• DOLAR 34.589
  • EURO 36.7
  • ALTIN 2901.17
  • ...
Halk Üzerinden Kirli Bir Savaş Sürdürülmek isteniyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Osman İçli / Mehmet Furkan Diyarbakır

Mustazaflar Hareketi sözcüsü Av. M. Hüseyin Yılmaz, açlık grevleri, anadilde savunma, Kürtçe’nin eğitim dili ve resmi dil olması, Şemdinli’de meydana gelen patlama ve Mavi Marmara saldırısı sonrası Siyonist israil’e açılan tarihi dava ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz değerlendirmesinde, devlet ve PKK’nin, halkı aralarındaki kirli savaşa alet etmemesinin altını çizerek, çözüm için, Kürtçe’nin ikinci resmi dil olması gerektiğini söyledi. Yılmaz, son günlerde cezaevinde bulunan PKK’lilerin başlatmış olduğu açlık grevlerinin bir kısmının ölüm orucuna dönüştüğünü, bu nedenle yapılan eylemlerde halkın mağdur edildiğini belirtti. Cezaevlerinde hak arama mücadelesi olarak açlık grevlerinin zaman zaman yapıldığını söyleyen Yılmaz, bunun sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde mahkûmların taleplerini yetkililere iletmek ve çözüm üretmek amacıyla başvurdukları bir yol olduğunu ifade ederek, “Açlık grevinde olanların tümünün özgür iradeleriyle böyle bir eyleme girip girmedikleri tartışmasına girmiyoruz. Bu, başka zaman tartışılması gereken ayrı bir konudur. Cezaevlerinde bulunan insanların meşru ve insani bütün taleplerini karşılamak, cezaevinde insani yaşam koşullarını oluşturmak devletin sorumluluğundadır” dedi.

FATURA CEZAEVLERİNE KESİLİYOR

İstenilen taleplerin siyasi talepler olduğunu söyleyen Av. Yılmaz, “Sadece cezaevlerindekilerin açlık grevine ve ölüm orucuna girmesi veyahut önce oradan başlaması yöntem açısından tartışılabilir. Öncelikle bir şey olacaksa, özgür iradesinin olduğu açık ve belli olan dışarıdaki temsilcilerin bu konulara eğilmesi lazım ve bu konuda ön ayak olması gerekirdi.   PKK ve BDP’nin siyasi temsilcilerinin sorunlara çözüm üretememesi kendi kitlesinin sorunlarını siyasi zeminde yerine getirememesi bu konuda başarılı olamamasının faturası şu an cezaevlerindekilere kesilmektedir. Dışarıda siyasetçiler eğer başarılı bir politika üretmiş, halk ile bütünlük içinde hareket etmiş, sadece PKK’nin temsilcisi gibi değil,  farklı inanç, düşünce ve ideolojilere mensup olan tüm kesimlerin temsilcisi gibi davranabilseydi, o zaman belki bir sonuç alınabilirdi. Neticede sorunlar bu aşamaya gelmeyebilirdi. Ama gördüğümüz kadarıyla hem hükümet kanadında hem de BDP kanadında bir zıtlaşma ve inatlaşma vardır. Cezaevleri üzerinden bir hesaplaşma var. Bu siyasi zıtlaşmanın bedeli ise özgürlüğü kısıtlı mahkûmlara ödettiriliyor” şeklinde konuştu.

ÖLÜM ORUÇLARI İNTİHAR, AÇLIK GREVLERİ İSE SON YOL

İnanç ve düşünce olarak ölüm oruçlarını kesinlikle tasvip etmediklerini vurgulayan Yılmaz,  Ölüm orucunu idam ile, intihar ile eşdeğer olarak gördüğünü ama açlık grevlerinin başka bir yol kalmamış ise belki başvurulabilecek son yol olabileceğine dikkat çekti.

SÖZ ALDIKTAN SONRA AÇLIK GREVLERİ BİTİRİLSİN

Siyasi taleplerin karşılanması yönünde bir söz alındıktan sonra bu grevlerin bitirilmesi gerektiğini dile getiren Yılmaz, “Şu an hükümetin atmış olduğu adımlarla talepleri karşılama sözü verilmiş. Dolayısıyla açlık grevlerinin bir an önce bitirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonrası, hak arama talebinin ötesinde bir inatlaşma ve intihara sürükleme/sürüklenme olur” ifadelerini kullandı.

KİŞİ KENDİNİ İSTEDİĞİ DİLDE İFADE EDEBİLMELİ

Anadilde savunma konusuna da değinen Yılmaz, “KCK davalarının başladığı ilk dönemde Kürtçe savunma ile ilgili olarak basına yaptığımız açıklamalarda hükümete ve devlete ‘İsteyen istediği dil ile savunma yapabilsin ve bunun önündeki engeller kaldırılsın’ şeklinde taleplerimiz vardı. ‘Kürtçe savunma yapma talebinin, Türkçe bilsin veya bilmesin meşru bir hak olduğunu söyledik. Kişi kendini hangi dil ile ifade etmek istiyorsa bunu yapabilmelidir. O dönemde hükümet yetkilileri ile görüştüğümüzde bu taleplerimizi, (anadilde eğitim ile Kürtçe’nin ikinci resmi dil olması) bir rapor halinde hükümete sunduk. Orada bu hakların, hiçbir şarta bağlanmadan, açıkçası PKK’nin silah bırakma şartına bağlanmadan verilmesi gerektiğini belirttik. İnsani ve İslami talepler PKK’nin silah bırakma şartına bağlanamaz. Bu şartlar verilirse Kürt sorunu çözülür. Şayet bu haklar verilmez ise Kürt sorunu ile PKK sorunu iç içe girmiş bir halde devam edecek” dedi.

BÜTÜN HAKLAR VERİLİRSE SORUNLAR ÇÖZÜLÜR

Yılmaz, konuşmasına; “Bazı şeyler vardır ki bir eyleme bir şeye karşılık olmadan verilir. Yerine getirilir. Eğer tarafsız, adil, vicdan sahibi iseniz bu halkın bütün haklarını vermek zorundasınız. Böyle olursa kanaatimce toplumsal barış sağlanır ve sorunlar çözülür” şeklinde devam etti.  

İSTEMEDİĞİ HALDE HALKI İŞİN İÇİNE ÇEKİYORLAR

Bu konuda devletin yanlışları yanında PKK’nin de yanlışları olduğunu hatırlatan Yılmaz, PKK de devlet de en ufak bir sorunda bütün sıkıntıyı topluma mal etmek istediğinin altını çizerek, “Kendi üstünlüklerini sağlayabilmek ve politik manevralar için halkın canına ve malına zarar veriliyor. Halk istemediği halde halkı bu işin içine dâhil etmek hele hele kendi talep ve boykotlarına uymayan insanları öldürmeye teşebbüs etmek, onları kaçırmak ve halk üzerinde korku psikolojisi oluşturmak yanlıştır. Bu baskıyla bu korkuyla esnafa kepenk ve kontak kapattırma gibi eylemlere gidiliyor. Boykotlara uymayan insanları kaçırıyor, okullar yakılıyor, sivil halk öldürülüyor. Bu noktada, olan halka oluyor. Taraflar halk üzerinden kirli bir savaş sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

SİVİL HALKA YÖNELİK HER TÜRLÜ EYLEM  TERÖR EYLEMİDİR

Geçen günlerde Şemdinli’de meydana gelen patlamada 11 yaşındaki bir çocuğun hayatını kaybetmesi ve çok sayıda sivil kişinin yaralanması ile ilgili olarak da bir değerlendirme yapan Yılmaz, burada mağdur olan sivil halk olduğunu söyledi. Kim yaparsa yapsın kimden gelirse gelsin sivil halka yönelik her türlü eylemi terör eylemi olarak nitelendirdiklerini vurgulayan Yılmaz, “Bu yöntem, hak arama aracı ve yöntemi değildir. Sivil halkın zarar göreceği her türlü eylemden de uzak durulması gerekir. Biz tüm tarafların bir an önce karşılıklı öldürmelere son vermelerini istiyoruz. Bu halkın yıllardır çektiği bu sıkıntılara artık son verilmelidir. Eğer birileri illa da çatışacaklarsa ve hesaplaşacaklarsa çatışmalarını sivil halktan uzak alanlarda yapmalıdırlar. Hiç kimse diyemez ki biz burada bir mücadele veriyoruz, kendi militanlarımızın hayatı söz konusu olunca halk zarar görse de bir şey olmaz. Devlet de aynı mantıkla gidemez. Bu nedenle Roboski’deki devletin katliamını kınadığımız gibi Antep’teki katliamı da kınadık.  Şemdinli’deki saldırıyı kınıyor ve telin ediyoruz. Saldırıda yaşamını yetiren çocuğun ailesine de başsağlığı, yaralılara da Allah’tan acil şifalar diliyoruz. Hiçbir can siyasi amaç ve emellere kurban edilemez. PKK’nin yaptığı eylem tarzına baktığımızda gerçekten halkın canını, malını önemsemeyen, hiçbir şekilde değer vermeyen, CHP’nin Milli Şef dönemindeki uygulamalarının benzeri bir uygulama görüyoruz. Şu an gelinen noktada halkın canı, malı, ırzı, namusu, ahlakı kısaca her şeyi sanki PKK’nin varlığına ve devamına kurban ediliyor. Hasılı, her şey PKK içindir mantığı hakimdir. Bu kabul edilemez” dedi.

PKK LİDERİ İLE GÖRÜŞTÜRÜLMEME HALKA FATURA EDİLEMEZ

PKK’nin hedeflerinin halkın yaşamından ve canından daha önemli hale getirildiğinin altını çizen Yılmaz, bunun da yanlış olduğunu söyledi. Bu tip uygulamalardan kesinlikle vazgeçilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Yılmaz, “Avukatların PKK lideri ile görüştürülmemesini halka fatura etmek yanlıştır. Devletin de bu konuda suiistimali var. PKK liderine tecridin uygulanması yanlıştır. Hukuken tanınan bir hak var ise o haktan herkes istifade eder. Bundan PKK’liler de DHKPC’liler de istifade eder, Ergenekon da bundan istifade eder. Hukuk herkese eşit uygulanır. Mevzuatta olmayan bir şeyi, insani ve İslami olmayan uygulamaları getirip uygularsanız bu sıkıntı olur. Bundan dolayı insani ve İslami tüm taleplerin karşılanması lazımdır” şeklinde konuştu.

Bu haberler de ilginizi çekebilir