Konserve Gündem
İsmiyle müsemma konserve, gıdaların bozulmaması için, geniş zaman diliminde tüketilebilmesi amacıyla kullanılmaktadır.
İsmiyle müsemma konserve, gıdaların bozulmaması için, geniş zaman diliminde tüketilebilmesi amacıyla kullanılmaktadır.
Medya ve iletişim literatüründe de “Konserve Haber” adıyla, haber kıtlığında depolanmış eski haberlerin kullanılması ya da yeni bir gündem belirlemede kitle iletişim araçlarının kullanacağı belli haberler yığını kastedilir. Tabii medya bu malzemesini kendi saikleri çerçevesinde öznel niyetiyle zihinsel ihtiyaçlar ya da boşlukları, yaralı bilgi / haberlerle doldurmak, meşgul etmek için kullanır.
Medya ve iletişim literatüründe de “Konserve Haber” adıyla, haber kıtlığında depolanmış eski haberlerin kullanılması ya da yeni bir gündem belirlemede kitle iletişim araçlarının kullanacağı belli haberler yığını kastedilir. Tabii medya bu malzemesini kendi saikleri çerçevesinde öznel niyetiyle zihinsel ihtiyaçlar ya da boşlukları, yaralı bilgi / haberlerle doldurmak, meşgul etmek için kullanır.
Halk olarak okuma düzeyi bir hayli düşük olan ülkemizde nisanlar görsel basına rağbet etmektedir. Vakıanın daha vahim olan boyutuysa, net görüntülere rağmen haberlere getirilen subjektif yorumların inandırıcı olması, insanların yanlı haber-yorumlara sorgulamadan teslim olmasıdır.
Görsel medya şefleri masa başlarında sipariş modelli hazırladıkları paket yayın ve programlarla tüm ülkenin gündemini belirlemeye çalışırlar. Seçilen konunun kaç gün konuşulup tartışılacağı Türkiye gibi sıcak haberlerin hızlı aktığı bir yerde tam kestirilemese de, sıradaki konunun suni olduğundan şüphe edilmez.
Her türlü manipüleye açık olan zihinler, çeşitli ideolojik iletişim uzmanlarının ve toplum mühendislerinin kolayca şekillendirdiği spekülatif dalgalara maruz kalmaktadır.
Her gün yaşayıp, şahid olduğumuz bu vahim tabloyu iyi okuyan siyasi kulvarın jokeyleri de toplumun panoramasına uygun varyasyonlarla gündemi aniden değiştirecek sözde önemli söylemlerle, kamuoyunun nabzını kendi lehlerine şekillendirme yarışından geri durmazlar. Kullandıkları mazleme “Konserve haberler = konserve gündem / sun’i gündem” ve araçları da “Mesele vatan ise gerisi teferruattır” şiarını ilke edinmiş ulusal (cı) basındır.
Mevcut basın karanlık geçmişi kirli siciliyle o kadar hakk ve hakikatten uzaklaşmış ki “Allah birdir” diyen şeytanı onaylama gereği duymayan şeytana “doğru söyledin” sözünü işittirmeyen Hz. İsa gibi biz de uzak durma, yorumsuz kalmayı, onların dümen suyunda olur olmaz, lüzumsuz konularına açıklama, yorum getirmeyi tuzaklarına düşmüş olarak görüyoruz.
Kur’an Azimuşşan inananlara “Usvetun hasenetun – En güzel örnek – model” olarak iki kişiyi ve kişiliği sunmaktadır. Biri Hz. İbrahim diğeri Hz. Muhammed (sav)’dir.
Hz. İbrahim (as) davetine koyulduktan sonraki sahnelerin tümünde başrol ve ana karakterdir. Tüm kurgu ve olay örgüsü onun söylem ve eylemleri etrafında şekillenir. Ateşle imtihanından, melekleri misafir edişine kadar devamlı mücadeleci karakteriyle o yön verir gelişmelere... “Ve İbrahim bizimle mücadele etmeye başladı...” der ayet. Teslim olacağı zaman ve mekanın da farkındalığını öğrenir Rabbinden.
Resullah’a gelince, o da Mekke müşriklerinin günlük dedikodu, iftira ve sorularına iltizam etmez. O’nun adına Kur’an konuşur, cevaplarını serdeder. Allah Resulü ve ashabının tek bir uğraşı vardır: Davet.
Gerek Mekke dönemi gerekse de Medine seyrinde olsun hem müşrik hem de Yahudi ve münafıkların devamlı surette “Muhammed ve ashabı şöyle dedi, böyle etti...” söylemlerini okuruz. Resulullah ve ashabı bulundukları geniş coğrafyanın jeopolitiğini, jeo kültürel yapısını değiştirmenin yolunu hakim oldukları gündem belirleme üstünlüğüyle gerçekleştirmişlerdir.
Kendi anlam dünyamızda sosyal realiteden kopmadan, aksine ona yön ve şekil vermeye çalışma sorumluluğuyla hareket edilmesi gerektiği bilinmelidir.
İnsanlık tarihine ruhi ve ilmi açılardan en önemli kazanımları bahşetmiş bulunan köklü İslam Medeniyetinin temsilcileri olarak evvela sahip olduğumuz derin potansiyelin farkında, kendi hitap ve çalışma hinterlandımızın bilincinde olmalıyız.
Stratejisyenler proje koyduklarında vizyonel öngörülerini yansıtırlar. Ülkeler, partiler, kurumlar ve hatta tek tek her insan için ayrı bir gelecek kurgusu, vizyon vardır olmalıdır. Varlığı kendine ağırlık, fazlalık olmayan her kurum-kuruluş hayatına anlam katan hedefler yumağıyla çevrelenmiştir. Tabi bu varlık, aklını duyu ve geleceğini başkasının akl ve projelerine teslim etmemişse!
Politikacıların “Reel-politika” diye her fırsatta sığındıkları ironiye dönüşen retorikleri, günü kurtarmaya. “benim sözüm-deyim konuşuluyor” şeklindeki çabaları, şova dönüşen mitinglerdeki stand-up gösterileri sıradan insanların sıradan dünyasına hitap edip karşılık bulabilir ve yön de verebilir.
Spontane haber gündem yorumların ardından sürüklenenler, en güçle dalgakıranların dahi, devamlı gelen dalgalar karşısında aşınması gibi etkilenip, çizgi ve fiillerinde aşınmalar başladığını görmelidirler. Burada durup en basit haliyle kendimize sormalıyız.
Bu gündemin arka planında ne var?
Bir davetçiye kazandırdığı nedir?
Bu gündem ben ve davam için nimet mi nikmet mi?
Muvahhid bir davetçinin bakış açısıyla bu gündem ufuk derinliğimize ne katıyor?..
Kendi gündemimiz vizyonumuz uykumuz derken bir kısım camianın içinde bulunduğu hatalara da düşülmemelidir. Kendini evrenin merkezi telakki eden megaloman düşüncelerle egosantrik (ben merkezci) hareket edilmemelidir. Sosyal bir fenomen olan insan gibi camialar da ada görüntüsü verdiklerinde marjinalleşip toplumsal vakıadan soyutlanmış olurlar. Ki bunun da islam karşıtlarının önemli projelerinden olduğu bilenen bir olgudur.
Böyle bir durumda Müslüman’ın varlık sebebi olan “vahyin ışığını hayat ırmağına yansıtma” sorumluluğu akamete uğrayacaktır. Toplumun içinde mevcut vakıadan kopmadan kendi gündemimiz belirleyici unsur olacak şekilde tebdil ve tahvil hizmetimiz sürmelidir. Hergün rüzgarın farklı yönlerden estiği ülkemizde, yelkenlerimizi esen rüzgara göre çevirirsek “Aradığı limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda vermez” sözünü tasdik etmiş oluruz.
Bu noktada ehem ile mühimin ardından önceleyeceğimiz olguyu kararlaştırmalıyız. Tur-i Sina’dan levhalarla dönen Hz. Musa, kavminin kötü amalini gördüğünde ayrıntılar ve rahmet barındıran levhaları yere atmış / bırakmış büyük bir darbe alan tevhid anlayışını yeniden inşa sürecine Hz. Harun’un sakalına yapışıp hesap sormakla başlamıştı. Siyasilerin, bürokratların, analistlerin, toplum mühendislerinin çeşitli endişelerle süsleyip dayattığı sûn’i gündemden başımızı çekmemiz, ilgimizi kesmemiz veya müdahale etmemiz için Hz. Musa’nın saç sakalımızı yolmasını bizi azarlamasını beklememeliyiz.
Dikkatimizden kaçan önemli noktalardan biri de, yapay gündemlerimizden biri olan yaşam standartlarımızı daha bi konforme etme adına zihnen adapte olduğumuz iş ve emel gücümüzün ciddi ölçüde tüketen ekosantrik kısır döngümüzdür.
Model almamamız, benzemememiz konusunda şari’nin mükerreren uyarmasına rağmen mimarimizden, evimizin iç dizaynına kadar hayatımızın her alanına sirayet eden Batının batıl yaşam tarzının artıkları uğruna sürdüregeldiğimiz yarış ve dönüşüm sun’iden öz’e dönüşümüzü her geçen gün daha da zorlaştırmaktadır.
Sözün özü; tüm mesaimiz, aklî, fikrî, zikrî ve ameli tüm aktivitelerimiz algı ve hassalarımızla hakikatin peşinde koşmadıkça, onunla yatıp kalkmadıkça hakikatin yörüngesinde sabitlenemeyiz...
-Vesselam-
Faruk Kuzu / doğruhaber