Bakanlıktan Moody's’a haklı tepki
Moody's, Türkiye'nin kredi notunu Ba3'ten B1'e düşürdü, görünümü ise negatif olarak belirledi. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Moody's’ın bu kararına tepki göstererek; Türkiye ekonomisinin temel göstergeleri ile bağdaşmayan bu analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı açısından soru işaretleri oluşturduğunu açıkladı.
EKONOMİ SERVİSİ
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin kredi notunu Ba3'ten B1'e düşürdü, görünümü ise negatif olarak belirledi. Açıklamada "not indirimi ödemeler dengesi krizinin artmaya devam etmesini yansıtıyor. Türkiye uzun süreli ekonomik ve finansal oynaklık dönemine karşı kırılgan olmaya devam ediyor." ifadelerine yer verildi. Döviz rezervlerinde düşüşün TCMB'nin şeffaflığı ve bağımsızlığı konusunda daha fazla endişeyi ortaya çıkarttığını belirten Moody's'in açıklamasında, "Türkiye'nin döviz rezervi tamponları zayıf ve bunların gelecek 2 yılda ekonomi genelindeki kısa vadeli yükümlülüklere göre daha da zayıflaması bekleniyor. Döviz rezervlerindeki düşüş TCMB'nin uzun süredir devam ettiği kurda serbest dalgalanmaya izin verme politikasına ters görünüyor" denildi. ABD ile yaşanan S-400 krizine de dikkat çeken kurum, "ABD Kongresi'nin değerlendirmeye alacağı olası yaptırımlar da Türkiye ekonomisi ve finansal sistemi üzerinde baskı oluşturuyor. ABD ile yaptırım boyutunda bir kötüleşme, kredi notu üzerinde aşağı yönlü baskıya neden olur." değerlendirmesini yaptı. Hazine ve Maliye Bakanlığı konuyla ilgili bir basın açıklaması yayımlayarak Moody’s’ın bu kararına tepki gösterdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN TEMEL GÖSTERGELERİ İLE BAĞDAŞMAMAKTA
“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından verilen not indirim kararı, Türkiye ekonomisinin temel göstergeleri ile bağdaşmamakta ve bu nedenle kuruluşun analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı açısından soru işaretleri yaratmaktadır. Kuruluş, yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin borçlarının rezervlerinden 2,6 kat fazla olduğuna vurgu yapmıştır. Bu oran, Moody’s’in bizden daha yukarıda notlandırdığı bazı gelişmekte olan ülkelerde dahi bizim çok üzerimizdedir. Ayrıca, kısa vadeli dış borcun yaklaşık yarısı da bankacılık sektörüne ait olup Türk bankaları ve Türk reel sektörü, Türkiye’ye ilişkin algının oldukça kötü olduğu, CDS spreadlerinin çok yükseldiği Ağustos-Eylül 2018’de dahi borçlarını yenileyebilmişlerdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de borç çevirme oranı bankacılık sektörü için %128, reel sektör için %165 düzeyinde gerçekleşmiştir.”
TÜRKİYE’NİN ÖLÇÜLEN REZERV YETERLİLİĞİ AVRUPA ÜLKELERİNE YAKIN SEYRETMEKTE
“Ayrıca döviz rezervlerine ilişkin olarak uluslararası düzeyde üzerinde mutabakata varılmış bir ölçüt bulunmamasına rağmen Dünya Bankası verilerine göre, son beş yıllık ortalamalara bakıldığında Türkiye’nin ithalat üzerinden ölçülen rezerv yeterliliği Türkiye ile benzer olarak tanımlanabilecek gelişmekte olan Avrupa ülkelerine yakın seyretmektedir. Ekonomik kırılganlıklar değerlendirilirken dikkate alınması gereken bir diğer unsur da ekonomik aktörlerin borçluluk düzeyidir. Türkiye, hem toplam ekonomi hem de her bir ekonomik aktör düzeyinde bakıldığında oldukça güçlü bir performans göstermektedir.”
GÖSTERGELER PİYASALARA GÖRE OLUMLU
“2018 yılı sonu itibarıyla, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin ortalama toplam borcunun GSYH’ye oranı %212,6 olarak gerçekleşirken, bu oran Türkiye’de %156,8’dir. Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarının GSYH’ye oranı %33,6 düzeyinde seyrederken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %49,7’dir. Türk hane halklarının borç yükü GSYH’nin % 14,7’siyken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %37,6’dır. Finansal sektörümüzün borç yükü GSYH’nin %33’ü seviyesindedir. Buna mukabil yükselen piyasa ortalaması %33,6 olarak gerçekleşmiştir. Reel sektörümüzün toplam borcu GSYH’mizin %75,5’i iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %91,7 düzeyindedir.”
GELİŞME GÖZ ARDI EDİLDİ
“Tüm bu verilerin yanında: *Kamu bankalarının yeniden sermayelendirilmesinin tamamlanması, *Ödemeler dengesinde ithalat düşüşü ve ihracatta yaşanan artış ile sağlanan düzelmenin reel olarak döviz ihtiyacını ortadan kaldırması, * İVME paketi ile birlikte ihracata yönelik firmalarımızın finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve diğer reform ajandasının kararlılıkla uygulanması, *Enflasyonda sağlanan düşüş trendi, *Artan turizm gelirleri, *Adalet Bakanlığımızın Yargı Reformu Strateji Belgesi ve bunun gibi pek çok olumlu gelişmenin de göz ardı edildiğini üzülerek görmekteyiz.”
KURUMLARIN BAĞIMSIZLIĞI” VE “SERBEST PİYASA” KONUSU HAKSIZ BİR ŞEKİLDE ELE ALINDI
“Normal koşullarda açıklamaya gerek bile duymadığımız “kurumların bağımsızlığı” ve “serbest piyasa” konusu da Kredi Derecelendirme Kuruluşu tarafından haksız bir şekilde ele alınmıştır. Merkez Bankası bağımsızlığına ve Merkez Bankamızın izlediği politikalara ilişkin olarak, Türkiye sabit kur rejiminin ve bağımsız olmayan para politikasının olumsuz sonuçlarını 2001 krizi ile çok ağır bir şekilde deneyimlemiştir. Türkiye’nin 2003 yılından beri uyguladığı ekonomik politikalardaki temel unsur, her koşulda serbest piyasa ekonomisinin gerekleri ile uyumlu hareket etmek olmuştur. Bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimciliğin teşvik edilmesi ekonomi politikalarımızın merkezinde yer aldığı gibi bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti için ne bugün ne de yarın asla söz konusu olmayacaktır.”