Batı Adına Hareket Etmekten Vazgeçilmeli
İç savaş ve kaosun tüm hızıyla devam ettiği Suriye`de, Esad rejiminin Türkiye`ye ait bir savaş uçağını düşürmesi, zaten gergin olan iki ülke arasındaki tansiyonun bir anda yükselmesine neden oldu.
Mehmet Özcan / Doğruhaber
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında uçağın düşürülmesiyle ilgili olarak yaptığı konuşmasında, Ankara’nın izleyeceği yol haritasını çizdi ve Esad’ın artık Türkiye için tehdit olduğunu belirterek, Suriye’ye karşı yerini, zamanını ve yöntemini Türkiye’nin tayin edeceği adımların atılacağını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında uçağın düşürülmesiyle ilgili olarak yaptığı konuşmasında, Ankara’nın izleyeceği yol haritasını çizdi ve Esad’ın artık Türkiye için tehdit olduğunu belirterek, Suriye’ye karşı yerini, zamanını ve yöntemini Türkiye’nin tayin edeceği adımların atılacağını söyledi.
Ancak Türkiye’nin düşürülen uçağı ile ilgili NATO’yu toplantıya çağırması geçmişte siyonistisrail’inuluslar arası savaş suçu sayılabilecek Mavi Marmara katliamında NATO’yu neden çağırmadığı tezat durumunu akıllara getirdi.
Konu ile ilgili görüştüğümüz gazeteci yazar Ali Bulaç ve Prof. Dr. Yasin Aktay gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
Yazar Ali Bulaç, bunun tezat bir durum teşkil ettiğini ancak hem israil hem de Suriye olayında olduğu gibi Türkiye’nin Amerika ve Batı tarafından hem teşvik edildiğini ama iş ciddiye binince başka lobilerin devreye girerek Türkiye’nin yalnız bırakıldığını dile getirdi. Profesör Dr. Yasin Aktay ise Suriye konusunda çözümün Esad’ın devrilmesi olduğunu belirterek, İslam dünyasının oluşturulabilecek bir İslam Birliği Gücü’ne ihtiyaç duyduğunu ifade etti.
TÜRKİYE’NİN BATI İTTİFAKI İÇİNDE OLMASI ZÜL’DÜR
Yazar Ali Bulaç, “Şu anda Türkiye hakikaten kritik ve sıkışık bir durumda. Bu işin içerisinden nasıl çıkacağını bilmiyor. Fakat hükümetin politikası ve başbakanın konuşması iyiydi. Yani hemen böyle Türkiye’nin bir dolduruşa gelmekte olduğunu, bir ateşe atılmak istendiğinin farkına vardılar nihayet.
NATO’yla dördüncü maddeyle ilgili toplantı yapıldı. NATO’nun fiili yardıma çağrılması için beşinci maddenin olması gerekir. Diyelim ki oldu; bu da çok kötü olur. Yani bir İslam ülkesine karşı Batı ittifakını yardıma ve Türkiye’nin içinde olduğu bir askeri operasyona katılmak Türkiye için bir zül’dür. Eğer NATO yardıma çağrılacak olsaydı,
Mavi Marmara uluslar arası sularda vurulduğu ve dokuz kardeşimiz şehid edildiği zaman başvurulmalıydı; bu olmadı. İnşallah da Türkiye böyle bir şeye teşebbüs etmez. Çünkü aynı zamanda küçük duruma düşecek. İslam aleminin gözünde de meşruiyetini, güvenilirliğini kaybedecektir” diye konuştu.
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASINI GÖZDEN GEÇİRMELİ
Şu an için çözümsüzlüğün hakim konumda olduğu Suriye konusunda İslam ümmetinin menfaati dahilinde çözümün mümkün olabileceğini ifade eden Bulaç, “Türkiye’nin ilk olarak Ortadoğu ve Suriye politikasını köklü bir biçimde gözden geçirmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yazar Ali Bulaç, “Birincisi; Başta yapması gereken bu neo-Osmanlıcılıktan vazgeçmeli. İkincisi; bölgeye akıl veren bir başöğretmen olmaktan vazgeçmeli. Üçüncüsü; Türkiye, Batı adına hareket etmekten vazgeçmeli. Ve bölgede şu anda iyi gelişmeler de oluyor.
Mesela şu anda Mısır’da İhvan-ı Müslimin, cumhurbaşkanı çıkardılar. Türkiye, Mısır ve İran’la diyaloga girip İslam konferansı teşkilatı bünyesinde bir İslam barış gücü oluşturup sorunu bu şekilde çözmeliler.
Yani Türkiye, İran ve Mısır işbirliği yapmalı, bir İslam barış gücü oluşturmalı ve Batıya güvenmekten vazgeçmeliler” diyerek kendisinin bundan başka bir çözüm göremediğini dile getirdi.
Çözüm; İslam Barış Gücü
Gazeteci yazar Ali Bulaç’ın açıklamalarının yanı sıra görüşüne başvurduğumuz bir diğer isim Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay oldu.
Çözümsüzlüğün hakim konumda olduğu Suriye konusunda İslam ümmetinin menfaati dahilinde çözümün tamamen Esad’ın devrilmesine bağlı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yasin Aktay, “Şu anda Esad’ın devrilmesinden başka, bölgede kalıcı bir çözüm ihtimali yok. Çünkü Esad’ın ve hatta Baas rejiminin varlığı ciddi bir ihtilaf, fitne sebebidir” dedi.
YABANCI GÜÇLER ESAD’DAN BAYAĞI MEMNUNLAR
Esad’ın kendi halkı nezdindeki meşruiyetini tamamen yitirdiğini söyleyen Aktay, “Ayakta kalabiliyorsa bu da şiddetle ayakta kalıyor olacaktır. Bu da arzulanan bir durum değildir. Suriye rejiminin etrafındaki çember gitgide daralıyor. Türkiye aslında ilginç bir şekilde Suriye rejimine karşı uluslar arası güçleri harekete geçirmeye çalışıyor.
Bazıları, yabancı güçler, NATO, Amerika, israil ve Avrupa Beşar Esad’ı devirmeye çalışıyor da Türkiye engel oluyordu diye zannediyordu. Veya Türkiye’yi de alet etmeye çalışıyorlardı bu oyunlarına, öyle zannediliyordu. Oysa manzara hiç de öyle değil.
Manzara; Türkiye Esad rejiminin değişmesini istiyor. Yabancı güçler ise Esad’dan bayağı memnunlar. Çünkü Esad’ın varlığı bölgede israil’in çıkarları açısından en güvenli, en anlaşılabilir, hareketleri itibarıyla öngörülebilir bir lider. O yüzden Esad’ın devrilmesi ne israil’in, ne Amerika’nın, ne de Avrupa Birliği’nin işine yarıyordu” diye konuştu.
Ancak şu anda Esad’ın bu son halinin, Türkiye’nin de çabalarıyla Batı için sürdürülebilir bir partner olmaktan çıktığını belirten Aktay, Batının bu konuda bir arayış içinde olduğunu Esad’ın yerine geçebilecek bir ismin ortaya çıkması halinde Batının Esad’a olan desteklerini çekeceklerini dile getirdi.
İSLAM BARIŞ GÜCÜ BEKLENEN BİR TABLO
Türkiye’nin genel itibarıyla çizdiği profilde Batıya yaklaşan, Amerika, NATO, BM ve Avrupa Birliği gibi Batılı faktörlerle aynı karede gözüken ve hareket eden bir ülke konumunda gözüküyor. Oysa bunun yerine İslam ülkeleriyle bir araya gelerek İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde mi olur bilinmez ama İslam Barış Gücü adı altında NATO’ya, Birleşmiş Milletlere gerek bıraktırmayacak bir yapı oluşturamaz mı? şeklindeki soruya Prof. Dr. Aktay, bunun özlenen, olması gereken bir tablo olduğunu ifade etti.
Aktay, “Türkiye, bir İslam Barış Gücü veya savunma gücü var da Türkiye başvurmuyor mu? Tabi ki yok. Ancak Türkiye böyle bir oluşumun ortaya çıkmasına ön ayak olmaya çalışıyor aslında” dedi. Türkiye’nin bu konuda Arap Birliği’ni ve İslam İşbirliği Teşkilatını Suriye konusunda harekete geçirmeye çalıştığını ancak İran’ın buna engel olduğunu belirtti.
Dolayısıyla İslam ülkeleri arasında böyle bir oluşumun olmadığını ifade eden Aktay, “Aslında özlenen, eninde sonunda ulaşılması gereken nokta bu.(İslam Barış Gücü) Ancak şu an itibarıyla olmadığı için de uluslar arası siyasette elinizdeki imkanlarla bir şeyler yapmaya çalışırsınız.
NATO ve BM, şu an Türkiye’nin elindeki bir imkandır. Türkiye bunu tabiî ki istediği gibi kullanabilme imkanına da sahip değildir ama kendi lehine çevirmek maharet gerektiren bir şeydir” diyerek Türkiye’nin diplomatik çabalarının da bu yönde olduğunu kaydetti.
çecek Mısır’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini İhvan’ın adayı Muhammed Mursi kazandı ancak askeri konseyin seçim öncesi birçok yetkiyi eline alması ülkede bundan sonraki sürecin zorlu geçeceğini gösteriyor. Mısır’da 30 yıllık askeri dikta sonrası İhvan’ın iktidar olması ve sonrasını da genel anlamda değerlendiren gazeteci yazar Ali Bulaç, Arap Baharı denilen o büyük olayın asıl bundan sonra başladığını belirtti.
Yazar Ali Bulaç şöyle konuştu; “Tunus, nispeten bunu en az hasarla atlattı. Tunus çok daha eski bir tecrübeye sahiptir. İlk anayasa hareketi; İslam aleminde, Tunus’ta ortaya çıktı 1861’de. Ve Tunus’un şartları daha uygun sayılır. Fakat bu olayların piştiği mutfak Mısır’dır.
İnşallah Mısır’da başarırlarsa, bu bütün İslam dünyasına sirayet edecektir. Ve en büyük zorluk da Mısır’da yaşanacaktır. Bana sorarsanız asıl olaylar asıl süreç bu hafta Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı.
Orada askerler, Batı ve Müslümanlar arasında büyük bir mücadele geçecektir. Batı, Müslümanları askerlerle korkutacak; ya benim dediğimi yaparsınız veya askeri rejimi desteklerim diyecek. Müslümanlar da inşallah büyük bir dirayet gösterip mücadelelerine devam edecekler. 84 senedir mücadele veriyorlar. Onlarca yıldır hapishanelerde yatmış insanlardır. Ben, kolay kolay taviz vereceklerini zannetmiyorum. Ama uzun vadeli belki 10-20 yıllık belki 50 yıllık mücadele başladı. Bunu da böyle bilelim.”