Medrese-i Yusufiye`den Bayram Nesimi
Zindan dan Mektup Var...
“İbrahime selam olsun” (37/109)
-1- Azizim!
Bana bayramları soruyorsun, zindan bayramlarını.. hususen de kurban bayramını…
Bilenler bilir elbet. Fakat madem sormuşsun, cevap vermemek doğru olmaz. Yalnız ben, ruhen yaşadığım kendi bayramımdan söz edeceğim. Sense buradan yola çık, bayramımızın nasıllığını çözmeye çalış.. Bazı zaman ve an’lar var ki halet-i ruhiyelerin şifrelerini çözen anahtarlar gibidirler. Çünkü; iyi odaklanırsan bunu görebilirsin.
-2- Her bayramın, gelirken, beraberinde taşıyarak getirdiği kendine özgü bir ruhu vardır. Bu, bir gerçek.. Bizim bayramlarımız da öyle. Fakat bayramlarımızın bedenine can veren göğsündeki ruh, apayrı bir ruhtur. Diğerleri böyle değildir. Ne var ki kelimeler alemi bunu tarif etmekten acizdir. Ya da acizane ben kuru kelimelerimle o lahuti ruhu aktarmaktan acizim. Şu kadarını söylemek mümkün: yaşamak lazım… “Allahım! Bizi, bulutların zorlu olanlarıyla değil, uysal alanlarıyla sula.”
-3- Hususen bu bayram.. sen de söylüyorsun, bunda kurban ve feda olma ruhu vardır. Gerçekten bu bayram geldiği zaman insanların ruhlarında çoşkun bir hareketlilik hissedersin. Bizim burada da böyle olur. Halen aşikar, tarihten sabit olan bir gerçeği mecrasından çıkaramazsın ki! Çünkü her şeyden önce bu bayramda fıtrat var. Ötesi risalet ve nübüvvet ruhu, imamet nuru var. Bu bayramda İbrahim (a) var; evet, gerçekten İbrahim(a)le İsmail(a)in ruhu var. Baş gözlerine tapanları geçiyorum. Ve ama kalp gözü açık olanlara diyorum ki; biraz daha dikkat.! İbrahim(a)le İsmail(a)den kalma muazzam bir reyhanı koklayabilirsiniz. Kesinlikle bu var..
-4- Bu bayramda taat ve teslimiyet, tevekkül ve hulusiyet-i kalple beraber muhteşem bir amel-i saliha var. Ulvi hedefler, mukaddes vazifeler, müthiş eylemler ve büyük mesajlar vardır. Bilinenin aksine, mümin için zindan, tüm bunların meyveye durduğu veya durması gerektiği yerdir. İstersen İbrahim(a)le İsmail (a) arasında cereyan eden imtihan şıklarına bak! Mevcud münasebet ve muhabbetin yanı sıra o lahuti iklime bir de bu gözle bak! Sence kurban nedir? Sence en sevdiğin şeyi feda etme nedir? Sence kendini aşma, ilahi emir deryasında bir damla olarak düşüp, eriyip yok olma nedir? Ve sence zindan bu soruların oklarına hedef mi, değil mi? Dikkat et! “muhabbet göstermek, aklın yarısıdır; üzüntü ise yaşlılığın yarısıdır.” Bayramın fıtratında muhabbet var…
-5- İşte biz, her bayram geldiğinde esasen buna yanıyor, ciğerlerimizi onun ateşiyle tutuşturuyor ve hakikiten onu istiyoruz. Böyle bir özlem ve yakıcı bir hasret taşıyoruz. Rahim ve vedud olan Rabbimizden İbrahimi bir taat, İsmaili bir teslimiyet ve daha başka bir çok şey istiyoruz. Bunları O’nun hibe etmesi ve sonra da bizim kurban etmemiz belki de kurban olmamız için istiyoruz. Sence zindan, hakkını vererek sabrettiğin zaman İsmailini kurban etmiş olmanın bir göstergesi olabilir mi? Ya da şöyle sorayım; sence zindan, yusufça duruşu muhafaza ettiğin sürece İsmailinden geçmenin kanıtı değil mi? Söz bu kadar açık olur! Velev ki bazı perdeler manayı gizlemeye çalışsalar bile, arif olanlara gizli kalıcı değildir bu.
-6- İnsanların sahip olduğu bakış ve görüş, insanlar adedincedir. Bakış ve görüşleriyle dünyaya bakarlar. Eşyayı ve hadiseyi kendi kabiliyetlerince yorumlarlar. Biz de bulunduğumuz yerden meselelere bakarız. Bunda yadırganacak bir hal yoktur. İnsan ve eşya derece derece yaratılmıştır. İmtihanları derecelerine göredir. Bizim de öyle. Bir değerlendirmeyi paylaşalım. Şimdiki insanların ekseriyetinin bayramın ruhuna kasttettikleri, içini boşalttıkları gibi bir söylem geliştirilmiş veya geliştiriliyor. Fakat bana göre bu doğru bir değerlendirme değildir. Ruhuna kasttedilmiş olan bayram değil, o halet-i ruhiye ile hemhal olanlardır. İçi boşaltılmış olan bayram değil, o bakış ve değerlendirmeye sahip olanlardır. Ne ki bu gibi kimseler bu işin farkında değiller. Çünkü bu bayramlardan mana ve feyz alabilmenin yolu, öncelikle o bayramların ruhu ile muvafık ve de mutabık zinde bir ruha sahip olmaktan geçer. Ölü ve ümitsiz ruhlarda hayır bulamazsın. Evvela bir elektriklenme olmalıdır. İnsan tabiatı malum hallere tabidir. Bu bakımdan zindanla dışarısı arasında ciddi bir fark yoktur.
-7- İnsanlardan bir kısmının gafleti söz konusu olabilir elbet. Fakat böyle olmayanları hesaba katmadan asıl ölçüye varamazsın. Gerçekten imanla doyuma ulaşmış zinde bir ruh ve kamil bir anlayışla bayramı istikbal eden Rabbani bir kesim hep olagelmiştir ru-i zeminde. Bu hizb, bayram’ı, hakkını teslim ederek, karşılar. Bu, bizde de var ve gerçekten dipdiri bir ruhtur. Halklara bayramı istikbal etme şuurunu veren de bu ruhtur. İşte, İbrahim(a)in İsmaili(a)yle yaşadığı onca zorlu ve tehlikeli hadiselere rağmen halkımızın İbrahim ve İsmail isminde ısrar etmesinin sırrı sence ne olabilir? Camiamız başta olmak üzere halkımızın İbrahim ismine rağbeti bence, o büyük ruhu o manevi mesajı aramasından ve onu bulma, kavuşma isteğinden ileri gelmektedir. Kurban bayramı İbrahim ve İsmail olanların bayramıdır. Kurban vermeyi, kurban almayı bilenlerin bayramıdır. Sence zindandaki müminler, dışarıdaki İbrahimlerın İsmailleri olmayı hak etmiyorlar mı? Ya da şöyle söyleyeyim; zindandaki müminler, nasıl yapsalar da İbrahimlerinin İsmailleri olabilirler? Bence, sorunun bu şıkkı tefekkürü hak ediyor.
-8- Dedim ki; bu bayramda, kurban ve feda olma ruhu var. Mesele bu değil. Bunu pek çok kimse bilir. Asıl mesele, bu ruhu edinmek, bu ruhla kuşanmak ve hayatın her zerresini bu ulvi ruhla nakış nakış işlemektir. Bunu da pek çok kimse söyleyebilir; fakat sen söze değil, eyleme bakacaksın. Ben bu halkın kalıbında hareket kabiliyetini görüyorum. Ama İbrahimce bir çıkışı, bir söz eylem ruhunu, diğer bir tabirle bir plan, program ve hareket stratejisini muntazırdır. Bu onun iyi olmayan huyudur; illaki birileri çıkıp onu harekete geçirici ruh üflemeli. Bu da Hatemünnebiyyin Muhammed Mustafa(AS)nın Sünnetini ihya ile olmalı… Çünkü bu projenin temelinde İbrahim(a)ın duası, O’nun ruhu vardır. Her bayram gelişinde zindan bu ruha kilitleniyor, bu mesaja odaklanıyor, dışarısı gibi veya da öyle olmalı.
-9- Ben, her bayram geldiğinde, “acaba, diyorum, ben hangi İsmailimi kurban ettim veya etmişim.” Bu ucu sivri ve keskin bir sorudur. Onu vicdanıma saplıyorum, yani soruyorum. Gerçekten insan kendisini daha iyi bilir. Zindanda olsun dışarıda olsun, insan kendisini başkasından daha iyi bilir. Sen kendini daha iyi bilmez misin? Eğer bu satırlarımı bir bayram vaktinde okuyorsan, bilesinki; bu mülahazalarım, okuduğum harf ve kelimelerden daha taze ve daha canlıdır.
-10- Her bayram zamanında biz üç şey daha isteriz; İslam aleminin intibaha gelmesini, İslam cihad şuuru, hizmet ve hakikatlerinin inkişafını ve insanların hidayetini… Ama bu isteklerimiz istemekle olmuyor. Kurban ve fida gerekir..
Burada bir sıkıntıyla daha karşılaşıyoruz. Çünkü çoğu kez İsmaili ruh olmasına rağmen İbrahimler olmuyor, olmazlar ortalıkta. İsmail; “ Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. Allah’ın izniyle beni sabredenlerden bulursun..” demesine rağmen ve bunun için çabalamasına rağmen, babada İbrahimi ruh bulunamayabiliyor. Bu var yaşıyoruz. Bazen de bunun tersi bir durum. Baba, İbrahimi bir ruhla İsmail arıyor, ta ki kurban etsin. “Yavrucuğum, (der) ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” Ne ki İsmaillerden ses yok, çıkmıyor ve dahası İsmailler yok ortalıkta. Biz dört bir yandan istila ve işgaller altında inim inim inlerken İsmaillerimiz nerede?.. Bu nidaya aklım cevap veriyor; Bugün dün gibi değil, diyor. Bugün çok daha iyi, çok daha güzel müjdeler var diyor…
-11- Dışarıda olduğu gibi içerideki dualarımızda da şunu söyleriz “Ya Rabbi! Sen lütfu kereminle bu bayramı ümmetin uyanışına, İslami hizmet ve hakikatlerin yayılmasına ve dahi insanların hidayetine vesile kıl!” Bu duanın asli manasıyla da hak kulun İbrahim ve İsmailin aynı anda bulunmasıyla mümkün ama eksik kalmasın İbrahim ve İsmailin bulunduğu yerde Hacer de muhakkak bulunmalı. Hacer, bu işin olmazsa olmazıdır. Çünkü Hacer, bütünü tamamlayan parçadır. O parça olmazsa “bütün” eksik kalır. Ondaki muhteşem taat ve teslimiyet ve o muazzam sa’y olmazsa vazife tamamlanmaz ve farz değerinde bir vacib kaybolup gider. Bu paragraf Haceri bir ruhla yetişen bacılarım içindir. Onlara söyle, İbrahim ve İsmaillerden geri durmasınlar. Bu, onlara yakışmaz. Söyle, zemzemi Hacer’in sa’y ettiği yerde aramasınlar; vicdanlarında, ruhlarında ve bulundukları menzilde arasınlar. Onlara yakışan budur. Çünkü bu daha doğru daha netice alıcı olur. Bayramınız mübarek olsun.
-12- Azizim! Benimle beraber;
De ki: Rabbim bana merhamet etsin. Afu mağfiret etsin. Beni bana bırakmasın. Davamda sebat, kararlılık, istikamet ve güzel bir sabır versin.
De ki: Ben za’afımı, fakrımı, aczimi itiraf ediyorum. Rabbim kötü hasletlerimin tamamını yok etsin. En güzel bir ahlak, anlayış ve bakış nasip etsin. Büyük düşünmeyi, kendimi ve nefsi emaremi aşmayı, ümmetin derdine odaklanıp kilitlenmeyi ve Müslümanların dert dünyasında damla olup erimeyi nasib etsin.
De ki: Davamı seviyorum. Davam yegane derdimdir, her şeyimdir; aşk, heyecan, coşku, hayat ve bedenime ruh veren iksirimdir. Davam uğrunda çektiğim ve çekeceğim çile bana haz veriyor, lillahilhamd. Bu sadece Rabbimin yardımıdır. Onun için, diyorum Rabbim bu yardımını ziyade etsin, ta ki davamın derdiyle daha çok yanayım. Odunun yanıp etrafını aydınlattığı gibi ben de yanıp kül olayım, alıp götürerek bir sabah esintisiyle yok olup gideyim. Arkamda aydınlık ve nur kalsın…
De ki: İlahi! Ben aczimi itiraf ediyorum. Bana, aczde kalmış salih ibadına gönderdiğin gibi yardım ve kudret gönder. Ta ki aczimle davama zarar vermemiş olayım.
De ki: İlahi! Fakrımı itiraf ediyorum. Hayatta hiçbir şeye, kendime dahi malik olmadığıma kendim şahidim. Sen veren, ben ise isteyenim. İstiyorum. Lütfu keremini, bol ihsanından istiyorum. Ki davam aleyhinde nefsimin elinde mazeret olmasın. Ve ben davama layıkıyla hizmet edebileyim.
De ki: acz’de boğulmayacak akıl istiyorum. Müstakim işleyecek muhakeme istiyorum. Sağlam ve kuvvetli hafıza istiyorum. Uzun süren ağır imtihanlara karşı sarsılmayacak bir irade huzursuz olmayacak bir ruh, sadece cemaline aşık bir nefis ve İbrahimin kalbi gibi imanla mutmain olmuş bir kalb istiyorum. Rabbim! Ben senin lütfu keremini ve bol ihsanını istiyorum.
De ki: İlahi! Davama ihlasla bağlılığımı o kadar artır ki; onda artık “ben” den hiç bir şey görünmesin. Kötü ve çirkin olan bütün hasletlerimi çiftçinin anızı yakıp kül ettiği gibi et. Taat ve teslimiyetimi o kadar (benden) kayıtsız kıl ki ikisinde “ben” den bir şey kalmasın. O taat ve teslimiyetin içinde ben eriyip akıp gitmiş olayım.
De ki: Allahım! Hiçliğimi ilan ve itiraf ediyorum. Gözlerim bir hayatın nasıl da eriyip gitmek üzere olduğunu görüyor. Gözlerim, taptaza bir gençlikten yavaş yavaş ihtiyarlık alemine dahil olan bu zaifin geçirdiği hallerin tamamına şahittir. Ne yılları durdurabildim ne de et ve kemiğin zayıflayıp yavaşlamasını önleyebildim. Ne hastalıkları savabildim ne de simsiyah sakalıma üşüşen beyazlara engel olabildim… ilahi! Acizliğim zahir… Sen yıkılmaya yüz tutan bu mevziye güç gönder. Za’f ve aczımı davam için enerjiye dönüştürecek büyük vesileler ver. Bana ve bütün müminlere cennetlerini, rızanı ve Cemalini görmeyi ve onlarla sevinmeyi nasib et. Sen Rabbimizsin. Sen her şeye kadirsin…
Amin.
Muhammed Şakir
Tokat T Tipi Kapalı ve Açık Cezaevi