• DOLAR 34.586
  • EURO 36.424
  • ALTIN 2972.931
  • ...
“1980'lerden beri Suriye zindanlarında tutuklular var”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Suriye'de bugün yaşananlar aslında ilk değil, 39 yıl önce de ülkedeki manzara aynıydı. Değişen sadece liderler ve katliamı gerçekleştirenler oldu. Beşar Esad, babası Hafız Esad'ın ölümünün ardından ülkenin başına geçti.

Babası Hafız Esad döneminin en kanlı olaylarından biri 1979-1982 yılları arasındaki halk ayaklanmasıydı. Bu dönemde İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ülke genelinde ayaklanma başlattı. 1980 yılında Müslüman Kardeşlerin lider kadrosu ya idam edildi ya da ülkeden kaçmak zorunda kaldı ve şiddetli ayaklanmalar 1982 yılının şubat ayında Hama katliamıyla son buldu. 3 yıl süren ayaklanmada 40 bin Suriyeli katledildi.

Suriye’de 2011 yılında başlayan çatışmalar ise tam 8’inci yılına girdi. Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığınan kadınlar ve çocuklar için hayat her geçen gün daha da zorlaşıyor. Suriye’de yaşanan iç savaşın neden olduğu yıkım ve insanlık dramı ise giderek kötüleşiyor.

Suriye'deki savaş yüz binlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlının katledilmesine, milyonlarca Suriyelinin de mülteci konumuna düşmesine neden olurken, çoğunluğu Türkiye olmak üzere farklı ülkelere yerleşen yüzbinlerce Suriyeli kadın, savaşın yüreklerinde bıraktığı derin yara, omuzlarındaki ağır sorumluluklar ve ülkelerinden uzakta yaşamaya mahkûm bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor.

Türkiye’ye sığınan Suriyeliler arasında eşi İhvan-ı Müslimin üyesi olduğu için 1979 yılında Suriye rejimi tarafından katledilen, kendisi de rejim hapishanelerinde 11 yıl tutuklu kalan Azize Cellut (61), yaşadığı trajediyi İLKHA’ya anlattı.

1980 yılında Suriye’de 40 bin insanın katledildiğini gördüğünü, 21 yaşındayken de 11 sene zindanlarda kaldığını ve çeşitli işkenceler gördüğünü anlatan Cellut, zindanda yaşadıklarını aradan geçen yıllara rağmen halen unutamadığını söyledi.

Şu an Suriye hapishanelerinde tutuklu olan kadınların, ne durumda olduğunu çok iyi anladığını ifade eden Cellut, gerek 1980’li yıllarda gerek 2011 yılında Suriye'de yaşanan olaylardan sonra en büyük zararı gören ve mahrumiyet yaşayanların kadınlar olduğunu belirtti.

2011 yılından bugüne kadar çok sayıda Suriyeli kadının öldürüldüğünü ve binlercesinin halen rejimin kontrolündeki cezaevlerinde tutulduğunu ve ne durumda olduklarını bilmediklerini söyleyen Cellut, savaşlarda kadınların silah olarak kullanılmasına tepki gösterdi.

Cellut, 3 yıl önce Suriye'de zulüm gören ve çok kötü yaşam koşulları altında hayata tutunmaya çalışan kadınların hayatını konu alan “Kadınların Çektiği Zorluklar” adıyla bir kitap ile hapishanede geçirdiği o zor günleri ve Hama Katliamı'nı anlatan “Zindanın Zorlukları” ismini verdiği iki kitap yayımladığını ifade etti.

“Eşim teslim olsun diye beni tutukladılar”

Eşi İbrahim El Yusuf’un İhvan-ı Müslimin üyesi olduğu ve 16 Haziran 1979 tarihinde Halep’teki Topçu Okulu’nda çıkan çatışmada 60 Nusayri’nin ölümünden sorumlu tutulduğu için Hafız Esad tarafından eve girdiği sırada katledildiğini belirten Cellut, “Hafız Esad dönemi olan 1980'li yıllarda aile olarak zorluklarla karşılaştık. Eşim İbrahim Yusuf, orduda rütbeli biriydi. Zalim oldukları için rejimden taraf olmadı. Eşim ve arkadaşları Hafız Esad’in rejimine karşıydı. Eşim teslim olsun diye beni tutukladılar. Eşimin tüm aile fertleri onunla beraber tutuklandı. Hiçbir suçumuz yoktu. Tek suçumuz eşim İbrahim Yusuf'un akrabası olmaktı. Mahkemeye bile çıkarılmadık. Bu zulümlerin en kötüsüdür. Zindana atıldık, mazlum olduk ama ne için mazlum olduğumuzu bile bilmiyorduk. Evet, eşim devletin razı olmayacağı şeyleri yapmış olabilir. Ama ailesi olarak bizim ne suçumuz vardı?” diye sordu.

Eşi katledildikten sonra Hafız Esad’in kendisini, kayınbabasını, kaynanasını, eşinin kız kardeşini, erkek kardeşleri ve damatları olmak üzere tüm aileyi tutuklattığını anlatan Cellut, tutuklandığında da hamile olduğunu ve çocuğunu cezaevinde doğurduğunu belirtti.

“Bu devrimin en büyük kurbanları kadınlardır”

11 yıl cezaevinde kaldığını anlatan Cellut, “11 yıl boyunca zindanda tutuldum. Beraberimde 4 yaşında bir çocuğum da vardı. İki evladım daha vardı, onlar da ailemin yanında kalıyordu. 80'li yıllarda insanlar bizi tanımıyor ve bizden haberdar değildiler. Basın yoktu, bu yüzden kimse bizi bilmiyordu. Suriye'de insanlar özgürlüklerini elde etmek için kıyam ettiklerinde herkes bu rejimin konuşulmayan suçlarını duymaya başladı. Özellikle kadınlar çok zulüm gördü. Bu zalim rejim için en önemli silah kadınlardı. Kıyam etmek ve rejime muhalif olmak isteyen herkesin eşini, kızını, kız kardeşini tutukluyorlardı. Bu devrimin en büyük kurbanları kadınlardır. Sadece bombalamalarda değil tutuklanmada çok eziyet ve cefa çektiler. Tüm işkence çeşitleri onların üzerinde uygulandı. Namusları kirletildi. İşkenceler altında şehit edilen kadınların sayısını ise kimse bilmiyor. Düşünülmesi bile insana acı veriyor. Nasıl bir kadın işkence altına öldürülebilir?” dedi.

“Savaşta kadının bir silah olarak kullanılması çok çirkindir”

1980’li yıllarda olduğu gibi 2011 yılındaki iç savaşın ardından da yine binlerce kadınının tutuklandığını ve halen cezaevlerinde olduğunu belirten Cellut, “Uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler bir ordu komutanı tarafından yayınlanan gerçek resimlerin olmasına rağmen hiç harekete bile geçmiyor. Bizim sorunumuz bombardıman altına alınmamız değil. Evet, insanlar yaralanıyor, kimisi şehit oluyor. Fakat zindanlarda yaşananlar bundan bin kat daha ağır şeyler. Bu sebepten ötürü her gün her hafta, her ay ve her sene tutukluların sorununun gündemde tutulmasını istiyoruz. Bu siyasi bir mesele değildir. Bu insanlığı ilgilendiren bir meseledir. Savaşta kadının bir silah olarak kullanılması çok çirkindir ve kadının tutuklanması demek bir ailenin yıkılması demektir. Bir mahkeme olsun ve tutuklular yargılansın. Ama insanlar hiç mahkemeye çıkarılmadan yıllarca zindanlarda tutuluyor. Bu rejimin saygı gösterdiği hiçbir değer ve kanun yok. Şu an herkes yeni bir anayasa komisyonundan bahsediyor. Bu çok acayip bir şey. Bizim sorunumuz anayasa değil, anayasa maddesi hazırlamak bir dakikada halledilebilir ve sadece bir sayfadan ibarettir. Bizim sorunumuz; bir kanun ve mahkemenin olmayışıdır. Anayasa komisyonu gibi girişimler çözüm olamaz sadece teselli görevi görür.” ifadelerini kullandı.

Suriye zindanlarının her türlü işkencenin olduğu yer olduğunu belirten Cellut, Suriye hapishanelerinde tutulan kadın ve çocukların özgürlüğüne kavuşturulması için uluslararası kuruluşlara, tüm devletlere çağrıda bulundu.

“1980'lerden beridir zindanlarda tutulanlar var”

Geçtiğimiz sene dünyanın dört bir yanından kadınların bir araya geldiği Vicdan Konvoyu'na işaret eden Cellut, “8 yıldır her sene tutukluları vakıf olarak gündemde tutmaya çalışıyoruz. Türkiye’den Allah razı olsun, bu konuda birçok girişimlerde bulundu. Geçen sene Vicdan Konvoyu düzenlendi. Birçok kadın bu konvoya katıldı ve Suriye’de bayan olsun erkek olsun tüm tutukluların serbest bırakılmasını talep ettiler. Ama maalesef şu an bizde olumlu bir netice olmadığından ümitsizlik baş göstermiş. Fakat biz tüm uluslararası kuruluşlara tüm devletlere sesimizi yükseltmeye, anlatmaya ve çağırmaya devam edeceğiz. Şu an 1980'lerden beridir zindanlarda tutulanlar var. Her gün tutuklu ailelerine evlatlarının ölüm raporu geliyor. Raporlarda kanser, tümör ya da herhangi bir hastalıktan dolayı öldüğü yazılıyor. Ömürlerinin baharında olan gencecik civanların kanserden ölmesi akıl karı değil. Tabi ki de işkence ve eziyetlere de dayanamayıp ölüyorlar. Suriye devriminin 8'inci yıl dönümünde devletleri, uluslararası kuruluşları ve heyetleri Birleşmiş Milletlere yüksek bir sesle tutukluların dosyasının açılmasını talep etmeye çağırıyoruz.” şeklinde konuştu.

“Suriye zindanlarında yaşananları kelimelerle ifade etmek çok zor”

Suriye’de yaşanan olaylardan sonra en büyük zararı görenlerin kadınlar olduğunu ifade eden Cellut, “Ben 11 yıl boyunca işkence çektim. Suriye zindanında kalmış bir kadın çıksa bile hayatının geri kalan kısmını, o günlerin tesiriyle yaşıyor. Çünkü Suriye rejimi çok vahşi bir rejimdir. Bizim o dönemimizde yaşadıklarımızdan daha fazlası şu anda yaşanıyor. Tam anlamıyla vahşice bir durum. Ben o zindanlara girmeseydim, orada yaşananlara bir türlü inanamazdım. Fakat bunlar hayal değil bilakis gerçeklerdir. Allah'tan temennimiz biran önce kurtulmalarıdır. Ben zindandan çıkıp Türkiye'ye hicret ettikten sonra orada yaşananları kaleme aldım. Öyle şeyler yaşanıyor ki ben yaşadıklarımı unuttum. Ama geçmişin yarası halen taze ve zaman zaman hissetmemek mümkün. Orada yaşananları kelimelerle ifade temek çok zor.” dedi.

“Ülkemize dönüp, özgürce yaşamak istiyoruz”

“Tüm dünyanın duymasını istiyoruz ki; hiçbir ülkenin huzurunda gözümüz yok. Biz de diğer halklar gibi ülkemizde yaşamak istiyoruz” diyen Cellut, Suriye’deki savaşın tamamen bitmesi için siyasi bir çözüm bulunması çağrısında bulunarak, son olarak şunları kaydetti:

“Suriye’nin nüfusu 28 milyon olmasına rağmen bugün dünyaya yayılan Suriyeli muhacirlere baktığımız zaman sayılarını 100 milyon olarak hissediyoruz. Ben Suriye'ye döndüğüm gibi ya tutuklanırım ya da faili meçhul bir cinayetle suikasta kurban giderim. Benim gibi birçok Suriyeli bu durumdadır. Peki, biz nasıl ülkemize dönelim? Bu yüzden bir an önce siyasi bir çözüm bulunmalıdır. 8 yıllık süreç içerisinde sayısızca kadın ve genç kız dul kaldı. Bunların birçoğu da sahipsiz. Erkekler çok zor işlerde çalışıyorlar. İnsanlar arasında ‘Suriyeliler artık ülkelerine dönmeyecek.’ diye bir algı yayılmış durumda. Gittiğimiz ülkelerin insanları, onların yerlerini ve çalışma imkânlarını daralttığımızı düşünüyorlar. Fakat kimseyi rahatsız etmek istemiyoruz. Ülkemize dönüp, orayı tekrar onarmak ve inşa etmek istiyoruz. Özgürce yaşamak istiyoruz.” (İbrahim Koçyiğit/Zeyd Varol-İLKHA)









Bu haberler de ilginizi çekebilir