Ahde Vefa ve Davetçi
Vaat, söz vermek borçtur Sözünde durmayana yazıklar olsun (Deylemi)
İnsanlık âlemi henüz ruhlar aleminde iken Allah insanların tümüne “ Elestu Bi Rabbi kum “ diye sorunca insanlar “belâ “ demişlerdi. Bu insanların Rab’lerine karşı vermiş olduğu bir söz, bila teşbih aralarındaki ahitleşme, senetleşmeden başka bir şey değildi.
geçti o günden bu güne nice toplumlar geldi. Kimisi sözüne sadık kalmayıp helak oldu, kimileri ise ayetin tabiri ile “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab-23) sözlerini yerine getirdiler veyahut sözleri üzerinde sadık kalıp beklemektedirler.
Bu ayet, elbette ki daha çok canını verme ile ilgili nazil olmuştur. Allah yolunda çarpışıp canını, Allah’a söz verdiği gibi teslim edenlerden söz etmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, ahdine sadık kalmayan değil canını vermeye, tırnağının çizilmesine bile razı gelmez.
Her Müslüman birer savaşçı olmakla birlikte bir de davetçi olmak zorundadır. Davetteki en büyük vasıflardan biri de insanlar arasında sözüne sadık kalmaktır. Zira bu kişinin lisan-i halidir. Üstad Bediüzzaman derki; “ Lisan-i hal, lisan-i kalden daha efdaldir.” Yani bir insan ne kadar ilim sahibi olursa olsun, tabir caizse ne kadar dilbaz olursa olsun, insanları diliyle ikna etmeyi başarabilsin, bunların hepsi fiiliyat zamanı gelinceye kadardır. Eğer anlattıkları ile yaptıkları örtüşmüyor, insanlar arasında söz ve ahde vefa göstermeyi aşılamaya çalışıp, diğer yandan anlattıklarına kendisi riayet etmiyorsa, böyle bir insanın davetçilik kimliği yerle yeksan olmuştur. Zira Allah (c.c) ayet-i kerimesinde “(Ey bilginler) Sizler Tev-rat`ı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip, kendinizi unutuyor musunuz?” ( Bakara, 44) şeklinde buyurmaktadır. Ayet bir hatırlatma ise muhakkak ki ayetin neticesinde bu şekilde davrananlar cezalandırılacaktır, çünkü Allah (hâşâ) abes ile iştigal etmez.
Allah Resulû (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar;
(Dört şey münafıklık alametidir: Emanet olunana hıyanet etmek, yalan söylemek, vaadini bozmak, sözünde durmamak ) [İ Neccar]
Dikkat ederseniz, son birkaç yıl da âvam halk arasında iğrenç olmakla beraber ağızlardan düşmeyen bir tabir vardır. “ Ne çıkarsa hacı’dan, hoca’dan çıkar.” Bu sözün söylenmesi Müslümanlar için gerçekten utanç vericidir. Ancak bu sözün söylenmesinin suçlusu yine biz Müslümanlarız. İnsanları İslam gibi aziz bir dine davet ederken, dilimizden Müslümanların vasıflarını düşürmüyor isek, İslam dininin insanlara kazandırmış olduğu özellikleri ve güzellikleri durmadan zikrediyor ve bu sayede insanların İslam’a girmelerini yahut Müslüman olup, İslam’ın gereklerini yerine getirmeyenleri, tam bir teslimiyetle İslam dinine bağlı kalmalarını amaçlıyor isek, akabinde verdiğimiz sözde durmuyor isek, bu sözün söylenmesine sebep olanlar bizden başkası değildir. Bunun faturası da muhakkak Müslümanlara kesilecektir.
Bir toplumun düzelmesi, İslam’a oluk oluk girmesi Müslümanların elindedir. Hele ki böylesine kapitalizm’in boy gösterdiği, amiyane tabirle “ Ceplerde akreplerin gezdiği” bir dönemde, bir insana zulüm etmek, haksız yere malını gasp etmek, bilerek ya da bilmeyerek sözünden caymak, toplumun istikrarsızlığa doğru gitmesi için en büyük kapıdır. Hakikati söz ile insanlara ne kadar anlatırsanız anlatın, amele gelince, tavırlar değişiyorsa söylemler, kişinin kendini kandırmasından başka bir şey olmaz. Bu da insanların İslam’a girmesine en büyük engeldir.
Velhasıl-ı kelam, Müslüman davetçi olmak zorundadır. Davetçi ise, sözünde durmak zorundadır. Eğer bu denklem iki kere iki dört eder gibi şeffaf ve berrak değilse imanı tazelemenin zamanı gelmiş demektir.
Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
Vesselam
Muhammed Yusuf Şehitoğlu