HÜDA PAR'dan dış gündem değerlendirmesi
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde, Doğu Akdeniz İttifakı, Yemen krizi, Trump'ın Golan Tepeleri'yle ilgili sözleri, ABD zindanlarında tutulan Nörolog Dr. Afiye Sıddıki ve İslam İşbirliği Teşkilatının kararları gibi başlıklarda önemli açıklamalarda bulunuldu.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde, Doğu Akdeniz İttifakı, Yemen krizi, Trump'ın Golan Tepeleri'yle ilgili sözleri, ABD zindanlarında tutulan Nörolog Dr. Afiye Sıddıki ve İslam İşbirliği Teşkilatının kararları gibi başlıklarda önemli açıklamalarda bulunuldu.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, siyonist işgal rejiminin Golan Tepeleri üzerindeki "egemenliğini tanıma vaktinin geldiği" yönündeki açıklamalarına tepki gösteren HÜDA PAR, İslam ülkelerine, bu adıma karşı uluslararası hukuku gündeme getirerek, ekonomik ve siyasi yaptırım uygulaması çağrısında bulundu.
Doğu Akdeniz ittifakının, siyonist işgal rejiminin bölgedeki ekonomik ve siyasi gaspçılığının bir sonucu olduğuna vurgu yapılan açıklamada, Yemen'deki krize de değinilerek, çatışmalarının en kısa sürede sonlandırılması ve bölgeye acil olarak gıda ve ilacın temin edilmesi gerektiğinin altı çizildi.
Küresel haydut ABD'nin milyarlarca dolar sarf ettiği biyolojik silahları etkisiz hale getirmek için bir program geliştiren Pakistanlı Nöroloji Uzmanı Âfiyet Sıddıki'nin, 11 yıldır ABD zindanlarında büyük bir zulme maruz bırakıldığına işaret eden HÜDA PAR, dünyanın Sıddıki'ye sahip çıkması çağrısında bulundu.
Siyonist rejim, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi liderlerinin katıldığı Doğu Akdeniz zirvesine yönelik sert eleştirilerin yer aldığı değerlendirmede, "Kudüs'te işgal rejimi öncülüğünde, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi liderlerinin katıldığı Doğu Akdeniz üçlü zirvesi gerçekleştirilerek; daha önce Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılması düşünülen bölge doğalgazının, Girit adasından İtalya'ya kadar inşa edilmesi planlanan 2 bin km'lik boru hattı projesi üzerinden yapılması kararı alındı. Doğu Akdeniz ittifakı; siyonist işgal rejiminin bölgedeki ekonomik ve siyasi gaspçılığının bir sonucudur. Daha önce eldeki kazanımlarını korumaya yönelik politikalarla iktifa ederken artık ekonomik, siyasi ve politik saha hakimiyeti oluşturma sürecine geçmiş, enerji rezervlerini ve güzergahlarını ele geçirmeye yönelmiştir. Filistin, Suriye ve Türkiye'nin baypas edildiği bu şer ittifakı, siyonist işgal rejiminin ve Amerika'nın çıkarlarının korunması amacına matuftur. Son dönemin en dikkat çekici stratejisi; ABD'nin Ortadoğu İslam coğrafyasında artık işgal rejimini bölgesel aktör olarak sahaya sürmeye başlamasıdır." denildi.
İslam ülkelerinin kendi birliklerini oluşturması çağrısında bulunulan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"İşgal rejiminin çıkarlarını esas alan ittifaklar gayrı meşru kabul edilmelidir. Bölgede ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanmasının temel yolu İslam ülkelerinin bir araya gelmesidir. İslam ülkeleri, gaspçı ABD ve işgal rejiminin projelerinin bir parçası olmayıp kendi birliklerini oluşturmak zorundadır."
"Yemen'de nüfus; salgın hastalık ve çatışmalar sebebiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya"
Yemen'de çatışmaların en kısa sürede sonlandırılması ve bölgeye acil olarak gıda ve ilacın temin edilmesi çağrısında bulunulan değerlendirmede, "2011 yılından bu yana siyasi istikrarın sağlanamadığı Yemen'de nüfus; salgın hastalık ve çatışmalar sebebiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ülkede yaklaşık 22 milyon kişi yardıma muhtaç halde yaşıyor. Bunların 12 milyonunun ise acil derecede yardıma ihtiyacı bulunmaktadır. Temiz suya ulaşımın gerçekleşememesinden dolayı çocukların yüzde 23'ünde kolera hastalığı görülmektedir. Siyasi üstünlük sağlamak, enerji bölgelerini elde etmek amacıyla yaşatılan bu çatışma durdurulmazsa sonuçları çok daha ağır olacaktır. En kısa zamanda çatışma tarafları operasyonlarını sonlandırmalı, bölgeye acilen gıda ve ilaç temini sağlanmalıdır. Bölgede var olan siyasi istikrarsızlık bir nesli yok etmek üzereyken, ihtilaflar ve çıkarlar ön planda tutularak sürdürülen bu çatışmalar oldukça vahimdir. Kendi insanını açlıktan ve hastalıktan öldüren bir çatışmanın kazananı olmayacaktır." ifadelerine yer verildi.
"Golan Tepeleri açıklaması, açıkça BM kararlarının ihlalidir"
ABD Başkanı Trump'ın Golan Tepeleri'yle ilgili sarf ettiği sözlerin bir çatışmaya dönüşme potansiyelinin yüksek olduğu belirtilen dış gündem değerlendirmesinde "ABD Başkanı Donald Trump, '52 yılın ardından ABD için İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tam olarak tanımanın zamanı geldi' açıklaması yaptı. Bu açıklama açıkça BM kararlarının ihlalidir. Golan Tepeleri 1967'den bu yana siyonist işgal rejimi tarafından işgal altında tutulmaktadır. İç savaşlarla istikrarsızlaştırılan bölge ülkeleri; Kudüs'ün başkent olarak tanınmasının ardından önemli bir sınavla daha karşı karşıya bırakılmıştır. ABD'nin ekonomik ve siyasi desteğiyle bölgede yürütülen yayılmacı politika artık çok tehlikeli bir noktaya gelmiştir. Kudüs'ün başkent olarak tanınmasının ciddi bir tepki veya yaptırımla karşılaşmadan İslam dünyasına kanıksatılması, ABD'yi ve işgal rejimini cesaretlendirmiş ve yayılmacı politikalarının bir üst basamağına geçmişlerdir. Golan Tepelerin jeostratejiği, bölgenin geleceği açısından çok önemli olduğu için bu açıklamanın bir çatışmaya dönüşme potansiyeli çok yüksektir." denildi.
İslam ülkelerinin bu adıma karşılık uluslararası hukuku gündeme getirerek, ekonomik ve siyasi yaptırımları uygulaması çağrısında bulunulan değerlendirmede "ABD, İslam dünyasının refleksini ölçmek amacıyla bu açıklamayı yapmıştır. Gayrı meşru tüm adımlarına rağmen işgal rejimiyle ilişkilerini geliştiren bölge ülkelerinin taşeron idarecileri, yayılmacı politikaya hizmet etmektedir. Oysa işgal rejiminin ne Golan'da ne işgal ettikleri diğer yerlerde ne de Filistin'in hiçbir yerinde tek karışlık toprağı yoktur. İslam âleminin bu realiteden hareket etmesi gerekir. Süreç, İslam ülkeleri yönetimleri ve kamuoyunun işgal rejimi projelerine karşı harekete geçmesi açısından oldukça önemli bir fırsattır. Zira bu açıklama, işgal alanlarının artacağının önemli bir işareti ve hazırlığıdır. İslam ülkeleri, bu adıma karşı uluslararası hukuku gündeme getirmeli, işgal tanınmamalı ve ekonomik, siyasi yaptırım uygulamalıdır." ifadeleri kullanıldı.
"İslam ülkeleri Doktor Sıddiki ve tüm esir Müslüman kadınlara sahip çıkmalıdır"
Doktor Afiye Sıddıki'nin, ABD'nin kimyasal silahların etkilerine çözümler geliştiren nörologlarından olduğu hatırlatılan açıklamada, "2008 yılında güya ABD'li askerleri öldürmeye teşebbüs etmek iddiasıyla Afganistan'da derdest edilen ve ABD'ye teslim edilen; sonrasında da 86 yıl hapis cezasına çarptırılan Dr. Afiye Sıddıki, yıllardır Teksas hapishanelerinde her türlü eziyet, işkence ve tecavüzle karşı karşıya kalmış, ruhsal ve bedensel sağlığını kaybetmiştir. Dünyanın önde gelen nörologlarından olan ve sayısız bilimsel başarısı bulunan Dr. Sıddıki'yi ABD'nin hedefine koyan asıl gerekçe; ABD'nin geliştirdiği kimyasal silahların etkilerine karşı çözümler geliştirmesidir." bilgisi paylaşıldı.
İslam ülkelerinin başta Dr. Afiye Sıddıki olmak üzere bütün esir Müslüman kadınlara sahip çıkması gerektiğine dikkat çekilen açıklamada, "Ekonomik ve askeri başarılarına engel teşkil edecek her türlü tehdidi bertaraf etmek düşüncesiyle hareket eden 21. yüzyılın küresel haydudu, Dr. Sıddıki ve benzeri pek çok bilim insanını hapsetmiş, tarif edilmesi zor işkence ve eziyet metotlarıyla karşı karşıya bırakmıştır. İslam dünyası, kendi kadın ve kızlarının haklarını dillendiremeyecek ve özgürlüklerini talep edemeyecek bir sessizliğe bürünmüştür. ABD, siyonist terör rejimi, Suriye, Mısır ve Afganistan gibi pek çok hapishanede totaliter ve haydut güçlerin zorbalığı altında binlerce kadın mahpus bulunmakta, dünyanın en rezil işkence ve kötü muamelelerine maruz kalmaktadır. Ebu Ğurayb ve Bagram işkence merkezlerinin dünyada pek çok benzeri bulunmaktadır. Güya bir medeniyet tasavvuru pazarlayan güçlerin dahli ile kadınlar, modern dünyanın ve İslam âleminin gözleri önünde aşağılanmakta, tecavüzlere uğramakta, katledilmekte ve denek olarak kullanılmaktadır. İslam ülkelerinin başta Dr. Afiye Sıddıki olmak üzere bütün esir Müslüman kadınlara sahip çıkması ve onları özgürlüklerine kavuşturması için ellerindeki her türlü imkânı kullanmaları çağrısında bulunuyoruz." denildi.
"İslam İşbirliği Teşkilatı daha etkin olmalıdır"
İstanbul'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında ciddi bir kararın çıkmadığı belirtilen değerlendirmede, "22 Mart'ta İstanbul'da yapılması önceden planlanan İİT İcra Kurulu toplantısı, 15 Mart'ta Yeni Zelanda'da iki camiye yapılan ve 51 Müslümanın namaz sırasında katledilmesi olayı nedeniyle genele çevrilerek üye tüm ülkeler davet edildi. Yeni Zelanda'nın da katılım sağladığı toplantının İslam ülkeleri tarafından çok ilgi görmemesi ve katılımın düşük bir seviyede kalması dikkatlerden kaçmadı. Toplantıdan ciddi bir karar çıkmazken Yeni Zelanda'daki saldırılar kınanarak İslam ülkelerinin benzeri terör veya ırkçı saldırılar karşısında işbirliği yapması çağrısı yapıldı." denildi.
Müslümanlar saldırılar altında olduğu halde, İİT'nin sadece bir kınama ile yetinme lüksünün olmadığına dikkat çekilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
"İslam İşbirliği Teşkilatı, BM'den sonra en fazla üye (57 üye) ülke barındıran uluslararası bir teşkilattır. İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan beklenen ve olması gereken; İslam'a, Müslümanlara ve İslam coğrafyasına yönelik fiili ve sözlü saldırılar söz konusu olduğunda kınama ve uluslararası kurumlara çağrı yapmanın ötesine geçerek, bu saldırı ve işgalleri sona erdirecek somut adımlar atmasıdır. Gayrı Müslim ülkelerin çoğunda Müslümanlar çok ağır baskı ve tazyikler altında inançlarını yaşıyorlar. Avusturya gibi bir ülke, İslam dininin temel esası olan Tevhid bayrağını dahi yasaklayabildiği, dünyanın birçok ülkesinde inançlarından dolayı Müslümanlar büyük tazyik ve saldırılar altında olduğu halde İslam İşbirliği Teşkilatının sadece bir kınama ile yetinme lüksü yoktur."
İslam İşbirliği Teşkilatının bugün dünya Müslümanlarına ciddi bir katkısının olmadığının, Müslümanların sıkıntılarını gidermediğinin vurgulandığı değerlendirmede, "İslam İşbirliği Teşkilatı'nın, İslam'ı sahiplenmek adına somut, caydırıcı, siyasi ve hatta ekonomik yaptırımlar gibi adımları atabilen, icracı ve ciddi bir noktaya gelmesi kaçınılmazdır." ifadeleri yer aldı. (Ramazan Casuk-İLKHA)