Vefatının 11. yılında: Şair Erdem Bayazıt
"Yedi Güzel Adam"dan biri olarak anılan ve Müslümanların emperyalizme başkaldırışını yansıtan şiirleri büyük ilgi gören yazar ve şair Erdem Bayazıt'ı vefatının 11 yıl dönümünde rahmetle anıyoruz...
Şair Erdem Bayazıt
Müslümanların emperyalizme başkaldırışını yansıtan şiirleri büyük ilgi gören yazar ve şair Erdem Bayazıt'ın vefatının üzerinden 11 yıl geçti.
Erdem Bayazıt, yaşantısında ve özellikle edebiyatında ümmetin ve milletin derdini yansıtmış, ümmet coğrafyasındaki adaletsizlikleri, vicdansızlıkları edebiyatına geçirmiş bir şairimiz.
ADİL ERDEM BAYAZIT
Tam adı Adil Erdem Bayazıt olan, Kahramanmaraşlı ünlü şair, 18 Aralık 1939'da dünyaya geldi. İstiklal Ortaokulu'nda ve Kahramanmaraş Lisesi'nde eğitim alan şair, öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başladı ve 1959'da başladığı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde devam ettirdi.
Bayazıt, vatani görevini 1963'te Burdur'da yaparken, askerliğinin ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydolarak buradan mezun oldu.
MİLLETVEKİLLİĞİ DE YAPTI
Daha sonra Kahramanmaraş'ta edebiyat öğretmeni olarak görev yapan şair, Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi'nde 1967-1972 arasında müdür olarak çalıştı.
Bayazıt, İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Genel Sekreterliği, Milli Eğitim Bakanlığı basın bürosu memurluğu ve Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Şube Müdür Yardımcılığı görevlerini de yürüttü.
Şair daha sonra çalıştığı Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Daire Başkan Yardımcılığından istifa ederek, Akabe Yayınları'nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi.
Akabe yayınlarının İstanbul'a taşınması kararı ile 1984'te yeniden memurluğa dönen şair, bir süre Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalıştı.
Bayazıt, ayrıca 1987 yılında Kahramanmaraş milletvekili olarak girdiği TBMM'nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı.
Daha sonra İstanbul'a yerleşen, Türkiye`de modern şiirin usta şairlerinden Erdem Bayazıt, akciğer kanseri sebebiyle 69 yaşındayken 5 Temmuz 2008'de İstanbul'da vefat etti.
BAYAZIT'IN YAZI HAYATI
Henüz lise yıllarında arkadaşları Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Rasim ve Alaeddin Özdenören'in çıkardığı "Hamle" dergisini birkaç sayı çıkaran Erdem Bayazıt, yine Pakdil'in yayına hazırladığı mahalli "Hizmet" gazetesinde sanat ve edebiyat sayfası hazırladı.
Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı da yapan Bayazıt'ın ilk şiirleri 1958'de ''Hamle'' dergisi ve ''Gençlik'' gazetesinin sanat ekinde, sonraki şiir ve yazıları ise "Büyük Doğu", "Edebiyat", "Mavera" ve "Yedi İklim" dergilerinde yayımlandı.
Bir süre Cumhuriyet gazetesinde muhabirlik de yapan şair, Nuri Pakdil ve Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere Sezai Karakoç ile Fethi Gemuhluoğlu'ndan etkilendi.
Edebiyat çevrelerince ''Yedi Güzel Adam''dan biri olarak anılan ve ''Mavera'' dergisinde de yazı işleri müdürlüğü görevini yürüten şairin "Sebeb Ey" isimli ilk şiir kitabı, 1972'de edebiyatseverlerle buluştu.
Şairin, Müslümanların emperyalizme başkaldırışını yansıtan şiirleri büyük ilgi görürken, Bayazıt, şiirde tarihi bir boyutun, fizik ötesine bir açılımın ve günlük hayatın yansımalarının görülmesi gerektiğini savundu.
Son şiirleri "Risaleler" adı altında 1987'de Akabe Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.
Bazı şiirleri İngilizce'ye de çevrilen Erdem Bayazıt, 1981'de Şenol Demiröz, Yücel Çakmaklı, Ahmet Bayazıt, Çetin Tunca, Halil İbrahim Sarıoğlu ve Necdet Taşçıoğlu'ndan oluşan ekiple, Pakistan'ın Peşaver kenti başta olmak üzere İran, Hindistan ve Afganistan'ı gezdi.
Bayazıt, yaptığı bu iki aylık gezide izlenimlerini topladığı "İpek yolundan Afganistan'a" adlı eseriyle, 1983'te Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü'nü kazandı. 1988 yılında "Risaleler" adlı şiir kitabıyla da Türkiye Yazarlar Birliği tarafından şiir ödülüne değer görülen Bayazıt, yine TYB tarafından gerçekleştirilen "Türkçe'nin 5. Uluslararası Şiir Şöleni" kapsamında Yahya Kemal adına düzenlenen büyük ödülün sahibi oldu.
Şiirlerinden örnekler:
SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR
'Telgrafın tellerini kurşunlamalı'
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul`dan çıkıp Diyarbekir`e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
BULMAK
Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm