• DOLAR 32.214
  • EURO 34.774
  • ALTIN 2423.818
  • ...
`Topluma Sanat Adı Altında Verilen Zehre Panzehir Olma Çabasındayız`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
ADANA - Eserlerindeki muhtevanın daima "iki dünyalı" olduğunu belirten Akın, "Topluma sanat adı altında verilen zehre panzehir olma çabasındayız" diyerek sanata bakış açısını anlattı.
 
Akın, Seslendirdiği Mücadele Ruhlu Marşlarla Beğeni Kazandı
1963 İzmit doğumlu olan Erdoğan Akın, 1993`te "Dönmeyeceğim" albümüyle koyulduğu ezgi-marş yolculuğunda sırayla "Göğsüm Hedefte", "Adım Adım", "Soylu Sevdalar", "Güneş Yürür", "Şafak Türküleri", "Beni Uçarken Vursunlar" ve "Vurguna Kıyam" ismiyle albümler çıkarttı.

Başörtüsü mücadelesinde şehir şehir gezen Akın, "Zulümdür gelir geçer/ İnanan kalmaz naçar/ Kuytu sularda açar/ Zambaktır başörtüsü" nidasıyla direnişe heyecan katarken, son yıllarda yaptığı albüm dışı eserler de Mavi Marmara şehitleri anısına "Kutlu Şehadet" ve direniş erleri için "Fasbiru/Diren" isimli Arapça bir çalışma seslendirdi.
 
Erdoğan Akın`ın, belki de pek bilinmeyen hasletlerinden birisinin de gittiği program ve organizasyonlardan maddi karşılık beklemediği hatta kendi aracıyla iştirak edip yemek ve konaklama masraflarına kadar kendisinin üstlenmesi olduğunu öğrendik.
 
Akın`la Yaptığımız Kısa Sohbet:
Ezgi ve Marşlarla geçmiş 20 yıllık sanat hayatınız hakkında neler söylersiniz?
20 yıl, 8 Albüm,100`e yakın eser… Geriye dönüp baktığımda hem "çok şey" hem de "kocaman bir hiç"…
 
"Çok şey"den kastım; Bir toplumun asli değerlerine dönme-dönüştürme çabalarında yer almanın insana kattığı haz`dır, sorumluluk bilincinin bir fiiliyatta hayatiyet bulmasından kaynaklanan mutluluk hissidir. Bunlardır beni cılız bedenimle hayatta dimdik tutan, mutlu eden, kaygılı kılan…
 
"Kocaman bir hiç"ten de kastım; Rabbimizin bahşettiği bunca nimetleri karşısında yarım asırlık bir ömre sığdırmaya çalıştıklarım… Vesselam bu meyanda" koskocaman bir hiç!..."
 
Zehre Panzehir Olma Çabasındayız
Eserlerimdeki muhteva daim "iki dünyalı" olmuştur. Biiznillah öyle de olacaktır. Eserlerimin hüzün kokması belki de bundandır. Tek dünyalı bir hayat felsefesine bulanmışların yıllardır zehir taciri gibi kültürel çalışmalarıyla (sinemaları, tiyatroları, müzikleri vs) Müslüman topluma şırınga ettikleri nefsanî yapıtlar, maalesef toplumda azımsanmayacak tahribatlar açmıştır. Batının top- tüfekle yıkamadığı bir toplum "tıngırtı" addedilen bir araçla acıdır ki; tedavisi uzun süreli olan bir hastalıklı konumuna itilmiştir. Bu uyuşma ne zaman-nasıl geçer bilemiyorum. Lakin bildiğim tek şey toplumuma sanat adı altında verilen zehre panzehir olma çabamızın/gayretimizin daha çok olması gerekliliğidir.
 
Sanat adı altında empoze edilmek istenen gayri İslami yaşam tarzına karşı bizim sanatçılarımız neler yapmalı?
Üç günlük dünyanın şaşaasına kanıp bu mihraklara bilerek-bilmeyerek yandaşlık eden şahıslar-kurumlar maalesef çoğalmıştır. İşin garibi bu kişi ve kurumların yaptıkları işe meşruiyet bulmaları ve yaptıklarının doğru olduğunu sanmalarıdır. Bu meyanda panzehir olacakların işinin daha da zor olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
Müntesibi olduğumuz İslam dini; tüm seküler anlayışların, fikirlerin, idollerin insana parçacı bakışının aksine tam bakar, bütüncül yaklaşır. Bu dikkate alınışın karşısında insana düşen sorumluluk da "tam bir duruş sergilemek" olmalıdır. Bu duruş önce yaradana sonra yaradılanadır.
 
İnsan kendisine bahşedilen irade ile sınırsız özgürlüğe sahipse de, bu sorumluluk bilinci ona iradeyi dengeli kullanmayı öğretir. Ve bilir ki; bu iradedir kendini Cennet`e, Cehennem`e götürecek olan, hesap gününde kolay veya zor hesabı verdirecek olan.
 
Yaşamsallık önemli…
Yaşamsallık önemli… Ümmetin pür-melâl hali ortada iken, batıl ideolojilerin halklarına empoze ettikleri -dayattıkları taguti yapılar mevcut iken, zalimlerin ayyuka çıktığı ve mazlumların yalnız bırakıldığına şahit olduğumuz aşikar iken "hiç bir şey yokmuşçasına","ortalık günlük güneşlikmişçesine" "Ot`tan Böcekten" bahseden eserler üretmek-yayınlamak- dinlemek insanlık namına ne kadar ayıp ne kadar utanç vericidir.
 
İnsan kaygılı olmalıdır. Kaygı sorumluluk bilincinden kaynaklanır. Kaygılarımız sorumluluğumuz oranında olup kaygısına şahit olunmayanın sorumluluğunu ispata çalışması gülünçtür. İnsan zahiren yaptıklarıyla bunu zaten resmeder. Vesselam. Sanatçı da eserleriyle, TV`lerde yayınlarıyla bu resmedişi sergiler. Destek olanla-köstek olanı ayırt etmek basiret sahibi için hiç de zor değildir. Rabbim cümlemizi çoğunluğunun hizmetinde değil haklının ve Hakk`ın hizmetinde olanlardan eylesin."
 
Şükür ki, Rabbim beni kaygılı kıldı, haklının ve Hakk`ın hizmetine nefer eyledi. Yaşadığım mekânda ve zamanda, kendinin verdiği yeti ile topluma-tarihin sayfalarına eserlerimle müzikal lisanımca kayıt düşmemi nasip eyledi.
 
Bu kaygıdır beni kan ağlayan coğrafyaların, ezilmişliklerin, şahadete ermiş/ereceklerin geçmiş ve gelecek güzelliklerin tasvirini, söylemini saz`la- söz`le muhabbet misali ozan`ca yapmaya iten. (Ayhan Kaya - İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir