Osmanlı`da Limonata
Sıcak havalarda serinlemek için başvurulan limonata, Osmanlı devleti zamanında da ferahlama yöntemi olarak kullanılıyordu.
Limonatanın ana malzemesi olan limonun kökeni Çin’e dayanıyor. Ama ilk limonatayı yapanlar Çinliler değil, onlar ilk çayı demledi. Şu beylik, ‘Hayat sana limon veriyorsa, limonata yap’ sözünü duymamışlar, şükür.
Limon önce Pers İmparatorluğu’na sonra Arap dünyasına, oradan da Akdeniz’e ulaşıyor. Tabiatı gereği ‘sinameki’ bir bitki, zor yetişiyor, Akdeniz’den ileriye gitmesi vakit alıyor. İlk limonatanın izlerine 14. yüzyılda Mısır’da rastlanıyor.
Bu limonata, limon suyu ve bal karıştırılarak elde edilen ve soğutularak içilen bir çeşit içecek. Daha varlıklı sofralara konulan sürahilerde ağaçkavunu yaprağı, nane ve karabiber de var. Tıpkı bizim büfelerde satılan ‘limon’la, ‘şık’ restoranlarda satılan ve türlü isimle, biçimle bardağı 20 liraya satılan naneli, zencefilli limonatalar gibi.
En eski tarif Ortaçağ’dan Bildiğimiz limonatanın ortaya çıkışı ise Ortaçağ döneminde Yahudi mutfağından. O zamanki adı ‘qatarmizat’. Akdeniz, bundan 100 yıl sonra bu ekşi içeceği tedavi ve büyü amaçlı ve zenginlik işareti olarak kullanmaya başlıyor. Bilinen en eski limonata tarifi Ortaçağ’dan kalma. Sadece limon, şeker ve sudan yapılıyor.
Modernize edilmiş hali şöyle: 10 adet limonun suyunu sıkıp sürahide bekletin. Limon kabuklarını rendeleyin ya da blendırda kıyın. İçine üç bardak toz şeker dökün ve karıştırın. Limon suyunu ekleyip yine karıştırın. 10 bardak soğuk suyun üzerine bu karışımı ekleyin. Karışımı buzdolabında bekletin, bir gün sonra buzdolabından alıp bir tülbent yardımıyla süzün. İçine taze fesleğen, taze kekik ve taze nane yaprakları atarsanız Kuzey Afrika tadı, karabiber atarsanız Kuzey Avrupalı bir tat elde etmiş oluyorsunuz. Hiçbir şey koymazsanız limonata Anadolu oluyor, azıcık portakal suyu ve nane eklerseniz Osmanlı Saray limonatası…