"Diriler kabrinde" unutulanlar!
Zindan denilen "diriler kabrinde" kalanları unutanlar, ölüm sükûtuna bürünse de Yusufilerin mazlumiyet ve masumiyeti haykıran sessiz çığlıkları arş-ı alayı titretiyor.
Devlet içindeki veya devlete paralel JİTEM ve FETÖ gibi illegal yapıların yanı sıra PKK gibi örgütlenmelerin hedefi olan İslami kimlikli kişilerin maruz kaldığı zulmü yazan kalemin mürekkebi tükenmek üzere! Ama yaşatılan zulümler hâlâ görülmemekte ya da görülmek istenmemekte…
Komplolar, tertip ve çeşitli kumpaslarla hapsedilen 28 Şubat sürek avının ve sonraki süreçte vesayeti ele geçiren FETÖ örgütlenmesinin mağdurları, "diriler kabri" diye nitelendirilen zindanda ömür tüketiyor. Ma'şeri vicdanın yüreğinde kor bir ateşe dönüşen mağduriyetlerin ne zaman sonlanacağı ise umutla bekleniyor.
Çeyrek asrı zindanda geçiren masumların, mazlumların ahı elbet bir gün muhataplarının yakasından tutacak ve hesap soracaktır. Muhakkak ki herkes ektiğini biçecek, dört duvar arasında mazlumane geçen ömrün bir karşılığı olacaktır. Zulme sebep olanlar ve sessiz kalanlar vicdanlarda mahkûm edildikleri gibi tarih sayfalarında da yargılanacaktır.
Peki, kim bu Yusufî diye isimlendirilen insanlar ve neden bu zulme duçar oldular?
Kimi namlulardan çıkan kurşunlara geld, kimi işkencelere maruz kaldı, kimi de zindanlara hapsedildi… Onlar; insanların malına el uzatmamıştı, yol kesip eşkıyalık yapmamış, halkın köyünü yakmamış, çoluk çocuk demeden masum insanları kurşuna dizmemişti… Ama bu melanetleri işleyenlerin hedefi olmuşlardı.
Çünkü sahip oldukları kimlik, karakter, hayat biçimi ve inançlarının rengi İslam'dı… İslami yaşantıları, hizmetleri, sa’y ve gayretleri; halkın üzerinde hegemonya kuran, ifsat çalışmaları yapan güçleri tedirgin ediyordu. Hele hele herkesin tüm hesaplarını Kürd halkı üzerinde yaptığı bir süreçte, halkın öze dönüşü için çaba gösteren bu şahsiyetler göze batıyor ve ortadan kaldırılması gereken engeller olarak görülüyordu.
Evet, 90'ların çetrefilli, keşmekeşliklerle dolu karanlık sürecinde saldırılara maruz kalan İslami camianın fertleri ya karanlık odalarda planlanan suikastlarla şehit edildi ya da devlet içerisindeki illegal yapılanmaların polis ve yargı terörüne maruz kaldı, işkencelerden geçirildi, hapsedildi.
Onların hikâyesi tam bir mazlumiyet hikâyesidir aslında. Görülmeseler de duyulamasalar da tıpkı uzaklarda var olan bizim köyümüzün hikâyesi kadar gerçektir onların hikâyesi.
Üzerine karabasan çöken 'Adalet’in yokluğunda kol gezen hukuksuzluklar ve kanunsuzluklar ile zalimlerin gadrine uğramış bu mazlumların hikâyesi; tarihin yutkunarak, alnı kırışık sayfalarında yer verdiği gerçeklerdir.
Bu hikâye; toplumun ifsat edilişine, öz benliğinden koparılışına sessiz kalmayanların; ıslah ve ihya edicilerin hikâyesidir. Camileri mesken edinenlerin, cehalete karşı mücadele edenlerin, zulme rıza göstermeyenlerin gerçekliğidir…
"Rabbim Allah'tır!" diyerek kula kulluk yapmadıkları için, "İnancımızın gerektirdiği gibi yaşayacağız." deyip bundan taviz vermedikleri için, gömlekleri arkalarından yırtıldı, iftiralara uğradılar, hapsedildiler ama nedamet getirmeden sabrettiler. Aradan çeyrek asır geçti ve onlar hâlâ zindandalar.
Adil olmayan mahkemelerin uzun yıllar süren hukuksuz yargılamalarıyla ağır cezalara çarptırıldılar. Mağduriyetlerinin anlatılmadığı platform kalmadı, "ma'şeri vicdan" artık yeter dedi. Kanatlarında özgürlüğü taşıyan kuşlar bir türlü mazgallardan içeriye giremedi, hep engellendi, ötelendi…
Ne gözaltlarındaki sistemli işkenceler ne İstiklal Mahkemelerinin türevi DGM'lerin hukuksuz kararları ve ne de şehir şehir, zindan zindan dolaşan hayatlar unutuldu...
Birileri darbe yapmak istedi; yapamadı, deşifre oldu, yargılandı müebbet hapislere mahkûm edildi. Adına Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı, Yakamoz, Sarı Kız ve bilmem daha neler dediler. Ajanlıkla, devlete ihanetle suçlandılar, ancak bir gecede "kumpas" koduyla kimse ne olduğunu anlamadan salıverildiler. Haklarındaki suçlamalar az buz da değildi hani; faili meçhullerden, seçilmiş hükümete karşı darbe planlamaya kadar onlarca suçlama vardı. Ama bir gecede davalar düşürüldü ve evlerine döndüler.
Bu yaşananlar alışılagelmiş yargının garabeti miydi, yoksa ülkeyi idare edenlerin basiretsizliği mi, bilinmez! Fakat gerçek şu ki, zindandaki Yusufîler hâlâ mahpus ve hâlâ adaleti bekliyorlar. "Öz yurdunda garip öz yurdunda parya" muamelesi görüyorlar. (İLKHA)