• DOLAR 34.719
  • EURO 36.673
  • ALTIN 2941.297
  • ...
TEK PARTİLİ HAYAT 2
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ERZURUM - Bugün 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin yıl dönümü. O yılları Erzurum`un ücra köylerinden Taşkesen’de yaşayan Ataullah Taşkesenlioğlu (82), kumaş sıkıntısı çekildiği için kız ve erkek çocuklarının aynı entarileri giydiğini söyledi. Tek parti döneminin baskıları ile yaşadıkları yokluğu sesi titreyerek anlatan Taşkesenlioğlu, jandarma korkusundan ahırlarda gizli gizli Kur`an-ı Kerim okuduklarını anlattı. Köy imamı olan babasının bir gün unutkanlıkla başında kavuk ile camiden çıktığını, eve giderken jandarmalar tarafından yakalanıp 15 gün Hasankale`de hapis yatırıldığını anlattı.


“EKMEĞİ OLAN PARMAKLA GÖSTERİLİRDİ”
Yaşlı ve yorgun bedenini dinlendirdiği koyun yününden doldurulmuş yer minderinde oturan Ataullah Teşkesenlioğlu, 1940`lı yıllarda en çok ekmeğin yokluğunu yaşayıp hissettiklerini anlattı. Taşkesenlioğlu, ekmeği olanların parmakla gösterildiğini belirtti. Şimdiki gibi bütün evlerde ekmek bulunmadığını dile getiren Taşkesenlioğlu, şöyle devam etti: "En çok gıda maddelerinden ekmek bulunmazdı. Bir kere ekmek bulundu mu her şey varmış gibiydi. Bal olsa bile ehemmiyeti yoktu, yağ da bulunmazdı. Ekmek bulundu mu herkes o kişiyi parmakla gösterirdi, `ağa` derlerdi. Köy beylerinde ekmek bulunurdu. Şimdiki gibi her evde yoktu." Günlük yaşamın yoksulluk içinde çok güç ve ağır geçtiğini söyleyen Ataullah Taşkesenlioğlu, ekmeğin karne ile ve çok az dağıtıldığına vurgu yaptı: "Günlük idare zordu. Ekmek hep karne ile satılıyordu. Bir aileye, mesela 8 kişi varsa 4-5 ekmek verilirdi. Gidip kaymakamlıktan ya da mahalle muhtarı veya fırından alınırdı, fazla ekmek yoktu."

“YA VERGİ YA DA YOLDA KAZMA KÜREK İŞİ”
Anadolu halkının yokluk ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşadığını ifade eden Ataullah Taşkesenlioğlu, özellikle köylerde kara sabana koşacak öküz bulamadıklarını anlattı. İnek, koyun ve keçilerden `kamçı parası` adı altında vergi alındığını belirten Taşkesenlioğlu, "Hayvanlardan çifte koşulacak koşu öküzü herkeste yoktu. Onun dışında hayvanlardan koyundan, keçiden vergi alınırdı. O kamçı parasına o zaman `yol parası` derlerdi. O yol parasını vermeyenler en az 20 gün bir ay yol yapımında çalışırdı. Şoseler hep insan gücü, kazma gücü ile yapılırdı. Ya 20 gün çalışacaktın ya da yevmiye verecektin. Koyun parası o zaman bir liraydı. Keçiler 60- 80 kuruştu. Hemen hemen bir keçi vergisiyle bir insanın vergisi de 80 kuruştu. Bir insanın vergisiyle bir keçinin vergisi aynıydı kamçı parası olarak." dedi.

ŞEHRE GİDEN ÖDÜNÇ PALTO İSTERDİ
Elbise bulamadığı için bir kız gibi entari giydiği yılları anlatan Taşkesenlioğlu, "Çoğusu bir tane entari giyerdi ortada köy içinde. O zaman biz de köylerde yaşıyorduk. O köy sokaklarında onunla gezerdik. Kızlarla, erkek çocuklarının arasında giyim bakımından fark kalmamıştı. Benim giydiğim entariyi, benim bacım, kardeşim giyerdi. Komşulardan şehre gidenler varsa çocuğun entarisini ister veya babanızın paltosunu isterdi, şehre gidip gelmek için. Birbirlerinin sırtındaki paltoları emanet alıp giderlerdi şehre. Korucuk, Keyvank varlıklı köylerdi. Bu köylerdekiler şapkalarını temin ederdi. Bazen kendileri kalın kumaştan yapar önüne terek koyarlardı şapka biçiminde." diye konuştu.

“SARIK SEBEBİYLE 15 GÜN HAPSE ATTILAR”
Ataullah Taşkesenlioğlu, köy imamı olan babasının bir gün cami çıkışında başında unuttuğu kavuğu sebebiyle jandarma tarafından yakalanıp Pasinler`de 20 gün hapis yatmasını hiç unutamıyor. Taşkesenlioğlu, bu olayı şöyle anlattı: "1941, 42. O zaman babam camide namaz kıldırmış dışarı çıkar. Ayağını atar caminin kapısının önüne. Dağ köylerinden gelen iki üç jandarma, o sırada `hoca, hoca` diye sesleniyor. Babam dönüyor. ‘Bir dakika gelir misin? Haydi düş önümüze Hasankale`ye gideceğiz’. Babam ‘suçum ne’ diyor. Jandarmalar, ‘başındaki kavuk yetmiyor mu suçuna? Babam da diyor ki ‘Camiden çıkınca mihrapta başıma örttüğüm kavuk bu. Namaz kıldırıyordum, mihraba bırakıyordum, dışarı çıkarken başımda unutmuşum dalgınlıkla çıkmışım.’ Babamı bir kavuk yüzünden 15- 20 gün içeri attılar.”

MENDERES DÖNEMİNDE İNSAN OLDUĞUMUZU ANLADIK
"Biz ne gördüysek, insanlık, iyilik namına 1950`de gördük. İnsanlık, ilim, irfan varmış. Herkes ilmine, irfanına sahip olmalı. Bunları Menderes zamanında öğrendik. Allah onu rahmetiyle şad eylesin." dedi, seksen iki yaşındaki Taşkesenlioğlu. Türkçe ezan okumaları ve Arapça Kur`an-ı Kerim okumamaları için tek parti döneminde aralarında babasının da bulunduğu köy imamlarına yazılı belge verildiğini belirten Ataullah Taşkesenlioğlu, "Bütün köy imamlarının hepsine bu belge elinizde olacak diye dağıtırlardı. Bu belgeyi okurduk. Belgenin içinde, ‘ben, Arapça ezan okuyacağım, Arapça Kur`an okutmayacağım’ gibi 4- 5 mühim madde vardı. Çoğu bunu bilmezdi o zamanki imamların. Latin harflerini okur yazarlığı yoktu. Babam Kurnuç köyünde imamdı. Kendi öğrencilerinin köyleriydi burası. Kurnuç’ta camide yabancıların olmadığı zamanlarda cami içerisinde müezzin Arapça ezan okurdu. Ardından namazlar kılınırdı." şeklinde konuştu.

GİZLİ GİZLİ KUR`AN OKUNURDU
Tek parti döneminde Yüce Yaradan`ın kelamının gizli gizli ahırlarda okunduğunu ifade eden Taşkesenlioğlu, şunları kaydetti: "Kur`an hep gizli okunurdu. Şimdiki gibi çarşı pazarda hoparlörlerden camilerde okunan Kur`an sesleri duyulmazdı. Taziyelere giderdik `Rızaenlillah fatiha` denir o ölünün ruhuna bağışlanır çıkardık. O zaman biz çocuktuk. Bizim hocamız Hafız Seyfettin Efendi bize Kur`an dersi verirdi. Kur`an dersini hep gizlice yapardık. Köylerde ve şehirlerde hocaefendiler çoluk çocuk cahil kalmasın diye gizli yapalardı. Biz de medresedeyken jandarma bastı. Pencere kenarında bir makat (köylerde içi toprak dolu üzeri tahta döşeli bir nevi kanepe) vardı. Makat üstüne fırladık, Kur`anları dışarı attık. Dışarıda kimse yoktu. Kadınlar peştemallarına bunları doldurarak kaçtılar. Kadının bir tanesi kaçarken ayağı kaydı veya jandarmanın tutması sonucu yere düştü. Peştemalının eteğindeki Kur`anlar yere dökülürken gördüm. Biz içerideydik, camlar kapandı. Jandarmalar geldi hocamıza olmayan hakareti yaptılar, dövme yoktu. Çocuklar, hepimiz orada olduğumuz için her halde jandarmalar yanımızda dövmek istemediler."

Bu haberler de ilginizi çekebilir