"Mursi’nin şehadeti bir darbe rejimi cinayeti olarak tarihte yerini alacaktır"
HÜDA PAR, Mısır’ın seçilmiş ilk ve tek cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin şehadetinin bir darbe cinayeti olarak tarihte yer alacağını belirtti.
Cunta mahkemesinin salonunda şehadete erişen Muhammed Mursi hakkında değerlendirmede bulunan HÜDA PAR, Şehid Muhammed Mursi’nin bütün Müslümanlar için halk iradesinin bir sembolü olduğunu ifade etti.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde; Muhammed Mursi’nin şehid olması, Doğu Türkistanlı yazar Nur Muhammed Tohti’nin toplama kampında şehid olması ve İran – ABD arasında tırmanan gerilim gibi konu başlıkları ele alındı.
Muhammed Mursi şehid oldu
Muhammed Mursi’nin sağlık problemleri yaşamasına rağmen tedavisine izin verilmediği belirtilen değerlendirmede, “Mısır’ın seçilmiş ilk ve tek Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, 17 Haziran’da casusluk suçlamasıyla yargılandığı duruşmada şehid oldu. Darbe rejimi tarafından ölüm sebebi kalp krizi olarak açıklansa da cenazenin incelenmesi talebinin dikkate alınmaması, cinayet ihtimalini gündeme getirdi. Sağlık problemleri yaşamasına rağmen tedavisine izin verilmeyen ve 72 ay boyunca tek kişilik hücrede tutulan Muhammed Mursi’nin şehadeti, bir darbe rejimi cinayeti olarak tarihte yerini alacaktır.” denildi.
Muhammed Mursi’nin bütün Müslümanlar için halk iradesinin bir sembolü olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, “Seçilmiş bir devlet başkanının zulüm altında ölümünün ardından Türkiye dışında özellikle Müslüman ülkeler tarafından kayda değer bir tepkinin verilmeyişi oldukça manidardır. İİT, Arap Birliği, Afrika Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi İslam ülkelerinin ortak platformlarının bu diktatörlüğe ve cinayete karşı üç maymunu oynamaları, kabul edilebilecek bir durum değildir. Tasdik anlamına gelen bu lakaydlık, bu platformların meşruiyetlerini yitirdiklerini, İslam ümmetinin maslahatının aleyhine bir işleve sahip olduklarını ortaya koymaktadır. ABD güdümündeki çete tarafından zorla görevinden alınan ve yıllardır zorbalıkla zindanda tutulan Muhammed Mursi, her şeye rağmen hem Mısır hem de bütün Müslümanlar için halk iradesinin sembolü olmuştur.” ifadelerine yer verildi.
Halk iradesinin yok sayıldığı bir düzenin, İslam ülkeleri için tehdit edildiği söylenen değerlendirmede şöyle devam edildi: “Mısır’da zorla iş başına gelen rejimi ve icraatlerini kabullenenler, ABD ve çetesinin stratejisi doğrultusunda Sudan, Cezayir ve Libya’da da devrimlerin çalınmasına sebebiyet vermiştir. Halk iradesinin yok sayıldığı, kazanımların yok edildiği bir düzen, bütün İslam ülkeleri için tehdittir. İdeoloji ve mezhep ayırt etmeksizin emperyalist planlara karşı İslam ümmetinin maslahatını esas alan güçlü bir bölgesel ittifak gerçekleşmeli ve halk iradesinin yok edilmesinin, işgalin ve kaosun önüne geçilmelidir.”
Doğu Türkistanlı yazar toplama kampında şehid oldu
Doğu Türkistanlı yazar Nur Muhammed Tohti’nin, 70 gün önce hapsedildiği toplama kampında hayatını kaybettiği hatırlatılan değerlendirmede, “İşkence ve kötü muamele neticesinde hastalığının nüksettiği belirtilen Tohti’nin cenazesi ayaklarındaki kelepçeyle ailesine teslim edildi.” denildi.
Çin’e karşı kayda değer bir tepkinin olmayışının vicdanları yaraladığına vurgu yapılan değerlendirmede, “Yaklaşık 3 milyon Müslüman Uygur Türkü’nün tutulduğu toplama kampları Çin tarafından rehabilitasyon amacıyla kurulmuş eğitim merkezleri olarak açıklansa da insan hakları kuruluşlarının raporları ve kamplarda tutulan Uygurların ifadeleri aksini göstermektedir. Temel amacı asimilasyon olan bu kamplarda kötü muamele neticesinde şimdiye kadar 350 kişinin yaşamını yitirdiği açıklandı. İhlallerin açıkça ortada olmasına rağmen ekonomik ve askeri alanda güçlü bir otorite kabul edilen Çin’e karşı kayda değer bir tepkinin olmayışı vicdanları yaralamaktadır.” ifadelerine yer verildi.
Müslümanların koruyuculuğunu üstlenen güçlü bir İslam ittifakının kurulması gerektiğinin altı çizilen değerlendirmede, “İbadet özgürlüğünün yasaklanarak özellikle genç Uygurların İslam dininden tamamen kopmasını hedefleyen bu uygulamalara karşı öncelikli olarak Müslüman devletlerin harekete geçmesi gerekmektedir. Müslümanlar, nüfus ve devlet anlamında önemli bir güçte olmalarına rağmen dünyanın her yerinde ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kalmaları utanç vericidir. Bulunduğumuz yüzyılda dünyadaki tüm Müslümanların koruyuculuğunu üstlenen güçlü bir İslam ittifakının kurulması artık temel bir zaruret haline gelmiştir.” diye kaydedildi.
İran-ABD gerilimi
İran ve ABD arasında yaşanan gerilime değinilen değerlendirmede, “ABD, Umman Körfezi’nde tankerlere yönelik saldırılardan İran’ı sorumlu tutmuş, İran ise ABD’ye ait bir insansız hava aracını düşürerek karşılık vermişti. Son olarak ABD başkanı Trump’ın ‘İran’a saldırıyı 10 dakika kala durdurdum’ açıklaması ise var olan gerilimi daha da arttırdı. 1980’li yıllarda yaşanan ve petrol tesislerine, tankerlere saldırılar düzenlendiği hatta füzelerle yolcu uçaklarının düşürüldüğü tanker savaşı olarak adlandırılan dönemin bugün bir benzerini yaşıyoruz.” hatırlatmasında bulunuldu.
Suudi Arabistan önderliğindeki lobinin, ABD’nin bölgedeki stratejilerini belirlediğine dikkat çekilen değerlendirmede şu ifadeler kullanıldı:
“İran’ı en büyük tehdit kabul eden ve siyonist terör rejimi, ABD katılımıyla çeşitli organizasyonlar düzenleyen Arap lobisinin şüphesiz bugünkü gerilimde oldukça büyük payı bulunuyor. Suudi Arabistan önderliğindeki lobi, 1980’li yıllardan daha aktif bir siyaset yürüterek, ABD’nin bölgedeki stratejilerini belirliyor. Mezhebi ihtilaf, ideoloji ve siyasi menfaat, bölgenin huzuru ve barışı üzerinde tutularak belirlenen stratejiler Mısır, Libya, Sudan, Cezayir, Suriye, Yemen gibi birçok ülkeyi felakete sürükledi. Ambargolarla ekonomik ve askerî açıdan zayıflatılması hedeflenen İran için ise aynı son hedefleniyor.”
Bölge halklarının artık harekete geçmesi gerektiği savunulan değerlendirmede, “Bilim, kültür ve ticaretle değil ölüm ve sefaletle gündeme gelen bölge halkları artık harekete geçmeli ve yönetimlerin savaş politikalarına karşı bölgesel birliği savunmalıdır. Müslüman ülkelerin başka bir Müslüman ülkeye karşı Filistin, Irak, Afganistan gibi ülkelerde yüz binlerce Müslümanı katletmiş ülkelerle ittifak kurması kabul edilmemeli ve kıyım tarihi bir kez daha tekerrür ettirilmemelidir.” çağrısında bulunuldu. (Ramazan Casuk-İLKHA)