'Kudüs doğusuyla, batısıyla İslam toprağıdır'
Gazeteci yazar Ahmet Varol ile yaptığımız röportajın bugün ikinci kısmında, yazar Varol, Kudüs’e yönelik siyonist planlar, Filistin davası, şer güçlerin İslam ülkelerindeki fitne faaliyetleri ve finans kaynaklarını anlatıyor.
MEHMET TAHİR ÖZSOY / DOĞRUHABER
Gazeteci yazar Ahmet Varol ile yaptığımız röportajın bugün ikinci bölümünü veriyoruz. Bugün verdiğimiz bölümde Varol; Kudüs’e yönelik emperyalist planları, Filistin davasını, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın İslam ülkelerindeki icraatları ve bu ülkelerdeki fitne faaliyetlerinin finans kaynaklarını anlatıyor.
“KUDÜS BİR BÜTÜNDÜR”
ABD’nin Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti olarak tanımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilindiği üzere Amerika zaten Kudüs’ü israil’in başkenti tanıma konusunda bir yasa çıkarmıştı. Ama bu yasayı altı aylık sürelerle erteliyordu. Trump başkan adayı olduğu zaman bu yasayı uygulamaya geçireceğini söyledi. Böyle bir taahhütle Yahudilerin desteğini aldı. Seçildikten sonra altı ay erteledi. Sonra uygulamaya geçirdi. Burada iki önemli nokta var. Birincisi; Kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıması. Orada Kudüs’ün doğusuyla, batısıyla israil’in olduğu imajı veren bir yaklaşımı oldu. Burada Birleşmiş Milletlerin tavrı farklı. Şimdi bizim bir tavrımız var. BM’nin tavrı var. Bir de ABD ve israil’in tavrı var. Bizim tavrımıza göre Kudüs bir bütündür. Batısıyla doğusuyla İslam toprağıdır. BM’nin tavrına göre Kudüs’ün batısı israil’dir, doğusu ise işgal altındadır. Amerika ise diyor ki; Kudüs israil’in tanımladığı şekilde birleştirilmiştir. Dolayısıyla büyük Kudüs haline getirilmiştir. Burası artık israil’in başkentidir. Yani Kudüs’ün birleştirilmiş olduğunu, doğusuyla batısıyla israil’in başkenti olduğunu esas alan bir anlayışla Kudüs’ü başkent tanımış oldu. Dünyada genel olarak tepki gösterilmesinin en önemli sebebi de bu oldu.
“ABD’NİN KUDÜS KARARI, FİLİSTİN DAVASINA ZARAR VERDİ”
Normalde bir Filistin devleti kurulmadan ve bu devletin statüsü belirlenmeden Kudüs’ün israil’in başkenti olarak tanımlanması, kabul edilmesi bu meselenin çözümüyle ilgili BM politikasına aykırı olur. Dünya devletlerinin karşı çıkması bundan dolayıdır. Yani Amerika BM’nin bu konuyla ilgili politikasına aykırı bir duruş tavır sergilemiştir. Bundan dolayı eleştirildi. Buna rağmen Amerika’nın kararını destekleyen çok az ülke de oldu. Ama genel olarak Amerika’nın Kudüs’ü başkent tanımasına karşı çıkıldı. Bu karşı çıkmalar tabi Filistin davası açısından önemli bir şey. Olumlu bir gelişme. Ama asıl olan burada ki işgalin tümüyle gayrı meşru olduğu gerçeğinin de gündeme getirilmesidir. Bunu da özellikle belirtelim. Fakat Amerika’nın Kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıması da maalesef Filistin davasına birçok yönden zarar vermiştir. Ondan dolayı Filistin halkı zaten tepki gösterdi ve hala da tepkili. Birçok protesto, eylem, gösteri vs. gerçekleştirildi. Bu tepki devam ediyor. Mesela diyelim ki bir çözüm formülü üretilse bile Kudüs’ün hariç tutulacağı bir formül esas alınacak. Şuanda ‘Yüzyılın Anlaşması’ planında da bu var. Yani eğer bir çözüm formülü üretilecekse Amerika’nın hesabı bu doğrultuda. Kudüs hariç tutulacak. Kimin hesabına hariç tutacak? israil’in hesabına. Kudüs’ü tamamen israil’e bırakmak üzerine bir çözüm formülü üretilecek. Geriye dönük her hangi bir çözüm üretilse bile Kudüs’süz bir çözüm söz konusu olacak. Amerika’nın şu an ki planı bu doğrultuda.
“FİLİSTİN DAVASINI İSLAMİ BAKIŞ AÇISIYLA İNSANLARA ANLATMAK LAZIM”
Filistin davasına bakışta bir değişim gözlüyor musunuz? Ya da bu konuda Müslümanlar arasında bir bilinç kaybı yaşanıyor mu?
İslam dünyasında bir takım fitne olayları olsa da İslami hareketlerin israil’e bakış açısı değişmedi. Yani bunu ‘normalleştirenler’ genellikle resmi mekanizmalardır. Genel anlamda yönetimlerdir. İslami tabanı temsil eden hareketlerin israil’e bakış açısında bir değişiklik olmamıştır. Yine israil’i bir düşman olarak tanımaktadırlar. Gayrı meşru olarak tanımaktadırlar. Ama tabi bilinç düzeyi farklı. Herkese aynı bilinçle yaklaşmıyor. Bazıları Filistin davasını bir bütün olarak anlayabiliyor, tanıyabiliyor. Ama bazıları Filistin meselesini yeterince tanımıyor, bilmiyor. Dolayısıyla orada bir Filistin, israil toprağı olduğunu düşünerek yaklaşıyor meseleye. Bu zihinlerin işgal edilmesinden kaynaklanıyor. Yani önceden zihinlere bir algı yerleştirilmiş o algıyla bakıyor. Oysa Filistin davasını bir bütün olarak öğrenebilmiş olsa, siyonist işgalin orada tamamıyla gayrı meşru olduğunu kabul etmiş olacaktır. Yani orada Filistin toprakları üzerinde ‘israil’ diye bir toprak parçası olmadığını, israil’in bir işgal devleti olduğunu, Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesinin de1967’de işgal edilmiş bölgesinin de Filistin toprağı olduğu, yani israil toprağı olmadığı kafalara yerleştirilmemiş tam olarak maalesef.
İslami camia yine israil’i reddediyor ama burada belki bilgi yetersizliğinden kaynaklanan bir yaklaşım var. Bir yanlış algılama var. Onun için yanlış algılamayı düzeltmek için, Filistin davasını İslami bir bakış açısıyla, İslami temelle, İslami ilkesiyle insanlara anlatmak lazım. Bizde yıllardan beri bunu yapmaya çalışıyoruz. Hatta bu konuda küçük bir kitap da yazdım; Filistin Davasının İslami Temelleri diye. Orada Filistin davasını bu şekilde anlamak gerektiğini anlatmaya çalıştım. Gördüğümüz kadarıyla İslami camianın israil’e karşı tavrı yine devam ediyor. Ama bilgilendirme ve bilinçlendirme konusunda henüz istediğimiz noktaya gelebilmiş değiliz. Ama diyebilirim ki bugün Türkiye’de bir 30-40 yıl öncesine göre çok daha iyi noktadayız.
“FİTNE FAALİYETLERİ ‘KÖRFEZ’İN FİNANSMANIYLA GERÇEKLEŞTİRİLİYOR”
Suudi Arabistan, BAE bir de Mısır’ın birçok İslam ülkesinde ki tehlikeli faaliyetleri var. Darbe girişimlerinde bulunuyorlar, Yemen’deki insani kriz, Libya’daki gelişmeler… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Arap baharı adı verilen olaylarda halkın kazanımlarının geri alınması için yürütülen fitne faaliyetleri bu ülkelerin finansmanıyla gerçekleştirilmiştir. Bu ülkeler tarafından finanse edilmiş ve organize edilmiştir. Sadece finanse de değil; Mısır’da baltacı fitnesini finanse eden ve organize edenler de bunlardır. Ve bu Baltacı fitnesine dayalı olarak Sisi darbesi gerçekleştirildi. Yani Sisi darbesinin gerçekleştirilmesinin gerekçesi Baltacı fitnesi oldu. Libya’da halife Hafter fitnesini organize edenler ve finanse edenler bunlardır. Yemen’de şuanda körfez koalisyonu adıyla bir savaş veriliyor. Aslında Ali Abdullah Salih diktasına karşı devrim gerçekleştirildiğinde Suudi Arabistan önce Husilerle işbirliği yapmıştır. Ama sonra Husiler Suudi Arabistan’ın adamı Abdurabbu Mansur el-Hadi’yi devreden çıkarıp, bu adamı yönetimden uzaklaştırınca bu sefer Suudi Arabistan Körfez Koalisyonu adıyla ayrı bir koalisyon oluşturdu ve Yemen’e karşı fiili bir savaş başlattı. Şuanda bu savaş devam ediyor. Ve bu savaştan dolayı Yemen gerçekten çok büyük bir kriz yaşıyor. Ciddi sıkıntılar yaşıyor bu savaşta. Halk eziliyor tamamen. Büyük zulümler, haksızlıklar görüyor. Ve bu ülkeler aynı zamanda Arap dünyasına yön ve şekil vermek çabası içerisinde olan ülkeler.
“KAŞIKÇI CİNAYETİ SUUDİ ARABİSTAN’IN ETKİSİNİ ZAYIFLATTI”
Arap dünyasını liderliği işini önceden Mısır yapıyordu. Ama Mısır şuanda etki gücünü kaybetti. Onun yerini Suudi Arabistan almaya çalıştı. Ve Suudi Arabistan bir cephe oluşturarak özellikle de para gücünü kullanarak bayağı bir etki oluşturdu. Bu Cemal Kaşıkçı cinayeti dünyada Suudi Arabistan etkisini zayıflatsa da Arap dünyasını fazla etkilemedi. Çünkü Arap ülkelerinin Suudi Arabistan’a ihtiyaçları var. Bundan dolayı ihtiyaçlarını göz ardı edemiyorlar. Bu ülkelerin en tehlikeli icraatları şuanda Arap dünyasına yansımaktadır. Arap dünyasında bir sivilleşmeye, bir yeniden yapılanmaya, halkın iradesinin yönetimlere yansıması için bir takım gelişmelere fırsat vermiyorlar. Mesela Tunus’ta normalde İslami hareket yönetimi ele geçirmiş değil. Laik bir yönetim var. İslami hareket de orada koalisyonun ortağı. Buna bile razı olmak istemiyorlar. İslami hareketin orada koalisyon ortağı olmasına bile razı olmak istemiyorlar. İslami hareketin tamamen devre dışı edilmesi için çalışıyorlar. Bütün Arap dünyasına şekil vermeye çalışıyorlar. Burada ki sivilleşmeye engel olmaya çalışıyorlar.
“İSLAM DÜNYASI GEÇMİŞE GÖRE DAHA İYİ BİR DURUMDA”
Müslümanların ileriye dönük durumunu nasıl görüyorsunuz?
Hiçbir zaman umutsuz olmamalı, her zaman ümitli olmalıyız. Ne kadar kötü gelişmeler olsa da, sıkıntılar yaşansa da ümitli olmamızı gerektirecek gelişmeler de oluyor. Allah’ın izniyle İslam dünyası için ümitli olmalıyız. Ama bu biraz da sabırlı olmayı gerektiriyor. Ümitli olmak her şeyin önümüze geleceği anlamına gelmez. Biraz da olayların gelişmesiyle birlikte, yetişmesi, olgunlaşması, pişmesi ve İslami bilincin güçlenmesi söz konusu olacaktır. Bu biraz zaman alacaktır. Şunu söyleyebilirim; şuanda İslam dünyası geçmişe göre daha iyi bir durumdadır. Her ne kadar çeşitli sıkıntılar, iç savaşlar, problemler yaşanıyor olsa da, İslam dünyası bugün geçmişe göre daha iyi bir durumdadır. Ve gelecek de bugünden daha iyi olacaktır.
-SON-