• DOLAR 34.468
  • EURO 37.286
  • ALTIN 2995.421
  • ...
Hizbullah Bildirisinin Nedeni Belli Oldu!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Karasu, yazısında hiçbir sebep yokken Hizbullah`ı hedef almış ve geçmişi kaşımaya çalıştığı öğrenildi.

İşte "Derin PKK"nin geçmişi kaşıyarak yeni bir çatışmaya ortam hazırlamak gayesiyle kaleme aldığı anlaşılan yazının tamamı...

Siyasal İslamcı oluşumlar ve düşündürdükleri

Hizbullah’ın PKK ile çatışıldığına dair tek bir örnek yoktur. Halkın hizbul-kontra olarak tanımladığı Hizbullah’ın öldürdükleri ya demokratik siyasetçi ya insan hakları savunucusu, ya da yurtsever Kürt insanlarıdır. Kuşkusuz bunların çoğunluğu Kürt Özgürlük Hareketi’ne sempati duyan insanlardır.

Kürdistan’da özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle birlikte Türk devleti Kürt halkının dini duygularını istismar etmeyi temel politikasından biri haline getirmiştir. 1984 Eruh ve Şemdinli gerilla eylemlerinden sonra gerillaların sünnetsiz ve Ermeni olduğu iddia edildi. Böylece gerillalar konusunda kuşku uyandırıp halk desteğini azaltmak istediler.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin halk içinde etkisi artınca Kürdistan’da ve Türkiye’de siyasal İslamcı parti olan Refah Partisi’nin önünü açtılar. Kürt halkının, Kürt demokratik hareketi etrafında toplanmasını engellemek için siyasal İslamcı partinin gelişmesine göz yumdular. Hatta gelişmesini kolaylaştıran destekler sundular. Bunun da Kürt Özgürlük Hareketi’nin önünü almada yetmeyeceğini görerek Kürdistan’da örgütlenmeye çalışan Hizbullah örgütünün içine sızarak Kürt halkına ve yurtseverlere saldırttılar. İddia edildiği gibi hiçbir zaman Hizbullah-PKK çatışması gibi bir durum yaşanmamıştır. Çünkü öldürülenler içinde tek bir PKK militanı ve kadrosu yoktur. Tümü HEP, DEP üyeleri ve seçmenleri olan yurtsever Kürtlerdir. Öldürülenler arasında birkaç il ve ilçe başkanı yanında bir milletvekili de vardır. Ayrıca birçok İHD üyesi ve yöneticisi de yapılan saldırılarda katledilmiştir. Saldırıların bu karakteri nedeniyle Kürt halkı bu saldırıyı yapanları hizbul-kontra olarak tanımlamıştır.

Bu yıllar aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin yükselişte olduğu yıllardır. Türk devleti bütün imkanlarını kullanarak bu gelişmeyi önlemeye çalışmaktadır. Bunun için her yol ve yöntemi uygulama kararı almışlardır. Bu hareketi geriletmek için her yolu mubah görmüşlerdir. Bunun sonucu kirli savaş dediğimiz Kürt halkı üzerinde tam bir vahşi terör estirilmiştir. Bu kirli savaş içinde kendini Hizbullah olarak tanımlayan örgüt de yer almıştır. Devletin göz yummasıyla Kürt yurtseverlerini katlederek kendini etkin kılmak istemiştir. Bu yıllarda MİT ve JİTEM bu örgütün içine girdiği gibi, Kürt halkına saldırıyı yönlendirmiştir. Bir taraftan devletin resmi güçleri, diğer taraftan halkın hizbul-kontra dediği saldırganlar binlerce insanı katletmişlerdir. Aslında kim devlet, kim hizbul-kontra karışmıştır. Cinayet işleyenler polisin koruması altında Kürt yurtseverlerini katletmişler, sonradan da elini kolunu sallayarak kaybolarak yeni bir cinayetin planlamasını yapmışlardır.

Devlet Hizbullah’ı el altında tuttu
Bu saldırılarla Kürt demokratik hareketinin örgütlenmesini bitirmeyi de hedeflediler. Bu ortamda Kürt halkını siyasal İslamcı partiye yönelttiler. Eğer 1990’lı yıllarda Refah Partisi geliştiyse bunu sağlayan en önemli etken devletin politikasıdır. Eğer Türk devletinin Kürt Özgürlük Hareketi’ni etkisizleştirmek için bu İslamcı çevreleri kullanan politikaları olmasaydı Refah Partisi bu gelişmeleri gösteremezdi. Ancak 1995 Aralık seçimlerinde Refah partisi birinci olunca 28 Şubat’ta müdahale ederek bu hareketi sınırlandırmaya ve sisteme entegre etmeye yöneldiler. Çünkü önünü açtıkları Refah Patisi Erbakan liderliğinde radikal bir çizgiyle sisteme rahatsızlık vermeye başlamıştı.

Halkın hizbul-kontra olarak tanımladığı Hizbullah’ı devlet, Kürt Özgürlük Hareketi’nin toplumsal tabanına saldırmak için el altında tutmaya devam etti. Ne zaman ki Kürt Halk Önderi esaret altına alınınca devletin o güne kadar kullandığı Hizbullah’a yönelik politikası değişti. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir daha mücadeleyi yükseltemeyeceği düşünülerek Hizbullah’a yöneldiler. Liderlerinin öldürülmesine kadar vardırılan bir operasyon yürüttüler. Mezar evlerinin propagandası Türk basınında haftalarca yapıldı. Kürt yurtseverleri katledildiğinde Türk basını gerçekleri çarpıtıp Hizbullah-PKK çatışması olarak yansıtırken, işlerinin bittiğini düşündüklerinde Hizbullah’ın nasıl bir cinayet şebekesi olduğunu TV ve gazetelerde göstermeye çalıştılar.

PKK önderinin yakalanmasıyla birlikte Hizbullah’a yönelik operasyonlar arttırılınca bu örgüt içinde tartışmalar ortaya çıktı. Tabanlarında devlet tarafından nasıl kullanıldıkları görüldüğünden geçmişle ilgili değerlendirme yapma zorunluluğu duydular. Bunun sonucu eski politikalarından kısmen uzaklaşmaya çalıştılar. Ancak geçmişin özeleştirisini yapmak yerine eski pratiklerine gerekçe bulmayı tercih ettiler.

Kuşkusuz eski politikayı ve devlet tarafından kullanılma pozisyonlarını bırakmalarını herkes ister. Çünkü Kürt halkına karşı hem de Kürt halkı tarihi açısından önemli bir dönemde ağır suçlar işlediler. Devlet tarafından bir çocuğun bile açıkça görebileceği biçimde kullanıldılar. Her yere hakim olmak isteyen ve kontrol altında tutmaya çalışan devlet 1992-93-94 ve 95 yıllarında bunlara hiçbir biçimde dokunmadı. Bu bile tüm örgütlenme ve eylemelerinin devlet politikası doğrultusunda ve kontrolünde olduğunu kanıtlamaktadır.

Hizbullah-PKK çatışması tamamen bir saptırmadır
Hizbullah, bunların özeleştirisini açık ve net vermeden Kürt halkı bu örgütü her zaman 1990’lı yılların Kürt yurtseverini katleden bir örgüt olarak anacaktır, böyle görecektir. Bu nedenle eğer siyasal mücadele alanında farklı görüşü olan bir siyasi grup gibi yer almak istiyorsa bir özeleştiri vermesi çok önemlidir. Yoksa kuşkular devam eder. Her şeyden önce Hizbullah-PKK çatışması tamamen bir saptırmadır. Hiçbir zaman böyle bir çatışma olmamıştır. PKK ile çatışıldığına dair tek bir örnek yoktur. Öldürülenler ya demokratik siyasetçi ya insan hakları savunucusu, ya da yurtsever Kürt insanlarıdır. Kuşkusuz bunların çoğunluğu Kürt Özgürlük Hareketi’ne sempati duyan insanlardır. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin hiçbir örgütlenmesinde yer almış insanlar değildir. Öldürülenler içinde bu durumda olan tek bir insan gösterilemez. Kürt demokratik siyaseti içinde yer alanların önemli bir kısmı 1970’li ve 80’li yıllarda PKK dışındaki örgütlerde yer alan insanlardı.

O zaman devlet için önemli olan öldürdüklerinin PKK’li olup olmaması değildi, önemli olan toplumun sindirilmesinin sağlanmasıydı. Nasıl ki bugün rastgele insanlar tutuklanarak demokratik siyasal alandan uzaklaştırma sağlanmaya çalışılıyorsa, 1990’lı yıllarda da öldürülerek insanların demokratik örgütlenmeler içinde yer alması engellenmek isteniyordu. Hizbullah’ın bu yönlü devlet tarafından kullanıldığı açıktır. Jandarma da, MİT de içindedir. Eski Olağan Üstü Hal valisi Gökhan Aydın’ın Hizbullah’a sızamadık demesi tamamen politik amaçlıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeniden yükselişe geçtiği bir süreçte Hizbullah’ın geçmişini temize çıkarmaya yöneliktir. Son zamanlarda “Güneydoğu’da yeni alternatif, yeni siyasi hareket” diyenler Hizbullah’ı gündemleştirme politikasının parçası olarak bunları söylemektedirler. 1990’lı yıllarda polisin kontrolü altında eylem yapmalarını ve yakalanmamalarını Hizbullah’ın gücüyle, örgütlenmesiyle açıklamak büyük acılar yaşamış Kürt halkıyla alay etmek olur. Bırakalım JİTEM’in, MİT’in, devletin Hizbullah’ın içine sızmasını; o yıllarda JİTEM, MİT ve tüm devlet kurumlarıyla yan yana ve iç içe Kürt halkına karşı bir saldırı içinde olmuşlardır. Bu nedenle Hizbullah’ın içine ajan sızdırmadık değerlendirmesi bilinçli ve amaçlıdır. Kürt halkının hiçbir biçimde inanmayacağı psikolojik harekat söylemleridir. Hizbullah’ı yine de kullanabiliriz anlayışının farklı biçimde ifade edilmesidir. Her kes de biliyor ki devletin Hizbullah’a yönelik politikasında değişiklik olmasından sonra birçok insan devletin sızması oluğu iddiasıyla katledilmiştir. Bunları da videolarla yayınlamışlardır.

Velioğlu’nun öldürülmesi politika değişikliğiyle bağlantılı
Devletin, özellikle de Hüseyin Durmaz’ı (sonradan soyadını Velioğlu yapmıştır) öldürmesinden sonra Hizbullah-devlet ilişkilerinin de eskisi gibi olmayacağı açıktır. Zaten devlet kullandığı örgütün bu yönlü tüm izlerini silmek için bir öldürme ve tutuklama kampanyası yürütmüştür. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeniden yükselişe geçmesiyle birlikte peyderpey dışarı çıkarılmıştır. Velioğlu ve arkadaşlarının öldürülmesi bir politika değişikliği sonucu olduğu gibi, bırakılmaları da bir politika değişikliğiyle bağlantılıdır.

Devletle ilişkilerini kopardıkları ve eski yanlışlıklara düşmeyeceklerini söyleyenlerin devletin bu politikalarını ne kadar doğru çözümlüyorlar bilmiyoruz. Ancak devletin hala Hizbullah’ı Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt yurtseverlerine karşı kullanma politikasını bırakmadığı görülmektedir. Hizbullahçılar dışarı çıktı, yakında çatışmalar başlayabilir, PKK’ye alternatif hale gelirler denilmesi ve bunun özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı psikolojik savaş yürüten yayın organları ve kişiler tarafından dillendirilmesi bir çatışma arzulandığını göstermektedir.

Ciddi bir özeleştiri verilmezse her zaman kuşku duyulacak
Türk devletinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı halkın dini duygularını istismar etmesi, dini duyguları Kürt halkının taleplerinin ve mücadelesinin önünün alınması için kullanmaları önemli bir sorundur. Türkiye’de ve Kürdistan’da siyasal İslamcılar bu gerçeği görüp buna karşı çıkmadan, bu pozisyondan kurtulmadan her zaman kendilerine kuşkuyla bakılacaktır. Özellikle Hizbullah için bu geçerlidir. Yapılmış büyük yanlışlıklar ve Kürt halkına karşı işlenmiş suçlar konusunda ciddi bir özeleştiri verilmezse her zaman bu yanlışlar ve suçlar içine girme potansiyelleri ve ihtimalleri var demektir. Ortada binlerle ifade edilen cinayetler var. Bunların bir bölümü de bunlara aittir. Kürt halkı bu cinayetleri ve acıları görmezden gelebilir mi? bunları olmamış gibi unutabilir mi? Ya da bunlar olmuştur, geçmiştir, bunları düşünmeyelim diyebilir mi?

Hizbullah’ın siyasal parti haline geleceğinden söz ediliyor. Tabii ki çok ciddi özeleştiri verir, eski yanlışlıklarına düşmeyeceği konusunda inandırıcı olursa herhangi bir siyasal parti gibi siyasal yaşamın içinde yer alabilir. Yoksa Türk devletinin stratejilerinin, taktiklerinin bir parçası olarak görülür. Tabii ki Türk devletinin dini Kürt halkının taleplerinin önünü almak için kullanmasına karşı da ciddi duruş göstermeleri gerekir. Ancak mevcut durumda ne ciddi bir özeleştiri vardır ne de AKP ve Türk devletinin dini kullanma ve istismar etme politikalarına karşı bir mücadelesi söz konusudur. AKP nasıl ki Türk devletinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı dini kullanmasını iktidarını güçlendirme fırsatı olarak görmüşse, Hizbullah ve başka İslamcı kesimler de devlet ve AKP’nin dini PKK’ye karşı bir siyasal araç haline getirmesinden yararlanmaya çalışıyorlar. Aslında bu tutumlarıyla AKP’nin dini siyasi sömürgeciliğin Kürdistan’da sürdürülmesinde araç olarak kullanılmasına güç vermiş oluyorlar.

Kürt Özgürlük Hareketi inanç özgürlüğünden yanadır
Bu arada Azadi hareketi adı verilen başka bir siyasal İslamcı oluşum gündeme geldi. Anlaşılıyor ki devletin PKK’yi tasfiye etme politikasının yaratacağını düşündükleri boşluktan yararlanmaya çalışıyorlar. Devletin ve AKP’nin faşist politikalarına karşı mücadele etme değil de, bu politikanın sonuçlarından yararlanmayı düşünen anlaşılmaz bir anlayışla hareket ediyorlar. Devletin ya da başka güçlerin ne kadar yönlendirmesi var şu anda bir şey söyleyemeyiz. Ancak devletin Kürt demokratik siyasetini tümden bitirmek istediği, Kürt siyaseti ve toplumunda bölünme yaratarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak istediği bir dönemde gündeme gelmeleri dikkat çekicidir. Türk devletinin çözümsüzlükte ısrar etmesi esas olarak Kürtler arası parçalanmışlıktan kaynaklanmaktadır. Çözümsüzlük politikaları konusunda cesareti buradan almaktadırlar. Türk devleti ve AKP’nin en zor döneminde bu girişimlerin gündeme gelmesi Türk devletinin –tabii ki tüm sömürgeci ve emperyalist güçlerin- böl-parçala-yönet politikasını hatırlatmaktadır.

Kürt halkının önemli bir bölümü Şafi ve Hanefi mezhebinde olan İslami inançta bir toplumdur. Bunun dışında Alevi inancına sahip önemli bir Kürt Alevi nüfusu da vardır. Kürt Özgürlük Hareketi tüm inançların özgürce kendini ifade etmesi ve yaşamasından yanadır. İnanç özgürlüğünü de demokratik zihniyetinin temellerinden saymaktadır. Dine yaklaşımı kaynağını pozitivist felsefeden alan ne kapitalist modernist zihniyetin ne de 20.yüzyıl reel sosyalist zihniyetin yaklaşımı gibidir. Dinin tarih içinde önemli toplumsal roller üstlenmiş kültürel değerlere sahip bir gerçeklik olduğunu düşünce ve tutumlarıyla net olarak ortaya koymuş bir harekettir. Kültürel İslam’ı toplumun en önemli değerlerinden görmekte, bu değerlerin varlığını toplum yaşamında hak, adalet ve eşitlik ölçülerinin geliştirilmesi ve korunmasında önemli işlevleri olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle Kürt halkının dini duygularını ve bu temelde oluşmuş kültürel değerlerin yeni oluşacak demokratik toplumun önemli değerlerinden olacağını ve bu değerlerin demokratik zihniyetle daha da anlamlandırılacağını herkes görmektedir.

Bugün siyasal İslam kültürel İslam’a savaş açmış
Kürt Özgürlük Hareketi’nin yanlış bulduğu, kabul etmediği ve tutum aldığı siyasal İslam’dır. İslam dininin siyasi, ekonomik çıkarlara alet edilmesinedir. Devletin ideolojik zırhı haline getirilmesinedir. Hatta günümüzde olduğu gibi iktidar aracı yapılıp kapitalist modernitenin Ortadoğu halklarını ve kültürlerini fethetmesinin ajanı konumuna düşülmesine karşıdır. Bugün siyasal İslam kapitalist modernizm adına kültürel İslam’a savaş açmış durumdadır. İslam’ın çıkışında ve içinde var olan hak, adalet ve eşitlik özlemlerini ortadan kaldırmaya yönelik saldırıların koçbaşı haline gelmişlerdir. Kapitalist modernite ajanlığına soyunmuş durumdadırlar. Bir İslamcı yazarın söylediği gibi kapitalizme, kapitalizmin sömürüsüne ve yaşam tarzına abdest aldırmaktadırlar. Kapitalizme abdest aldırarak onun siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını Ortadoğu’ya sokmaktadırlar. Kapitalist modernitenin iki yüzyıldır çok yönlü saldırısıyla başaramadığını şimdi bu abdestli kapitalistler işbirlikçi siyasal İslam eliyle gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin demokratik modernite olarak tanımladığı yeni toplumsal yaşamda ise tüm inanç ve kültürler özgürce yaşayacaktır. Tüm farklılıklar kendi özgünlüklerini koruyarak ve bu farklılıktan kaynaklanan özgünlüklerini örgütlü toplum içinde yaşayacaklardır. Böyle demokratik bir zihniyet ve toplum içinde devlet gibi her şeyi iktidar aracı olarak kullanan bir canavardan uzak halde bu inançlar ve kültürler; kendinde var olan hak, adalet, eşitlikçi ve demokratik değerleri yeni toplumun demokratik ve kültürel değerlerin bir parçası yapacaktır. Böyle bir toplumda İslam iktidar ve devlete bulaşmış, toplumları baskı altına almanın ideolojik aracı haline getirilmekten kurtarılacak ve gerçek anlamını bulacaktır. Hatta inananların ve bu dine hizmet verenlerin duyguları ve ruhları huzura kavuşacaktır. Bu açıdan Kürt Özgürlük Hareketi’nin demokratik modernite zihniyetiyle yarattığı yeni toplum anlayışı İslamiyet üzerindeki çıkarcı ve gerici ilişkileri, bağları ve anlayışları da ortadan kaldıracaktır.

Bu çerçevede Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı İslam adına yapılan siyasal oluşumlar ve bunların amaçları konusunda dikkatli ve titiz bir yaklaşım içindedir. Bir iktidar aracı ya da iktidar güçlerinin parçası değil de, İslami kültürel değerlerin toplumda anlam bulması ve İslam’ın devlet ve iktidar aracı haline getirilmesinden kurtarılması yönünde bir çaba içine girerlerse, bu demokratik toplum olmanın bir gereği olarak görülür ve anlam verilir. Kuşkusuz ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz!

MUSTAFA KARASU

 

İLGİLİ HABER:
Hizbullah Cemaati`nden PKK`ye Sert Uyarı!

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir