• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
28 Şubat darbe süreci
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Askeri vesayetin öncülüğünde yargı, bürokrasi, medya ve sermaye bileşenlerinin kirli ittifakıyla İslam'ı ve onun yaşamdaki pratiklerini hedef alan 28 Şubat süreci, Türkiye tarihinde kara bir leke olarak duruyor.

Halkın alışageldiği darbelerden farklı olan 28 Şubat, İslam düşmanı bütün kesimlerin seferber edildiği, icrasında sivillerin etkin rol oynadığı bir darbeydi. Bu süreçte dönemin cumhurbaşkanın, muhalefetin, sendikaların, üniversite yönetimlerinin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle İslami kesime yönelik adeta bir cadı avı başlatıldı. Haber etiğini ayakları altına alan kartel medyası da ajitasyon ve manipülasyonlarla darbenin önemli bir ayağını oluşturdu.

Bu karanlık dönemde milyonlarca kişi fişlendi. Başörtülü kız öğrenciler okullarından uzaklaştırıldı. Binlerce memur dindar oldukları için işlerinden atıldı. Tüm kamusal alanda dindarlara yönelik baskı ve zulüm uygulandı. Cunta tarafından oluşturulan Batı Çalışma Grubu (BÇG) tüm kurum ve kuruluşları denetleyerek dindar insanları buralardan uzaklaştırdı.

Darbe sürecinin en vahşi tarafı ise özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşandı. Sadece dindar oldukları için ya da İslami hizmetlerde bulunarak camide Kur'an dersi verdikleri için binlerce kişi gözaltına alındı ve akıl almaz işkencelerden geçirildi. Darbe sürecinin verdiği cesaretle dindarlara karşı öylesine pervasız davranıldı ki çocuklara, kadınlara ve yaşlılara dahi işkenceler edildi. İslam'ın mukaddesatlarına saldırıldı, tesettüre el atıldı, baskın adı altında camilere ayakkabılarla girildi. Dönemin mahkemeleri tarafından özellikle de FETÖ'cü yargıçların eliyle binlerce kişi delillere bakılmaksızın sadece iddialar üzerinden yargılanıp müebbete varan hapis cezalarına mahkûm edildi.

28 Şubat darbe süreci nasıl başladı?

Dindarlara yönelik baskılar cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren süregelse de 28 Şubat darbesine giden süreç kendisini 1990'lı yılların başından itibaren gösterdi. O dönemde Türkiye'de yaşanan ekonomik istikrarsızlık, koalisyonlar, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, halkı yeni bir arayış içerisine soktu. Ekonomideki sorunlar 1994 yılında krize dönüştü. Bu gelişmeler üzerine "5 Nisan Kararları" olarak bilinen ağır ekonomik tedbirler hayata geçirildi.

Süreç içerisinde istikrarlı olarak büyüyen Refah Partisi, Batı dünyasında endişeye neden olurken Türkiye'de de özellikle İslam karşıtı çevreleri rahatsız ediyordu.

Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın çeşitli platformlarda dile getirdiği "İslam Birliği" gibi söylemler, sömürgeci Batı'yı bilhassa siyonistleri korkutuyordu.  Erbakan'ın Türkiye'yi aşıp tüm İslam âlemini kapsayan vizyonu, emperyalist güçlerin Türkiye içindeki uzantılarını harekete geçirmişti.  Tüm karalamalara rağmen Refah Partisi 1994 yılındaki yerel seçimlerde büyük başarı gösterdi, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin belediyelerini kazandı. Refah Partisinin aldığı oylar cunta tarafından Türkiye'nin muhafazakârlaşması, dindarlaşması olarak algılandı ve bu gelişmeler “irtica" adıyla öcüleştirilerek ideolojik bir zemine oturtulmaya çalışıldı.

Refah Partisi, yerel seçimlerde 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı

27 Mart 1994- Refah Partisi, yerel seçimlerde yüzde 19,14 oy olarak 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı. Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı. Millî Görüş geleneğinin ilk kez bu oranda oy alması tüm dikkatlerin bu parti üzerine yoğunlaşmasına neden oldu.

13 Nisan 1994- Erbakan'ın yerel seçimlerden sonra partisine yönelik tepkileri eleştirirken söylediği “Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek.” şeklindeki sözleri uzun süre tartışılan konulardan oldu. Erbakan'ın bu sözleri kartel medyası tarafından farklı alanlara çekilerek ısıtılıp ısıtılıp servis edildi.

27 Aralık 1995- Genel seçimler Refah Partisinin zaferiyle sonuçlandı. Oyların yüzde 21,37’sini alarak sandıktan birinci çıkan Refah Partisi 1969'dan bu yana siyaset sahnesinde olan Millî Görüş geleneğinin ilk kez hükümeti kurma hakkı kazanmasına vesile oldu. Hükümeti kurma görevini alan Necmettin Erbakan, koalisyon için görüştüğü partilerden destek bulamadı ve görevi iade etti. İttifak turları sırasında askerlerin parti liderlerine Refah Partisi ile hükümet kurmamaları yönünde baskı kurdukları iddia edildi. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurmak için seçimlerden ikinci sırada çıkan DYP'nin lideri Tansu Çiller'i görevlendirdi. Çiller'in de başarısız olması sonucu görev Mesut Yılmaz'a verildi. Hükümet krizi devam ederken Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, farklı siyasileri arayarak Refah Partisinin olası koalisyonların dışında tutulmasını istedi.

Erbakan başbakan olunca The İntependent "Osmanlının geri dönüşü" manşetini attı

6 Mart 1996- Baskılar sonucu kurulan ANAP-DYP koalisyonu güvenoyu aldı. Mesut Yılmaz başbakan oldu. Ancak bu hükümet 3 ay iktidarda kalabildi.

28 Haziran 1996- Cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti kurma görevini bir kez daha Necmettin Erbakan'a verdi. DYP ile yapılan pazarlıklar sonucunda, Refah-Yol hükümeti kuruldu. 8 Temmuz'da güvenoyu alan hükümette liderlerin ikişer yıllığına başbakanlık yapacakları kararlaştırıldı. Erbakan'ın başbakan oluşunu İngiliz The İntependent gazetesi "Osmanlının geri dönüşü" manşetiyle okuyucularına servis etti.

10 Ağustos 1996-  Başbakan Erbakan ilk yurt dışı gezisini İran'a yaptı. Ardından Pakistan, Singapur, Malezya ve Endonezya'yı ziyaret etti. Ziyaret sırasında İran’la doğalgaz, petrol ve enerji iş birliği konularında anlaşmalar yapıldı. D8'in temellerini atan bu ziyaretler dünyada büyük yankı uyandırdı. Erbakan'ın Batı yerine Doğu'yu tercih etmesi hükümetin gelecekteki dış siyaseti ile ilgili önemli ipuçları veriyordu. Erbakan’ın özellikle İran ziyareti, ABD ve siyonistlerde büyük rahatsızlık meydana getirmişti.

2 Ekim 1996- Erbakan, Afrika ülkelerini kapsayan ziyaretlerine başladı. Sırasıyla Mısır, Libya ve Nijerya'yı ziyaret eden Erbakan'ın Libya ziyareti, 28 Şubat medyası tarafından sık sık gündeme getirildi.

24 Ekim 1996- Başbakan Necmettin Erbakan’ın davetlisi olarak Çırağan Sarayı’nda bir araya gelen 8 İslam ülkesinin devlet başkanları ekonomik iş birliği konusunda mutabakata vardı. Günümüzde de görevine devam eden D-8 kurulmuş oldu. İçten ve dıştan gelen tüm tepkilere rağmen Erbakan, İslam Ortak Pazarı, İslam NATO Gücü, İslam Dinarı gibi Müslümanları bir arada tutacak, emperyalizme karşı güçlü kılacak projelerden söz etmeye devam etti. Bu projelerin ilk adımı olarak G-7'ye karşı D-8'i hayata geçirmişti.

3 Kasım 1996- Türkiye'de derin devlet yapılanmasını ortaya çıkaran Susurluk'taki trafik kazası meydana geldi. Kazada araç içerisinde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, 'Mehmet Özbay' sahte kimliğini taşıyan, devletin yıllardır kırmızı bültenle aradığı Abdullah Çatlı ve polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ vardı. Kazaya karışan otomobilde çok sayıda silah ve sahte pasaport ile kimlikler çıktı. Skandal, hükümetin ortağı DYP'yi zor durumda bırakırken Refah Partisinin de olaydan olumsuz etkilenmesine neden oldu.

28 Aralık1996- Aczimendiler’in lideri Müslüm Gündüz üzerinden "irtica" haberleriyle gündem uzun süre meşgul edildi. Gündüz'ün evine kameralar eşliğinde yapılan baskın görüntüleri günlerce haber bültenlerinde yayınlandı.

CHP, başbakanlık konutunda verilen iftar yemeği için suç duyurusunda bulundu

7 Ocak 1997- 28 Şubat cuntasının baskısıyla Doğru Yol Partisinden bazı milletvekilleri partilerinden istifa etti. İstifa eden vekillerin gerekçeleri Refah Partisiyle devam etmek istememeleriydi. İstifa eden vekiller daha sonra Demokrat Partiye katıldı.

11 Ocak 1997-  Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Resmi Konutu’nda çeşitli din adamlarını ve kanaat önderlerini iftarda ağırladı. Davetlilerin dini kıyafetleriyle programa katılmaları medyada genişçe yer buldu, askerle hükümet arasında gerilimin artmasına neden oldu.

16 Ocak 1997- CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin ve bir grup milletvekili, Başbakanlık Konutu’nda verilen iftar yemeği için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

17 Ocak 1997- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’dan Genelkurmay Başkanlığında brifing aldı.

26 Ocak 1997- Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları, Gölcük Donanma Komutanlığında, 3 gün devam eden olağanüstü şurada toplandı.

28 Ocak 1997- Danıştay, Bakanlar Kurulunun, memurların çalışma saatlerinin Ramazan ayına göre düzenlenmesini öngören kararnamesini durdurdu. Danıştay, kararnameyi laikliğe aykırı bulduğu için durdurduğunu açıkladı.

31 Ocak 1997- Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Müsteşarı Sönmez Köksal, Cumhurbaşkanı Demirel'i ziyaret etti.  Ziyarette, "Taksim Meydanı'na cami yapılması, başörtüsü meselesi, Ramazan mesaisi" gibi konular hakkında konuşuldu. 

Sincan Belediyesi tarafından Filistin'le dayanışma gecesi düzenlenince ilçeden tanklar geçirildi

31 Ocak 1997- Refah Partili Sincan Belediyesi tarafından Filistin'le dayanışma gecesi düzenlendi. Dünya Kudüs Günü'ne denk gelen bu geceye İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de davet edildi. Programda Filistin intifadasını canlandıran bir tiyatro sergilendi ve çeşitli konuşmalar yapıldı. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız da burada bir konuşma yaptı. Bekir Yıldız yaptığı konuşma nedeniyle 6 Şubat'ta gözaltına alındı. Daha sonra yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından 4 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.  Sincan'daki etkinliği günlerce manşetlere taşıyan cunta medyası hükümeti zor durumda bırakmak için yoğun çaba sarf etti.

4 Şubat 1997- Başbakan Necmettin Erbakan, Sincan'daki etkinlik nedeniyle gerilen ortamı yumuşatmak amacıyla "Biri hataen bir resim asarak bu ülkeyi yıkamaz." dedi. Aynı gün 20 tank ve 15 zırhlı araç Sincan kent merkezinden geçiş yaptı. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, tankların Sincan'dan geçişi ile ilgili olarak daha sonra yaptığı açıklamada "Demokrasiye balans ayarı yaptık." ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Demirel, Sincan'daki olaylar nedeniyle Başbakan Erbakan'a bir "uyarı mektubu" gönderdi.

15 Şubat 1997- Cunta'nın yönlendirmesi ile Ankara'da "Şeriata karşı kadın yürüyüşü" adı verilen bir organizasyon düzenlendi. Yürüyüşe TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı.

24 Şubat 1997- Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı israili ziyaret etti. Karadayı, dönemin israil başbakanı Benjamin Netanyahu ve genelkurmay başkanı Amnon Şahak ile görüştü. Karadayı, Netanyahu'ya "Türkiye ile israil arasındaki ilişkiler her zaman iyi olmuştur. Bundan sonra daha iyi olacaktır." dedi. MGK kararlarından hemen önce israile yapılan bu ziyaret darbenin arkasında israilin olduğu iddialarını güçlendirdi. Nitekim ABD'deki Yahudi lobilerinden “Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü" (JINSA) 28 Şubat bildirisinden bir yıl sonra yaptığı açıklamada Erbakan hükümetini kendilerinin devirdiğini itiraf etmişti.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya: İrtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir

24 Şubat 1997- Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "İrtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir." dedi.

28 Şubat 1997- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplandı. 9 saat süren toplantının ardından 28 Şubat kararları açıklandı. “Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler” başlıklı bildiri, toplam 18 maddeden oluşuyordu. Buna göre; temel eğitim 8 yıla çıkarılacak, imam-hatip okulları meslek okuluna dönüştürülecek, irticai faaliyetlere katıldıkları için TSK’daki görevlerine son verilen askerler belediyelerde istihdam edilmeyecekti. Tüm Kur’an kursları Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullara bağlanacak, tarikatların faaliyetleri yasaklanacak ve bunlarla ilişki içinde olan finans kuruluşları ve vakıflar kapatılacaktı. 28 Şubat kararlarının ayrıntılı düzenlemelerden ziyade çerçeve niteliğinde olması, kararları uygulayacak mercilere geniş bir inisiyatif vermiş, ilgili tüm alanlara askerin müdahalesi için açık kapı bırakmıştı.

4 Mart 1997- Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'tan kararların yumuşatılmasını istedi, aksi halde bildiriyi imzalamayacağını söyledi. 13 Mart’ta Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından MGK kararlarını “imzaladı” şeklinde sunuldu. Ancak 2013’te başlatılan "28 Şubat Post Modern Askeri Darbesi Davası” soruşturmasında Erbakan’ın kararları imzalamadığı MGK tutanakları incelenerek teyit edildi. Kararların açıklamasından sonra işçi ve işveren sendikaları konfederasyonları, 28 Şubat kararlarına destek verdiklerini açıkladılar.

5 Mart 1997- MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Başbakan ile görüşmesinden sonra, 28 Şubat kararları için imzaların atıldığını söyledi. Erbakan, MGK kararlarının uygulanmaması için harekete geçti. Kararların TBMM'de tartışılmasını istedi. Buna karşı TBMM Başkanı Mustafa Kalemli, "MGK kararlarının muhatabı hükümettir. Kesinlikle bunları Meclis'te tartıştırmam." diyerek safını belirledi.

7 Mart 1997- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, MGK kararlarının arkasında olduğunu göstererek söz konusu kararların uygulanmaması durumunda uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.

Binlerce Kur'an kursu ile dini eğitime ağırlık veren dernek ve vakıf kapatıldı

12 Mart 1997- 28 Şubat kararları doğrultusunda ilk olarak Ankara'da 3 Kur'an kursu kapatıldı. Daha sonra baskılar tüm ülkeye yayılarak binlerce Kur'an kursu ve dini eğitime ağırlık veren dernek ve vakıf kapatıldı.

22 Mart 1997- Millî Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerini de kapsayan bütün orta okulların aşamalı olarak kaldırılması yöntemi üzerinde durulduğunu açıkladı.

25 Mart 1997- Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, Refah Partisini MGK kararlarına gösterdiği tepkilere cevap olarak "Burada alınan kararlar, herkesin riayet etmesi gereken kararlardır." diyerek MGK'nın, hükümetin ve Meclisin üzerinde mercii olduğuna işaret etti.

31 Mart 1997- 28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısı yapıldı. Toplantıdan sonra açıklamada bulunan Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, laiklik karşıtı akımlarla mücadele etmenin TSK'nın birinci önceliği olduğunu ifade ederek "İlk hedef irticadır." dedi.

4 Nisan 1997- Darbe sürecinde hükümet karşıtı tavırlarıyla dikkat çeken TÜSİAD darbecilere açık destek verdi.  TÜSİAD Başkanı Muharrem Kayhan, yaptığı açıklamada "MGK sivillerin boşluğunu doldurdu." dedi.

Fetullah Gülen, Refah-Yol hükümetine "Emaneti iade edin, çekilin!" çağrısı yaptı

16 Nisan 1997- FETÖ lideri Fetullah Gülen, katıldığı bir televizyon programında 28 Şubat darbesini destekledi. Gülen, MGK kararları için “İslami usullere göre değerlendirildiğinde bu bir içtihattır. Hata yapsalar bile sevap alırlar." dedi. 18 Nisan'da Hürriyet gazetesinin manşetinde Gülen'in Refah-Yol hükümetine çağırısı yer aldı. Gülen, "Emaneti iade edin, çekilin!" diyordu. Gülen daha sonra çıktığı bir televizyon programında ise cuntacıları överek "Asker daha demokrat." ifadelerini kullandı.

17 Nisan 1997- 28 Şubat sürecinin verdiği cesaretle haddini aşan Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in konuşması sırasında Başbakan Necmettin Erbakan'a küfür ettiği konuşması medyaya yansıdı.

14 Mayıs 1997- 28 Şubat kararları doğrultusunda Kılık Kıyafet Kanununa aykırı hareket edenlere karşı operasyonlar başladı. Tesettüre uygun giyinenler baskı altına alındı. Cübbe giyip sarık takanlar kamu kurumlarına alınmadı. Aileleri tesettürlü olan askerler büyük baskıya ve tecride maruz kaldı.

Yargıtay Başsavcısı, Refah Partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine başvurdu

21 Mayıs 1997- Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine başvurdu. Türkiye'nin iç savaşa sürüklendiğini belirten Savaş, Refah Partisinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu savunarak kapatılmasını talep etti.

27 Mayıs 1997- Olağanüstü toplanan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla 161 subay ve astsubay terfi beklerken sebep gösterilmeden ordudan atıldı.  Bu askerler ya namaz kıldıkları için ya da eşleri başörtülü oldukları için fişlenerek ordudan atıldı. Bu fişlemeler Batı Çalışma Grubu adı verilen illegal bir yapı tarafından yapılıyordu.

7 Haziran 1997- Genelkurmay Başkanlığı, sözüm ona irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği bazı firmalara ambargo koydu.

10 Haziran 1997- Genelkurmay Başkanlığına çağırılan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyelerine brifing verildi.

11 Haziran 1997- Genelkurmay Başkanlığında basın mensuplarına brifing verildi. Kendi programlarının her alanda uygulamaya girmesi için kamuoyunda baskı oluşturmak isteyen 28 Şubat cuntası daha sonra rektörler, STK temsilcileri gibi kesimlere de brifingler verdi. Brifinglerde Refah-Yol hükümeti hedef gösterildi.

Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti

18 Haziran 1997- Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. Erbakan, istifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu söyledi.

19 Haziran 1997- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini teamülleri göz ardı ederek TBMM'de çoğunluğu olan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi.

30 Haziran 1997- 28 Şubat cuntasının direktifleri doğrultusunda Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümetini kurdu. Yeni hükümeti sıkı markajda tutan asker, 28 Şubat kararlarının uygulanması için İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay arasında "Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma" (EMASYA) protokolünü imzalattı. Bu protokolle askerin sivil bürokrasiyi kontrol etmesinin önü açıldı.

17 Ağustos 1997- ANASOL-D Hükümeti 8 yıllık zorunlu eğitim yasasını TBMM'den geçirdi. Bu yasanın amacı, imam hatiplerin orta kısmının kapatılması ve Kur'an kurslarına katılım yaşının ortaokulu bitirme yaşı olan 14’e çekmekti. Bu yasanın çıkarılış sürecinde gelen tepkilere aldırış etmeyen Başbakan Yılmaz, "Siyasi hayatıma mal olsa da bu yasayı çıkaracağım." dedi

Başörtülü öğrenciler ikna odalarında başlarını açmaları için baskı gördü

7 Ekim 1997- İstanbul Üniversitesi başörtülü öğrencilerin kayıtlarını yapmadı. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter'in öncülük ettiği ikna odalarında başörtülü öğrenciler başlarını açmaları için baskı gördü.

17 Aralık 1997- İsmail Alptekin başkanlığında Fazilet Partisi kuruldu. Fazilet Partisi, Refah Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma ihtimali üzerine kuruldu.

16 Ocak 1998- Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Konu ile ilgili açıklamada bulunan dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, partinin “laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle kapatıldığını söyledi. Refah Partisinin kapatılmasının ardından bağımsız kalan milletvekilleri Fazilet Partisine katıldı.

21 Nisan 1998- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Aralık 1997'de Siirt mitinginde okuduğu şiir sebebiyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Erdoğan'ın aldığı hapis cezasından sonra Hürriyet gazetesi " Muhtar bile olamayacak" manşetini attı. Erdoğan belediye başkanlığını bırakarak 26 Mart 1999'da cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999'da tahliye oldu.

9 Haziran 1998- İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulunda sınava girmek isteyen tesettürlü öğrenciler polis zoruyla okuldan çıkarıldı. Aynı üniversitenin Fen Fakültesinde 11 tesettürlü öğrencinin mezuniyetlerine bir hafta kala üniversite ile ilişikleri kesildi. Takip eden günlerde değişik üniversitelerde ve liselerde başörtülü öğrenciler sınavlara alınmadı.

Cami yapımını kısıtlayan yasa yürürlüğe girdi

24 Haziran 1998- Millî Eğitim Bakanlığı, 3 bin 500 öğretmeni başörtülü oldukları için görevden aldı.

2 Ağustos 1998-  Cami yapımını kısıtlayan yasa yürürlüğe girdi.

9 Temmuz 1998- Milli Askeri Stratejik Konsepti (MASK) değişti. "Yeşil sermaye" olarak adlandırdıkları İslami kesime ait şirketlere karşı kampanyalar başlatıldı.

9 Ağustos 1998- 28 Şubat'ın figürlerinden İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, üniversitelerde kılık-kıyafet yasağını serbest bırakan 2547 sayılı Kanun’un ek 17'nci maddesini üniversitenin mevzuat kitabından çıkarttırdı.

11 Ekim 1998- Başörtüsü yasağına karşı Türkiye genelinde eylemler yapıldı. Eylemlere müdahale eden polis 600 kişiyi gözaltına aldı.

26 Kasım 1998- İlahiyat fakültelerinde de başörtüsü yasaklandı.

11 Şubat 1999- İrticai faaliyetleri izlemek için emniyet müdürlerinden 20'şer kişilik izleme birimleri kuruldu.

6 Nisan 1999- FP lideri Recai Kutan imam hatiplerde okuyan 500 bin öğrenciden 150 bin öğrenci kaldığını söyledi.

18 Nisan 1999- Türkiye'de erken genel ve yerel seçimler yapıldı. Hiçbir parti tek başına iktidar olacağı çoğunluğu yakalayamadı.

3 Mayıs 1999- Merve Kavakçı'nın Mecliste başörtülü olarak yemin etmesi engellendi. Bülent Ecevit Mecliste yaptığı konuşmada Merve Kavakçı'yı kastederek "Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!" dedi.

Kur'an-ı Kerim'in 12 yaşından önce öğrenilmesi yasaklandı

31 Mayıs 1999- Malatya'da görülen başörtüsü davasında sanıklar hakkında idam cezası talep edildi.

23 Temmuz 1999- Kur'an-ı Kerim'in 12 yaşından önce öğrenilmesinin yasaklanması ile ilgili kanun tasarısı DSP, ANAP ve MHP oylarıyla kabul edildi.

25 Ağustos 1999- İstanbul Valiliği, deprem mağdurlarına yardım eden Mazlum-Der ve İHH gibi sivil kuruluşların hesaplarına el koydu.

4 Eylül 1999- Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu "28 Şubat bir süreçtir. İrtica tehdidi bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecek." dedi.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı Kıvrıkoğlu tarafından söylenen bu söz, 28 Şubat'la ilgili mağduriyetler gündeme geldikçe akıllara geliyor. Özellikle 28 Şubat sürecinde uyduruk delillerle ağır cezalar verilen mahkûmların yeniden yargılanma taleplerinin reddedilmesi başta mağdurların aileleri olmak üzere toplumun önemli bir kısmını derinden yaralıyor. (Raif Acar – İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir