Gurbetçi İşçilerimizin helal lokma mücadelesi
Evine alın teriyle helal bir lokma götürmek için ailelerinden yüzlerce kilometre uzaklarda çalışmaya gelen gurbetçi işçilerimizin sıkıntıları bitmek bilmiyor.
Evine alın teriyle helal bir lokma götürmek için ailelerinden yüzlerce kilometre uzaklarda çalışmaya gelen gurbetçi işçilerimizin sıkıntıları bitmek bilmiyor. Onların sıkıntıları eşlerinden, çocuklarından, sevdiklerinden ve büyüklerinden uzak kalmalarıdır. Onlar bölgeye yatırım yapılsın biz bu gurbet çilesinden kurtulalım diyorlar
Yıllardır devlet tarafından yatırım yapılmayan Güneydoğu’da binlerce insan evine ekmek götürmek ve çocuklarına bakmak için batı illerine çalışmaya geliyor. Buraya gelen insanların sıkıntıları sadece ailelerinden uzak kalmakla bitmiyor. Gurbete çalışmaya gelen bu insanlar burada birçok sıkıntılarla karşılaşıyorlar. Çalıştıklarının karşılığını tam olarak alamayan gurbetçiler buralarda kaldıkları süre içerisinde kalacak yer sıkıntısı da çekiyor. Ev bulmakta zorlanan gurbetçi işçiler buralarda rutubetli bodrum katlarını tutmak zorunda kalıyorlar, bunun neticesinde birçok amansız hastalığa da yakalanabiliyorlar. Gurbete çıkan işçilerimizin sıkıntılarını dinlemek için onları kaldıkları bir evde ziyaret ettik. Gurbette çektikleri sıkıntıları onlarla konuştuk.
ÇOCUKLARIM BANA YABANCI GÖZÜYLE BAKIYOR
Çok küçük yaşlarda geçim derdine düşerek yollara koyulan Remzi Topkaya 1989 yılından bu yana gurbet derdi çekiyor. “İstanbul’u karış karış biliyorum” diyen Topkaya kendi memleketinde ise birçok yeri tanımıyor. Ekmek derdiyle gurbetin tüm zorluklarına göğüs germeye çalışan Topkaya, “Memlekette ekmek paramı kazanabilirsem gurbete çıkmam. Memlekette az da olsa bir para kazansam ailemin yanında olduğum için mutlu olurum. Ama gurbette oranın dört katı kadar da kazansam dahi yetmiyor. Ama buraya geldiğimde ailemin ve çocuklarımın hasretini çekiyorum. Ben burada üç – dört ay çalışıp gittikten sonra çocuklarım bana bir yabancı gözüyle bakıyor. Bana alışmaları bir haftayı buluyor. Kendi memleketimde olsam akşam evime gidip sıcak çorbamı içerim, çocuklarımla oynayıp yorgunluğumu atarım. Ama gurbette böyle bir durum söz konusu değil. Burada yorgun olarak eve geliyoruz evde de dinlenemiyoruz. Burada kendi işlerimizi kendimiz yapıyoruz. Yemek hazırlıyor, bulaşık yıkıyor, evin temizliğini yapıyoruz. Böyle olunca haliyle geç yatıyoruz. Yani eve yorgun gelip işe yorgun olarak gidiyoruz” dedi. Bölgenin yıllarca devlet tarafından çok ihmal edildiğini dile getiren Topkaya, “Okullar açılmadığı için ya da açılan okullara öğretmen gelmediği için okuyamadık. Ben Türkçeyi okulda öğrenmedim. İlkokulu bitirdiğimde ismimi bile yazamıyordum. Okumayı da burada gazete okuyarak geliştirdim. Sonuç olarak da bize sadece inşaatçılık mesleği kaldı. İstemesek de bu mesleği mecbur olduğumuz için yapıyoruz. Devlet bize sahip çıkmadığı için böyle kötü şartlarda yaşamaya mecbur kaldık” şeklinde konuştu.
ANKARA’DAN MİLLETVEKİLİ GELDİ
Bölgenin sadece seçim dönemlerinde hatırlandığını dile getiren Topkaya, “Seçim vakitlerinde gelip bize oylarınızı verin, size hizmet edelim diyen milletvekili adayları seçildikten sonra beş seneye kadar yüzlerini göremiyorduk. Ancak bir daha ki seçim zamanına kadar yine gelip bizden oy isteyince yüzlerini görüyorduk. Hep bizi kandırdılar. Bizim insanlar saf olduğu için bunlara inanıyordu. Bir milletvekili gelince insanlar ‘Ankara’dan milletvekili geldi’ diye heyecanlanıyorlardı. Bunlar gelip fakir insanları kandırıp oyları tekrar alıyorlardı. Her seferinde utanmadan gelip oy istemeye devam ediyorlar. Siyasetle uğraşan insanlar doğru konuşmuyorlar, hep yalan söylüyorlar. Ben bu ülkede yaşıyorsam benim de haklarım var. Bu haklar dini alanda da verilmeli, örneğin ben kızımı başörtüsüyle okula göndermek istiyorum. Ama bu hakkım verilmiyor. İsteyen istediği gibi giyinirken ben neden kızımı okula gönderemiyorum? Ama açık yerlerde ancak hayvanların yapacağı hareketleri yapanlara ise her konuda özgürlük veriliyor. Siyasetçiler bizi kandırmaktan vazgeçmeli ve haksızlıklar ortadan kaldırılmalıdır” dedi.
NAMAZ KILINCA HUZUR BULUYORUZ
İnşaat işçileri olarak karşılaştıkları en büyük zorluklardan birinin ibadetlerini temiz yerde ve rahat bir şekilde yapamak olduğunu dile getiren Topkaya, “İşverenler çalışanlarının namaz kılması için küçük de olsa bir mescid yapmalıdırlar. Ama bunu yapan işveren sayısı çok az. Biz namazlarımızı genellikle çalıştığımız yerlerde yere karton sererek ya da bir tahtanın üstünde kılıyoruz. Bir kış ayında hava çok soğuk olduğu için buzlanma oldu. Musluklardan su akmıyordu. Biz de iş için kullandığımız su fıçılarına yöneldik. O da soğuktan buz tutmuştu. Mecburen buzları kırdık ve o soğuk suyla abdestimizi aldık, namazımızı kıldık. Zor olmasına rağmen namazımı zı kılınca huzur buluyoruz. Ayrıca bazı işverenler namaz kılan işçileri için sorun çıkarıyor. Örneğin bir kişi namaz kılmak isteyince işveren ‘sen kaytarmak için namaz kılıyorsun’ diyebiliyor. Hâlbuki bu doğru bir şey değil, çünkü insan kendi işinde de çalışınca namazını kılıyor. Onun için işverenler namaz konusunda işçilerine kolaylık sağlamalı ve onları namaz kılmaya teşvik etmelidir. Ben namaz kıldığımda namazımdan rahatsız olan ve bahane yapan kimsenin yanında çalışmam” ifadelerini kullandı.
EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI ALAMIYORUZ
Çok zor şartlarda çalışmalarına rağmen emeklerinin karşılığını alamadıklarını belirten Topkaya, “Biz normal iş saatinden fazla çalışmamıza rağmen hak ettiğiniz, ücreti alamıyoruz. Burada çok zor şartlarda çalışıp kazandığımız helal kazancı ailemize götürdüğümüzde mutlu oluyoruz. Bir helal lokma kazanç haram olan bin lokma kazançtan daha değerlidir” dedi.
İŞ İMKANI BULSAK BU ÇİLEYİ ÇEKMEYİZ
Geçim derdi yüzünden 14 yıldır gurbete çıktığını söyleyen Murat Topkaya ise “Devlet tarafından bölgeye hiç yatırım yapılmadı. Yıllarca ihmal edildi. İşsizlik sorunu da bizi gurbete itti. Memleketimizde iş imkanı bulabilsek asgari ücretle dahi çalışmaya razıyız. Özellikle özel sektörlerin yatırımlarında ise dışarıdan işçi getirtilip çalıştırılıyor. Bölgedeki işsiz yine işsiz kalıyor. Örneğin Diyarbakır Hani’de mermer ocakları, Lice’de yağ fabrikaları var. Buralarda o bölgenin insanı istihdam edilmelidir” dedi. Gurbette birçok sorun ile karşılaştıklarını dile getiren Murat Topkaya, “Biz gurbete çıktığımızda birçok sorunla karşılaşıyoruz. Biz burada kalıp çalışmak için bir ev tutmak istiyoruz. Ama ev sahipleri biz işçi olduğumuz için bize ev vermek istemiyorlar. Biz de ancak rutubetli ve nemli olan binaların bodrum katlarını tutmak zorunda kalıyoruz. Bu nemli yerler bizi hasta ediyor” şeklinde konuştu.
BAYRAMLARDA ELİ ÖPÜLECEK BÜYÜĞÜMÜZ YOK
Murat Topkaya sözlerini şöyle sürdürdü; “Gurbette birçok zaman bayramda evimize gidemedik. Bu bayramlar çok sıkıcı oluyor. Çünkü biz bayramlarda ilk önce büyüklerimizin elini öper, onlarla bayramlaşırdık, bayramlaşmadan sonra mezarlığı ziyaret ederdik, mezarlıktan döndükten sonra eş, dost ve akraba evlerini ziyaret ederiz. Ama gurbette böyle bir durum söz konusu değil, sabah kalkıp camiye gidip bayram namazı kılarız, ondan sonra beraber kaldığımız arkadaşlarla bayramlaşırız, bizim için bayram bitmiş olur. Gurbete çıkacaklara tavsiyem, alın terinizle çalışın ve helal kazanç için çalışın. Çalışanlar bir lokma kazansınlar ama helal olsun, çalıştıklarına bir lokma dahi haram lokma katmasınlar. Biz bugüne kadar haram lokma katmadık helal kazancımıza. Allah bize bunu nasip de etmesin.”
Şükrü Gündüz / İstanbul