Birileri Toplumu Cinnete Sürüklüyor
Son günlerde yaşanan cinnet olayları, artan ahlaki çöküntünün boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. İslami yaşantı ve geleneklerden uzaklaşmanın sonucu olarak bu tür olayların da arttığını dile getiren uzmanlar; çözüm için devlet, İslami camialar ve medyaya büyük görevler düştüğünü söyledi.
Emrah Tel / İstanbul / doğruhaber
Her geçen gün artan ahlaki yozlaşma yeni kurbanlar alırken, toplumun yozlaştırılmasında önemli bir etken olan TV programları toplum ahlakını dejenere etmeye devam ediyor. Ahlaki ve toplumsal çöküntülerin son kurbanlarını ise İstanbul Bağcılar ve Iğdır verdi. Yetkililer ise toplumun ahlaki değerlerini hiçe sayan televizyon dizi ve programlarına karşı sessiz. Birilerinin toplumu ısrarla cinnete sürüklediğini dile getiren uzmanlar, toplumun manevi ve geleneksel yapısının tahrip edildiğini söyleyerek, özellikle televizyon programlarında aile bağlarını güçlendirecek programların yapılması gerektiğini dile getirdi.
Cinnet olaylarının temelinde manevi boşluk olduğunu dile getiren Araştırmacı Yazar Nurullah Gülsever, çözümün ise ancak manevi kalkınmayla olacağını söyledi.
Yetkililere seslenen Psikolog Sefa saygılı ise, insanları aşırı hırs, tamahkârlık, kanaatsizlik, kıskançlık gibi aşırı duygulardan koruyacak bir eğitimin verilmesi gerektiğini vurguladı.
AHLAKİ YOZLAŞMANIN TEMELİNDE MANEVİ BOŞLUK VAR
Yaşanan cinnet olayların temel sebebinin manevi boşluk olduğunu söyleyen Araştırmacı Yazar Nurullah Gülsever, “Manevi boşluğun verdiği ıstırap dolayısıyla en küçük bir sıkıntı veya acının çıkmaza girmesiyle küçük problemler de büyüyor. Ruhun, aklın ve insani duyguların dayandığı bir temel yok ve İslami yaşantı da tam bilinmiyorsa o boşluk derinleşiyor. Dolayısıyla en küçük sıkıntı artık cinnet sebebi olabiliyor. İkinci bir sebep ise toplumumuz, geleneklerinden uzaklaştırıldı. Yaşam tarzı değiştirildi. Son yıllarda özellikle kırsal bölgelerde de bunu hissetmekteyiz. Yani toplum geleneğinin tam zıddı olan adına özgürlük dedikleri bir yaşam tarzı geldi. Özellikle gençlik, Batı yaşam tarzını, özgürlük adı altında yaşamaya çalışıyor. Bu da kuşaklar arası çatışmaya zemin hazırlıyor. İnsanların bu özgürlük denen başıboşluğa verdikleri tepki de büyüyor. Şu ana kadar geleneklerinden gelen sorunlarla ilgilenen bölge halkı bu yeni sorunlara nasıl cevap vereceklerini de bilmiyor” şeklinde konuştu.
GELENEKLER İLE YENİ YAŞAM TARZI ÇATIŞIYOR
Toplumun gelenek ve yeni yaşam tarzı arasında sıkıştığını ifade eden Gülsever, “Geleneklerine bağlı olan topluma yeni yaşam tarzının gelmesi yeni bir çatışma ortamı oluşturdu. Örneğin özellikle bizim toplumumuzda o iç içe yaşam hala var, ama iç içe yaşamla birlikte iç içe yaşamın gerektirdiği kurallar yok. Yeni kurallarla biz hala birkaç aile iç içe yaşıyoruz. Daha doğrusu adına özgürlük denen yeni kuralsızlıklarla, dünyevi istek ve arzuları hedefleyen bir yaşam tarzıyla eski evimizde yaşıyoruz. İnsan, zamanın oğludur derler ya, doğrusu artan nüfus ve şehirleşme kültüründe şartlı bir şekilde ailelerin iç içe yaşaması sakıncalıdır diyebiliriz. İstesek de istemesek de eskisi gibi avlusu olan her bir tarafında kendi içerisinde müstakil sayılıp aynı zamanda bir avluya bağlı olan evler yok artık. Siz bunu apartman dairesinde yapmaya çalışıyorsunuz, orada iki üç aile bireylerinin ve namahrem olan kişilerin aynı ortamda sık sık bulunması istenmeden de olsa mahremiyetin çiğnenmesi anlamına geliyor. Bunu yaparken de eski yaşam tarzıyla yapmıyorsunuz. Eskisi gibi kalabalık aile olarak yaşıyorsunuz ama eski hassasiyet yok. Ahlaki değerlerde değişim her geçen gün artıyor. Özgürlük adı altında şehevi arzulardan yana bir değişim yaşanmış. Eskiden insanlar iç içe yaşasa bile yan yana oturma, aynı ortamda bulunma fırsatı bulamıyorlardı. Yani gidiş gelişlerde, oturuş kalkışlarda inançlarının, geleneklerinin gerektirdiği gibi yaşıyorlardı. Şu anda bu ortadan kalktı” ifadelerini kullandı.
BİRİLERİ BU TÜR HABERLERİN ARTMASINI İSTİYOR
Bu tür haberlerin ve yayınların olayları tetiklediğini belirten Gülsever, “İslam’a göre günahların ifşa edilmemesi gerekiyor. Yani günahı işlemek ayrı bir suç, onu ifşa ederek yaymak ayrı bir suçtur. İkinci suçun etkisini iyi bilen birileri bu tür cinnet olaylarını ekranlarda görmek istiyor. Toplumda bir kargaşa, ahlaksızlık kaynaklı bir cinnet ve dağılmanın olmasını bekleyenler var. Bir kısım medya ilginç bir haber yapma adına bu tür haberler yaparken bir kısmı da hassas davranmadığı için bu tür haberler yapabilmektedir. Bu tür haberler medyada yer alsa da almasa da insanların sıkıntıları var. Ancak bu tür haberlerle; cinnet geçirince sağı solu dağıtma, birilerine ya da kendine zarar verme tavrı bir çıkış yolu gibi sunuluyor. Bu da bu tür olayları arttırıyor. Bu konuda çok hassas olunması gerekiyor” dedi.
MANEVİ KALKINMA ŞART
Bu tür olayların en aza indirilmesi için manevi eğitimin şart olduğunu vurgulayan Gülsever, sözlerini şöyle sürdürdü; “Bu tür sorunlar, Müslüman dindar insanların öncülüğünde toplumsal bilincin, manevi kalkınmanın düzenli, sistematik ve toplumun her ferdine ulaşabilecek tarzda bir çalışmanın yapılmasıyla çözülür. Bu durumda devlete de düşen görevler var. Devlet ahlaki çöküntüye götüren sebepleri, manevi boşluğu oluşturan etmenleri iyi biliyor ve bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Burada en büyük hassasiyet ise İslami camialara düşüyor. Onların atacağı adımlarla bu işe pozitif katkı sağlanabilir. Devlet de bu işi düzeltmeye çalışanların önünü açmalı, onlara engel teşkil etmemeye çalışmalıdır. Ancak devletin şu an yaptığı bunun tam zıddıdır. İslami kurumlara karşı tavrı, ahlaki çöküntüye dur diyecek kadrolara karşı tavrı iyi değil. Fakat buna rağmen Müslüman kişi, zamanının sahibidir. Zamanından mesuldür. Birileri engel olsa da olmasa da bu manevi kalkınmayı tekrar olması gerektiği yere doğru getirmelidir. Müslüman camialar, insanların gelişmesini insanlarla birebir ilişki kurarak, özellikle sorunun artmaya başladığı yerlere ulaşarak, hatta o söz konusu ailelere giderek öncü rol oynamalıdır.”
TOPLUM CİNNETE SÜRÜKLENİYOR
Basın yayının etkisiyle ahlaki yozlaşmanın arttığını ve aile yapısının bozulduğunu dile getiren Psikolog Sefa Saygılı, eğitimin aile bağlarını güçlendirici; yayınların ise toplumun ahlaki yapısına uygun olması gerektiğini söyledi. Birilerinin toplumu özellikle toplumsal bir cinnete doğru sürüklediğini vurgulayan Saygılı, “Yaşanan bu olaylar insanların bir bardağın dolması gibi dolmuş olduğunu gösteriyor. En ufak bir olayda bu şekilde taşarak bu ani suçlara dönüşebiliyor. Gerek ekonomik gerek basın yayın etkisi ile insanlar toplumsal bir cinnete sürükleniyor. Maalesef toplum bir yerlere götürülmek isteniyor. Bütün toplumun manevi geleneksel değerleri tahrip ediliyor. Bunun sonucunda da her türlü olay yaşanabilir. Özellikle de basın yayının etkisiyle insanların aile yapısının bozulduğunu manevi bağlarının zayıfladığını görüyoruz. Yapılan programların etkisiyle insanların olmadık yaşantılara girdiğini bunun da insanların düzenini ve giderek de psikolojisini bozduğunu görüyoruz. Bunlar da görüldüğü gibi ani olaylara sebep olabiliyor. Bunlara engel olabilmek için öncelikle aileyi tahrip edici programlardan vazgeçmek gerekir. Ailenin korunması lazım. İnsanları; aşırı hırs, tamahkârlık, kanaatsizlik, kıskançlık gibi aşırı duygulardan koruyacak bir eğitimin verilmesi lazım” şeklinde konuştu.