Binali Yıldırım: Ekrem Bey siyaseten kabul edilemez bir iş yapmıştır
AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Yıldırım, CHP İBB Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ile gazeteci İsmail Küçükkaya'nın, birlikte katıldıkları ortak yayın öncesinde görüşmelerine ilişkin, "Rakibimle yüz yüze, hem de tek başına değil, bütün danışman ekibiyle beraber görüşülüyor olması, gayri ahlaki bir durumdur. Ekrem Bey, siyaseten kabul edilemez bir iş yapmıştır. Bu görüşmeyi yaparak ve bunu da kamuoyundan gizli tutarak gerçekleştirmiş olması, doğrusu kendisinin güvenilirliliği konusunda soru işaretlerini artırmıştır" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Adayı Binali Yıldırım, özel TV kanallarının ortak yayınına konuk oldu.
Burada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldırım, İsmail Küçükkaya ile Ekrem İmamoğlu'nun, ortak yayın öncesinde yaptıkları "gizli görüşmeyle" gayri ahlaki bir duruma sebebiyet verdiklerini söyledi.
Yıldırım, moderatörle rakibinin kaç dakika görüştüğünü önemsemediğini dile getirerek, "Önemli olan, tarihi bir program yapılıyor. Uzun yıllardan sonra İstanbul belediye başkan adayları, aynı yayında bir araya geliyor ve İstanbul'u konuşuyorlar. Böyle bir yayın öncesi adayların, moderatörle ilişkilerinde aynı yolların izlenmesi doğru olandır." diye konuştu.
"Güvenilirliliği konusunda soru işaretlerini artırmıştır"
"Peki böyle mi oldu?" diye soran Yıldırım, şöyle devam etti:
"Olmamış. İsmail Bey, Ekrem Bey, CHP adayıyla otelde yüz yüze görüşme gerçekleştirmiş. Benimle de telefonla görüşme gerçekleştirmiş. 'Ne var bunda canım?' deyip geçiştirecek bir şey değil. Her iki adayla telefonda görüşmeliydi, buna kimsenin diyeceği bir şey yok. Rakibimle yüz yüze, hem de tek başına değil, bütün danışman ekibiyle beraber görüşülüyor olması, gayri ahlaki bir durumdur.
Ekrem Bey, siyaseten kabul edilemez bir iş yapmıştır. Bu görüşmeyi yaparak ve bunu da kamuoyundan gizli tutarak gerçekleştirmiş olması, doğrusu kendisinin güvenilirliliği konusunda soru işaretlerini artırmıştır. Olay budur."
İsmail Küçükkaya'dan yüz yüze görüşme konusunda herhangi bir teklif almadığını dile getiren Yıldırım, "Moderatörün savunması şöyle; 'Ben sizin danışmanınızla görüştüm. Onun için yüz yüze görüşme ihtiyacı duymadım.' Benim de şunu söylemem yanlış mı olur? Benim danışmanımla görüştüysen, Ekrem Bey'in de sadece danışmanıyla görüşmesi gerekirdi. Üstelik benim danışmanım İsmail Küçükkaya'nın Ekrem Bey'le yüz yüze görüştüğünü bilmiyor. Bu sonra ortaya çıkan bir durum." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, "Bu durumu İsmail Küçükkaya'ya sordunuz mu?" diye sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Ben sordum tabii de İsmail Bey'den bunun cevabını alamadım, 'Ben sizinle de görüştüm' dedi. Buna bir itirazım yok. Benim itirazım rakibimle bir araya gelip, bir odada görüşmeniz ayrı şey, benimle telefonla görüşmen ayrı şeydir. Bunları aynı kabul edersen, kamuoyundaki soru işaretlerini ortadan kaldıramazsın. 'Bir şekilde herkesin kilitlendiği bir yayına çıkıyoruz' dedi. O ısrarla bana, 'Yayın kötü müydü? Yayını ben gerektiği gibi idare etmedim mi?' diye karşılık verdi ama asla bu soruya ve bu yaşananlara ben cevap alamadım."
Yıldırım, "Sorular rakibinize İsmail Küçükkaya tarafından verildi mi?" sorusunu, "Orası bize karanlık. Yani aralarında ne konuşuldu, ne konuşulmadı bilmiyoruz. İsmail Bey 'Ben soru vermedim. Sizinle telefonda konuştuğumuzu konuştuk' tarzında bir cevap verdi. Ben işin o tarafından değilim. Zaten ben bu yayına girerken her ihtimali göze alarak aldım. Moderatör tercihini yaparken de bunu dikkate alarak yaptım. Uğur Dündar olsun istedim. Hem tecrübesi fazla, hem de rakibimin tarafında duran bir arkadaşımız. Bunda mahsur görmedim, hatta faydalı olacağını da düşündüm. Sürekli bir kutuplaşma vurgusu yapılıyor. Bu bir vesile olur, bu kutuplaşmayı kaldırmak için bir fırsat yakalarız diye düşündüm. Nitekim, Uğur Dündar vazgeçince, İsmail Küçükkaya her iki tarafın kabul ettiği kişi oldu. Siyasetçi ve basın etiği açısından bir ahlaki durum var." diye yanıtladı.
"Adaylara dürüst muamele yapılmamıştır"
"Burada tepki gösterdiğiniz şey işin gizli tutulması mı?" diye sorulması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:
"Evet. Burada gayri ahlaki bir durum vardır. Siyasetçi ve basın etiği açısından bir ahlaki durum vardır. Onun dışındaki konulara ben fazla takılmıyorum. Sorular verildi, verilmedi meselesi için elimde bir kanıt yok. Bilgi, belge yok. Bunu çok önemli bir husus olarak görmüyorum. Onun altını özellikle çiziyorum. Burada olması gereken, iki rakibin bir araya gelirken, program öncesi belirlenen kurallar çerçevesinde her iki adaya da eşit mesafede durulması.
Ben telefonun öbür ucundayım. Moderatörle yüz yüze görüşmüyorum, telefonla görüşüyorum. Diğer aday ile moderatör aynı odada görüşüyor. Sonuçları açısından konuşmuyorum. Ne konuşuldu? Soru verildi, verilmedi, bunlar ayrı bir bahis. Hiç önemi yok. Önemli olan kamuoyuna karşı dürüst davranılmamıştır, adaylara dürüst muamele yapılmamıştır ve bu görüşme kamuoyundan gizlenmiştir. Hem aday tarafından hem de moderatör tarafından gizlenmiştir. Taki bu mesele bir şekilde ortaya çıkana kadar. Böyle bir şeyin olması tutarsızlıktır. Bu tutarsızlıkların tümünü kamuoyu takip ediyor.
Takdir kamuoyunun olacaktır. Yayın ile ilgili ben herhangi bir yorum yapmadım. Biz yayınımızı yaptık, yayının tesiri ne kadar, hangi aday için doyurucu olduğuna izleyiciler karar verecek."
"Maalesef, bu konuda iyi bir sınav verilmedi"
"Rakibimizin yayından önce de bir beyanı oldu. Sizin soruları istediğinize yönelik açıklamaları oldu. Bu iddia kendi yapacakları görüşmeyi perdelemek için mi dile getirildi?" sorusuna Yıldırım, şöyle cevap verdi:
"Nasıl bir kurgu var, nasıl bir yol izlendi? Ben bunlara takılmıyorum ve tahlilini yapmak ihtiyacını da duymuyorum. Keşke bu güzel program, yayın öncesi ortaya çıkan bu durumla anılmasaydı. Burası çok önemli. Maalesef, bu konuda iyi bir sınav verilmedi. Rakibimizle programın moderatörünün bu ilişkisi programın değerini azaltmıştır. Orada yaşananlar, sorulara verdiğim cevaplar konusunda, moderatörün tutumu, davranışını hiç düşünmedim. Hedef kitlem vatandaşlar ve İstanbullulardı. Ne sorulursa sorulsun, dürüstçe cevaplar vermeyi tercih ettim. Tabii ki, önemli olan herkesin dikkat kesildiği bu yayında, herkesin duymak istediği mesajları vermekti. Rakibimin de programı çok sağlıklı yürüttüğünü söyleyemem. Birçok konuda doğru olmayan ifadeler, tutarsızlıklar, sürekli bunları düzeltmekle geçti. Bu yönüyle girmemiz gereken daha faydalı konulara zaman yetersizliği nedeniyle giremedik."
Binali Yıldırım, Ordu-Giresun Havalimanı VIP salonunda yaşanan olaylara ilişkin soru üzerine, "Buna ne söyleyeyim? Artık cümle alem biliyor ki, böyle bir şey oldu. Görüntüler ve ses kayıtlarıyla ortaya çıktı. Hatta yakın arkadaşı Fatih Portakal bile bunun yanlış olduğunu ve buna karşılık bir tavır alması, kamuoyunu rahatlatıcı bir şey söylemesi gerektiğini dediğini hepimiz biliyoruz.
Bütün bunlara rağmen, keşke yol yakın iken 'Ben böyle bir hata yaptım. Özür dilerim' deseydi. O zaman mesele kapanırdı. Israrla bundan kaçındı. İki gün gözden kayboldu. Sonra geldi, 'Ben böyle bir şey demedim' dedi. Özrü kabahatinden büyük oldu. Şimdi iş daha büyük bir boyuta vardı. O da şudur; Vali'den özür dilemesi, Vali'yi ve Orduluları ilgilendirirdi ama şimdi kabahati daha büyük bir boyuta geldi. Çünkü, millete yalan söylemiş oldu.
Şimdi, özrü milletten dilemesi gerekir, Vali'den özür dilemesi yetmez. İstanbul'u yönetmeye aday. Alelade bir insan değil. Yaptığı kabahatı, 'Yok söylemedim' diye ısrarla sürdürürse bu insanlar nasıl güvenecekler?" diye konuştu.
Rakibi İmamoğlu'nun hakareti inkar etmesinin altında yatan nedenin ne olduğuna ilişkin değerlendirme yapmaya gerek görmediğini vurgulayan Yıldırım, Fatih Portakal'ın o görüntüleri yayınlaması gerektiğini kaydetti.
"Her şey İstanbulluların güzü önünde oluyor" diyen Yıldırım, şunları söyledi:
"Her şey kamuoyunun gözü önünde oluyor. Bu arkadaşın doğru söylemediği o kadar konu var ki, hangi birisini düzelteceğiz. Sayıştay raporu, canlı yayın konusu ve görüşme. Birisi şu kadar dakika, diğeri şu kadar diyor. 'Biz sayıma itiraz etmedik' dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Hepsi belgeli. Günü, saati, dakikası belli olan işler. 'Yunan gazetesi uyduruk' dedi. Halbuki, o gazete Yunanistan'da bilinen bir gazete. Üstelik röportaj vermiş. Ben işin etik boyutundayım. 'CNN'de beni çeken kameramanlar kovuldu' dedi. Kameramanların kovulmadığı ortaya çıktı. 'Makamdaki Atatürk posterini biz gidince indirdiler' dedi. Sonra öyle olmadığı ortaya çıktı. Vali işi ve daha birçok konu. Ben neresini düzelteyim. Bu kadar doğru söylemeyen adaya, İstanbul niye güvensin? Bu çok önemli bir meseledir."
"Kürtler demek HDP demek değildir"
İmamoğlu'nun gündeme getirdiği konulara cevap vermenin kendisini mutlu etmediğini dile getiren Yıldırım, İstanbul'u, sorunlarını ve çözümlerini konuşmak istediğini söyledi.
"İmamoğlu üzerinden bir proje mi devreye giriyor?" sorusu üzerine Yıldırım, olayın çok kişiselleştirildiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Adayın üzerinden konuşuyoruz. Adayın özelliklerini ve çelişkilerini konuşuyoruz. Bu çok sağlıklı değil. Bu beni mutlu etmiyor. İmamoğlu, başlı başına bir proje de. O ayrı konu. Şunu söylemek isterim. Biz Cumhur İttifakıyız. Karşı tarafta ne var? Görünen CHP ve İYİ Parti.
Ancak HDP yetkilileri, CHP adayına açık açık destek veriyor. Selahattin Demirtaş da açıklama yaptı. 'Hiçbir şey HDP'siz daha güzel olmaz' diyor. 'Biz size oy veriyoruz ama bizi yok saymayın. Borcunuzu da ödeyin' diyor. Herhalde bir anlaşma var. Bir pazarlık yaptıkları ağızdan ağıza dolaşıyor.
Kürtler demek HDP demek değildir. Kürtler, İstanbul'da önemli bir nüfustur. İstanbul Türkiye'nin özetidir. Kürtler de var, Karadenizli, Akdeniz ve Marmara da var. Adeta bir ebru gibi, 7 renk tek yürek İstanbul'da yaşıyor. Dolayısıyla eğer HDP, Kürt hemşehrilerimizin oylarını masaya koyup bunun pazarlığını yapıyorsa çok büyük yanlışlık yapıyor. AK Parti, Türkiye'nin birçok bölgesinde birinci partidir. Birinci olmadığı yerlerde de ikinci partidir. AK Parti, Türkiye partisidir. CHP, o bölgelere girememiştir."
"Herkesten destek istiyoruz"
Binali Yıldırım, "İmamoğlu'na destek veren birisi, bu ülkeye işgal girişiminde bulunan FETÖ diğeri ise Kürt Türk ayrımı yapmadan insanlarımızın katili PKK. Bu sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı mı değil mi?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Gayet tabii. Bundan bir tereddüt var mı? Biz genel seçime gitmiyoruz, savaşa gitmiyoruz, İBB Başkanlığı seçimine gidiyoruz. Bu 15 milyonun geleceğine karar vermek demektir. 15 milyonun tamamı oy kullanmıyor ama 10 milyon 500 bini oy kullanıyor. Sandığa gidenler biraz daha az. Yaklaşık 9 milyon kişi sandığa giden hemşehrimiz var. Biz bunların hangi mezhepten, meşrepten ve nereden geldiğine bakmıyoruz. Biz onlara 'Size daha iyi hizmet ederiz. Hayallerinizi gerçeğe biz dönüştürürüz. Bunu bir sadece söylem olarak ortaya koymuyoruz. Geçmişten yaptığımız hizmetler, tecrübelerimiz, bize fırsat verilirse, gelecek adına daha fazlasını yapacağız' diyoruz, projelerimizi anlatıyoruz. Bu şekilde destek istiyoruz. Herkesten destek istiyoruz. Çünkü, İstanbul, Türkiye'nin özeti."
Kaynak, AA