Bir Yayıncının Dilinden Türkiye`deki Toplumsal Değişimin Fotoğrafı
Basılan kitaplar toplumsal dönüşümün işaretleridir. Son 50 yılda Türkiye`deki değişim ve dönüşümü İslami yayın piyasasının eskilerinden Gonca Yayınevi Sahibi Hasan Başpehlivan ile konuştuk....
Türkiye son 50 yılda büyük bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşümün en belirgin hissedildiği alanlardan biri de İslami yayın piyasası oldu. Yayın piyasasında yaşanan değişimi 1965’ten bu yana yayıncılık yapan Gonca Yayınevi Sahibi Hasan Başpehlivan ile konuştuk. 60’lı ve 70’li yıllarda yayıncıların bilinçli ve hizmet amaçlı kitap bastıklarını söyleyen Başpehlivan, bugün artık ticari çıkarların ön plana çıktığını vurguladı. Bu değişimde toplumun yozlaşmasının büyük etkisinin olduğunu dile getiren Başpehlivan, “Dünün solcusu ve Müslümanı bugün yok. O günlerde herkes okuyor kendini geliştiriyordu. Toplum okumaya açtı. Ancak bugün maalesef kimse okumuyor. Toplum büyük bir dönüşüm geçirdi” dedi. İşte yaptığımız röportajın ayrıntıları…
İslami yayın piyasasının eskilerindensiniz. Yayıncılığa nasıl başladınız, yayıncı olmaya neden karar verdiniz?
Askerde kimse namaz kılamazken ben eğitim alanının ortasına seccademi serer namazımı kılardım. Bundan dolayı herkes bana saygı gösterir ve kimse bana dokunmazdı. Alay komutanı Hasan’ım diye bana sarılıyordu. Çok sevildiğim için askerden sonrası için bana iş ayarlamışlardı. 1965 yılında askerlik de bitince bana ayarlanan iş için İstanbul’a gidecektim. İstanbul’a giderken Ankara’da abimle karşılaştım. Abim İslam mecmuasının İstanbul mümessilliğini yapıyordu. Ayrıca İstanbul’da Bahar Yayınevinin sahibiydi. O dönem Ferit Develioğlu’nun çıkardığı Osmanlıca-Türkçe Lugatı’nın İstanbul bayiliğini almış ve kitapları İstanbul’a götürüyordu. Abime kitapları getirmesi için yardım ettim, kitapları taşıdım ve İstanbul’a doğru yola çıktık. Otobüste bana İstanbul’da ne yapacaksın, diye sordu. Ben de ben kendime bir iş buldum, dedim. Abim, benim de adama ihtiyacım var, gel beraber çalışalım dedi. Ben Abime ‘Sen benim hukukumu korursan ben seninle çalışmayı tercih ederim’ dedim. Abim de, tamam gel ortak olalım, dedi ve öylece yayın piyasasına girmiş oldum. Daha sonra 1980’de abimden ayrılarak Gonca Yayınevini kurdum. O gündür bugündür yayıncılıkla uğraşıyorum.
İstanbul’un en eski kitapçılar çarşısı Beyazıt’taki Beyazsaray kitapçılar çarşısıydı ve siz de bu çarşının eskilerindensiniz.
Doğrudur. Aslında Beyazsaray kitapçılar çarşısının ilk İslami kitap satan yayıneviyim. 1980’de abimle ayrıldıktan sonra Gonca Yayınevini kurdum ve Beyazsaray Kitapçılar çarşısına yerleştim. Buradaki çalışma hayatıma başladığımda tek İslami yayıncı bendim. Geri kalan diğer yayıncıların hepsi sol kesim yayıncılardı. Daha sonra İslami yayınevleri Beyazsaray Kitapçılar çarşısına gelmeye başladı ve bir zaman sonra Beyazsaray kitapçılar çarşısının tamamı İslami yayınlar basan yayınevleri ile doldu. Taki 28 Şubat sürecine kadar.
BİLİNÇLİ OKUYUCU YOK
O dönemlerde kitap satışları nasıldı. Ne tür kitaplar yayınlıyordunuz?
1965 yılında yayıncılığa başladığımızda 11 tane yayıncı vardı. Ama o zaman yaptığımız işlerin binde birini bugün yapamıyoruz. O zaman müthiş bir susamışlık dönemiydi. Her gün 30-40 koli kitap gönderiyordum Türkiye’nin değişik illerine. Okuyucu da vardı. O dönemlerden hep tercüme eserler satıyorduk. Telif hakkı olan kitaplar yoktu. Sonradan telifler çıkmaya başladı. O günlerde kitap ve okuyucu sayısı azdı. Bugün sadece İstanbul’da 2 binin üzerinde kitapçı var ve her biri de 300-500 kitap basıp satıyor. Ama şuurlu bir okuyucu yok.
Şuurlu bir okuyucunun olmadığını nasıl anlıyorsunuz?
O günlerde biz bastığımız her kitapla ilgili tenkitler alırdık. “Kitabın falan sayfasından falan satırında şu ne demek istiyor. Ben burayı anlayamadım” derlerdi. Biz de cevap veriyorduk. Eğer orada bir yanlışlık da varsa düzeltiyorduk. Teşekkürler, tebrikler alırdık. Ama şimdi aşağı yukarı 15 senedir bastığımız kitaplarla ilgili bir tenkit bile gelmedi. Hâlbuki tenkit edilebilecek kitaplarımız var. En azından harf ve kelime hatası olan kitaplarımız var. Ama uzun zamandır “şu kitapta şu yanlış var” diyen kimse çıkmadı.
Bugün maalesef kitaplar okunmak için alınmıyor. Alıp kütüphanelerine bırakıyorlar. Hele hele bir zamanlar metreyle ve iple ölçü alıp bize gelip ‘bana şu kadar kalınlıkta, bu kadar uzunlukta ciltli kitap lazım’ diyenler oluyordu. Biz bunları yaşadık ve bu şekilde kitap sattık.
TOPLUMDA BÜYÜK BİR DEĞİŞİM VAR
Peki, siz bu dönüşümü nasıl görüyorsunuz?
Toplumda müthiş bir değişim var. Müslümanın Müslümanlığından bir şey anlayamıyorum. İnsanlar zenginleştikçe dinden uzaklaşıyor. O zaman Allah için koşturan gençlerin birçoğu bugün zengin insanlar olmuş. O zamanlar onları arayıp falan yere yardım edin, bir öğrenciye burs verin dediğimde tamam diyorlardı. Şimdi onlar ‘boş ver onlar da çalışsın, kazansın’ diyorlar. Bunun sonu nereye varır bilemiyorum. O günkü sıkıntılar bugün yok. Bugün kimse çile çekmek istemiyor. Karakollara düşmek istemiyor. O zamanlar ben de polisten korkardım. Bir iki defa karakola götürüp beni dövdükten sonra korkum geçti. Ondan sonra bir şey olunca ben de onlara karşılık veriyordum. Ne oluyor bu millete, çözmesi zor. Millet zenginleştikçe Allah’ı unutuyor.
O zaman İslami yayıncılık yapmanın birçok zorluğu vardı. Birçok kitabın basılması yasaktı. O zaman Müslümanlar bir araya gelince hemen yakalanıp karakola götürülüyorlardı.
ÜÇUK’A YÖNELİK BOMBAYI KİTABIN İÇİN`E KOYMUŞLAR
Peki, başınızdan geçen bir olay var mı?
Bahriye Üçok’a suikast yapılınca bizim ‘Adap’ diye bir kitabımız vardı. Bombayı onun içine koymuşlar. O kadın ölünce kitap tamamen yanıyor. Gonca yayınevi yazan kısım yanmıyor. Olaydan bir iki gün sonra ikindi namazı için camiye gittim. Dışarı çıktığımda üç dört polis üstüme çullanıp beni yakalayıp hemen ellerimi arkaya kelepçelediler. Ben ne oluyor, dedim. Dinlemediler. Beni arabaya koyup Gayrettepe’ye götürdüler. Emniyet amiri soru soruyor, bu kitabı kaç senesinde bastın diye sordu. On yıl önce dedim. Kaç tane bastın diye sordu, üç bin tane dedim. Bana dedi ki, bu üç bin tane kitabı nereye ve kime sattığını tek tek istiyoruz. Benim de kafam attı, el işaretiyle deli misin gibi hareket yaptım. Çabuk bunu götürün, başıma bela olacak, çıkarın, dedi. Beni dışarı çıkaran polis iyi ki öyle yaptın yoksa senden para sızdırmaya çalışacaktı, dedi.
“SİLAHLI SALDIRIYA UĞRADIM”
Ayrıca gençlik yıllarımda akıncıydım. Hem solcularla hem de ülkücülerle tartışırdım. Çok kavgalarımız oldu, bir kez de silahlı saldırıya uğradım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin arkasında ülkücüler çapraz ateşe aldılar beni. Omuzumdan yaralandım. Ama öldürmeyen Allah öldürmüyor işte. O olaydan sağ salim kurtuldum.
Dünden bugüne İslami yayın piyasasında bir değişim oldu mu?
Yayın piyasasında geçmişte çok sıkıntılar yaşandı. Bugün birçok yayınevi çok kaliteli kitaplar basıyorlar. Yine bugün çok ciddi miktarda kaynak eserler mevcut. Ancak şöyle bir durum da söz konusu, geçmişte kitaplar ihtiyaç için basılır ve ihtiyaç için satın alınırdı. Yayınevleri bastıkları kitapları hizmet ve tebliğ amaçlı görürler, çıkardıkları her kitap için büyük hassasiyet gösterirlerdi. Kitapların da bir ağırlığı vardı. Ama bugün yayınevleri ticari çıkarlar güdüyor. Bundan dolayı bugün kitap basımına hizmet diyenlere bozuluyorum. Çünkü bugün kitap basmanın hizmeti kalmadı.
EN ÇOK YEMEK KİTAPLARI SATILIYOR
Bugün en çok ne tür kitaplar satılıyor, okuyucu ne tür kitaplara rağbet gösteriyor?
Piyasada daha çok rağbet gören kitaplar roman tarzı kitaplar. Fikir kitapları pek fazla gitmiyor. Ayrıca en çok satılan kitaplar yemek, rüya ve dua kitaplarıdır. Geçmişte en çok satılan kitaplar fikir kitaplarıydı. En çok fikir kitapları da Doğu’da satılırdı. Biz ne zaman Anadolu’ya kitap götürsek doğuda fikir ve tercüme kitaplarımızı boşaltıp gelirdik. Tabi her bölgenin okuma potansiyeli farklıydı. Mesela Karadeniz’e kitap götürdüğümüzde yarısı fikir kitabı yarısı roman tarzı kitaplar olurdu. Bugün birçok şey değişti ama bölgelere gönderdiğimiz kitap türleri değişmedi. Bugün doğuya hala fikir kitapları gönderiyoruz. Yani en çok fikir kitapları doğuda okunuyor.
Bugünün gençliğine neler tavsiye edersiniz?
Ben zamane gençlerine bakıyorum ve çok üzülüyorum. Bana göre her genç okuduğu Kur’an’ı en azından anlayabileceği kadar Arapça bilmelidir. Ben bu tavsiyeyi kendi çocuklarıma da çok yapıyorum. Bu çok önemlidir bir Müslüman için. Bakın bugün bütün aileler çocuklarına Kur’an okumasını öğretiyor ama Kur’an okumasını bilen gençlerimiz çok basitinden bir ihlas suresinin bir Fatiha suresinin manasını bilmiyorlar. Bu da çok acı bir durum.
Ayrıca yine ben tesettürlü kızlarımıza çok üzülüyorum. Kitapevine geliyorlar görüyorum. Güya tesettürlü, İslami kıyafet giymiş ama bir erkekle kol kola. Bu gençlere ne oluyor, ben anlamakta güçlük çekiyorum. Bütün resmi kurumlarda allı pullu giyim tarzları, adı tesettürlü ama bakıyorsunuz vücut hatlarının hepsi ortada. Nedir bu diyorsun, Müslümanım diyor. Peki, bunun neresi Müslümanlık.
Yozlaşan, bozulan gençlik elden gitmeden gençliğimize sahip çıkmamız lazım. Bu noktada gençlerin bir şekilde kitap okuması, kendini yetiştirmesi ve geliştirmesi lazım. Gençlerin çok uyanık olması da gerekiyor. Böyle bir Müslümanlık isteniyordu ve maalesef oldu. Gerek dış güçler gerek iç güçler bunu maalesef başardılar. Bu oyunu bozmak için çok okumak lazım.
Toplumda müthiş bir değişim var. Müslümanın Müslümanlığından bir şey anlayamıyorum. İnsanlar zenginleştikçe dinden uzaklaşıyor. O zaman Allah için koşturan gençlerin birçoğu bugün zengin insanlar olmuş.