HÜDA PAR: Siyasi parti liderlerinin söylemleri ayrıştırıcı olmamalı
HÜDA PAR, 31 Mart’taki seçimlere sayılı günler kala siyasette gerilimin arttığına işaret ederek kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı dilin kullanılmasının memlekete hiçbir katkısının olmadığını vurguladı.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık iç gündem değerlendirmesinde, güvenlik soruşturmaları, seçim propaganda stratejisi ve Bursa ile Erzincan valilikleri tarafından devam ettirilen ETCEP projesi gibi önemli konu başlıklarını ele aldı.
Güvenlik soruşturmaları neticesinde binlerce vatandaşın, somut bir suç veya delil olmaksızın mağdur edildiğine vurgu yapan HÜDA PAR, güvenlik soruşturmalarının bir an önce durdurulması çağrısında bulundu.
31 Mart’a sayılı günler kalırken, siyasi parti liderlerinin ve yöneticilerinin propaganda stratejilerine dikkatleri çeken HÜDA PAR, siyasette kutuplaştırıcı, ötekileştirici dilin kullanılmasının memlekete hiçbir katkısının olamayacağı hatırlatmasında bulundu.
Milli Eğitim Bakanlığının iptal ettiği "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Hibe" projesinin Bursa ve Erzincan Valiliklerince devam ettirilmesine tepki gösteren HÜDA PAR, neslin emniyetini sağlamakla sorumlu olan devleti, İstanbul sözleşmesinin bir sonucu olan ve gençliği felakete sürükleyen ETCEP türü projelere karşı daha sorumlu davranmaya davet etti.
"Güvenlik soruşturmaları toplumsal bir cezalandırmaya dönüşmüştür"
Güvenlik soruşturmalarının, keyfi uygulamaları ve suistimalleri beraberinde getirdiğine dikkat çekilen değerlendirmede uygulamanın toplumsal cezalandırılmaya dönüştüğü ifade edilerek şu görüşlere yer verildi:
"657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. Maddesinin A bendinin 8. Fıkrası gereğince istihbarat raporlarına dayandırılarak yapılan güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırmaları mağdur üretmeye devam etmektedir. Darbe sonrasında çıkarılan KHK’larla somut verilere dayalı arşiv kayıtları da devre dışı bırakılarak suistimallere ve keyfi uygulamalara açık, soyut iddialardan müteşekkil istihbarat raporları esas alınmaya başlandı. Üç yıldan beri binlerce vatandaş, somut bir suç veya delil olmaksızın mağdur edildi. Bütün tepkilere rağmen halen devam ettirilen uygulama, toplumsal bir cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Birçok zorluğa göğüs geren, çok zorlu şartlarda eğitimini tamamlayan ve dört gözle atanmayı bekleyen memur adaylarının gelecekleri, mesnetsiz istihbarat raporları ile karartılmıştır. İnsanlar, suç ve cezanın şahsiliği ilkesi ayaklar altına alınarak işlemedikleri suçlardan mahkûm edilmektedir. Aile veya akrabalarından birinin yasal dernek veya parti üyelikleri gerekçe gösterilerek 28 Şubat sürecinde dahi görülmeyen yargısız infazlarla insanlar ötekileştirilmekte ve cezalandırılmaktadırlar."
İdare mahkemelerinde hak ararken mağdurların önüne trajikomik gerekçeler konulduğuna dikkat çekilen gündem değerlendirmesinde, "Bu, aynı zamanda devlet hafızasının ne denli kirli bilgi ve belgelerle doldurulduğunu da ortaya koymaktadır. Zira halen kız kardeşi başörtüsü taktığı veya babası sakal bıraktığı için üç defa farklı memurluklara hak kazandığı halde görevinden men edilen insanlar var bu ülkede. Haksızlıklarla bir yere varılması mümkün değildir. Güvenlik soruşturması bir an önce durdurulmalı veya kesinleşmiş hükümlere bina edilmelidir. Bununla beraber atamalarda ehliyet ve liyakat esas alınarak insanlara hakları tam olarak verilmelidir." ifadelerine yer verildi.
"Seçim propaganda stratejisi düşmanlaştırma üzerine kurulmamalı"
31 Mart seçimlerine az bir süre kala siyasi sürecin, siyasi parti liderlerinin ve yöneticilerinin kullandığı söylem ve üslup ile iyice gerildiğine işaret edilen değerlendirmede, "Siyasetçilerin kullandığı dil ve üslup ne yazık ki savaşta, düşmana karşı dahi kullanılamayacak bir noktaya geldi. Siyasetin seviyesi bu kadar düşürülmemeli. HÜDA PAR olarak her seçim öncesinde olduğu gibi bunun kimseye bir faydasının olmadığını bir kez daha vurguluyor; ‘Kuvvet ve şiddet yerine akıl ve adaleti, korku yerine muhabbeti ikame ediniz ki iktidarınız devam etsin’ ilkesinin esas alınmasını tavsiye ediyoruz." denildi.
Değerlendirmede, siyasette kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı dilin kullanılmasının memlekete hiçbir katkısının olmadığı belirtilerek, "Gerginlik siyaseti, kısa vadede faydalı gibi düşünülse dahi uzun vadede toplum içinde derin faylar oluşturması ve halkları bir birinden uzaklaştırması nedeniyle hiçbir partinin buna tevessül etmemesi lazımdır. Bu nedenle gerginlik siyasetini strateji haline getirenler en kısa zamanda bunu terk etmelidir. Partilerin meselelere yaklaşım tarzı her ne kadar farklı olsa dahi kullanılan dil ve üslup siyasi nezakete ve insan onuruna yakışır olmalıdır." tavsiyesinde bulunuldu.
Siyasi parti liderlerine uyarıların yer aldığı gündem değerlendirmesinde, "Seçimler savaş meydanı olmadığı gibi rekabet de düşmanlık değildir. Bir oy fazla alabilmek için rakip partileri şeytanlaştırmak her türlü tahrik ve provokasyona zemin hazırlamaktadır. Seçmenlerin seçim sonrasında da bir arada yaşayacakları unutulmamalıdır. Siyasi parti liderlerinin kampanya dili ve söylemleri, toplumsal barış ve huzur ortamı için ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır. Özellikle bu son birkaç günde buna azami derecede dikkat edilmelidir." ifadeleri kullanıldı.
"İnsanlığın fıtratı ile kimsenin oynamaya hakkı yoktur"
ETCEP projesinin, Bursa ve Erzincan valilikleri tarafından devam ettirilmesine tepki gösterilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
"Millî Eğitim Bakanlığının tepkiler üzerine iptal ettiğini ifade ettiği AB dayatması olan ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ projesinin Bursa ve Erzincan valilikleri tarafından halen devam ettirildiği anlaşılmıştır. Bursa Valiliği tarafından kendilerini bu işe adayan STK’lara 200 bin TL’ye kadar hibe verme projesi başlatması, bunun yanı sıra Erzincan Valiliğinin 20.03.2019 tarihinde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele adı altında ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ paneli düzenlemesi bu projenin halen uygulamadan kaldırılmadığını ortaya koymaktadır.
Neslin devamının önüne geçilerek kökünün kurutulması, sapıklık ve hastalıkların yaygınlaştırılması, insan fıtratının değiştirilmesi, bütün ahlaki ve manevi değerlerimizin ters yüz edilmesi anlamına gelen benzeri projelerin halen devam ettirildiği anlaşılmaktadır. Neslin emniyetini sağlamakla sorumlu olan devlet, İstanbul sözleşmesinin bir sonucu olan ve gençliği felakete sürükleyen ETCEP türü projelere karşı daha sorumlu davranmak zorundadır. Toplumun kimyasını ve genetik yapısını tamamen bozmaya yönelik ifsat projelerindeki ısrarın nedeni hakkında yetkililerin artık bir açıklama yapmaları zorunlu hale gelmiştir." (Ramazan Casuk-İLKHA)