleşmenin feshedilmesi.
HABER MERKEZİ
İstanbul Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açıldı ve TBMM tarafından 14 Mart 2012’de kabul edilerek, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Kısa adı İstanbul Sözleşmesi olan metnin uzun ismi, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. 2018 verilerine göre 45 ülke tarafından imzalanan ve 27 ülke tarafından onaylanan İstanbul Sözleşmesi, “kadına karşı şiddetin önlenmesinde hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge” niteliği taşıyor. Şiddet, kadın, İstanbul ve Sözleşme kavramlarının bu denli küresel bir hukuk formuna dönüşmesi kadar ilginç olan bir bilgi notu ise, bir Avrupa Konseyi olan “sözleşmenin, Avrupa’nın iki kurucu ülkesinden biri olan Almanya’da ancak 2018 Şubat’ında imzalanabilmiş olmasıdır. Birçok ülkenin karşı durduğu, imzalayanların ise daha sonradan iptal ettiği sözleşme Türkiye’de de aileyi tehdit etmeye devam ediyor. STK’lar, yazarlar, gazeteciler toplumun tüm kesimi İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini istiyor.
“AİLEYİ KORUMA BAŞLIĞI YER ALSA DA HEDEFTE KESİNLİKLE AİLEYİ DAHA KOLAY DAĞITMA VAR
İstanbul sözleşmesi ile ilgili gazetemize konuşan TESSEP yetkililerinden Aynur Sülün, “2011 yılında Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa konseyi sözleşmesi imzalandı. İlk imzalayan ülke biz olduğumuz için bu sözleşmeye İstanbul sözleşmesi adı verildi. Bu sözleşmeden dolayı zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin 300’den fazla feminist kadın dernekleriyle bir çalıştay oluşturdu. Sözleşmenin içeriği olan 6284 sayılı kanun düzenlendi. Bu kanunu tamamen kadın cinsiyetçiliği yapan feministler şekillendirdi. Kanun tamamen aileye vurulan bir darbe oldu. Kadın cinsiyetçi bir yaklaşımla hazırlandı. Bütün erkeklerin suçlu ve kötü olduğu ön kabulü üzerinden hazırlandı. Onun için her ne kadar aileyi koruma başlığı yer alsa da hedefte kesinlikle aileyi daha kolay dağıtma var.” dedi.
YASA ÇIKTIĞINDAN BERİ AİLE İÇİ ŞİDDET ARTTI
Yasanın çıkarılış amacının tam tersine şiddeti arttırdığına dikkat çeken Sülün, “Kadın merkezli aileye bakılıyor. Yasa çıktığından beri aile içi şiddet arttı. Tamamen kadın ve erkek arasındaki nefreti körükleyen çok tehlikeli maddeler barındırıyor. Özellikle şiddet kavramı o kadar genişletildi ki erkeğin ters bakması bile psikolojik şiddete giriyor. Kadın şikâyet ederse erkek için tedbir kararı alınabiliyor. Çok basit şeyleri şiddet diye tanımlayan, ufak geçimsizliklerde dahi erkeği cezalandıran kanun herhangi bir delil, belge aramadan kadının beyanı ile erkeği cezalandırıyor. Fakat kadın ne yaparsa yapsın şiddet sayılmıyor. Aile bu şekilde korunamaz. Zaten böyle bir amaca da hizmet etmiyor. Üstelik İstanbul sözleşmesinin 4. Maddesinde her türlü sapkınlık koruma altına alınıyor, meşrulaştırılıyor. Biyolojik cinsiyete, fıtri yönelime, kadın ve erkek rollerine savaş açılıyor. Kadın ve erkek rolleri yeniden tanımlanmak isteniyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında her türlü sapkın faaliyet, devlet desteği alıyor, legalleşiyor. Devletin tüm kurumları yasa gereği cinsi sapkınlıkların meşrulaştırmasına hizmet etmeye mecbur bırakılıyor. Bunlar halkı Müslüman bir ülkede kabul edilebilir bir durum değil. Avrupa ülkelerinde aile çöktü, ahlak bitti. Boşanmalar çok yükseldi, evlilikler azaldı, istismar çoğaldı. Baş edemiyorlar tüm bunlarla. Peki bu kanunlar onları bu hale getirdiyse neden aklımızı başımıza almıyoruz.” İfadelerini kullandı.
EVLİLİK ZORLAŞTIRIYOR, GENÇ EVLİLER CEZALANDIRILIYOR
Sülün son olarak şunları söyledi; “Genç yaşta evlendiği için 4 bin erkek cezaevinde, 16 bin çocuk babasız bırakıldı. Zinayı önlemek için evlilikleri teşvik etmek, kolaylaştırmak gerekirken, evlilik zorlaştırılıyor, genç evliler cezalandırılıyor. Bu kanuna imza atan, destekleyen hükümet yetkilileri bunca zulmün, haksızlığın, boşanmaların hesabını nasıl verecekler? Üstelik hükümet yetkilileri İstanbul sözleşmesini daha etkin hale getirmek için Mor Çatı gibi aile ve ahlak düşmanı derneklerle bir araya gelip toplantılar yapıyor. Artık kendilerine gelmeliler. Toplum İstanbul sözleşmesinin sebep olduğu sorunlarla tepe taklak oldu. Bir nesli kaybetmek üzereyiz. Bu gidişat durdurulmazsa telafisi mümkün olmayan bir yola gireriz, Allah muhafaza!”
SADECE ERKEKLERE DEĞİL KADINLARA DA ZARAR VERİYOR
Gerek konferanslarında gerek de yazılarında sık sık bu sözleşmenin garabetlerinden söz eden Yazar Sema Maraşlı ise şunları söylüyor; “İstanbul Sözleşmesi, tamamen cinsiyetçi bir söylemle ‘Kadın beyanı esastır’ denecek kadar uç noktalarda uygulanıyor. Her yıl binlerce erkek, kadın beyanı ile evlerinden atılıyor ya da cinsel istismar iftirası altında kalıp masumiyetleri açık olduğu halde ağır cezalar alıyorlar. Bu sözleşmenin daha etkin uygulanması demek cinayetlerin artması demektir. Erkeklere zulmedilerek kadınlar korunamaz. Bu ancak cinnet ve cinayetlere sebep olur. Şiddeti önlemek için bilimsel çalışmalar yapılmalı, kanunlar öyle hazırlanmalı.” Türkiye’nin ilk imzayı attığı İstanbul sözleşmesi ve ona bağlı olarak hazırlanan 6284 sayılı yasanın derhal kaldırılması gerektiğini belirten Sema Maraşlı, “Tüm erkeklerin potansiyel suçlu ve sapık olduğu önyargısı ile hazırlanan bu cinsiyetçi sözleşme, kadın ve erkeği birbirine düşman etmekten başka işe yaramıyor. Sadece erkeklere değil, kadınlara da zarar veriyor.” şeklinde konuştu.
EVLİLİK DIŞI BİRLİKTELİĞİ ÖZENDİRİYOR
Gazeteci Murat Akan ise sosyal medya hesabından sözleşme ile ilgili şunları söylüyor; “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ;
-Bu Yasa kanun hükmündedir (Anys md:90/5)
-Evlilik dışı birlikteliği özendiriyor
-Kadını aile içinde adeta dokunulmaz yapıyor. (Bu şiddetin önlenmesi gibi algılansa da, boşanma oranlarını artırıyor. 'kadının beyanı esastır' görüşü ise suistimal ediliyor.
-"Kadına Şiddetin Önlenmesi" paravan olarak kullanılıyor.
-Sözleşmede "aile içi şiddet" yerine; "ev içi şiddet" (demostic violence) cümleleri kullanılıyor.
-Yani nikahsız birliktelikler de "aile" kapsamına alınarak yasal koruma isteniyor.
-Metinde açıkça belirtilmese de, LGBT'liler koruma altına alınırken faaliyetlerinin yasallaştırılması isteniyor. (Mad: 4/3)
-Namus kavramı, örf, gelenek, kültür ve din anlayışı küçümseniyor.
-Çok eşlilik yasaklanırken, birden çok beraberlik teşvik ediliyor.
-Bu yasa AB'ye uyum süreci yasalarının ürünüdür.
-Türkiye bu yasaya şerh koymamıştır.
-Sözleşme, kamu ve STK'ların "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" konusunda eğitim vermesini öngörmektedir.
-TBMM isterse bu yasayı iptal edebilir, etmelidir...
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TOPLUMU İFSAD PROJESİDİR
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı da aynı şekilde sosyal medya hesabından şunları dile getiriyor; İstanbul Sözleşmesi toplumu ifsad projesidir. Gelecek nesillerin lanetle anacağı kirli bir sözleşmedir. İstanbul sözleşmesi hakkındaki ciddi eleştirileri okuyorum. Bir felaketle karşı karşıyayız. Bunu savunanlar sonunda Üstadın dediği gibi;
“Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin azabından kurtulsalar,
Allah'ın gazabından kurtulamayacaklar.”