Eyyübî Devrim ve Medeniyetinin İslamî Kimliğimiz Üzerindeki Etkisi - 8
Selahaddin-i Eyyübî Hazret- leri`nin Şam-Musul-Ahlat üçgeninde ülkesini genişletme programı, pek çok yönüyle Hz. Ömer (ra) zamanında bu yöreyi fetihle görevlendirilen Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) ve Hz. İyaz (ra)`in fetih programını andırmaktadır
Müslüman halkların Selahaddin-i Eyyübî’ye karşı duruşunu ve Selahaddin-i Eyyübî’nin kendi yönetimi altındaki Müslüman halka karşı tutumunu geçen hafta işlemiştik.
Bu hafta Selahaddin Hazretlerinin sistemini kurmada izlediği yolu anlatacağız, Müslüman kimlikli emirlikleri devirme yöntemini ele alacağız ve o emirliklerdeki Müslüman halklara karşı tutumunu işleyeceğiz.
Selahaddin Hazretleri amcası Şirkuh’la beraber önce Mısır’daki Fatimî veziri Şaver yönetimini devirdi. Ardından Fatimî Hilafetini bitirdi; Nureddin Zengi Hazretlerinin vefatı üzerine ise Şam ve civarındaki topraklara yöneldi. Bilhassa Kürtlerin coğrafyasına talip oldu.
İHTİLALCILIKTAN ISLAHATÇILIĞA EYYÜBİ DEVRİMİ
Selahaddin Hazretleri, Mısır’da amcası Şirkuh’la beraberken ve amcasının vefatından sonra bugünkü ifadeyle tam anlamıyla “ihtilalci” bir askerdir.
Bu doğrultuda,
1. Selahaddin ve amcası Şirkuh, karaktersiz bir politikacı olan, koltuğu uğruna Haçlıları Mısır’a yerleştirmekte, Müslümanların namus ve mallarını koltuğu uğruna Haçlılara peşkeş çekmekte sakınca görmeyen Fatimî Başveziri Şaver’i devirdiler ve pek çok yakınıyla birlikte öldürdüler.
(Haçlıları bir daha Şirkuh ve yeğeni Selehaddin’e karşı Mısır’a davet etmekle uğraşan Şaver’le mücadele hileli ve serttir. Muhtemelen bazı masum insanlar da bu mücadelede hayatını kaybetti.
Şaver’in Haçlı planını öğrenen oğlu Kamil, babasını, durumu Şirkuh’a bildirmekle tehdit eder. İhanetinin farkında olan Şaver ona, “Vallahi böyle yapmazsam hepimiz öldürüleceğiz” der. Bunun üzerine Kamil, “Eğer biz öldürülürsek beldemize hakim olanlar Müslümanlar olacak. Bu, öldürüldüğümüzde beldemize Haçlıların hakim olmasından daha hayırlıdır” der ve Şirkuh’un Haçlılara karşı en güvenilir güç olduğunu bildirir. (1)
Peki ihtilal sonucunda Kamil’in durumu ne oldu? Bilmiyoruz ama muhtemelen ihtilal hengamesi içinde o ince zekalı ve İslam’a sadık insan da hayatını kaybetti. İhtilallerin en acı yönü de budur.)
2. Şirkuh’un vefatından sonra da Selahaddin’in ihtilalcı tutumu devam etti. Hedef, Fatimî ailesinin yalnızlaştırılarak devrilmesiydi. Fatimî sarayının en önemli koruma ekibi Sudanlılardı; Fatimî Hilafetinin yıkılması ancak onların bertaraf edilmesiyle mümkündü.
Selahaddin’le Sudanlılar arasındaki çatışmalar, çok çetin ve ne yazık ki çok kanlı geçti. Selahaddin’i Mısır’dan çıkarmakta ve Mısır’ın Haçlılarla işbirliği içindeki düzenini sürdürmekte en kararlı ekibi oluşturan Sudanlılardan binlerce kişi öldürüldü.
Benzeri bir operasyon Ermenilere karşı da yapıldı. Ermeniler, Fatimî sarayını korumada Sudanlılardan sonraki en önemli grubu oluşturuyordu. Selahaddin, onların mahallelerine savaş açtı; bu savaşta çok sayıda Ermeni öldürüldü, geriye kalanlar da Said kentine sürüldü. (2)
3. Sudanlıların ve Ermenilerin desteğinden yoksun kalan Fatimî Halifesi, adının hutbeden kaldırıldığı gün öldü; yerine yeni bir halifenin atanmasına izin verilmedi. Soyu iyice azalmış olan aile, süreç içinde tarihten kayboldu.
O günlerde otuz yaşın altında olan Selahaddin’in, Nureddin Zengi’yle ilişkisine dair tarih kitaplarında bazı notlar vardır.* Bu notlar doğruysa, Nureddin Hazretlerinin danışmanları, onu Selahaddin hakkında yanlış bilgilendirdiler ve Selahaddin’i de ona karşı kışkırtanlar oldu.
Selahaddin, bu noktada da ihtilcıdır, samimiyetle bağlı olduğu Nureddin’e karşı askeri bir kalkışmayı düşünmektedir. Ancak o sırada Mısır’a gelmiş olan babası, onu bundan alıkoyar, bunun çıkmaz bir yol olduğunu ifade eder; Selahaddin Hazretlerini bugünkü tabirle “sistem içinde yükselme”** çizgisini sürdürmeye ikna eder.
SELAHADDİN HAZRETLERİ, EBU UBEYDE BİN CERRAH’IN YOLUNDA
Selahaddin Hazretlerinin, Nureddin Zengi’nin vefatından sonra Şam seferiyle başlayan hareketi, tam anlamıyla Ebu Ubeyde Bin Cerrah Hazretlerinin Şam’ın fethiyle başlayan ve İyaz b. Ganm Hazretleriyle Diyarbakır çevresine uzanan fetihlerini andırıyor.
Ebu Ubeyde Hazretleri ve Hz. Iyaz, şehirleri, İslam’ın fetih amaçlarına uygun olarak en az zayiatla fethetmeyi seçiyorlardı.
Amaç,
1. Yöre halkına İslam’ın adaletini hissetirmek
2. Hedefin işgal değil, İslam’a hizmet olduğunu kavratmak, dolayısıyla İslam’ı tebliğ etmek
3. Mümkün oldukça kayıp vermeden ve katliama yol açmadan şehirleri fethetmekti.
Bunun için şehirleri uzun süre kuşatma altında tutmak gerekiyordu. Şehirleri uzun süre kuşatma altında tutmak,
1. İslam ordusunu yorabilir.
2. Düşmanın kendisini toparlamasına yol açabilir.
3. İslam ordusunun kendisine olan güvenini azaltabilir, beklemenin yol açtığı stres ve kargaşa doğurabilir, hatta kimi askerlerin cepheyi bırakmasına neden olabilir.
4. Daha sonra kuşatılacak şehirlerin teslim olma sürecini uzun tutmasıyla neticelenebilir.
Ebu Ubeyde ve İyaz Hazretleri bunca riski göze aldılar, tahrip edici bir “işgal” yerine kendilerini yoracak “fethi” tercih ettiler. Bu, “Biz, vazifemizi yaparız; sonuç Allah (cc)’a kalmıştır” mü’mince tavrının bir pratiğidir. Bu, meşru olmayan araçları amaç uğruna meşrulaştırma hilesine başvurmama erdemidir.
HALEP VE MUSUL SORUNUNDA ISLAHATÇI ÇÖZÜM***
Selahaddin Hazretleri, İslam coğrafyasında kendisine muhalefet eden emirliklerin mallarını İslam’ın malı; o emirliklerin halkını da kendisine asker olacak halk olarak görüyordu. Bunun için malı zayi etmek istemiyordu; askerinin bu uğurda ölmesine razı olmuyordu ve karşı tarafın askerinin ölmesinden de hoşlanmıyordu. Hangi taraf kayıp verirse bunu kendi kaybı olarak görüyordu.
Amacı, Haçlılarla savaştı. Bu amacın gerçekleşmesi için,
1. Ordusuna arkadan saldırılmayacağından emin olmalıydı.
2. Ordusu için gerekli asker ve erzak desteğini sağlamalıydı.
Şam’ı zorlanmadan ele geçiren Selahaddin için Halep ve Musul büyük sorundu. Halep, daha önce anlatıldığı üzere Nureddin Zengi’nin evladı Melik Salih’i yanlarında adeta esir tutan bürokrasinin elindeydi.
Halep, kirli bir savaşla, kelimenin tam anlamıyla, Selahaddin Hazretlerinin sinirleriyle oynuyordu. “Selahaddin’in derdi Haçlılar değil, Zengi devletini ele geçirmektir” tezini ispatlamak için onu her tür aşırılığa zorluyordu.
Halep, Haçlı esirlerini Selahaddin Hazretleriyle savaşmak üzere serbest bıraktı. Selahaddin’in sinirleri bozulmadı. Halep, Haçlılarla birlikte Haşhaşilerle işbirliği yaptı. Haşhaşilere Selahaddin’e iki kez suikast düzenlemeleri için rüşvet verdi. Kandırılmış, korkusuz Haşhaşiler, Selahaddin Hazretlerinin bedenine kadar ulaştı. Selahaddin’in sinirleri bozulmadı.
Halep antlaşmasını bozdu. Musul’la işbirliği yaptı. Selahaddin’in sinirleri bozulmadı.
Selahaddin, Halep’e bir anda saldırmak yerine şehri birden çok kez ve uzun uzun kuşatma altında tuttu. Her seferinde Halep, bir şeylere razı oldu, ardından sözünden döndü. Nihayetinde son kuşatmada Selahaddin Hazretlerinin kardeşi Tacülmülûk Börü yaralandı ve ardından hayatını kaybetti. “Börü, cesur ve yiğit bir süvari, yumuşak huylu, güzel hasletlere sahip güzel ahlaklı bir emirdi. (3)
“Tacülmülûk Börü, Eyyüb’un en küçük oğluydu. Yirmi yaşına varmamıştı. Başka bir rivayete göre ise yirmi iki yaşındaydı. Zeki ve kavrayışlı bir kimseydi. Güzel bir şiir divanı vardır. Kardeşi Sultan Selahaddin, onun vefatına çok üzüldü. (4)”
Başka bir melik olsa, o yaşlardaki bir delikanlı için o günün şartlarında Halep’i yıkıp yakardı; Selahaddin, onu o kadar çok seviyordu ki mealen “Keşke seni kaybetmeseydim de Halep’i almasaydım” dedi. Ancak “ Selahaddin, hiç sabırsızlık göstermedi, feryat etmedi, kardeşinin techiz ve tekfinin yapılması için gizilice emir verip İmadeddin’e ve maiyetindeki davetlilere (Haleplilere) içinde bulunduğu üzüntülü hâli belli etmemek için kederine tek başına sabretti. İşte bu sabr-ı cemil idi. (5)”
“Selahaddin, Halep’le niye bu kadar uğraştı?” diye soruyorsak bunun cevabı için Halep’in fethinden sonra alimlerin verdiği müjdeye bakmalıyız. Dımaşk (Şam) kadısı Selahaddin b. Zeki, Halep’in fethini Kudüs’ün fethinin müjdesi saydı ve Selahaddin Hazretlerine “Safer ayında Halep’i kılıç zoruyla almanız, recep ayında Kudüs’ün fethedileceğini müjdelemektedir” dedi. İki mesele bu kadar birbiriyle ilgiliydi.
MUSUL, SELAHADDİN İÇİN EN ÖNEMLİ SORUNDU
Musul,
1. Zengilerin ikinci kolunun başkentiydi.
2. Nureddin Zengi’nin vefatından sonra kendisini Zengi devletinin mirasçısı sayıyor, dolayısıyla Selahaddin’in yönetimini tanımıyordu.
3. Bağdat’a yakındı, bunun için Abbasi Halifesi ile kolay işbirliği kuruyordu.
4. Büyük Selçuklu devletinin eski bir emirliği olarak Azerbaycan’dan Bağdat civarına bütün Büyük Selçuklu kökenli emirliklerle işbirliği yapabiliyordu ve yapıyordu.
5. Halep’teki Zengi yönetimiyle ittifak içindeydi.
6. Musul, Selahaddin Hazretleri için en önemli ve sadık asker kaynağı olan Hakkari-Erbil bölgesi için sorun teşkil ediyordu.
Dolayısıyla Musul, Selahaddin Hazretleri için tam anlamıyla bir tehdit unsuru ve engeldi. Bu tehdit ve engelden kurtulmadan Kudüs’e yönelmek sıkıntılıydı. Musul yönetimi, halkına iyi bakıyordu, günahkârlarına değer veriyordu ve Zengilere dayanmakla büyük bir meşruiyet kaynağına sahip olarak kendisinde direnme gücü buluyor, kararlı bir direniş sergiliyordu.
Selahaddin Hazretleri, Musul’u da defalarca kuşattı; Musul civarına adeta karargah kurdu, kan dökmektense sabrı seçti. Bu sabır, hem Musul’u hem de onu destekleyen küçük emirlikleri şımarttı, Selahaddin’in askerleri cesur olmamakla suçlanıyor, tahrik ediliyordu. Selahaddin ise ayları bulan Musul kuşatmaları sırasında boş durmuyor, bazen kendisi şehir teslimlerine çıkıyor, bazen komutanlarını gönderiyordu. Örneğin, Musul kuşatmaları sırasında Ebu’l Ayce adlı ünlü komutanını Hakkari yöresine gönderdi ve İbnü’l Esir’in verdiği bilgiye göre buralardan çok sayıda asker getirdi.
Yine İbnü’l Esir’in anlatımıyla Selahaddin Hazretleri, Hicretin 581. yılında Musul’u kuşatırken Meyyâfarkin’e (Silvan) gitti, şehri ele geçirdi. Yine Meyyafarkin’de iken dönemin en önemli şehirlerinden Ahlat’ın tabi oluşunu elçi aracılığıyla kabul etti ve Musul’a geri döndü. ****(6)
Musul kuşatması, bu yönleriyle Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın (ra) komutanı Hz. İyaz (ra)’ın Diyarbakır (Amid-Amed) kuşatmasına çok benzemektedir. O kuşatma sırasında da sahabeler, boş durmamış, Meyyafarkin’e gidip şehri teslim almışlar, çevre kaleleri de itaat altına almışlardı.
Notlar:
*Selahaddin-Nureddin ilişkilerinde Nureddin’den yana ve Selahaddin’i suçlayıcı bir tutum içinde olan İbnü’l Esir H. 567. yılı olayları arasında Selahaddin’in Nureddin’e karşı başkaldırma girişimini ve babası Necmeddin Eyyüb’ün onu bundan usatalıkla vazgeçirmesini uzunca anlatır.
**Bugünün kavramlarını geçmişle ilgili olarak kullanmak daima sorunludur. “Sistem içi yükselme” kavramı da yanlış anlaşılabilir. Ancak iki tarihi süreç karşılaştırıldığında, bugünkü koşullarla o günkü koşullar çok farklıysa da Selahaddin’in Nuredin Zengi devletiyle ilişkisini bu şekilde ifade etmek en doğrusudur. O gün Nureddin Hazretlerinin bütün ihlasına rağmen, Zengi devletindeki kimi merasimler, bugünkü merasimlerden bile ağırdır. Tekfire yatkın bir bakışın o merasimleri yerine getiren Selahaddin’le ilgili tutumunun hiç kucaklayıcı olmayacağını söylemek herhalde bu noktada yeterlidir.
***Selahaddin’i ihtilalden ıslahata yöneltenin ne olduğu uzun bir araştırma konusudur. Bu tutum mevcut bilgilerle, babasının rehberliği, koşullara göre vaziyet alma yaşının ilerlemesi, çevredeki alimlerin etkisiyle açıklanabilir. Ancak Mısır’daki zorunlu ihtilalciliğin Fatimî taraftarlarını hiçbir zaman tüketmemesi, Mısır bürokrasisi ve aristokrasisini günahlardan uzaklaştırmayışı da Selahaddin Hazretlerini ihtilalcilikten ıslahatçılığa yöneltmiş olabilir. Sonraki dönem açısından bakılacak olursa Eyyübî yönetimi ıslahatçı tutumla ele geçirdiği beldelerde ihtilalle ele geçirdiği beldelerden çok daha kalıcı izler bırakmıştır, denebilir. İhtilal, amaca kolay ulaştırsa da olgunlaşmamış bir toplumu teslim almakla sürekli tehdit altında olur.
****Musul, Selahaddin Hazretlerini o kadar bunalttı ki bir ara danışmanlarının Musul’a hayat veren nehrin yatağını değiştirme teklifini bile kabul etti ama sonra bunun yol açacağı tahribatı düşünüp bundan vazgeçti. (İbnü’l Esir, 581 yılı olayları)
Devam edecek
KAYNAK: 1 ve 2. M. A. Sallabî, Eyyübî Devleti, s. 193-198
3. İbnü’l Esir, 579 yılı olayları
4. İbn-i Kesir, 579 olayları,
5. İbnü’l Esir, 579 yılı olayları
6. İbnü’l Esir, 581 yılı olayları
Ahmet Yılmaz / Araştırma