• DOLAR 32.399
  • EURO 34.864
  • ALTIN 2400.75
  • ...
Sorunların Çözümünde Mustazaflar Hareketinin Rolü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Muhammet Şerif / Haber - Yorum

Ülkemizdeki her yeni başlangıçta, yıllardır konuşulan ama bir türlü çözüme kavuşturulamayan "Kürt meselesi" bir kez daha gündeme gelmekte ve "çözümü nasıl olmalı, nelere dikkat edilmeli, çözüm için kimler muhatap alınmalı" soruları ve benzeri sorularla da nihai sonuca gidilmeye çalışılmaktadır. Tabi Kürt meselesiyle birlikte "terör sorunu ve çözümü" de konuşulmakta ve irdelenmektedir.

Kürt meselesi, Ak Parti 4. Olağan Kongresi sonrasında da en fazla konuşulan konularında başında geldi. Başbakan Erdoğan’ın kongrede Kürt meselesiyle ilgili, istenilen ve beklenilen bir konuşma yapmaması, konunun daha fazla konuşulmasına/eleştirilmesine ve gündemde kalmasına sebep oldu. Ki kongrenin üzerinden günler geçmesine rağmen, halen Başbakan Erdoğan’ın Kürt meselesiyle ilgili söyledikleri konuşulmakta ve tartışılmaktadır.

Öncelikle Kürt meselesinin gündemde kalmasını ve tartışılmasını olumlu bulduğumu, ayrıca da yılardır dile getirdiğimiz Kürt sorunu ve terör/PKK sorununun ayrı olduğu gerçeğinin kamuoyu ve yetkililer nezdinde de idrak edildiğini görmenin "memnun edici" ve "umut verici" bir durum olduğunu belirtmek isterim. Zira bilinmelidir ki, Kürt meselesi ve terör sorununu ayrı ayrı değerlendirmek, çözümün daha çabuk gelebileceğine yol açacaktır.

Ancak geride bırakılan son 10 yılda bu gerçek gözlerden ırak tutuldu. Ak Parti hükümeti, Kürt meselesinin çözümü yolunda yanlış politikalar izledi. Bir halkın topyekûn temsiliyetini, o halkın inancına tamamen zıt kişi ve kurumlara verdi. Gizli yerlerde "derin görüşmeler" yaptı. ‘Terör örgütünün temsilcileriyle asla masaya oturmayız’ söylemini unutup, "üçüncü şahıslar"ın da olduğu masalarda, seçim öncesinde "eylemlere ara" anlaşmasına vardı.

Ak Parti hükümeti Kürt meselesi çözümünde yanlışlar yaptıkça, terör sorunu daha bir arttı. Kürt meselesi ve terör sorunu aynı anda ve aynı yöntem ve stratejilerle çözülmeye çalışıldıkça, malum örgüt eylemlerini her geçen gün fazlalaştırdı. İdeolojisi gereği, İslami değerlere saldırdı, yaktı, yıktı, kaçırdı. 2002 öncesindeki terör sorunu 2012’yle mukayese edildiğinde, mağdur edilenlerin ve hayatını kaybedenlerin sayılarının çokluğu ortaya çıktı.

Ak Parti hükümeti, Kürt meselesinde sadece malum kesimi muhatap alıp yanlış politikalar izlemeye devam ettikçe, malum kesiminde istek ve talepleri arttı. Ölüm ve mağduriyetler çoğaldı. Hayatını kaybedenlerin çocukları kin ve intikam hırsıyla büyüdü. Birileri dağa çıkmayı dava edinirken/özgürlük ve kurtuluş bilirken, birileri de askerlik yapmamak için çeşitli yollara tevessül etti. Tabi her iki durumda da, analar ağladı gözyaşları dinmez oldu.

Ak Parti hükümeti zamanında Kürt meselesi çözümünde yapılan yanlışlardan en önemlisi de, asıl muhatap alınması gereken "mütedeyyin kesim"e karşı yapılan zulüm ve hukuksuzluklar oldu. Doğu ve güneydoğu başta olmak üzere yurdun birçok yerinde, Hakk’ın rızasını halka hizmette bilen İslami sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları sosyal ve kültürel faaliyetler suç sayıldı. Yöneticilerine, vicdanlı ve imanlı yüreklerin kabullenmesinin çok zor olduğu cezalar verildi.

Müslüman halkın, İslami sivil toplum kuruluşlarına gösterdiği teveccühü kırmak ve müdavimlerini korkutmak/gözdağı vermek için operasyonlar yapıldı. Şafak vaktinde, alınların secdede, dillerin Rabbe münacatta olduğu bir demde evlere helikopterle baskınlar yapıldı. Minnacık savunmasız yavruların başına silahlar dayatıldı. İrşadı şiar edinmiş âlim ve hocalara, yaşlı olmalarına bakılmaksızın hakaretlerde bulunuldu, ellerine kelepçeler vuruldu.

İslami çizgide faaliyet yürüten gazete, dergi ve yayınevleri de bu baskınlardan nasibini aldı. Halkı aydınlatmayı, karanlıkları nura çevirmeyi, Allah ve Resulünü sevdirmeyi ilke edinmiş bu kurumlar didik didik arandı. Bilgisayarlarına, haber dokümanlarına, kitap ve çıktılarına el konuldu. Tek amaçları, rıza-i ilahi olan yöneticileri gözaltına alındı. Haksız ve hukuksuz bir şekilde dokuz ay cezaevlerinde tutuldu. Çeşitli itham ve iftiralar ile karşılandı.

Şex Said ve 47 arkadaşının idam edilişinin 86. Yıldönümünde basın açıklaması yaptıkları ve bu açıklamayı Kürtçe okudukları gerekçesiyle, hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeyi sevda edinmişler hakkında soruşturma açıldı. Davada elle tutulur bir isnat olmadığı için, her defasında ertelendi. Mütedeyyin insanlar boşuna bekletildi. Savunma hakkı ve özgürlükleri kısıtlandı. Başkalarına tanınan haklar ve gösterilen tahammül mütedeyyinlere gösterilmedi.

Üniversitelerdeki başörtü mücadelesini ilköğretime taşıyan nur yüzlü fidanlar, okul idarecilerinin ve laik öğretmenlerin hışmına uğradı. Birçoğu sınıflara alınmayıp, uzak okullara sürgün edildi. Kimi, Milli Eğitim Bakanı tarafından marjinal ilan edildi. Kimisi de, devletin himayesine alınma ile tehdit edildi. Kızının başörtüyle okula devam etmesini isteyen, destek veren ve bu konuda gerekli adımları atan anneler, 2 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı.

Allah’ın aziz davasının ağır yükünü hiçbir dünyevi karşılık beklemeden yüklenen "dava adamları"na çeşitli suçlar isnat edildi. Küçük yaşlarda olmalarına bakılmaksızın çok büyük ve ağır cezalar verildi. Cezaevlerinde ölümcül hastalıklara yakalandılar. Adli raporlar görmezden gelindiği için ölümü cezaevlerinde karşıladılar. Geride kalan arkadaşları da rahat etmedi, her biri ülkenin ayrı yerlerine "sevk" adı altında "sürgün" edildi.

Ak Parti hükümeti zamanında mütedeyyin Kürtlerin şahsında dindarlara yapılan bu zulümlere, haksızlıklara ve hukuksuzluklara siyasi platformlarda hiçbir kişi, kurum veya hiçbir "siyasi parti" destek çıkmadı. Mütedeyyinlerin evleri, işyerleri, gazeteleri dergileri baskınlara uğrarken hiçbir "siyasi oluşum"dan ses çıkmadı. Fakir ve muhtacın umudu durumundaki İslami STK’ların kapılarına kilit vurulurken, hiçbir siyasi hareket bu konuyu "siyasi arena"da tartışmadı.

Çocuğunun başörtülü okula gitmesine destek verdiği için ceza alan ebeveynlerin sıkıntılarını hiçbir "siyasetçi", ‘halkın sıkıntısı benim sıkıntımdır’ diye dertlenmedi. Şex Said’i yâd etmek ve bu konuda halkı bilgilendirmek/bilinçlendirmek için basın açıklaması yapanların aldığı cezadan sonra, hiç kimse "meclis kürsüsü"nde ya da "belediye meclisi"nden bu konuyu gündeme getirmedi. Allah’ın davasına hizmeti şiar edinmiş dava adamlarının aldıkları hapis cezalarını, bu da yetmez gibi sürgüne gönderilmelerini hiçbir parti lideri "grup toplantısı"nda dile getirmedi.

Mütedeyyin kesimin maruz kaldığı tüm bu sıkıntılardan sonra destek veren, kınayan, protesto eden, lanetleyen, gündemin ilk sırası yapan, internet sitelerinde ve gazete köşelerinde gündem yapan, yaşanılanları yazılı ve sözlü olarak dile getiren, basın açıklamaları ve dev mitinglerle telin edenler; İslami hassasiyetiyle tanınan kişiler, gazeteler, kurumlar ve genellikle de İslami STK’lar idi. Yani yapılan bu haksızlık, hukuksuzluk ve zulme imkânlar dâhilinde en fazla karşı çıkan İslami STK’lardı. Ancak İslami STK’ların tepkisinin etkisi ise sınırlı idi.

Tüm bu dile getirilenler gösteriyor ki, siyasi platformlarda, siyasi parti nezdinde ve siyaset arenasında mütedeyyin Kürtler başta olmak üzere tevhidi düşünceye sahip Müslümanları temsil eden, sorunlarıyla hemhal olan, haklarını savunan hiçbir siyasi oluşum/hareket/parti maalesef yok. Bugünlerde parti tüzüğünü ve programını sonlandırma çalışmalarına hız veren "Mustazaflar Hareketi" bu boşluğu doldurabilecek bir tecrübeye ve birikime sahiptir. Zira mütedeyyin halk, "Mustazaflar Hareketi"nden ve kurulacak "Mustazafların Siyasi Partisi"nden çok şey beklemektedir. Dolaysıyla Mustazaflar Hareketi, mütedeyyinlerin sorunlarını çözme konusunda "aktif roller" üstlenmeli, özellikle de Kürt meselesinin mutlak çözümü için de şimdiden "inisiyatif almalı"dır.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir