"El Benna İslam ümmetinin derdiyle dertlenirdi"
Mısır El-Ezher ulemasının öncü isimlerinden ve Müslüman Kardeşler eğitim sorumlusu Şeyh Abdülhalık Eş-Şerif, "Hasan El Benna tefrikalardan uzak durarak İslam ümmetin derdiyle dertlenirdi." dedi.
Şehadet yıl dönümü münasebetiyle Hasan El Benna hakkında bilinmeyen birçok özelliği İLKHA’ya anlatan Mısır El-Ezher ulemasının öncü isimlerinden ve Müslüman Kardeşler eğitim sorumlusu Şeyh Abdülhalık Eş-Şerif, El Benna’nın tefrikalardan uzak durarak İslam ümmetin derdiyle dertlendiğini söyledi.
El Benna'nın ilmin olduğu bir evde terbiye gördüğünü belirten Abdülhalık, babası Ahmet Abdurrahman El Benna’nın birçok hadis kitabından 30 binden fazla hadisi düzenlediğini ve bunları şerh ettiğini belirtti.
El Benna'ya "Hasan" isminin verilmesini anlatan Abdülhalık, "Dikkat edilmesi gereken acayip olan bir durum vardır ki, o da babası Abdurrahman El Benna’nın, Ahmed bin Hanbel’in Mesned'ini şerh ettiği esnada son hadisin şerhini yaparken biri içeri girer ve Abdurrahman El Benna’nın bir oğlunun olduğu müjdesini verir. Tabi o esnada şu hadisi şerh etmektedir: 'Hasan'ın, Ebu'l Hasan’dan rivayet ettiği bir hadisi şerifte Allah resulü şöyle buyurmuştur: Babanın evladına vereceği hediyeler arasında güzel ahlaktan hayırlısı yoktur.' Ona ne ad vereceğini sorduklarında adı 'Hasan' olsun, demiştir." ifadelerini kullandı.
El Benna’nın henüz çocuk yaşta bazı güzel yönlerinin ortaya çıktığını belirten Abdülhalık, şunları aktardı:
"Hasan El Benna, henüz 4 yaşındayken sabah namazı vakti yaklaştığında evinden çıkar ve müezzinleri uyandırmaya giderdi. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bir fazilettir. 7 yaşında birinci sınıfa giderken insanları güzel ahlaka çağırmak için okulda adı 'Övülen Ahlak' olan bir dernek kuruyor. Okulun öğrencilerine, yalan söyleme yasağı getirmişti. Yalan söyleyenin cezası da bir 'millim' (Mısır'da dönemin parası) ödemekti. Bu millimlerle Nil Nehri'nin sahile sürüklediği ve sahibinin bulunamadığı bir ceset için kefen almış ve onu defnettirmiştir. İkamet ettiği köy, Nil Nehri kıyılarındaydı. Ve insanları Nil Nehri'nin karşısına taşıyan kayıkçılar vardı. Bu kayıkçılardan birinin kayığının önüne çıplak bir kadının heykelini koyduğunu görür. Ona gider ve bunun haram olduğunu söyler. Adam onu dinlemez. Hasan El Benna da bunun üzerine polise gider ve onunla konuşarak helal ve haramı anlatır. Polisi onunla gelmeye ikna eder ve kayığına kadın heykeli asan o adama heykeli kırdırtır."
"İnsanları Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetine davet ederdi"
El Benna’nın ehlisünnet olduğunu ve mezhepler arasında ayrımcılık yapmadığına dikkat çeken Abdulhalık, "El Benna, İsmailiyye’ye müderris olarak gittiğinde insanları fırkalara ayrılmış halde bulur. Bu Şafii, şu Hanefi, bu selefi, bu sofi, bu Ezher’li bu Ezher’li değil O bu fırkaların hepsinden ayrı durdu. İnsanları Allah’ın kitabı, Resulünün sünneti ve İslam âlimlerinin onlardan edindiklerini almaya çağırıyordu. Dini birçok meseleye vakıf olduğu halde ona soru sorulduğunda, 'ben kendi halinde bir müderrisim' derdi. Bunu Müslümanların ayrışmasına sebep olmamak için yapıyordu" diye konuştu.
"El Benna İslam ümmetin derdiyle dertlenirdi"
El Benna’nın tefrikadan uzak durarak sadece İslam’ın derdiyle dertlenerek çalışma yaptığını belirten Abdülhalık, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Günlerin birinde Mısır'ın Mansura kentine gider. Gittiğinde Ramazan’a az bir zaman kalmıştı. Bu sıralarda Şafii ve Hanefiler arasında çok büyük bir mezhebi taassup baş göstermişti. Şafiilerde teravih namazının rekât sayısı 20, Hanefilerde ise 8’dir. Ders vermek için oturduğunda her iki fırka arasından ona teravihin rekât sayısını soranlar olur. O, çok zeki biriydi. Her iki tarafı da susturup onlara şu soruyu sorar: Teravih namazı sünnet mi yoksa farz mıdır? Dediler ki sünnettir. Dedi ki Müslümanların birbirlerini sevmeleri ve ayrılığa düşmemeleri sünnet mi yoksa farz mıdır? Dediler ki farzdır. İmam Hasan El Benna, teravih kılmamanız onu kılıp da kalplerinizin birbirinden ayrı ve buğz içinde olmasından daha hayırlıdır, der. Bunların hepsi o henüz küçük bir gençken oldu. El Benna İslam ümmetin derdiyle dertlenirdi. Bu dönemde Ezher’in büyük şeyhlerinden birinin yanına gider ve onunla İslam ümmetinin hali hakkında hasbihal eder. Şeyh ondan hoşlanır ve ona tatlı ikram eder. Bunun üzerine Hasan El Benna, şeyhe, ‘Ben seninle İslam Ümmetinin durumu hakkında konuşuyorum sen bana tatlı mı veriyorsun? Ne yapacağım onu? Bende mal var. İstersem satın alabilirim.’ diye konuşur. İmam Hasan El Benna böyle biriydi. Önem verdiği çok şey vardı. Öncelikli olarak kalbin terbiye ve tezkiye edilmesine önem verirdi. Kalbin, bu dinin emrini kaldırabilsin diye takviye edilmesine önem verirdi. Çünkü amelde ihtiyaç olan kalbin Allah’a ihlas içerisinde olmasıdır. Dünyanın yer edindiği ve rehavet içerisinde olan akılların yüce dinimiz İslam’ın görevini üstlenmeye salahiyeti yoktur, derdi. Fıkhi ihtilaftan ve ondan oluşan husumetlerden uzak dururdu. Müslümanların birliğine çağırıyordu. Hilafetin iade edilmesinin önemine vurgu yapardı. İslam’ın kazanması ve yücelmesi bizim birliğimizdedir ihtilafımızda değil, diyordu. Müslümanı bu dinin hakikatini anlamaya yönelten şeri ilimlerin kurallarına uymaya çağırıyordu. Okumaya, ilme, gece ibadetine çağırıyordu. Müslümanın helal rızka önem vermesini, tembel olmamasını hatta insanlara yardımcı olmasını istiyordu. Çünkü üst el (alan) alt elden (veren el) daha hayırlıdır. Mağrib'de (Fas), Tunus’ta, Pakistan’da, tüm İslam Âleminde Müslümanların tüm sorunlarına önem verirdi. Çünkü o bu ümmetin tek ceset olduğu şuurundaydı."
"Eğer bu ümmet Kur’an’a sarılırsa her şeyin üstesinden gelir"
İslam ümmetinin sorunları ve bu sorunlara çözümleri hakkında birçok yazı kaleme alan El Benna'nın, 'Davetimiz Nura Doğru' adlı risalesinde dünden bu güne İslam ümmetinin niçin geride kaldığı konusunu işlediğini belirten Abdülhalık, "Tüm bunların kaynağının asabiyet olduğunu, bizim batıyla, dünyanın fitne ve şaşasıyla kandırıldığımızı belirtmiştir. Ümmetin bu dini Kur’an ile ihya etmek için geldiği haberini vermiştir. Bu maddi tuğyanın önünde durmanın Allah’ı tanımakla olacağını beyan etmiştir. Eğer bu ümmet Kur’an’a sarılsa, ona dönse ve Ulûhiyetin manasını kavrasa kendisine yöneltilen tüm saldırıların üstesinden gelebileceği görüşünü savunmuştur. İmam Hasan El Benna milliyetperverlik fikrine muhalefet etmemiştir. Her vatanın kendisine önem vermesi çağrısında bulunmuştur. Ancak milliyetperverliği Müslümanların birbirlerini öldürecek bir savaşa dönüşmesini kerih görmüştür. İmam Hasan El Benna’nın düşüncesine göre tek bir dine mensup, tek bir Rabbe, kitaba ve peygambere inanan, tek kıbleye yönelen farklı beldelerin halkları birbirleriyle savaşması bir ayıptır." ifadelerini kullandı.
"Hepimizi İslami hükümlerini ıslah etmeye çağırırdı"
Abdülhalık, "İmam Hasan El Benna Müslümanlardan güçlü bir cisme ve dürüst bir ahlaka sahip, kültürlü, rızkını kazanmaya muktedir, doğru bir akideye sahip, ibadetinde sünni, vaktini boşa harcamayan, işlerinde düzenli, başkasına faydası dokunan bireyler olmalarını istiyordu. Ailenin Kur'an ve sünnetten oluşması, zevcenin seçiminin ve çocukların terbiyesinin iyi yapılması çağrısında bulunmuştur. Bizim kültürel, siyasi, toplumsal, olarak tüm ecnebi şeyleri kullanmamaya yöneltirdi. Bir olalım ve tek bir devlet olalım, diye hepimizi İslami hükümetlerini ıslah etmeye çağırırdı. Bundan sonra ümmete hocalık yapacak ve beşeriyeti eğiteceğiz, derdi. Hasan El Benna ve Müslüman Kardeşler Cemaati Müslümanların Yahudilere karşı Filistin'de yürüttüğü savaşta kazanmıştır. Mısır halkının Süveyş Kanalı'ndan İngilizleri kovmasında başarılı olmuştur. Filistin meselesinin tüm İslam âleminin meselesi olduğunu kavratmakta başarılı olmuştur. O, toplumun bölünmesini ve iç savaşı asla istemedi. İmam Hasan el Benna’nın kazandığının en büyük delili o bunca kukla devletlerin açtığı savaşlara rağmen cemaat, hâlâ ayakları üstünde hakkın bayrağını yüceltiyor." diye belirtti.
"Güzel ahlakı miras bıraktı"
İmam Hasan El Benna’nın kendisine tabi olanlara kazandırdığı en güzel ahlakın güzel ahlak olduğunu söyleyen Abdülhalık, sözlerini şu şekilde noktaladı:
"İhvan mensupları Abdülnasır’ın zindanlarında gördükleri onca işkenceye rağmen kimseyi tekfir etmediler. İmam Hasan Hudeybi ‘Bizler Davetçiyiz; Yargılayıcı Değil’ adında bir eser telif etti. Biz sadece İslam’a çağırırız. Kimsenin küfrüne yâda İslam’ına karar vermeyiz. Bu tür durumlar Allah’a kalmış. Onları hesaba çekecek odur. Biz sadece zahire göre hüküm veririz. İmam Hasan El Benna’nın öncülüğünü yaptığı fikrin ve hareketin dünyaya yönelik gerçekleşen eseri Müslümanların zihnine, İslam’ın kapsayıcılığını tekrar geri getirmiştir. Öyle ki İslam; siyasettir, ekonomidir, ailedir, ferttir ve İslam tüm hayatımızın hepsini kapsar. Bu bakış açısı insanların zihinlerinden silinmişti. Son asırda Avrupa ve Batı'nın Müslüman beldelerini işgal etmesi neticesinde bu hakikat Müslümanların zihninden silinmişti. Mescide girip namaz kılan ve sonra faize giren Müslümanlar türedi. İşte İmam Hasan El Benna İnsanların zihinlerine İslam’ın kapsayıcılığı düşüncesini geri getirdi. İnsanların kalplerine cihad sevgisini geri getirdi. Tüm alanlarıyla cihadı kastediyoruz. Sadece savaşmak olan cihad değil; kelimeyle cihad, ilimle cihad, mal ile cihad hayatın tüm alanlarında ki cihad... Onun dünyaya miras bıraktığı en önemli şeyler bunlardır." (Nizamettin Aşkın, Zeyd Varol -İLKHA)