Ekranlara, sahnelere, kürsülere çıkanları ve yazarları bekleyen tehlike!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine: - Adamı mahvettiniz (veya adamın bel kemiğini kırdınız!) buyurdu.
DOGRUHABER/HASAN IŞIK/DERLEME
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine: - Adamı mahvettiniz (veya adamın bel kemiğini kırdınız) buyurdu.
Dikkat ederseniz insanların her alanda bir övgü bekleme, övülmeyi arzulama kaygısına kapıldıkları bir zamanı yaşıyoruz. Ve bu durum hayatın birçok alanına sirayet etmiş durumda.
İslam’ı hayatına hakim kılma ve bu şekilde Yüce Allah’ın rızasını kazanma çabası içinde olanlaradır sözümüz.
Yoksa İslam’dan uzak bir hayat yaşayan ve cahiliyenin karanlıklarında çırpınan insanlar ne yazık ki her türlü tehlikeli tavır ve davranışa batmış durumdalar zaten...
Belki bu zavallı insanlara örnek ve rehber olarak, onları battıkları bu bataklıktan çıkarması gerekenleredir bu hatırlatmalar. Yoksa diğerleri hakikati zaten bilmiyorlar…
Kimseyi zan altında bırakmadan “Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederler” ayet-i kerimesi ve “ Mümin müminin aynasıdır” hadis-i şerifini ışığında dikkat edilmesi gereken tehlikelere bir küçük pencere açmak niyetimiz.
Önce kendimize sonra çevremize biraz dikkat ettiğimizde; “övgü bekleme, övülmeyi arzulama” çukurunun ne kadar yakın olduğuna şahit oluyoruz.
İnsanlara ekranlardan, sahnelerden, kürsülerden, kitap, gazete veya dergi köşelerinden, ya da sosyal medya platformlarından hitap edenler ne yazık ki bu övgü çukuruna düşmeye daha yakınlar.
Yaptıkları iş veya görev gereği insanlara hitap edenler doğal olarak insanların takdirle karşılayacağı bir çalışma sergilemek zorundalar. Çünkü aksi durumda görevlerinin veya işlerinin hakkını vermiş olamayacakları gibi başarılı da olamazlar.
Mesela bir TV programı sunucusu derli-toplu bir görüntüye, akıcı bir konuşma performansına sahip olması gerekir. Ve sunumunu yaparken beğeni ile izlenesi bir program sergilemesi gerekir. Velev ki bunu başardı, bu sefer çevresindekiler; “ harika bir sunumdu, çok güzel sundun, sen bu işin duayeni olmuşsun…vs şeklinde sözler söyler. Kısacası övülür.
Peki, bu övgüler bu şahıs üzerinde nasıl bir tesir bırakır? Hadi ilk övgülerde; “bu insanlar beni övüyor ama asıl övgü; beni bu işleri başarı ile yapabilecek şekilde yaradan Rabbime aittir” deyip nefsinin övülme-kendini beğenme çukuruna düşmedi, diyelim.
Peki ya ikinci, üçüncü, beşinci, yirmi beşinci, yüz yirmi beşinci övgüde de hep aynı salih ve salim hal üzere kalabilir mi kişi?
Zor… İnanın çok zor!
Örneklere devam edelim. Bir yazar düşünün; ya kitap, ya dergi, ya gazete, ya da sosyal medyada insanların faydalanması gereken yazılar yazmak durumundadır bu kişi.
Ve diyelim ki çok da başarılı yazılar yazdı. İnsanlar ona; “enfes bir yazıydı, böyle şeyleri nasıl düşünüp buluyorsun, vallahi helal olsun kalemine kuvvet!” demezler mi?
Peki yazarımız ilk övgülerde; “evet yazdıklarım güzel ama bunları düşünmemi ve yazabilmemi sağlayan Yüce Rabbimdir ve bu övgülerde ve dahi tüm senalarda O’na aittir” diyerek övgü çukuruna düşmedi diyelim. Peki daha sonraki yüzlerce yazıda ve alacağı övgülerde aynı doğru duruşu sergileyebilecek mi?
Zor… İnanın çok zor!
Sahneye çıkan bir ses sanatçısını düşünün. Söylediği ilahi, marş veya şiir karşısında hayranlıklarını türlü türlü süslü sözlerle ifade eden dinleyicilerinin bu övgülerine karşı mütevazı ahlakını, alçak gönüllü duruşunu ne kadar muhafaza edebilir?
Zor… İnanın çok zor!
Örnekleri sizler siyasetçiler, hatipler, vaizler veya farklı alanlarda uzatıp düşünebilirsiniz. Sonunda hep aynı tehlikeli çukur ile karşılaşacaksınız.
Kaldı ki sadece bu tür iş ve görev alanları ile sınırlı değil bu tehlike. Sosyal medya hesaplarından bir söz bir resim bir video veya farklı bir paylaşım yapanlar sonrasında ne yapıyorlar? “Acaba kaç kişi beğendi” derdine düşmüyorlar mı? “Bu paylaşımı Allah için yaptım insanlara faydalı olsun diye” diyerek kaç kişinin beğendiğini hiç de umursamayanlar acaba kaç kişidir?
Hâsılı örnekleri çeşitlendirmek ve bu vahim tablonun ayrıntılarına fırça darbesi vurmakla sözü uzatmadan konuyla ilgili Efendimiz(SAV)’in neler buyurduğuna bakalım;
Adamı mahvettiniz! (veya adamın bel kemiğini kırdınız!)
*Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine:
"Adamı mahvettiniz! (veya adamın bel kemiğini kırdınız!)" buyurdu. Buhârî, Şehâdât 17, Edeb 54; Müslim, Zühd 67
*Ebû Bekr radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bir adamdan bahsedilmiş ve orada bulunan bir kişi o adamı aşırı şekilde övmüştü. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"Yazık sana! Arkadaşının boynunu kopardın" buyurdu ve bu sözünü defalarca tekrarladı. Sonra da:
"Şayet biriniz mutlaka arkadaşını methedecekse, eğer söylediği gibi olduğuna da gerçekten inanıyorsa, zannederim o şöyle iyidir, böyle iyidir, desin. Esasen onu hesaba çekecek olan Allah'tır ve Allah'a karşı hiç kimse kesin olarak temize çıkarılamaz" buyurdu. Buhârî, Şehâdât 16, Edeb 54; Müslim, Zühd 65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 9; İbni Mâce, Edeb 36
BİR İNSANI ÖVMEDE ÇOK AŞIRI GİTMEK DE HOŞ KARŞILANMAMIŞTIR
İmam Nevevî'nin bu hadis-i şerifleri şerhinde şu bilgilerle karşılaşıyoruz:
Yüzüne karşı övülmesi yasaklanan kimseler olduğu gibi, övülmesinde sakınca görülmeyenler de vardır. Şayet bir insanı yüzüne karşı methetmek onun kendini beğenmesine, kibirlenip gururlanmasına, şımarmasına ve bu sebeple fitneye düşmesine sebep olacaksa, onu yüzüne karşı övmek yasaklanmıştır. Ayrıca bir insanı övmede çok aşırı gitmek de hoş karşılanmamıştır.
İYİLERİ VE İYİLİKLERİ TEŞVİK İÇİNSE
Buna karşılık takvâ sahibi, aklı başında, gururlanıp kibirlenmesinden ve şımarmasından endişe edilmeyen kimselerin methedilmesinde ise bir sakınca görülmemiş; bu hareket iyileri ve iyilikleri teşvik olarak değerlendirilmiş ve hatta müstehab olduğu söylenilmiştir.
Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bizzat kendisi sahâbîlerden bir çoğunu övüp methetmiş, onların güzel hasletlerini öne çıkarmış ve kendilerini topluma örnek insanlar olarak takdim etmiştir. Hadis kitaplarımızın "Fezâil" ve "Fezâilü'l-ashâb" bölümlerinde bunun en güzel ve eskimez misâllerini görürüz. Aynı şekilde, Efendimiz'in sağlığında Hassân İbni Sâbit, Kâ'b İbni Züheyr ve Abdullah İbni Revâha gibi ashâbın en seçkin şâirleri Resûl-i Kibriyâ'yı methedip öven şiirler söylemişler ve Efendimiz onlara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Onların yolunu takip eden yüzlerce şâir de çeşitli dillerde bu güne kadar Resûl-i Zîşân'ı öven binlerce na't ve kasîde yazmışlardır.
RESÛL-İ EKREM TARAFINDAN YASAKLANMIŞ OLAN MEDDAHLIK, DALKAVUKLUK
İnsanların faziletli olup olmadıklarına bakmaksızın, bir takım dünyalık manfaatler elde etmek için hiçbir üstün meziyeti olmayan mevki ve makam sahiplerini, mal ve mülk ehli zenginleri övenler şiddetle kınanmıştır.
Böylelerine meddâh, dalkavuk, çığırtkan ve yağcı gibi adlar verilir. Böyle kimseler nice değersiz insanı üstün göstermek, bayağı kişileri faziletli kimselermiş gibi takdim etmek suretiyle, onları şımartıp baştan çıkarmanın yanında topluma da en büyük zararı verirler.
Çünkü bu gibi durumlarda İslâmî ve insânî değerler alt üst olur; kötüler öne geçirilirken dürüst ve haysiyetli kişiler kenara itilir. Bu ise her toplum için en büyük felâketlerden biridir. İşte Resûl-i Ekrem tarafından yasaklanmış olan meddahlık, dalkavukluk budur.
BU İSE ONUN İÇİN BİR ÖLÜM DEMEKTİR
Bu açıklamalardan sonra, Peygamber Efendimiz'in yüzüne karşı övülen kimsenin helâk olmasından veya aynı anlamda olmak üzere bel kemiğinin veya boynunun koparılmasından bahsetmesinin anlamını daha iyi kavramış olmaktayız.
Övgüye lâyık olmayan veya haddinden fazla övülen kimsenin kendisini gerçekten öyle zannetme ve bu yüzden nefsini muhasebe ve murakabe etmekten, tövbeye yönelmekten vazgeçme tehlikesi vardır. Bu ise onun için bir ölüm demektir.
Ebû Bekre'nin rivayetinde, Resûl-i Ekrem'in huzurunda metheden ve methedilen kişilerin kimlikleri belirtilmemiştir. Böyle durumlarda aslolan kişilerin kimlikleri değil, hareketin doğru veya yanlış olduğunun ortaya konulmasıdır. Fakat Bedreddin el-Aynî, metheden zâtın meşhur sahâbî Mihcen İbni Edra' el-Eslemî, methedilenin de Tebük Gazâsı'nda vefat eden Zülbicâdeyn diye anılan Abdullah İbni Afîf el-Müzenî olduğunu söyler.
Bir insanı mutlaka methedeceksek, hakkında kesin bilgi sahibi olduğumuz güzel hasletlerini ve bunlardan yola çıkarak kendisi hakkındaki kanaatlerimizi ortaya koymalıyız. Bize gizli olan yönlerini öne geçirmemeliyiz. Çünkü kişinin gizli hallerini, kalbini, gönlünü, niyetini ve kafasından geçirdiklerini ancak Allah bilir. İnsanları Allah'a karşı tezkiye edip, temize çıkarmak ve onların âhiret yurdundaki mevki ve makamlarıyla ilgili kesin hükümler vermek câiz değildir.
Hemmâm İbni Hâris'in Mikdâd radıyallahu anh'den rivâyet ettiğine göre, bir adam Osman radıyallahu anh'i övmeye başlayınca, Mikdâd da dizleri üstüne çökerek metheden kişinin yüzüne çakıl taşları atmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Osman ona:
Ne yapıyorsun öyle? deyince Mikdâd:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Meddahları gördüğünüz zaman yüzlerine toprak serpiniz" buyurdu, diye cevap verdi.
Müslim, Zühd 69. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 9; Tirmizî, Zühd 55; İbni Mâce, Edeb 36
Saygıdeğer okuyucular sonuç olarak “korkmak gerek”; şüphesiz övülmek insanın nefsinin hoşuna gider ama hangi lezzet cennetten daha üstün olabilir ki? Ya da hangi azap cehennemden daha şiddetli olabilir ki?
Ve asıl önemlisi hangi övgü Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya denk olabilir ki?