"Mahremiyet insanlar için önemli bir değerdir"
Şanlıurfa Müftüsü Mehmet Taştan, mahremiyetin insanlar için önemli bir değer olduğunu belirterek, bu değerin insan hayatının her dönemini etkilediğini ve yön verdiğini söyledi.
Ailenin önemi ve mahremiyetiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Şanlıurfa İl Müftüsü Mehmet Taştan, mahremiyetin insanlar için önemli bir değer olduğunu belirterek, bu değerin insan hayatının her dönemini etkilediğine ve yön verdiğine vurgu yaptı.
Toplumun özü ve çekirdeğinin aile olduğunu ifade eden Taştan, ailenin temel görevinin insan neslinin devamını sağlamak ve toplumun kültür ve değerlerini koruyup yaşatmak olduğunu söyledi.
Mahremiyetin önemli ölçüde din ve kültür tarafından biçimlendirildiğine dikkat çeken Taştan, "Mahremiyet, 'bir şeyin gizli hali, bir şeyin gizli yönü' demektir. Mahremiyet kavramı, kadın erkek ilişkilerinde cinsel dokunulmazlık alanı anlamına gelmektedir. Mahremiyet kavramının içeriğinin belirlenmesinde kültür önemli bir faktördür. Bu alanda dinin ve ahlakın da çok önemli belirleyici bir unsur olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı mahremiyet ile ilgili konularda sözü edilen bu üç unsurun ve ailenin bunlarla ilgili eğitimi son derece önemlidir. Mahremiyetin insan hayatına yön vermesi onun ne olduğuyla yakından ilgilidir. Bundan dolayı mahremiyetin yeniden tanımlanması, açık toplumun insanı da gözetilerek içeriğinin oluşturulması önem arz etmektedir. Mahremiyet önemli ölçüde din ve kültür tarafından biçimlendirilmektedir. Bundan dolayı ilahiyatın bu kavramın yeniden oluşma sürecine katkıda bulunması, konuyla ilgili özgün çalışmalar yapması kaçınılmaz görünmektedir." dedi.
"Mahremiyet tüm insanların gerçekliğidir"
Mahremiyetin bir yönüyle bireyin özel alan algısı ile ilgili olsa da bir başka yönüyle diğer tüm insanlarla ilgili olduğuna vurgu yapan Taştan, "Mahremiyet, insanlar için önemli bir değerdir. Çünkü bu kavram insan hayatını her gelişim döneminde etkilemekte ve ona yön vermektedir. Mahremiyet tüm insanların gerçekliğidir. Mahremiyet bir yönüyle bireyin özel alan algısı ile ilgili olsa da bir başka yönüyle diğer tüm insanlarla ilgilidir. Çünkü her özel alan, diğer bir özel alan ile yan yana yaşamak, varlığını sürdürmek zorundadır. Bundan dolayı her toplumun özellikle de ailenin mahremiyet ve onun öğretimiyle özel olarak ilgilenmesi gerekir. Mahremiyetin öğretilmesi/öğrenilmesi ortak gelişim süreçleri içerisinde olduğu görülmektedir." ifadelerini kullandı.
"Çocuğa gelişimine uygun gerçekçi bilgiler vermek gerekir"
Mahremiyet ve cinsiyet ile ilgili çocuklar tarafından ailelere bazı sorular sorulduğunu ifade eden Taştan, "Okul öncesi dönemden itibaren çocuk cinsiyet farklılıklarını keşfeder ve bu konuda sorular sormaya başlar. Çocuğu sorduğu sorulardan dolayı azarlamak, araştırma girişimlerine engel olmak, çocukta suçluluk duygularının gelişimine neden olmaktadır. Çocuğun araştırma girişimlerini destekleyerek, sorduğu sorulara anlayabileceği biçimde uygun cevaplar veren, sevecen ve ilgili aile, çocuğun kişilik gelişimine olumlu katkıda bulunabilir. Çocuklar ve gençler, kadın ve erkeklerin nasıl veya neden farklı olduklarını, çocukların dünyaya nasıl geldiklerini merak ederler. Bu ve benzeri konularda onların sorularını tümden cevapsız bırakmak doğru değildir. Ancak ilgilerini tamamen bu konuya çevirecek yaklaşımlardan da kaçınmak; gelişimine uygun gerçekçi bilgiler vermek gerekir. Aksi takdirde bu tür bilgileri istenmedik şekil ve yollardan elde edebilirler." şeklinde konuştu.
"Din eğitimde konuları çözümleyici yaklaşım inancın niteliğini etkileyebilecektir"
Gençlerin mahremiyet ile ilgili sorularına ailesi tarafından karşılık verilmesinin cinsel kandırılmaya ve cinsel saldırıya karşı koruyucu bir etken olduğuna işaret eden Taştan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu konu hakkında bilgisi olmayan bir çocuk, cinsel yakınlaşma denemelerine korkak, güvensiz ama merakla yaklaşır. Bundan dolayı da yetişkinin ağına cinsel yönden aydınlanmış bir çocuğa göre çok daha kolay düşer. Mahremiyet eğitiminde bilginin anlamlılığı kadar bilginin nasıl elde edildiğinin de anlama sürecinde önemi vardır. Din eğitiminde, konuları çözümleyici ve yorumlayıcı bir yaklaşım kişiye, neden ve sonuçlarını analiz edebilmeyi, kendi yorumunu katabilmeyi, sorgulamayı ve mantık yürütmeyi sağlayabilecek, inancının niteliğini etkileyebilecektir. Nitekim Hz. Peygamberin (s.a.s.) zina etmek istediğini söyleyen bir genci akıl yürütme ile bu işten vazgeçirmesi, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğreticiliğine örnek gösterilebileceği gibi adı geçen sahabinin anlamlı mahremiyet öğrenmesine katkıda bulunduğu görülmektedir."
"İslam meşru ölçüler içinde evlenmeyi emretmiştir"
İslam'ın meşru ilişkiyi emrettiğinin ve her türlü gayrı meşru ilişkiyi yasakladığının altını çizen Taştan, "İslam dini, aile yuvasını sağlam temellere oturtmak ve faziletli nesiller yetişmesine imkân sağlamak için meşru ölçüler içinde evlenmeyi emretmiş; buna karşılık her türlü gayrimeşru ilişkiyi ve iffetsizliği yasaklamıştır. Yüce Allah, 'Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakirseler Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir.' (Nur, 32) diye buyurmuştur. Peygamber Efendimiz de 'Nikâh benim sünnetimdir.' demiştir." diye konuştu.
"Aile, millî ve manevi değerlerin öğrenildiği bir okuldur"
Ailede mutluluk ve başarının sırrının fertler arasındaki hak ve sorumlulukların dengeli bir şekilde yerine getirilmesinden geçtiğini belirten Taştan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Aile, bir milleti millet yapan millî ve manevi değerlerin, gelenek ve göreneklerin öğrenildiği bir okuldur. İnsanın başta yakın akrabalarına karşı olmak üzere diğer insanlara, bütün canlı ve cansızlara ve Allah'a karşı görev ve sorumluluklarını ilk öğrendiği kültür ocağı ailedir. Ailenin mutluluk ve başarı içerisinde yürütülebilmesi için onu meydana getiren fertler arasında karşılıklı hak ve sorumlulukların dengeli bir şekilde yerine getirilmesi, sevgi, saygı, hoşgörü, özveri, yardımlaşma, dayanışma, af ve anlayışın bulunması şarttır."
"Annenin, İslam'da çocuk terbiyesi konusunda ilim sahibi olması lazım"
Çocukların eğitiminde anne ve babalara büyük görevler düştüğünü hatırlatan Taştan, "Çocukların öncelikli hedef olarak hem dünya hem de ahiret hayatlarını tehlikelerden korumak ve çocukların maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidermek anne ve babaların en önemli vazifelerindendir. Anne, çocuğun ilk mektebi ve ilk hekimidir. Annenin az çok doğal tedavi ve İslam'da çocuk terbiyesi konusunda ilim sahibi olması lazım. En önemlisi Resulullah'ın (s.a.s.) sevgisi çocuğa küçükken aşılanmalıdır. İnsanın yaptığı büyük hizmetlerden biri geleceğin neslini büyütmektir. Çocuk, insanın keyfiyeti için verilmemiştir. Allah'tan bir emanet, Allah'a tam bir kul, Resulullah'a layık bir ümmet şuurunda yetiştirmelidir. Çocuğa hayaller de lazımdır. Mesela cennet, bugünkü hayali, yarın onun ulaşmak istediği bir gerçek olmalıdır. Çocuk terbiyesi hem annenin hem babanın görevidir. Sağlam aile, eşittir sağlam kişi, eşittir sağlam çevre, eşittir sağlam devlet demektir." dedi.
"Bize düşen görev önce eş seçimiyle başlamaktadır"
Taştan, son olarak şunları kaydetti: "Çocuk, aile yuvasının saadet kaynağıdır. Allah Kur'anı Kerim'de, 'Mal ve evlat dünya hayatının ziynetidir, süsüdür. Devamlı olan salih ameller ise sevap ve ümit bakımından Allah katında daha hayırlıdır.' (Kehf 46) diye buyrulmaktadır. Peki, biz yetişkinlere, ailelere, ebeveynlere bu dünya hayatının süsü ve bizlere Rahman'ın emaneti olan yavrularımızı yetiştirirken hangi görevler düşmektedir? Neler yapmamamız gerekmektedir? Aslında bize düşen görev, önce eş seçimiyle başlamaktadır. Hayırlı bir anne ya da hayırlı bir baba bulmalıyız yavrularımıza. Daha sonra onları yetiştirmeye dua ile başlamalı ve her birinin ayrı birer fert ve ayrı ayrı fıtratının olduğunu asla hatırdan çıkarmamamlayız. Onlar küçük, minik, savunmasız olsalar da Rahman'ın kullarıdır ve çocuğu yetiştirirken dilimizden duayı asla düşürmemeliyiz." ifadelerini kullandı. (Abdurahman Uğurlu-İLKHA)